En Hayırlı Neslin Çilesi
Rabbimiz Allah (Azze ve Celle) şöyle buyurur:
Muhammed, Allahın Rasulüdür. Ve Onunla birlikte olanlar da, kafirlere karşı zorlu, kendi aralarında ise merhametlidirler. Onları, rüku edenler, secde edenler olarak görürsün. Onlar, Allahdan bir fazl (lütf ve ihsan) ve hoşnudluk arayıp isterler. Belirtileri, secde izinden yüzlerindedir. İşte onların, Tevrattaki vasıfları budur. İncildeki vasıfları ise: Sanki bir ekin, filiz çıkarmış, derken onu kuvvetlendirmiş, derken kalınlaşmış, sonra sapları üzerinde doğrulup boy atmış (ki bu) ekincilerin hoşuna gider. (Bu örnek,) onunla kâfirleri öfkelendirmek içindir. Allah, içlerinden iman edip salih amellerde bulunanlara bir mağfiret ve büyük bir ecir vadetmiştir. (Fetih, 48/29)
Böyle beyan buyuruyordu yeryüzünün en hayırlı neslinin[505] vasıflarını yegâne Rabbimiz Allah Bu her biri bir insan-ı kâmil olan muvahhid mü'minleri, kıyamete kadar gelecek iman ehli nesillere örnek kılmıştı
Ve şöyle buyuruyordu Rabbimiz Allah:
Nitekim Rabbleri onlara (dualarını kabul ederek) cevab verdi: Şübhesiz Ben, erkek olsun, kadın olsun, sizden bir işte bulunanın işini boşa çıkarmam. Sizin kiminiz, kiminizdendir. İşte, hicret edenlerin, yurtlarından sürülüp çıkarılanların ve yolunda işkence görenlerin, çarpışıp öldürülenlerin, mutlaka kötülüklerini örteceğim ve onları, altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacağım. (Bu,) Allah katından bir karşılık (sevab)tır. (O) Allah, karşılığın (sevabını) en güzeli Onun katındadır. (Âl-i İmrân, 3/195)
Öne geçen Muhacirler ve Ensar ile onlara güzellikle uyanlar, Allah onlardan hoşnud olmuştur, onlar da Ondan hoşnud olmuşlardır ve (Allah) onlara, içinde ebedi kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır. İşte büyük kurtuluş ve mutluluk budur. (Tevbe, 9/100)
Rabbimiz Allah, katıksız imanları ve salih amelleriyle yaratılış gayeleri olan yalnızca Allaha ibadet eden, en hayırlı nesil olan Ashab-ı Kiramdan (Allah, cümlesinden razı olsun) böyle bahsediyor Onlardan razı olduğunu beyanla kendilerini bu şekilde övüyor Onlar, Rabbleri Allaha ve önderleri Rasulullah (s.a.s.)e gereği gibi itaat ettiklerinden dolayı, Âlemlerin Rabbi Allahın övgüsüne ve rızasına mazhar olmuşlardır
Pek büyük bir ahlâk üzere olan[505] ve âlemlere rahmet olarak gönderilen yegâne önderimiz Rasulullah (s.a.s.), Ashab-ı Kiramın ulaştığı dereceyi ve bâhâsı çok kıymetli olan mevkilerini hadislerinde beyan buyurmuştur Ümmet, Ashabın kıymetini bilmesi için Rasulullah (s.a.s.) tarafından uyarılıp bilgilendirilmiştir
Abdullah b. Muğaffel (r.a.)ın rivayetiyle şöyle buyurur Rasulullah (s.a.s.):
Ashabım hakkında Allahdan korkunuz, Allahdan korkunuz. Benden sonra onları hedef almayınız. Onları seven, beni sevdiğinden sever. Onlara buğzeden, bana buğzettiğinden buğzeder. Onlara eziyet eden, bana eziyet etmiş olur. Bana eziyet eden, Allaha eziyet etmiş olur ve Allaha eziyet edeni de Allah, hemen cezalandırır.[505]
Ebu Bürde (r.a.)dan.
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:
Ashabım, ümmetim için bir emniyettir. Ashabım gitti mi, ümmetim için vadolunan şeyler gelir.[505]
Ebu Said el-Hudrî (r.a.)dan.
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:
Sahabîlerime sövmeyiniz. Sizden biriniz, Uhud dağı kadar altın sadaka verse, sahabîlerden birinin iki avuç (hurma) sadakasına erişemez, bunun yarısına da erişemez.[505]
İmam Nevevî (rh.a.) şöyle diyor:
Fitnelere karışmış olsun olmasın, Ashab-ı Kirama sövmek haramdır, haram kılınan kötülüklerdendir. Çünkü onlar, müctehiddirler. Sahabelerin faziletleri bahsinde izah ettiğimiz gibi onlar, bu harbler hususunda tevilcidirler.
Kadî Iyâz, onlardan birine sövmenin büyük günahlardan sayıldığını söylemiştir. Bizim mezhebimizle Cumhura göre, Ashaba söven öldürülmez, tazir olunur. Malikîlerden bazıları öldürüleceğine kâil olmuşlardır.
Yerinde de görüldüğü vecihle "müd", okkadan küçük bir ölçektir. Firenkler nazarında ise, on sekiz litrelik kapdır.
Hadisin mânâsı: Sizden biriniz, Uhud dağı kadar altın tasadduk etse, bunun sevabı, Ashabımdan birinin yarım müd zahireden kazanacakları sevaba erişemez demektir.
Kadî İyâz (rh.a.):
Bu da gösterir ki, Ashab-ı Kiram, kendilerinden sonra gelen bütün insanlardan daha faziletlidirler. Onların sadakalarının daha faziletli olması, zarûret zamanında ihtiyaç ve sıkıntı içinde oldukları halde vermelerindendir. Başkalarının hâli böyle değildir. Onların, cihad vesair taatları da hep böyle olmuştur diyor.[505]
İnsanlık âleminin hidayet rehberi Rasulullah (s.a.s.)in Ashabı, Allahdan gelen vahye ve vahyi tebliğ eden hayat örneği Rasulullah (s.a.s.)e katıksız iman etmiş, imanlarının gereği olan Tevhidî bir anlayışla Allaha şirk koşmadan ibadet etmişlerdir...[505]
Yeryüzünün en hayırlı nesli olan Ashab-ı Kiram, Tevhid cephesini oluşturmuş ve İslâm Milleti olup, her türlü küfür ve şirkten arınmışlardı Onların bu şirksiz Tevhidi, bu küfürsüz imanları, bidatsız ve hurafesiz amelleri, her zamanda olduğu gibi şirk cephesi tarafından kin ve nefretle karşılanmıştır Şirk cephesinin ve küfür milletinin mensubları olan müşrik kâfirler, Hak Dâvânın önderi olan Rasulullah (s.a.s.)e karşıki düşmanlıkları, Ona iman edip muvahhid mü'min olmuş Ashab-ı Kirama karşı da en şiddetli bir şekilde gündeme gelmiştir Bu düşmanlık, muvahhid mü'minlere en vahşî işkenceler yapmak, zulmün en şiddetlisini uygulamak ve onların kanını döküp şehid etmekle sonuçlanıyordu
Şirkin merkezi hâline getirdikleri Mekkede, Ashab-ı Kirama hakaret edip, onları en acımasız işkencelerden geçiren egemen zalim tağutların bu insanlık dışı hareketlerine karşı hep sabır tavsiye ediliyordu Yegâne önderimiz Rasulullah (s.a.s.), bu baskılara karşı direndiği gibi, Ashabını da direnmeye davet ediyordu Onlar, imanlarından asla taviz vermeyecek ve bütün zorluklara katlanacaklardı Onların bu dirençleri ve bu tavizsiz tavırları, müşrik egemen tağutların şirk ve zulüm üzerine kurdukları düzenlerini kökten sarsıp, tâ temelden yıkacaktı Bunun için sabrı çatlatacak bir sabır gerekiyordu Aktif baskılara karşı pasif bir direniş!.. Az da olsa, devamlı olan, mutlaka güzel bir sonuç verir Damlaya damlaya göl olduğu gibi, damlamanın devamlı oluşu, sert kayaları deldiği bir gerçektir
Bundan dolayı Rasulullah (s.a.s.), katıksız iman edip şirksiz salih amel işleyen Ashab-ı Kirama devamlı olarak hakkı ve sabrı tavsiye ediyordu Çünkü kurtuluşun, iman edip salih amel işlemek, birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye etmekle gerçekleşeceğine[505] hiçbir muvahhid mü'minin şübhesi yoktur!.. Şirk düzenlerini yıkan bu net tavır ve bu devamlı olan dirençti Sabrın sonu zaferdir!..
İbn Abbas (r.anhuma) anlatıyor:
(Hicretten önce) Rasulullah (s.a.s.) Mekkede iken, Abdurrahman b. Avf ile bir arkadaşı, Rasulullaha gelerek:
- Ya Rasulallah, biz, müşrik iken daha çok itibar görüyorduk. Fakat iman edince hakir ve zelîl olduk (onlara karşı savaş için müsâde ver), dediler.
Rasulullah (s.a.s.):
Ben, affetmekle emrolundum (savaşla emrolunmadım). Bu sebeble (kâfirlerle) savaşmayın! buyurdu.[505]
En hayırlı nesil olan Ashab-ı Kiramın Allah yolunda İslâmca yaşamaya çalışırken, egemen zalim tağutlardan gördükleri zulüm ve işkencelerden bazı örnekler verelim Bu örnekler, bütün mümin müslümanlar için ders ve ibrettir!..
İbn İshak (rh.a.) anlatıyor:
Sonra onlar (Mekke müşrikleri), İslâma giren ve Rasulullah (s.a.s.)e tabi olan Ashabına karşı tecavüz ettiler. Her kabile, içindeki müslümanlara saldırıp onları habsetmeye, vurmak, açlık ve susuzluk ile ve hararet şiddetlendiği zaman Mekkenin sıcağıyla zayıf görünenlere işkence etmeye, onları dinlerinden saptırmaya başladılar.
Müslümanlardan başlarına gelen belânın şiddetinden dolayı dininden dönenler oldu. Onlardan kâfirlere karşı koyan salabet gösterenler de oldu. Allah da, onları korudu.[505]
1) Rasulullah (s.a.s.)in Halifesi İmam Ebu Bekr es- Sıddîk (r.a.)
a) Enes (r.a.) anlatıyor:
Bir defasında Peygamber (s.a.s.)i bayıltıncaya kadar dövdüler. Hemen Ebu Bekr ayağa fırlayıp bağırdı:
- Rabbim Allahdır dedi diye adamı öldürecek misiniz? Vay hâlinize!..
- Kimdir bu bağıran kişi? dediler.
- Mecnun Ebu Bekr, denilince, Onu bırakıp Ebu Bekre hücum ettiler.[505]
b) İbn İshak (rh.a.) anlatıyor:
Ümmü Külsüm bint Ebu Bekr şöyle dedi:
- Andolsun, o günde Ebu Bekrin sakalını çeke çeke başını yarmışlar. O, bol saçlı bir adam idi.[505]
c) Mü'minlerin annesi Aişe (r.anha) anlatıyor:
Peygamber (s.a.s.)in otuz sekiz kişiden ibaret olan Ashabı toplandıklarında Ebu Bekr, ortaya çıkmak için Rasulullaha ısrar etti.
Rasulullah (s.a.s.):
Ey Ebu Bekir, doğrusu bizim sayımız azdır. buyurdu.
Ebu Bekr, ısrarını sürdürdü. Nihayet Rasulullah (s.a.s.) ortaya çıktı. Müslümanların her biri, Mescid-i Haramın bir tarafına kendi aşiretlerinin yanına gitti. Ebu Bekr de, halk arasında dikilip hitabda bulundu. Rasulullah (s.a.s.) de orada oturmuştu. İnsanları, Allaha ve Rasulüne davet eden ilk hatib, Ebu Bekr olmuştu. Bu sebeble müşrikler, Ona ve diğer müslümanlara saldırmaya, Mescid-i Haramın her tarafında onları şiddetle dövmeğe başladılar.
Ebu Bekr, ayaklar altına alındı, şiddetle dövüldü. Müşrik Utbe b. Rabia, ona yaklaşarak dikişli ayakkabılarıyla vurmaya ve yüzüne çarpmaya başladı. Ebu Bekrin karnının üzerine çıkarak vurmaya devam etmiş, öyle ki, yüzü ile burnu birbirinden ayırt edilemez hâle gelmişti.
Nihayet Teym oğulları koşarak geldiler. Müşrikleri Ebu Bekrin üzerinden uzaklaştırdılar. Ebu Bekri, bir kumaşa sarıp evine götürdüler. Artık öleceğine kesinlikle inanıyorlardı. Tekrar dönüp Mescid-i Harama gelerek:
- Allaha andolsun ki, Ebu Bekr ölürse, biz de mutlaka Utbe b. Rabiayı öldürürüz, dediler.
Tekrar Ebu Bekrin yanına döndüler.
Babası Ebu Kuhafe ile Teym oğulları, kendisinden cevab alıncaya kadar onu konuşturmaya çalıştılar. Nihayet akşama doğru Ebu Bekr konuşmaya başladı ve:
- Rasulullah ne yaptı? diye sordu.
Bunun üzerine onlar da, kendisine dil uzatıp kınadılar, daha sonra da kalkıp giderken annesi Ümmül-Hayra:
- Bak hele! Şuna, bir şeyler yedirmeye veya içirmeye çalış, dediler.[505]
2) Emirul-Mü'minin İmam Ömer İbnül-Hattab (r.a.)
a) Abdullah İbn Ömer (r.anhuma) anlatıyor:
Babam Ömer, müslüman olduğu zaman:
- Kureyşten haberleri iyi anlatan kim var? diye sordu.
Ona, denildi ki:
- Cemil b. Mamer el-Cumahî var!
Bunun üzerine babam, onun yanına gitti. Ben de, onun peşinden gittim. Yanına gittikten sonra:
- Ey Cemil, müslüman olduğumu ve Muhammedin dinine girdiğimi biliyor musun? dedi.
Allaha andolsun Cemil, haberi alır almaz cübbesini kaldırıp gitmeye başladı. Ömer de, onun peşinden gitti. Ben de, babamın peşine düştüm. (Cemil) nihayet mescidin kapısının önüne geldiği zaman onlar, Kâbenin etrafında meclislerinde bulunmakta idiler. O, en yüksek sesiyle şöyle bağırdı:
Ey Kureyş, agâh olunuz ki, Ömer b. el-Hattab dininden başka bir dine çıkmıştır.
Ömer, onun ardından:
Yalan söylüyor! Ben, yalnız müslüman oldum ve şehadet ettim ki, Allahdan başka ibadete lâyık hiçbir ilâh yoktur ve Muhammed, Onun kulu ve Rasulüdür, der demez onun üzerine atıldılar ve onunla çarpıştılar.
Nihayet güneş zeval vaktine yaklaştı. Ömer, yoruldu ve oturdu. Onlar, başına dikildiler.
O ise, şöyle diyordu:
- Aklınıza geleni yapınız. Allaha yemin ederim ki, şayet biz, üç yüz adam olsaydık, Mekkeyi, ya sizin için terk ederdik veya siz, bizim için terk ederdiniz.
Onlar, bu durumda iken, Kureyşten bir yaşlı geldi. Üzerinde yemenî bir cübbe ve renklerle nakışlı bir gömlek bulunmaktaydı. Nihayet yanlarında durdu ve şöyle dedi:
- Nedir bu hâliniz?
- Ömer, dininden çıkmış, dediler.
- Bırakın! Adam, kendine bir yol seçmiş size ne? Beni Adiyy b. Kabın, bu adamlarını size teslim edeceklerini, onu yardımsız bırakacaklarını mı zan ediyorsunuz? Adamı bırakın gitsin. Allaha andolsun, sanki onlar bir elbise idi de onun üzerinden soyuldular, dedi.
Ben, Medineye hicret ettikten sonra babama dedim ki:
- Ey babacığım, Mekkede müslüman olduğun zaman, kavmin seninle savaşırken onları senden meneden adam kimdi?
(Babam:)
- Ey oğulcuğum, o, As b. Vâil es-Sehmî idi, dedi.[505]
b) Abdullah İbn Ömer (r.anhuma) anlatıyor:
Ömer İbnül-Hattab, müslüman olduğu zaman evde Kureyşten korkar hâlde bulunurken, birdenbire onun yanına Ebu Amr Âs İbnu Vâil es-Sehmî çıkageldi. Üzerinde çizgili bir takım elbise ve ipekle dikili bir gömlek vardı. Bu Âs, Sehmoğullarındandı. Onlar, bizim cahiliyyet devrinde yeminli dostlarımızdılar.
Âs, Ömere:
- Hâlin nedir? diye sordu.
Ömer:
- Senin kavmin olan Sehmoğulları, ben İslâma girdiğim için beni öldüreceklerini söylediler, dedi.
Âs İbnu Vâil de Ömere:
- Onlar için seni öldürmeye hiç yol yoktur, dedi.
Ömer:
- Âs, bu sözü söyledikten sonra korkum gidip emniyette oldum, demiştir.
Akabinde Âs çıktı ve Mekke vadisinde sel gibi akan insanlara kavuştu.
Âs, onlara:
- Nereye gitmek istiyorsunuz? diye sordu.
Onlar:
- Şu babalarının dininden sapan Hattaboğluna gitmek istiyoruz, dediler.
Âs, onlara:
- Sizin için ona ulaşmaya hiç yol yoktur, dedi.
Onun bu sözü üzerine, o kalabalık geriye döndüler.[505]
3) Bilâl b. Rabah el-Habeşî (r.a.)
a) Abdullah İbn Mesud (r.a.) anlatıyor:
Müslüman olduğunu ilk açıklayan (şu) yedi zat idi:
Rasulullah (s.a.s.), Ebu Bekr, Ammar, annesi Sümeyye, Suhayb, Bilâl ve Mikdad (b. el-Esved).
(Müşriklerin bunlara karşı takındığı tavra gelince) Allah, Rasulullah (s.a.s.)i amcası Ebu Talib(in himayesi) ile (müşriklerden) korudu. Ebu Bekri de kavminin nüfuzu ile korudu. Fakat diğer müslümanlar ise, müşrikler, onları yakaladı. Demirden mamul gömlekler giydirip, vücudlarının yağlarını eritmek sureti ile tazib etmek için onları (Mekkenin) kızgın güneşi altında yatırdılar.
İslâmiyetten döndürmek için sürdürdükleri bu azablara dayanamayan bu müslümanların hepsi, müşriklerin istediğini (zahiren) kabullendiler. Fakat Bilâl müstesna (o, zahiren bile müşriklere en ufak bir taviz vermedi)! Çünkü Bilâl, Allah uğrunda canını fedâ etmesini gerçekten küçümsedi. Tazib eden kavmi de, onu öldürmeyi küçümsediler. Bu yüzden müşrikler, (Bilâlden istediklerini koparamayınca) onu, tutup çoluk-çocuklara (ayak takımına) teslim ettiler. Bu (serseri) takımı, onu Mekke sokaklarında ve çevresindeki dağ yollarında süründürdüler.
Bilâl ise:
- Ahad, Ahad (Allah birdir), diyordu.[505]
b) Bilâl, Ebu Bekr (r.a.)ın âzâdlısı idi. Beni Cumehden birine aid idi. Onların muvelletlerinden bir muvellet (cariyelerin doğurduğu çocuk) idi. Bu, Bilâl b. Rabahdır. Annesinin ismi Hâmiye idi. Bilâl, İslâm'a sadık, kalbi tahir bir kimse idi.
Umeyye b. Halef b. Vehb b. Huzafe b. Cumeh, öğlenin sıcağı kızdığı zaman, onu çıkartıyor ve onu sırt üstü Mekkenin vadisine atıyor, sonra büyük kaya parçasının getirilmesini emrediyor ve o kaya, onun göğsüne konuluyordu. Sonra ona, şöyle derdi:
- Hayır, vallahi, böyle ölünceye kadar devam edeceksin veya Muhammede küfredeceksin, Lât ve Uzzâya ibadet edeceksin.
O ise, işte bu belâ içinde olduğu hâlde:
- Ahadun, Ahadun (Allah birdir, birdir), diyordu.
Varaka b. Nevfel, o işkence içinde iken ve Ahad Ahad derken ona rastladı. Bunun üzerine o da:
- Vallahi, ya Bilâl, Ahad, Ahad, dedi.
Sonra Umeyye b. Halefe ve Beni Cumehden bunu ona yapanlara gitti ve dedi ki:
- Allaha yemin ederim, eğer onu bu şekilde katlederseniz, elbette onun kabrini şefkat ve merhamet türbesi yapacağım.
Nihayet Ebu Bekr es-Sıddîk b. Ebi Kuhafe (r.a.), bir gün onlar, ona işkence yaparlarken rastladı. Ebu Bekrin evi, Beni Cumehde idi.
Umeyye b. Halefe dedi ki:
- Bu miskin hakkında Allahdan korkmuyor musun? Ne zamana kadar bunu yapacaksın?
(Umeyye b. Halef) dedi ki:
- Onu, ifsad eden sensin! Öyle ise, gördüğün şeyden onu sen kurtar!
Ebu Bekr de:
- Yaparım! Yanımda siyah, ondan daha güçlü ve daha kuvvetli bir köle vardır. O da, senin dinindedir. Onu, onun mukabilinde sana veririm, dedi.
(Umeyye) dedi ki:
- Kabul ettim.
O da dedi ki:
- O, senin içindir.
Böylece Ebu Bekr es-Sıddîk (r.a.), bu kölesini ona verdi ve Bilâlı alıp âzâd etti.[505]
c) Bu sebeble âlimler, küfre zorlanan kimsenin hayatını devam ettirmek için zorlandığı şeyi yapar görünmesinin de, ölüm pahasına yolunda ısrar etmesinin de caiz olduğunda ittifak etmişlerdir.
Nitekim Hz. Bilâl (r.a.), bütün yapılanlara rağmen onların söylediklerini kabule yanaşmamıştı. O kadar ki onlar, şiddetli sıcakta göğsüne büyük kayalar koyuyorlar ve Allaha şirk koşmasını emrediyorlardı.
O ise, onların bu isteklerini reddediyor ve:
- Birdir O, birdir, diyor ve şöyle ekliyordu:
- Allaha yemin olsun ki, sizi, bundan daha fazla kızdıracak bir kelime bilmiş olsaydım, onu mutlaka söylerdim.[505]
d) Cabir b. Abdillah (r.anhuma) anlatıyor:
Ömer (r.a.):
- Ebu Bekr, bizim seyyidimizdir. O, bizim seyyidimizi de hürriyetine kavuşturdu, diyor ve bununla da, Bilâli kasdediyordu.[505]
4) Habbab İbnül-Eret (r.a.)
a) Şabî (rh.a.) anlatıyor:
Hz. Ömer (r.a.), Bilâl ve etrafındakilere (ve oradakilere) müşriklerin yaptığı muameleyi sorunca, Habbab şöyle dedi:
- Ey Mü'minlerin Emiri, sırtıma bak!
Hz. Ömer (r.a.):
- Hiç bu kadar kötüsünü görmemiştim, dedi.
Habbab:
- Benim için ateş yaktılar ve sırtımı dağladılar, dedi.[505]
b) Ebu Leyla el-Kindî (r.a.) anlatıyor:
Habbab (r.a.), Ömer (r.a.)ın yanına geldi.
Ömer, ona:
- Yanıma gel! Çünkü Ammar müstesna, bu meclise senden daha fazla hak kazanmış (liyakatlı) kimse yoktur, dedi.
Bunun üzerine Habbab, müşriklerin yaptıkları işkence ve azabın kendisinin sırtında bıraktığı izleri Ömere göstermeye başladı.[505]
c) Şabî (rh.a.) anlatıyor:
Müşrikler, mü'minleri işkence ederek konuştuyorlardı. Azab çeken herkes birbir konuşuyordu. Ancak Habbab, ateşte kızdırılmış taşlara yatırıldığı hâlde ağzını bile açmadı.[505]
d) Habbab İbnül-Eret (r.a.) anlatıyor:
(İslâmın ilk günlerinde) Rasulullah (s.a.s.), Kâbenin gölgesinde kaftanını yastık yaparak dayandığı bir sırada kendisine (Kureyş müşriklerinin işkencelerinden) şikayet ettik:
- (Ya Rasulallah,) bizim için Allahdan zafer dileyemez misin? (Bunların zulmünden) kurtulmamız için Allaha dua edemez misin? dedik.
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:
Sizden önceki ümmetler içinde öyle (mazlum) kişi bulunmuştur ki, müşrikler tarafından onun için yerde bir çukur kazılır, o kişi bu çukura (başı meydanda kalarak) gömülürdü. Sonra büyük bir testere getirilir, başı üstüne konulur, ikiye bölünürdü de (bu işkence,) o mü'mini dininden döndüremezdi.
(Bir başkasının da) demir taraklarla etinin altındaki kemiği ve siniri taranırdı da bu işkence, o mü'mini dininden çeviremezdi.
Allaha yemin ederim ki, O, şu İslâm Dinini muhakkak sûrette kemale erdirecektir. Öyle bir derecede ki, bir süvari (yalnız başına) Sanadan Hadramevte kadar (selâmetle) gidecek, Allahdan başka hiçbir şeyden korkmayacak yahud koyun sahibi yolcu sadece koyunu üzerine kurt saldırmasından korkacaktır. Fakat sizler, acele ediyorsunuz![505]
e) Habbab İbnül-Eret (r.a.) anlatıyor:
Ben, cahiliyyet devrinde kılıç yapıcısı bir kimse idim. Benim, Âs b. Vâil üzerinde bir alacağım vardı. Bir gün alacağımı tahsil etmek üzere ona geldim.
O, bana:
- Sen, Muhammede küfretmedikçe sana borcumu vermem, dedi.
Ben de:
- Allah, benim canımı alıp sonra sen diriltmedikçe ben, Muhammede küfretmem, dedim.
Bu defa o:
- Öyle ise, ben ölünceye, sonra diriltilinceye, (ahirette) bana mal, oğul-kız verilinceye kadar sen, beni bırak da sana borcumu orada vereyim, dedi.
Bundan sonra şu ayetler indi:
Ayetlerimizi inkâr edip, bana: Elbette mal ve çocuklar verilecektir diyeni gördün mü?
O, gayba mı tanık oldu, yoksa Rahmân (olan Allah)ın katında(n) bir ahid mi aldı?
Asla! Demekte olduğunu yazacağız ve onun için azabta(n) da süre tanıdıkça tanıyacağız.
Onun söylemekte olduğuna Biz, mirascı olacağız. O, Bize yapayalnız tek başına gelecektir.(Meryem, 19/77-80)[505]
5) Ammar b. Yasir (r.anhuma)
a) Rabbimiz Allah şöyle buyurur:
Kim imanından sonra Allaha (karşı) küfre sapıp -kalbi imanla tatmin bulmuş olduğu hâlde baskı altında zorlanan hariç küfre göğüs açarsa, işte onların üstünde Allahdan bir gazab vardır ve büyük azab onlarındır. (Nahl, 16/106)
b) İbn Abbas (r.anhuma)ın rivayetine göre bu ayet (Nahl, 16/106), Ammar b. Yasir (r.anhuma) hakkında inmiştir.
Müşrikler, onu, babası Yasiri, annesi Sümeyyeyi, Suhaybı, Bilâlı, Habbabı ve Salimi yakalayıp kendilerine işkence yapmışlardı.
Sümeyyeye gelince O, iki deveye bağlanıp önünden mızraklandı. ona, müşrikler tarafından:
- Sen, erkekler için müslüman oldun, diye iftira olundu ve nihayet öldürüldü.
Kocası Yasir de öldürüldü. Onlar, İslâm uğrunda öldürülen ilk şehidlerdir.
Ammara gelince o, müşriklerin istediklerini zorbalıkla sadece diliyle onlara söyledi. Bu yüzden Rasulullah (s.a.s.)e, Ammarın inkâr ettiği haberi verildi.
O ise:
Hayır, muhakkak ki Ammar, tepeden tırnağa kadar iman doludur. İman, onun etine, kanına karışmıştır. buyurdu.
Nihayet Ammar, ağlar bir vaziyette Rasulullah (s.a.s.)e geldi. Rasulullah (s.a.s.), onun göz yaşlarını siliyor ve şöyle buyuruyordu:
O sözü söylediğin zaman kalbin nasıldı? Söylediğin sözden dolayı rahat mıydın? diye sordu.
Ammar b. Yasir:
- Hayır, aksine kalbim iman ile dolu idi, dedi.
Rasulullah (s.a.s.):
Eğer onlar, sana yine işkence yaparlarsa, demiş olduğun sözü tekrar söyle! buyurmuş.
Derken Allah Teâlâ, bu ayeti indirdi.[505]
c) Ebu Hüreyre (r.a.)dan.
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:
Ümmetim, gönüllerinden geçen (günah işleme) temayüllerini (fiilleri) işlemedikçe, yahud (dilleri ile) söylemedikçe, bir de onların zorlandıkları şeyleri Allah Teâlâ, şübhesiz affetmiştir.[505]
Ebu Zerr el-Gifarî (r.a.)dan.
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:
Ümmetimin yanılmasını, unutmasını ve zorlandığı şeyi(n günahını) Allah Teâlâ, şübhesiz affetmiştir.[505]
İbn Ömer (r.anhuma)dan.
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:
Allah, masiyet olan bir işin yapılmasından hoşlanmadığı gibi, ruhsatları ile amel edilmesini sever.[505]
d) Beni Mahzum, Ammar b. Yasiri, onun babasını ve annesini çıkarıyorlardı ki onlar, İslâmın ehl-i beyti olmuşlardı öğlenin sıcağı kızdığı zaman onlara, Mekkenin kızgın kumlarıyla azab ediyorlardı.
Rasulullah (s.a.s.), onlara rastlıyor ve:
Ey Âl-i Yasîr, sabır! Gidecek yeriniz cennettir. buyuruyordu.
Onun annesine gelince, İslâmdan başkasını kabul etmemekte direnirken onu, şehid ettiler.[505]
e) Ümmül-müminin Aişe (r.anha)dan.
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:
Ammar, kendisine arz olunan iki şeyden daima en doğrusunu seçmiştir.[505]
Hani b. Hani (r.a.) anlatıyor:
Ammar, Ali (r.a.)ın yanına girdi. Ali (onu kastederek):
- Tayyib (aslında güzel olan) ve Mutayyeb (daha güzelleştirilen)e merhaba! Ben, Rasulullah (s.a.s.)den işittim. Buyurdu ki:
Ammar, kemiklerinin uçlarına kadar (bütün vücudu) iman ile doldurulmuştur.[505]
Huzeyfe (r.a.) anlatıyor:
Rasulullah (s.a.s.)in yanında oturmakta idik.
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:
İçinizde (daha) ne kadar kalacağımı bilemiyorum. Benden sonraki iki zata (Ebu Bekr ile Ömere işaret etti) uyunuz, Ammarın gösterdiği yoldan gidiniz ve İbn Mesud, size bir şey anlatırsa onu doğrulayınız![505]
6) Ebu Zerr Cundeb İbn Cunade (r.a.)
Abdullah İbn Abbas (r.anhuma) anlatıyor:
(...............................)
Nihayet Ali, Rasulullah (s.a.s.)in huzuruna girdi. Ebu Zerr de, onun beraberinde huzuruna girdi. Rasulullahın sözlerinden işitti ve olduğu yerde müslüman oldu.
Rasulullah (s.a.s.), ona:
Sen, şimdi kendi kavminin yanına dön ve benim Peygamberliğimi onlara haber ver! Benim emrim sana gelinceye kadar orada kal! buyurdu.
Ebu Zerr:
- Nefsim elinde olan Allaha yemin ederim ki ben, muhakkak bu şehadet kelimesini müşriklerin ortasında haykıracağım, dedi.
Akabinde Ebu Zerr, huzurundan çıktı. Kâbe mescidine geldi ve en yüksek sesle:
- Eşhedu en lâ ilâhe illallah ve eşhedu enne Muhammeden Rasulullah (Şehadet ederim ki, Allahdan başka ilâh yoktur ve Muhammed Onun Rasulüdür) diye haykırdı.
Bu bağırmadan sonra kureyş cemaaatı, ayağa kalkıp Ebu Zerri dövdüler ve onu yere yatırdılar. Bu sırada Abbas, gelip onun üzerine kapandı da:
- Size yazıklar olsun! Bunun, Gıfar Kabilesinden bir kimse olduğunu ve Şam ticaret yolunuzun onlardan geçtiğini bilmiyor musunuz? dedi.
Ebu Zerri, müşrikler topluluğundan kurtardı. Sonra Ebu Zerr, ertesi günü de mescide döndü ve dün yaptığı gibi yüksek sesle şehadet kelimesini söyledi. Müşrikler, yine ona doğru fırlayıp onu dövdüler. Abbas, yine onun üzerine kapandı (ve kurtardı).[505]
Ebu Zerr (r.a.) anlatıyor:
- Az sonra vadinin sakinleri, bütün topaç ve kemiklerle üzerime hücum ettiler. Hatta bayılarak düştüm. Kalktığım vakit, dikili taşlar (putlar) gibi kıpkırmızı idim. Hemen Zemzeme giderek üzerimdeki kanları yıkadım ve suyundan içtim.[505]
7) Abdullah İbn Mesud (r.a.)
Rasulullah (s.a.s.)den sonra Mekkede Kuranı açıktan okuyan ilk kimse, Abdullah İbn Mesuddur.
Bir gün Ashab toplanıp:
- Vallahi, Kureyş, Kuranın açıktan okunuşunu hiç duymadı. Onlara, birisi duyursun. Kim duyuracak? dediler.
Abdullah İbn Mesud (r.a.) :
- Beni diye öne atıldı.
Ashab:
- Sana kötülük etmelerinden korkarız. Aşireti olan bir adam olsun isteriz. Kureyş, ona eziyet etmek isterse, aşireti engel olur, dediklerinde, O:
- Bırakın! Allah, beni koruyacaktır, karşılığını verdi.
Abdullah gitti, kuşluk vakti makama vardı. Kureyşliler de toplantı yerlerindeydi.
Abdullah İbn Mesud, yüksek sesle:
- "Bismillahirrahmanirrahim.
Er-Rahmân, allemel-Kurân (Rahmân sûresi) diye okumaya başladı.
Onlara doğru yüzünü döndü ve sûreyi okudu.
Kureyşliler, düşündüler, düşündüler ve:
- Ümmü Abd oğlu ne diyor? demeye başladılar.
Bazıları:
- O, Muhammedin getirdiği bazı ayetleri okuyor, deyince, ayağa kalkıp yüzüne vurmaya başladılar.
O ise, okumaya devam ediyordu. Okuyabildiği kadar okudu. Sonra yüzünde yara-bere iziyle arkadaşlarının yanına döndü.
Arkadaşları:
- Bu durumdan korkuyorduk! dediler.
Bunun üzerine o:
- Allah düşmanları, hiçbir zaman bana o andakinden daha zayıf ve hakir gelmedi. Eğer isterseniz, yarın onlara aynısını yapmak üzere gideyim, karşılığını verdi.
Arkadaşları da:
- Yeter! Onlara, istemedikleri şeyleri duyurdun, dediler.[505]
8) Urve b. Mesud (r.a.)
İbn İshak (r.a.) anlatıyor:
Rasulullah (s.a.s.), Ramazanda Tebûkden Medineye geldi. İşte bu ayda Sakifin elçiler heyeti, Onun yanına geldiler.
Onların haberleri şöyledir:
Rasulullah (s.a.s.), onlardan ayrıldığı zaman Urve b. Mesud es-Sakafî, Onun izine düştü. Nihayet Ona, Medineye varmadan önce kavuştu ve müslüman oldu. Rasulullahdan kavmine İslâmı iletmesi için geri dönmeyi istedi. Rasulullah (s.a.s.) de, ona (onun kavminin rivayet ettiği gibi) şöyle dedi:
Onlar, seni öldürürler!
Rasulullah (s.a.s.), onların inad ve serkeşliklerini biliyordu.
Urve de şöyle dedi:
- Ya Rasulallah, ben onlara, onların ilk çocuklarından daha sevgiliyim.
Onların gözlerinden daha sevgiliyim.
O, onların içinde işte böyle sevilen ve itaat edilen bir kimse idi. Kavmini İslâma çağırmak üzere yola çıktı. Onların, ona muhalefet etmeyeceklerini umuyordu. Çünkü onların içinde onun bir makam-ı menzilesi vardı. Onlara yönelmek için kendisinin odasına çıktığı zaman onları İslâma davet ederken ve dinini onlara açıklarken onlar, onu her cihedle oklarla vurdular. Bir ok ona isabet etti, onu katletti.
Vurulduktan sonra Urveye:
- Senin kanın için ne düşünüyorsun? denildi.
O da:
- Bu, Allahın bana ikram ettiği bir ikramdır ve bana gönderdiği bir şehadettir. Benim kanım, ancak Rasulullah (s.a.s.), bu şehirden gitmeden önceki katledilen şehidlerin kanı gibidir. Beni onlarla, birlikte defnediniz! dedi.
Onlarda onu, onlarla birlikte defnettiler.
Rasulullah (s.a.s.), onun hakkında şöyle buyurdu:
Onun, kavmi içindeki durumu, Yasin sûresinde adı geçen kavmini hidayete davet eden adamın (Sahib-i Yasin) durumu gibidir.[505]
9) Ebu Fuheyhe (r.a.)
Ebu Fuheyhe de, işkence gören zayıf müslümanlardandı. Onun asıl adı Eflâhdır. Yesardır diyenler de vardır. Cumah kabilesinden Safran b. Umeyye b. Halefin kölesi idi. Bilâl ile birlikte müslüman olmuştu.
Umeyye b. Halef, onu yakalayıp ayağına bir urgan bağlamış, daha sonra emir vererek kızgın kumlar üzerinde çekilmesini istemiş, bu şekilde çekilirken Umeyye, ona şöyle sormuş:
- Bu, senin Rabbin değil midir?
Ebu Fuheyhe:
- Benim de, bunun da, senin de Rabbimiz Allahdır, diye cevab vermişti.
Bunun üzerine Umeyye, çok şiddetli bir şekilde boğazını sıkmıştı. Umeyyenin yanında kardeşi Ubey b. Halef de vardı.
Ubey de:
- Onun azabını arttırabildiğin kadar arttır. Muhammed gelsin, büyüsüyle onu kurtarsın bakalım, derdi.
Bu şekilde işkencelere devam ettiler ve sonunda öldü sanıp bıraktılar. Daha sonra kendisine gelince Ebu Bekr, ona rastgeldi. Onu, satın alıp âzâd etti.[505]
10) Cariyeler
Lebibe (r.anha):
(Ebu Bekr,) Beni Müemmelin bir cariyesine rastladı. Bunlar, Beni Adiyy b. Kabdan bir kabiledirler. Bu cariye, müslüman olmuştu.
Ömer b. el-Hattab, ona İslâmı terk etmesi için işkence ediyordu. O (Ömer), o zaman müşrikti ve o cariyeyi dövüyordu. Nihayet usandığı zaman şöyle dedi:
- Sana özürler sunarım. Seni ben, başka şey için değil, ancak usandığım için terk ettim.
Cariyye:
- Allah da, sana böyle yapsın! diyordu.
Sonra Ebu Bekr (r.a.), o cariyeyi satın aldı ve âzâd etti.[505]
Zinnire (r.anha)
İşkence gören bu zayıf müslümanlardan birisi de, Zinniredir. Beni Adiyyin cariyesi idi. Ömer, ona işkence yapardı. Mahzum oğullarının cariyesi idi ve gözlerini kaybedinceye kadar Ebu Cehil, ona işkence yapardı, diyenler de vardır.
Gözlerini kaybettikten sonra Ebu Cehil, ona:
- Bunu, sana Lât ve Uzza yaptı, deyince,
Zinnire:
- Lât ve Uzzâ, kendilerine kimin ibadet ettiğinin farkında mıdır ki? Hayır, bu iş, semadan, Allahdan gelen bir şeydir ve benim Rabbim, gözlerimi bana geriye vermeye kadirdir, diye cevab vermişti. Ertesi gün yüce Allah, Zinnire'ye tekrar gözlerini geri vermişti.
Bunun üzerine Kureyş:
- İşte bu da, Muhammedin bir büyüsüdür, diye söylemişti. Ebu Bekr (r.a.), onu satın alarak âzâd etmiştir.[505]
11) Genel İşkence
Said b. Cübeyr (r.a.) anlatıyor:
Abdullah b. Abbasa dedim ki:
- Müşrikler, Rasulullah (s.a.s.)in Ashabına yaptığı işkence, müslümanların dinlerini terk etmekte mazur sayılacakları bir raddeye vardı mı?
(İbni Abbas) dedi ki:
- Evet, vallahi, onlardan birini döverler ve onu, aç ve susuz bırakırlardı. Bir dereceye kadar ki, onun uğradığı zararın şiddetinden oturamazdı. Nihayet o, onlara, ondan istedikleri sapıklığı verirdi. Hatta ona, şöyle derlerdi:
- Lât ve Uzzâ, Allahdan gayrı olarak senin ilâhın değiller mi? O da:
- Evet, derdi.
Hatta siyah, mezmum bir adam onlara uğrar ve ona derdi ki:
- İşte bu siyah adam, Allahdan gayrı olarak senin ilâhın değil midir? O da:
- Evet, derdi.
Bunu, aşırı azabdan kurtulmak için yaparlardı.[505]
Muhammed, Allahın Rasulüdür. Ve Onunla birlikte olanlar da, kafirlere karşı zorlu, kendi aralarında ise merhametlidirler. Onları, rüku edenler, secde edenler olarak görürsün. Onlar, Allahdan bir fazl (lütf ve ihsan) ve hoşnudluk arayıp isterler. Belirtileri, secde izinden yüzlerindedir. İşte onların, Tevrattaki vasıfları budur. İncildeki vasıfları ise: Sanki bir ekin, filiz çıkarmış, derken onu kuvvetlendirmiş, derken kalınlaşmış, sonra sapları üzerinde doğrulup boy atmış (ki bu) ekincilerin hoşuna gider. (Bu örnek,) onunla kâfirleri öfkelendirmek içindir. Allah, içlerinden iman edip salih amellerde bulunanlara bir mağfiret ve büyük bir ecir vadetmiştir. (Fetih, 48/29)
Böyle beyan buyuruyordu yeryüzünün en hayırlı neslinin[505] vasıflarını yegâne Rabbimiz Allah Bu her biri bir insan-ı kâmil olan muvahhid mü'minleri, kıyamete kadar gelecek iman ehli nesillere örnek kılmıştı
Ve şöyle buyuruyordu Rabbimiz Allah:
Nitekim Rabbleri onlara (dualarını kabul ederek) cevab verdi: Şübhesiz Ben, erkek olsun, kadın olsun, sizden bir işte bulunanın işini boşa çıkarmam. Sizin kiminiz, kiminizdendir. İşte, hicret edenlerin, yurtlarından sürülüp çıkarılanların ve yolunda işkence görenlerin, çarpışıp öldürülenlerin, mutlaka kötülüklerini örteceğim ve onları, altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacağım. (Bu,) Allah katından bir karşılık (sevab)tır. (O) Allah, karşılığın (sevabını) en güzeli Onun katındadır. (Âl-i İmrân, 3/195)
Öne geçen Muhacirler ve Ensar ile onlara güzellikle uyanlar, Allah onlardan hoşnud olmuştur, onlar da Ondan hoşnud olmuşlardır ve (Allah) onlara, içinde ebedi kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır. İşte büyük kurtuluş ve mutluluk budur. (Tevbe, 9/100)
Rabbimiz Allah, katıksız imanları ve salih amelleriyle yaratılış gayeleri olan yalnızca Allaha ibadet eden, en hayırlı nesil olan Ashab-ı Kiramdan (Allah, cümlesinden razı olsun) böyle bahsediyor Onlardan razı olduğunu beyanla kendilerini bu şekilde övüyor Onlar, Rabbleri Allaha ve önderleri Rasulullah (s.a.s.)e gereği gibi itaat ettiklerinden dolayı, Âlemlerin Rabbi Allahın övgüsüne ve rızasına mazhar olmuşlardır
Pek büyük bir ahlâk üzere olan[505] ve âlemlere rahmet olarak gönderilen yegâne önderimiz Rasulullah (s.a.s.), Ashab-ı Kiramın ulaştığı dereceyi ve bâhâsı çok kıymetli olan mevkilerini hadislerinde beyan buyurmuştur Ümmet, Ashabın kıymetini bilmesi için Rasulullah (s.a.s.) tarafından uyarılıp bilgilendirilmiştir
Abdullah b. Muğaffel (r.a.)ın rivayetiyle şöyle buyurur Rasulullah (s.a.s.):
Ashabım hakkında Allahdan korkunuz, Allahdan korkunuz. Benden sonra onları hedef almayınız. Onları seven, beni sevdiğinden sever. Onlara buğzeden, bana buğzettiğinden buğzeder. Onlara eziyet eden, bana eziyet etmiş olur. Bana eziyet eden, Allaha eziyet etmiş olur ve Allaha eziyet edeni de Allah, hemen cezalandırır.[505]
Ebu Bürde (r.a.)dan.
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:
Ashabım, ümmetim için bir emniyettir. Ashabım gitti mi, ümmetim için vadolunan şeyler gelir.[505]
Ebu Said el-Hudrî (r.a.)dan.
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:
Sahabîlerime sövmeyiniz. Sizden biriniz, Uhud dağı kadar altın sadaka verse, sahabîlerden birinin iki avuç (hurma) sadakasına erişemez, bunun yarısına da erişemez.[505]
İmam Nevevî (rh.a.) şöyle diyor:
Fitnelere karışmış olsun olmasın, Ashab-ı Kirama sövmek haramdır, haram kılınan kötülüklerdendir. Çünkü onlar, müctehiddirler. Sahabelerin faziletleri bahsinde izah ettiğimiz gibi onlar, bu harbler hususunda tevilcidirler.
Kadî Iyâz, onlardan birine sövmenin büyük günahlardan sayıldığını söylemiştir. Bizim mezhebimizle Cumhura göre, Ashaba söven öldürülmez, tazir olunur. Malikîlerden bazıları öldürüleceğine kâil olmuşlardır.
Yerinde de görüldüğü vecihle "müd", okkadan küçük bir ölçektir. Firenkler nazarında ise, on sekiz litrelik kapdır.
Hadisin mânâsı: Sizden biriniz, Uhud dağı kadar altın tasadduk etse, bunun sevabı, Ashabımdan birinin yarım müd zahireden kazanacakları sevaba erişemez demektir.
Kadî İyâz (rh.a.):
Bu da gösterir ki, Ashab-ı Kiram, kendilerinden sonra gelen bütün insanlardan daha faziletlidirler. Onların sadakalarının daha faziletli olması, zarûret zamanında ihtiyaç ve sıkıntı içinde oldukları halde vermelerindendir. Başkalarının hâli böyle değildir. Onların, cihad vesair taatları da hep böyle olmuştur diyor.[505]
İnsanlık âleminin hidayet rehberi Rasulullah (s.a.s.)in Ashabı, Allahdan gelen vahye ve vahyi tebliğ eden hayat örneği Rasulullah (s.a.s.)e katıksız iman etmiş, imanlarının gereği olan Tevhidî bir anlayışla Allaha şirk koşmadan ibadet etmişlerdir...[505]
Yeryüzünün en hayırlı nesli olan Ashab-ı Kiram, Tevhid cephesini oluşturmuş ve İslâm Milleti olup, her türlü küfür ve şirkten arınmışlardı Onların bu şirksiz Tevhidi, bu küfürsüz imanları, bidatsız ve hurafesiz amelleri, her zamanda olduğu gibi şirk cephesi tarafından kin ve nefretle karşılanmıştır Şirk cephesinin ve küfür milletinin mensubları olan müşrik kâfirler, Hak Dâvânın önderi olan Rasulullah (s.a.s.)e karşıki düşmanlıkları, Ona iman edip muvahhid mü'min olmuş Ashab-ı Kirama karşı da en şiddetli bir şekilde gündeme gelmiştir Bu düşmanlık, muvahhid mü'minlere en vahşî işkenceler yapmak, zulmün en şiddetlisini uygulamak ve onların kanını döküp şehid etmekle sonuçlanıyordu
Şirkin merkezi hâline getirdikleri Mekkede, Ashab-ı Kirama hakaret edip, onları en acımasız işkencelerden geçiren egemen zalim tağutların bu insanlık dışı hareketlerine karşı hep sabır tavsiye ediliyordu Yegâne önderimiz Rasulullah (s.a.s.), bu baskılara karşı direndiği gibi, Ashabını da direnmeye davet ediyordu Onlar, imanlarından asla taviz vermeyecek ve bütün zorluklara katlanacaklardı Onların bu dirençleri ve bu tavizsiz tavırları, müşrik egemen tağutların şirk ve zulüm üzerine kurdukları düzenlerini kökten sarsıp, tâ temelden yıkacaktı Bunun için sabrı çatlatacak bir sabır gerekiyordu Aktif baskılara karşı pasif bir direniş!.. Az da olsa, devamlı olan, mutlaka güzel bir sonuç verir Damlaya damlaya göl olduğu gibi, damlamanın devamlı oluşu, sert kayaları deldiği bir gerçektir
Bundan dolayı Rasulullah (s.a.s.), katıksız iman edip şirksiz salih amel işleyen Ashab-ı Kirama devamlı olarak hakkı ve sabrı tavsiye ediyordu Çünkü kurtuluşun, iman edip salih amel işlemek, birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye etmekle gerçekleşeceğine[505] hiçbir muvahhid mü'minin şübhesi yoktur!.. Şirk düzenlerini yıkan bu net tavır ve bu devamlı olan dirençti Sabrın sonu zaferdir!..
İbn Abbas (r.anhuma) anlatıyor:
(Hicretten önce) Rasulullah (s.a.s.) Mekkede iken, Abdurrahman b. Avf ile bir arkadaşı, Rasulullaha gelerek:
- Ya Rasulallah, biz, müşrik iken daha çok itibar görüyorduk. Fakat iman edince hakir ve zelîl olduk (onlara karşı savaş için müsâde ver), dediler.
Rasulullah (s.a.s.):
Ben, affetmekle emrolundum (savaşla emrolunmadım). Bu sebeble (kâfirlerle) savaşmayın! buyurdu.[505]
En hayırlı nesil olan Ashab-ı Kiramın Allah yolunda İslâmca yaşamaya çalışırken, egemen zalim tağutlardan gördükleri zulüm ve işkencelerden bazı örnekler verelim Bu örnekler, bütün mümin müslümanlar için ders ve ibrettir!..
İbn İshak (rh.a.) anlatıyor:
Sonra onlar (Mekke müşrikleri), İslâma giren ve Rasulullah (s.a.s.)e tabi olan Ashabına karşı tecavüz ettiler. Her kabile, içindeki müslümanlara saldırıp onları habsetmeye, vurmak, açlık ve susuzluk ile ve hararet şiddetlendiği zaman Mekkenin sıcağıyla zayıf görünenlere işkence etmeye, onları dinlerinden saptırmaya başladılar.
Müslümanlardan başlarına gelen belânın şiddetinden dolayı dininden dönenler oldu. Onlardan kâfirlere karşı koyan salabet gösterenler de oldu. Allah da, onları korudu.[505]
1) Rasulullah (s.a.s.)in Halifesi İmam Ebu Bekr es- Sıddîk (r.a.)
a) Enes (r.a.) anlatıyor:
Bir defasında Peygamber (s.a.s.)i bayıltıncaya kadar dövdüler. Hemen Ebu Bekr ayağa fırlayıp bağırdı:
- Rabbim Allahdır dedi diye adamı öldürecek misiniz? Vay hâlinize!..
- Kimdir bu bağıran kişi? dediler.
- Mecnun Ebu Bekr, denilince, Onu bırakıp Ebu Bekre hücum ettiler.[505]
b) İbn İshak (rh.a.) anlatıyor:
Ümmü Külsüm bint Ebu Bekr şöyle dedi:
- Andolsun, o günde Ebu Bekrin sakalını çeke çeke başını yarmışlar. O, bol saçlı bir adam idi.[505]
c) Mü'minlerin annesi Aişe (r.anha) anlatıyor:
Peygamber (s.a.s.)in otuz sekiz kişiden ibaret olan Ashabı toplandıklarında Ebu Bekr, ortaya çıkmak için Rasulullaha ısrar etti.
Rasulullah (s.a.s.):
Ey Ebu Bekir, doğrusu bizim sayımız azdır. buyurdu.
Ebu Bekr, ısrarını sürdürdü. Nihayet Rasulullah (s.a.s.) ortaya çıktı. Müslümanların her biri, Mescid-i Haramın bir tarafına kendi aşiretlerinin yanına gitti. Ebu Bekr de, halk arasında dikilip hitabda bulundu. Rasulullah (s.a.s.) de orada oturmuştu. İnsanları, Allaha ve Rasulüne davet eden ilk hatib, Ebu Bekr olmuştu. Bu sebeble müşrikler, Ona ve diğer müslümanlara saldırmaya, Mescid-i Haramın her tarafında onları şiddetle dövmeğe başladılar.
Ebu Bekr, ayaklar altına alındı, şiddetle dövüldü. Müşrik Utbe b. Rabia, ona yaklaşarak dikişli ayakkabılarıyla vurmaya ve yüzüne çarpmaya başladı. Ebu Bekrin karnının üzerine çıkarak vurmaya devam etmiş, öyle ki, yüzü ile burnu birbirinden ayırt edilemez hâle gelmişti.
Nihayet Teym oğulları koşarak geldiler. Müşrikleri Ebu Bekrin üzerinden uzaklaştırdılar. Ebu Bekri, bir kumaşa sarıp evine götürdüler. Artık öleceğine kesinlikle inanıyorlardı. Tekrar dönüp Mescid-i Harama gelerek:
- Allaha andolsun ki, Ebu Bekr ölürse, biz de mutlaka Utbe b. Rabiayı öldürürüz, dediler.
Tekrar Ebu Bekrin yanına döndüler.
Babası Ebu Kuhafe ile Teym oğulları, kendisinden cevab alıncaya kadar onu konuşturmaya çalıştılar. Nihayet akşama doğru Ebu Bekr konuşmaya başladı ve:
- Rasulullah ne yaptı? diye sordu.
Bunun üzerine onlar da, kendisine dil uzatıp kınadılar, daha sonra da kalkıp giderken annesi Ümmül-Hayra:
- Bak hele! Şuna, bir şeyler yedirmeye veya içirmeye çalış, dediler.[505]
2) Emirul-Mü'minin İmam Ömer İbnül-Hattab (r.a.)
a) Abdullah İbn Ömer (r.anhuma) anlatıyor:
Babam Ömer, müslüman olduğu zaman:
- Kureyşten haberleri iyi anlatan kim var? diye sordu.
Ona, denildi ki:
- Cemil b. Mamer el-Cumahî var!
Bunun üzerine babam, onun yanına gitti. Ben de, onun peşinden gittim. Yanına gittikten sonra:
- Ey Cemil, müslüman olduğumu ve Muhammedin dinine girdiğimi biliyor musun? dedi.
Allaha andolsun Cemil, haberi alır almaz cübbesini kaldırıp gitmeye başladı. Ömer de, onun peşinden gitti. Ben de, babamın peşine düştüm. (Cemil) nihayet mescidin kapısının önüne geldiği zaman onlar, Kâbenin etrafında meclislerinde bulunmakta idiler. O, en yüksek sesiyle şöyle bağırdı:
Ey Kureyş, agâh olunuz ki, Ömer b. el-Hattab dininden başka bir dine çıkmıştır.
Ömer, onun ardından:
Yalan söylüyor! Ben, yalnız müslüman oldum ve şehadet ettim ki, Allahdan başka ibadete lâyık hiçbir ilâh yoktur ve Muhammed, Onun kulu ve Rasulüdür, der demez onun üzerine atıldılar ve onunla çarpıştılar.
Nihayet güneş zeval vaktine yaklaştı. Ömer, yoruldu ve oturdu. Onlar, başına dikildiler.
O ise, şöyle diyordu:
- Aklınıza geleni yapınız. Allaha yemin ederim ki, şayet biz, üç yüz adam olsaydık, Mekkeyi, ya sizin için terk ederdik veya siz, bizim için terk ederdiniz.
Onlar, bu durumda iken, Kureyşten bir yaşlı geldi. Üzerinde yemenî bir cübbe ve renklerle nakışlı bir gömlek bulunmaktaydı. Nihayet yanlarında durdu ve şöyle dedi:
- Nedir bu hâliniz?
- Ömer, dininden çıkmış, dediler.
- Bırakın! Adam, kendine bir yol seçmiş size ne? Beni Adiyy b. Kabın, bu adamlarını size teslim edeceklerini, onu yardımsız bırakacaklarını mı zan ediyorsunuz? Adamı bırakın gitsin. Allaha andolsun, sanki onlar bir elbise idi de onun üzerinden soyuldular, dedi.
Ben, Medineye hicret ettikten sonra babama dedim ki:
- Ey babacığım, Mekkede müslüman olduğun zaman, kavmin seninle savaşırken onları senden meneden adam kimdi?
(Babam:)
- Ey oğulcuğum, o, As b. Vâil es-Sehmî idi, dedi.[505]
b) Abdullah İbn Ömer (r.anhuma) anlatıyor:
Ömer İbnül-Hattab, müslüman olduğu zaman evde Kureyşten korkar hâlde bulunurken, birdenbire onun yanına Ebu Amr Âs İbnu Vâil es-Sehmî çıkageldi. Üzerinde çizgili bir takım elbise ve ipekle dikili bir gömlek vardı. Bu Âs, Sehmoğullarındandı. Onlar, bizim cahiliyyet devrinde yeminli dostlarımızdılar.
Âs, Ömere:
- Hâlin nedir? diye sordu.
Ömer:
- Senin kavmin olan Sehmoğulları, ben İslâma girdiğim için beni öldüreceklerini söylediler, dedi.
Âs İbnu Vâil de Ömere:
- Onlar için seni öldürmeye hiç yol yoktur, dedi.
Ömer:
- Âs, bu sözü söyledikten sonra korkum gidip emniyette oldum, demiştir.
Akabinde Âs çıktı ve Mekke vadisinde sel gibi akan insanlara kavuştu.
Âs, onlara:
- Nereye gitmek istiyorsunuz? diye sordu.
Onlar:
- Şu babalarının dininden sapan Hattaboğluna gitmek istiyoruz, dediler.
Âs, onlara:
- Sizin için ona ulaşmaya hiç yol yoktur, dedi.
Onun bu sözü üzerine, o kalabalık geriye döndüler.[505]
3) Bilâl b. Rabah el-Habeşî (r.a.)
a) Abdullah İbn Mesud (r.a.) anlatıyor:
Müslüman olduğunu ilk açıklayan (şu) yedi zat idi:
Rasulullah (s.a.s.), Ebu Bekr, Ammar, annesi Sümeyye, Suhayb, Bilâl ve Mikdad (b. el-Esved).
(Müşriklerin bunlara karşı takındığı tavra gelince) Allah, Rasulullah (s.a.s.)i amcası Ebu Talib(in himayesi) ile (müşriklerden) korudu. Ebu Bekri de kavminin nüfuzu ile korudu. Fakat diğer müslümanlar ise, müşrikler, onları yakaladı. Demirden mamul gömlekler giydirip, vücudlarının yağlarını eritmek sureti ile tazib etmek için onları (Mekkenin) kızgın güneşi altında yatırdılar.
İslâmiyetten döndürmek için sürdürdükleri bu azablara dayanamayan bu müslümanların hepsi, müşriklerin istediğini (zahiren) kabullendiler. Fakat Bilâl müstesna (o, zahiren bile müşriklere en ufak bir taviz vermedi)! Çünkü Bilâl, Allah uğrunda canını fedâ etmesini gerçekten küçümsedi. Tazib eden kavmi de, onu öldürmeyi küçümsediler. Bu yüzden müşrikler, (Bilâlden istediklerini koparamayınca) onu, tutup çoluk-çocuklara (ayak takımına) teslim ettiler. Bu (serseri) takımı, onu Mekke sokaklarında ve çevresindeki dağ yollarında süründürdüler.
Bilâl ise:
- Ahad, Ahad (Allah birdir), diyordu.[505]
b) Bilâl, Ebu Bekr (r.a.)ın âzâdlısı idi. Beni Cumehden birine aid idi. Onların muvelletlerinden bir muvellet (cariyelerin doğurduğu çocuk) idi. Bu, Bilâl b. Rabahdır. Annesinin ismi Hâmiye idi. Bilâl, İslâm'a sadık, kalbi tahir bir kimse idi.
Umeyye b. Halef b. Vehb b. Huzafe b. Cumeh, öğlenin sıcağı kızdığı zaman, onu çıkartıyor ve onu sırt üstü Mekkenin vadisine atıyor, sonra büyük kaya parçasının getirilmesini emrediyor ve o kaya, onun göğsüne konuluyordu. Sonra ona, şöyle derdi:
- Hayır, vallahi, böyle ölünceye kadar devam edeceksin veya Muhammede küfredeceksin, Lât ve Uzzâya ibadet edeceksin.
O ise, işte bu belâ içinde olduğu hâlde:
- Ahadun, Ahadun (Allah birdir, birdir), diyordu.
Varaka b. Nevfel, o işkence içinde iken ve Ahad Ahad derken ona rastladı. Bunun üzerine o da:
- Vallahi, ya Bilâl, Ahad, Ahad, dedi.
Sonra Umeyye b. Halefe ve Beni Cumehden bunu ona yapanlara gitti ve dedi ki:
- Allaha yemin ederim, eğer onu bu şekilde katlederseniz, elbette onun kabrini şefkat ve merhamet türbesi yapacağım.
Nihayet Ebu Bekr es-Sıddîk b. Ebi Kuhafe (r.a.), bir gün onlar, ona işkence yaparlarken rastladı. Ebu Bekrin evi, Beni Cumehde idi.
Umeyye b. Halefe dedi ki:
- Bu miskin hakkında Allahdan korkmuyor musun? Ne zamana kadar bunu yapacaksın?
(Umeyye b. Halef) dedi ki:
- Onu, ifsad eden sensin! Öyle ise, gördüğün şeyden onu sen kurtar!
Ebu Bekr de:
- Yaparım! Yanımda siyah, ondan daha güçlü ve daha kuvvetli bir köle vardır. O da, senin dinindedir. Onu, onun mukabilinde sana veririm, dedi.
(Umeyye) dedi ki:
- Kabul ettim.
O da dedi ki:
- O, senin içindir.
Böylece Ebu Bekr es-Sıddîk (r.a.), bu kölesini ona verdi ve Bilâlı alıp âzâd etti.[505]
c) Bu sebeble âlimler, küfre zorlanan kimsenin hayatını devam ettirmek için zorlandığı şeyi yapar görünmesinin de, ölüm pahasına yolunda ısrar etmesinin de caiz olduğunda ittifak etmişlerdir.
Nitekim Hz. Bilâl (r.a.), bütün yapılanlara rağmen onların söylediklerini kabule yanaşmamıştı. O kadar ki onlar, şiddetli sıcakta göğsüne büyük kayalar koyuyorlar ve Allaha şirk koşmasını emrediyorlardı.
O ise, onların bu isteklerini reddediyor ve:
- Birdir O, birdir, diyor ve şöyle ekliyordu:
- Allaha yemin olsun ki, sizi, bundan daha fazla kızdıracak bir kelime bilmiş olsaydım, onu mutlaka söylerdim.[505]
d) Cabir b. Abdillah (r.anhuma) anlatıyor:
Ömer (r.a.):
- Ebu Bekr, bizim seyyidimizdir. O, bizim seyyidimizi de hürriyetine kavuşturdu, diyor ve bununla da, Bilâli kasdediyordu.[505]
4) Habbab İbnül-Eret (r.a.)
a) Şabî (rh.a.) anlatıyor:
Hz. Ömer (r.a.), Bilâl ve etrafındakilere (ve oradakilere) müşriklerin yaptığı muameleyi sorunca, Habbab şöyle dedi:
- Ey Mü'minlerin Emiri, sırtıma bak!
Hz. Ömer (r.a.):
- Hiç bu kadar kötüsünü görmemiştim, dedi.
Habbab:
- Benim için ateş yaktılar ve sırtımı dağladılar, dedi.[505]
b) Ebu Leyla el-Kindî (r.a.) anlatıyor:
Habbab (r.a.), Ömer (r.a.)ın yanına geldi.
Ömer, ona:
- Yanıma gel! Çünkü Ammar müstesna, bu meclise senden daha fazla hak kazanmış (liyakatlı) kimse yoktur, dedi.
Bunun üzerine Habbab, müşriklerin yaptıkları işkence ve azabın kendisinin sırtında bıraktığı izleri Ömere göstermeye başladı.[505]
c) Şabî (rh.a.) anlatıyor:
Müşrikler, mü'minleri işkence ederek konuştuyorlardı. Azab çeken herkes birbir konuşuyordu. Ancak Habbab, ateşte kızdırılmış taşlara yatırıldığı hâlde ağzını bile açmadı.[505]
d) Habbab İbnül-Eret (r.a.) anlatıyor:
(İslâmın ilk günlerinde) Rasulullah (s.a.s.), Kâbenin gölgesinde kaftanını yastık yaparak dayandığı bir sırada kendisine (Kureyş müşriklerinin işkencelerinden) şikayet ettik:
- (Ya Rasulallah,) bizim için Allahdan zafer dileyemez misin? (Bunların zulmünden) kurtulmamız için Allaha dua edemez misin? dedik.
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:
Sizden önceki ümmetler içinde öyle (mazlum) kişi bulunmuştur ki, müşrikler tarafından onun için yerde bir çukur kazılır, o kişi bu çukura (başı meydanda kalarak) gömülürdü. Sonra büyük bir testere getirilir, başı üstüne konulur, ikiye bölünürdü de (bu işkence,) o mü'mini dininden döndüremezdi.
(Bir başkasının da) demir taraklarla etinin altındaki kemiği ve siniri taranırdı da bu işkence, o mü'mini dininden çeviremezdi.
Allaha yemin ederim ki, O, şu İslâm Dinini muhakkak sûrette kemale erdirecektir. Öyle bir derecede ki, bir süvari (yalnız başına) Sanadan Hadramevte kadar (selâmetle) gidecek, Allahdan başka hiçbir şeyden korkmayacak yahud koyun sahibi yolcu sadece koyunu üzerine kurt saldırmasından korkacaktır. Fakat sizler, acele ediyorsunuz![505]
e) Habbab İbnül-Eret (r.a.) anlatıyor:
Ben, cahiliyyet devrinde kılıç yapıcısı bir kimse idim. Benim, Âs b. Vâil üzerinde bir alacağım vardı. Bir gün alacağımı tahsil etmek üzere ona geldim.
O, bana:
- Sen, Muhammede küfretmedikçe sana borcumu vermem, dedi.
Ben de:
- Allah, benim canımı alıp sonra sen diriltmedikçe ben, Muhammede küfretmem, dedim.
Bu defa o:
- Öyle ise, ben ölünceye, sonra diriltilinceye, (ahirette) bana mal, oğul-kız verilinceye kadar sen, beni bırak da sana borcumu orada vereyim, dedi.
Bundan sonra şu ayetler indi:
Ayetlerimizi inkâr edip, bana: Elbette mal ve çocuklar verilecektir diyeni gördün mü?
O, gayba mı tanık oldu, yoksa Rahmân (olan Allah)ın katında(n) bir ahid mi aldı?
Asla! Demekte olduğunu yazacağız ve onun için azabta(n) da süre tanıdıkça tanıyacağız.
Onun söylemekte olduğuna Biz, mirascı olacağız. O, Bize yapayalnız tek başına gelecektir.(Meryem, 19/77-80)[505]
5) Ammar b. Yasir (r.anhuma)
a) Rabbimiz Allah şöyle buyurur:
Kim imanından sonra Allaha (karşı) küfre sapıp -kalbi imanla tatmin bulmuş olduğu hâlde baskı altında zorlanan hariç küfre göğüs açarsa, işte onların üstünde Allahdan bir gazab vardır ve büyük azab onlarındır. (Nahl, 16/106)
b) İbn Abbas (r.anhuma)ın rivayetine göre bu ayet (Nahl, 16/106), Ammar b. Yasir (r.anhuma) hakkında inmiştir.
Müşrikler, onu, babası Yasiri, annesi Sümeyyeyi, Suhaybı, Bilâlı, Habbabı ve Salimi yakalayıp kendilerine işkence yapmışlardı.
Sümeyyeye gelince O, iki deveye bağlanıp önünden mızraklandı. ona, müşrikler tarafından:
- Sen, erkekler için müslüman oldun, diye iftira olundu ve nihayet öldürüldü.
Kocası Yasir de öldürüldü. Onlar, İslâm uğrunda öldürülen ilk şehidlerdir.
Ammara gelince o, müşriklerin istediklerini zorbalıkla sadece diliyle onlara söyledi. Bu yüzden Rasulullah (s.a.s.)e, Ammarın inkâr ettiği haberi verildi.
O ise:
Hayır, muhakkak ki Ammar, tepeden tırnağa kadar iman doludur. İman, onun etine, kanına karışmıştır. buyurdu.
Nihayet Ammar, ağlar bir vaziyette Rasulullah (s.a.s.)e geldi. Rasulullah (s.a.s.), onun göz yaşlarını siliyor ve şöyle buyuruyordu:
O sözü söylediğin zaman kalbin nasıldı? Söylediğin sözden dolayı rahat mıydın? diye sordu.
Ammar b. Yasir:
- Hayır, aksine kalbim iman ile dolu idi, dedi.
Rasulullah (s.a.s.):
Eğer onlar, sana yine işkence yaparlarsa, demiş olduğun sözü tekrar söyle! buyurmuş.
Derken Allah Teâlâ, bu ayeti indirdi.[505]
c) Ebu Hüreyre (r.a.)dan.
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:
Ümmetim, gönüllerinden geçen (günah işleme) temayüllerini (fiilleri) işlemedikçe, yahud (dilleri ile) söylemedikçe, bir de onların zorlandıkları şeyleri Allah Teâlâ, şübhesiz affetmiştir.[505]
Ebu Zerr el-Gifarî (r.a.)dan.
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:
Ümmetimin yanılmasını, unutmasını ve zorlandığı şeyi(n günahını) Allah Teâlâ, şübhesiz affetmiştir.[505]
İbn Ömer (r.anhuma)dan.
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:
Allah, masiyet olan bir işin yapılmasından hoşlanmadığı gibi, ruhsatları ile amel edilmesini sever.[505]
d) Beni Mahzum, Ammar b. Yasiri, onun babasını ve annesini çıkarıyorlardı ki onlar, İslâmın ehl-i beyti olmuşlardı öğlenin sıcağı kızdığı zaman onlara, Mekkenin kızgın kumlarıyla azab ediyorlardı.
Rasulullah (s.a.s.), onlara rastlıyor ve:
Ey Âl-i Yasîr, sabır! Gidecek yeriniz cennettir. buyuruyordu.
Onun annesine gelince, İslâmdan başkasını kabul etmemekte direnirken onu, şehid ettiler.[505]
e) Ümmül-müminin Aişe (r.anha)dan.
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:
Ammar, kendisine arz olunan iki şeyden daima en doğrusunu seçmiştir.[505]
Hani b. Hani (r.a.) anlatıyor:
Ammar, Ali (r.a.)ın yanına girdi. Ali (onu kastederek):
- Tayyib (aslında güzel olan) ve Mutayyeb (daha güzelleştirilen)e merhaba! Ben, Rasulullah (s.a.s.)den işittim. Buyurdu ki:
Ammar, kemiklerinin uçlarına kadar (bütün vücudu) iman ile doldurulmuştur.[505]
Huzeyfe (r.a.) anlatıyor:
Rasulullah (s.a.s.)in yanında oturmakta idik.
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:
İçinizde (daha) ne kadar kalacağımı bilemiyorum. Benden sonraki iki zata (Ebu Bekr ile Ömere işaret etti) uyunuz, Ammarın gösterdiği yoldan gidiniz ve İbn Mesud, size bir şey anlatırsa onu doğrulayınız![505]
6) Ebu Zerr Cundeb İbn Cunade (r.a.)
Abdullah İbn Abbas (r.anhuma) anlatıyor:
(...............................)
Nihayet Ali, Rasulullah (s.a.s.)in huzuruna girdi. Ebu Zerr de, onun beraberinde huzuruna girdi. Rasulullahın sözlerinden işitti ve olduğu yerde müslüman oldu.
Rasulullah (s.a.s.), ona:
Sen, şimdi kendi kavminin yanına dön ve benim Peygamberliğimi onlara haber ver! Benim emrim sana gelinceye kadar orada kal! buyurdu.
Ebu Zerr:
- Nefsim elinde olan Allaha yemin ederim ki ben, muhakkak bu şehadet kelimesini müşriklerin ortasında haykıracağım, dedi.
Akabinde Ebu Zerr, huzurundan çıktı. Kâbe mescidine geldi ve en yüksek sesle:
- Eşhedu en lâ ilâhe illallah ve eşhedu enne Muhammeden Rasulullah (Şehadet ederim ki, Allahdan başka ilâh yoktur ve Muhammed Onun Rasulüdür) diye haykırdı.
Bu bağırmadan sonra kureyş cemaaatı, ayağa kalkıp Ebu Zerri dövdüler ve onu yere yatırdılar. Bu sırada Abbas, gelip onun üzerine kapandı da:
- Size yazıklar olsun! Bunun, Gıfar Kabilesinden bir kimse olduğunu ve Şam ticaret yolunuzun onlardan geçtiğini bilmiyor musunuz? dedi.
Ebu Zerri, müşrikler topluluğundan kurtardı. Sonra Ebu Zerr, ertesi günü de mescide döndü ve dün yaptığı gibi yüksek sesle şehadet kelimesini söyledi. Müşrikler, yine ona doğru fırlayıp onu dövdüler. Abbas, yine onun üzerine kapandı (ve kurtardı).[505]
Ebu Zerr (r.a.) anlatıyor:
- Az sonra vadinin sakinleri, bütün topaç ve kemiklerle üzerime hücum ettiler. Hatta bayılarak düştüm. Kalktığım vakit, dikili taşlar (putlar) gibi kıpkırmızı idim. Hemen Zemzeme giderek üzerimdeki kanları yıkadım ve suyundan içtim.[505]
7) Abdullah İbn Mesud (r.a.)
Rasulullah (s.a.s.)den sonra Mekkede Kuranı açıktan okuyan ilk kimse, Abdullah İbn Mesuddur.
Bir gün Ashab toplanıp:
- Vallahi, Kureyş, Kuranın açıktan okunuşunu hiç duymadı. Onlara, birisi duyursun. Kim duyuracak? dediler.
Abdullah İbn Mesud (r.a.) :
- Beni diye öne atıldı.
Ashab:
- Sana kötülük etmelerinden korkarız. Aşireti olan bir adam olsun isteriz. Kureyş, ona eziyet etmek isterse, aşireti engel olur, dediklerinde, O:
- Bırakın! Allah, beni koruyacaktır, karşılığını verdi.
Abdullah gitti, kuşluk vakti makama vardı. Kureyşliler de toplantı yerlerindeydi.
Abdullah İbn Mesud, yüksek sesle:
- "Bismillahirrahmanirrahim.
Er-Rahmân, allemel-Kurân (Rahmân sûresi) diye okumaya başladı.
Onlara doğru yüzünü döndü ve sûreyi okudu.
Kureyşliler, düşündüler, düşündüler ve:
- Ümmü Abd oğlu ne diyor? demeye başladılar.
Bazıları:
- O, Muhammedin getirdiği bazı ayetleri okuyor, deyince, ayağa kalkıp yüzüne vurmaya başladılar.
O ise, okumaya devam ediyordu. Okuyabildiği kadar okudu. Sonra yüzünde yara-bere iziyle arkadaşlarının yanına döndü.
Arkadaşları:
- Bu durumdan korkuyorduk! dediler.
Bunun üzerine o:
- Allah düşmanları, hiçbir zaman bana o andakinden daha zayıf ve hakir gelmedi. Eğer isterseniz, yarın onlara aynısını yapmak üzere gideyim, karşılığını verdi.
Arkadaşları da:
- Yeter! Onlara, istemedikleri şeyleri duyurdun, dediler.[505]
8) Urve b. Mesud (r.a.)
İbn İshak (r.a.) anlatıyor:
Rasulullah (s.a.s.), Ramazanda Tebûkden Medineye geldi. İşte bu ayda Sakifin elçiler heyeti, Onun yanına geldiler.
Onların haberleri şöyledir:
Rasulullah (s.a.s.), onlardan ayrıldığı zaman Urve b. Mesud es-Sakafî, Onun izine düştü. Nihayet Ona, Medineye varmadan önce kavuştu ve müslüman oldu. Rasulullahdan kavmine İslâmı iletmesi için geri dönmeyi istedi. Rasulullah (s.a.s.) de, ona (onun kavminin rivayet ettiği gibi) şöyle dedi:
Onlar, seni öldürürler!
Rasulullah (s.a.s.), onların inad ve serkeşliklerini biliyordu.
Urve de şöyle dedi:
- Ya Rasulallah, ben onlara, onların ilk çocuklarından daha sevgiliyim.
Onların gözlerinden daha sevgiliyim.
O, onların içinde işte böyle sevilen ve itaat edilen bir kimse idi. Kavmini İslâma çağırmak üzere yola çıktı. Onların, ona muhalefet etmeyeceklerini umuyordu. Çünkü onların içinde onun bir makam-ı menzilesi vardı. Onlara yönelmek için kendisinin odasına çıktığı zaman onları İslâma davet ederken ve dinini onlara açıklarken onlar, onu her cihedle oklarla vurdular. Bir ok ona isabet etti, onu katletti.
Vurulduktan sonra Urveye:
- Senin kanın için ne düşünüyorsun? denildi.
O da:
- Bu, Allahın bana ikram ettiği bir ikramdır ve bana gönderdiği bir şehadettir. Benim kanım, ancak Rasulullah (s.a.s.), bu şehirden gitmeden önceki katledilen şehidlerin kanı gibidir. Beni onlarla, birlikte defnediniz! dedi.
Onlarda onu, onlarla birlikte defnettiler.
Rasulullah (s.a.s.), onun hakkında şöyle buyurdu:
Onun, kavmi içindeki durumu, Yasin sûresinde adı geçen kavmini hidayete davet eden adamın (Sahib-i Yasin) durumu gibidir.[505]
9) Ebu Fuheyhe (r.a.)
Ebu Fuheyhe de, işkence gören zayıf müslümanlardandı. Onun asıl adı Eflâhdır. Yesardır diyenler de vardır. Cumah kabilesinden Safran b. Umeyye b. Halefin kölesi idi. Bilâl ile birlikte müslüman olmuştu.
Umeyye b. Halef, onu yakalayıp ayağına bir urgan bağlamış, daha sonra emir vererek kızgın kumlar üzerinde çekilmesini istemiş, bu şekilde çekilirken Umeyye, ona şöyle sormuş:
- Bu, senin Rabbin değil midir?
Ebu Fuheyhe:
- Benim de, bunun da, senin de Rabbimiz Allahdır, diye cevab vermişti.
Bunun üzerine Umeyye, çok şiddetli bir şekilde boğazını sıkmıştı. Umeyyenin yanında kardeşi Ubey b. Halef de vardı.
Ubey de:
- Onun azabını arttırabildiğin kadar arttır. Muhammed gelsin, büyüsüyle onu kurtarsın bakalım, derdi.
Bu şekilde işkencelere devam ettiler ve sonunda öldü sanıp bıraktılar. Daha sonra kendisine gelince Ebu Bekr, ona rastgeldi. Onu, satın alıp âzâd etti.[505]
10) Cariyeler
Lebibe (r.anha):
(Ebu Bekr,) Beni Müemmelin bir cariyesine rastladı. Bunlar, Beni Adiyy b. Kabdan bir kabiledirler. Bu cariye, müslüman olmuştu.
Ömer b. el-Hattab, ona İslâmı terk etmesi için işkence ediyordu. O (Ömer), o zaman müşrikti ve o cariyeyi dövüyordu. Nihayet usandığı zaman şöyle dedi:
- Sana özürler sunarım. Seni ben, başka şey için değil, ancak usandığım için terk ettim.
Cariyye:
- Allah da, sana böyle yapsın! diyordu.
Sonra Ebu Bekr (r.a.), o cariyeyi satın aldı ve âzâd etti.[505]
Zinnire (r.anha)
İşkence gören bu zayıf müslümanlardan birisi de, Zinniredir. Beni Adiyyin cariyesi idi. Ömer, ona işkence yapardı. Mahzum oğullarının cariyesi idi ve gözlerini kaybedinceye kadar Ebu Cehil, ona işkence yapardı, diyenler de vardır.
Gözlerini kaybettikten sonra Ebu Cehil, ona:
- Bunu, sana Lât ve Uzza yaptı, deyince,
Zinnire:
- Lât ve Uzzâ, kendilerine kimin ibadet ettiğinin farkında mıdır ki? Hayır, bu iş, semadan, Allahdan gelen bir şeydir ve benim Rabbim, gözlerimi bana geriye vermeye kadirdir, diye cevab vermişti. Ertesi gün yüce Allah, Zinnire'ye tekrar gözlerini geri vermişti.
Bunun üzerine Kureyş:
- İşte bu da, Muhammedin bir büyüsüdür, diye söylemişti. Ebu Bekr (r.a.), onu satın alarak âzâd etmiştir.[505]
11) Genel İşkence
Said b. Cübeyr (r.a.) anlatıyor:
Abdullah b. Abbasa dedim ki:
- Müşrikler, Rasulullah (s.a.s.)in Ashabına yaptığı işkence, müslümanların dinlerini terk etmekte mazur sayılacakları bir raddeye vardı mı?
(İbni Abbas) dedi ki:
- Evet, vallahi, onlardan birini döverler ve onu, aç ve susuz bırakırlardı. Bir dereceye kadar ki, onun uğradığı zararın şiddetinden oturamazdı. Nihayet o, onlara, ondan istedikleri sapıklığı verirdi. Hatta ona, şöyle derlerdi:
- Lât ve Uzzâ, Allahdan gayrı olarak senin ilâhın değiller mi? O da:
- Evet, derdi.
Hatta siyah, mezmum bir adam onlara uğrar ve ona derdi ki:
- İşte bu siyah adam, Allahdan gayrı olarak senin ilâhın değil midir? O da:
- Evet, derdi.
Bunu, aşırı azabdan kurtulmak için yaparlardı.[505]
İŞKENCE
- ONLAR GİBİ
- Öncekilerin Başına Gelenler
- Ashabu'l-Uhdud
- Ashabu'l-Karye
- Hep Aynı Zulüm
- Rasulullah (s.a.s.)'ın Kanını Döken Bir Kavim
- En Hayırlı Neslin Çilesi
- Sünnete Sarılmak, Hidayettir
i1 harfi
- İBÂHİYYE
- İBDÂ
- İBN KESİR
- Tefsiru'l-Kur'âni'l-Azîm:
- İBN MACE
- Sünen-i İbn Mâce:
- İBN TEYMİYYE
- İBNU'S-SEBİL
- İBRA
- İBRAHİM SÛRESİ
- İBRÂNÎ
- İBTİLÂ'
- İCÂBET
- İCAP VE KABUL
- a) Sözle icap ve kabul:
- Sıygaların İcap ve Kabulde Etkisi:
- b) Mektup, elçi, telefon vb. ile icap ve kabul:
- c) Teâtî yolu ile icap ve kabul:
- İCARETEYN
- İCÂZET
- İCBÂR
- İCMA'
- İcmaın Mertebeleri:
- l) Sarih İcma:
- 2) Sükûtî İcma:
- 3) Müctehidlerin Belli Bir Ortak Noktada İttifak Etmeleri:
- İCMA-İ ÜMMET
- İCMÂLÎ ÎMAN
- İCRÂ
- Mahkeme Kararlarının İcrâ ve İnfazı:
- İCTİHAD
- Terim Olarak İctihad:
- İctihad
- İctihad
- İctihad
- İÇ EZAN
- İDDİHÂR
- İDEOLOJİ
- İDRAR
- İFFET
- İFK OLAYI
- İFLÂS
- İFTAR
- İFTİRA
- İ
- İftira
- İFTİTAH TEKBİRİ
- İĞVÂ
- İHANET
- İHDÂD
- İHLÂL
- İHLÂS
- İHLÂS SÛRESİ
- İHRAM
- İhrama Giren Kimsenin Dikkat Edeceği Hususlar:
- Mikatlar (İhrama Girme Yerleri):
- İHRAZ
- İHSAN
- İHTİLÂFÜ'D DÂR
- İHTİLÂM
- İHTİLÂT
- İHTİYARLIK
- İHTİYAT
- İHVANU'S-SAFÂ
- İHYÂ
- İNSANI İHYA
- Ve'l-Asr
- İDDET
- İHSÂR
- İHTİDÂ
- İHTİKÂR
- İKÂB
- İKÂLE
- İKİNDİ NAMAZI
- İKRAR
- Hastanın İkrarı:
- İKTA'
- İkta'nın Kısımları:
- 1- Temlik Suretiyle İkta':
- 2- İstiğlâlen ikta':
- İKTİDÂ
- İKTİDAR
- İKTİDARSIZLIK
- İKTİSAD
- İLÂ'
- İlâ'nın Şartları:
- İLÂHİ KANUN
- İLAHİ KİTAPLAR
- İLÂH
- İ'LÂY-I KELİMETULLAH
- İLHAM
- İLLET
- İLLİYYÛN
- İLME'L-YAKÎN
- İLTİMAS
- İLTİZAM
- İLYAS (a.s.)
- İMA
- İMALE
- İREM
- İMÂMEYN
- İMANIN ŞUBELERİ:
- Birinci Kısım: Tasdikle İlgili İtikadiyat'tır
- İkinci Kısım: Dille Alakalı Ameller
- Üçüncü Kısım: Bedenî Ameller
- 1. Çeşit: Muayyen Şeylere Ait Olanlar
- 2. Çeşit: Kendisine Tabi Olanlarla İlgili Şeyler
- 3. Çeşit: Âmmeye Müteallik Şeyler
- İMARET
- İMSAK
- İMTİYAZ HAKKI
- İNCİL
- İncil Çeşitleri:
- 1) Matta İncili:
- 2) Markos İncili:
- 3) Luka İncili:
- 4) Yuhanna İncili:
- İNFÂK
- İ
- İnfak
- İnfak
- İnfak; Anlam ve Mâhiyeti
- Kur'an'da İnfak
- Hadislerde İnfak
- Allah'ın Verdiği Her Nimetin İnfakı Vardır
- Malla Yapılan İnfak
- İlimden Yapılan İnfak
- Mutluluktan Yapılan İnfak
- Sağlıktan yapılan İnfak
- Gençlikten Yapılan İnfak
- Güzel Sözle Yapılan İnfak
- Güler Yüzle Yapılan İnfak
- İnfakın Fayda ve Hikmetleri
- İNFİTÂR SÛRESİ
- İNKÂR
- İNNİN VE BAŞKALARI
- İNSAN
- Yaratılış Gayesi:
- Sosyal Açıdan İnsan:
- Nâs ve İnsan Kelimelerinin Anlam ve Mâhiyeti
- İnsanın İki Yönü
- İnsanın Bazı Temel Özellikleri
- Kur'an-ı Kerim'de İnsan
- a) İnsanın Olumlu Özellikleri
- b) İnsanın Olumsuz Özellikleri
- İnsan İle Diğer Canlılar Arasındaki Farklar
- 1) Zekâ:
- 2) Anlatma (İfade) Yeteneği:
- 3) Ellerinin Yapısı Ve Vücudunun Dik Durması:
- 4) Öğrenme Ve Yeni Denemelerde Bulunma Yeteneği:
- İnsanın Menşei (Oluşumu) Meselesi
- Kur'an'da İnsanın Yaratılması ve Halifeliği
- İnsanın Yaratılışı
- Ne Zamandan Beri Müslümanım? (Dünyaya Ne Olarak Geldim?)
- Kaalu Bela Ne Demektir?
- İnsanın Yaratılış Gayesi
- İnsanın Konumu ve Görevi
- İnsan Ölünce Ne Olacak?
- Akîde Yönünden İnsanlar
- İnsanın Değer ve Üstünlüğü
- İnsanın Değeri:
- Haklar, Görevleri; Nimetler de Sorumlulukları Doğurur
- İNSAN SÛRESİ
- İNŞA
- İNŞALLAH
- İNŞİKÂK SÛRESİ
- İNŞİRAH SÛRESİ
- İNTİHAR
- İNZAL
- İNZÂR
- İnzâr; Anlam ve Mâhiyeti
- Kur'an'da İnzâr Kavramı
- Mü'minlerin Uyarılması
- Uyarının Fayda Etmediği Kâfirler
- Çağdaş Davetçi/
- Bütün Toplumlar Peygamber Aracılığıyla Uyarılmıştır
- Elçi Gönderilmeyen, Uyarı Yapılmayan Toplumlar Helâk Edilmezler
- Toplumun Önderleri Toplumdan Sorumludur
- İNZİVA
- İPEKLİ GİYİNMEK
- İPOTEK
- 1. Ortak Malların Rehnedilmesi:
- 2. Başka Bir Şeye Bitişik Ve Onunla Meşgul Bulunan Malın Rehnedilmesi:
- İRHASAT
- İRŞÂD
- İ
- İrşad
- İRTİDÂD
- İrtidâd; Anlam ve Mâhiyeti
- Geniş Anlamda İrtidâd ya da Riddet Nedir
- İrtidâd, Neden Küfrün
- Kur'ân-ı Kerim Mürtedler
- İrtidâd, Aynı Zamanda Bir İslam Hukuku Konusudur.
- Mürtedin Kişiliği:
- Mürted
- İrtidat Sebepleri:
- Fıkhî İctihadlara Göre Mürtedin Cezası
- Mürtedin Öldürülmesinin Hikmeti:
- İrtidatın Başlaması:
- 1) Dinden Tamamen Dönenler:
- 2) Namazla Zekâtı Birbirinden Ayıranlar:
- Ridde Savaşları
- Halid bin Velid'in Tuleyha Meselesini Çözümlemesi:
- Benû Âmir, Havâzin ve Suleymlilerin İrtidâdı:
- Kur'ân-ı Kerim'de İrtidâd Kavramı
- Bir Tefsirden İktibas
- Hadis-i Şeriflerde İrtidât Kavramı
- Mürtede Verilecek Dünyevî Cezânın Tahlili
- İrtidadın Dünyevî Cezası Yoktur Diyenlerin Delilleri
- Gizli İrtidâd
- Şirkin Çağdaş Yansımaları; Özendirilen ve Dayatılan Mürtedlik
- Güncel Câhilî Eğitimde Şirk:
- İttibâ Şirki:
- Mürtedliğe Giden Yollar
- Mürtedliğe Yol Açan Sebepler:
- Bir Müslümanı Mürted Yapan Tavırlar:
- Elfâz-ı Küfür:
- Çevrede Çokça Duyulan Elfâz-ı Küfürden Bazıları (Söyleyeni Şirke Düşürmesinden Korkulan, Müslümanları Mürted Yapmasından Endişe Edilen Çirkin Sözler)
- 1) Allah'la İlgili:
- 2) Dinle İlgili:
- 3) Cennet, Melek ve Kaderle İlgili:
- Ef'âl-i Küfür:
- 1) Puta Tapmak:
- 2) Mushafı Pisliğe Atmak Gibi Saygısızca Davranmak:
- 3) Gayr-i Müslimlerin Tapınaklarına İbâdet Kasdıyla Gitmek:
- 4) İbâdet Kasdıyla Herhangi Bir Şahsa Secde Etmek:
- 5) Ölülerden Duâ Ederek Bir Şey İstemek, Kabirleri Tapınak Yapmak:
- 6) Haç Takınmak:
- 7) Ğıyar ve Zünnâr:
- 8) Mecûsî ve Yahûdi Şapkası:
- 9) Sihir:
- Müşrik ve Mürtedlerle Mücâdele
- Seyyidü'l-İstiğfar Duası:
- Şirk, Küfür ve İrtidaddan Korunma Yolları
- İrtidâd, İrticâ/Gericilik Demektir; Mürted de Mürtecî/Gerici
- Konuyla İlgili Geniş Bilgi Alınabilecek Kaynaklar
- İRTİDAT (MÜRTED)
- İSA (a.s.)
- Hz. İsa; Hayatı, Tebliği ve Tevhid Mücadelesi:
- Kur'ân-ı Kerim'de Hz. İsa:
- Hadislerde Hz. İsa:
- Hıristiyanlara Göre Hz. İsa:
- Hz. İsa'nın Çarmıha Gerilmesiyle İlgili İncillerdeki Kuşkular:
- İncillere Göre Hz. İsa'nın Beşerî Yönleri:
- Hz. İsa'nın Babasız Doğma Mûcizesi:
- Hz. İsa'nın Ref'i ve Nüzûlü Meselesi:
- Hz. İsa'nın Gökten İneceğini İfade Eden Hadis
- Mehdî:
- Deccâl:
- Deccâlın Özellikleri:
- İSBAT-I VACİB
- İSLAM'DA MEZHEP
- Müellifin Önsözü
- İslâm Ve İman'ın Hakikati:
- Dört Mezhebten Belli Bir Mezhebi Taklid Etmek Ne Vaciptir, Ne De Mendup
- İslâm'ın Esası Allah'ın Kitabı Ve Rasûlullah'ın Sünnetiyle Amel Etmektir
- Müteahhirun Herşeyi Değiştirip, Tek Bir Kişiyi Taklid Etmeyi Gerekli Kılmakla Tefrikaya Düştüler
- İnsan Öldüğünde Kabirde Mezhep Veya Tarikattan Sorguya Çekilir Mi?
- Belirli Bir Mezhebe Bağlanmanın Gerekli Olduğu Sözünün Aslı Siyasetle İlgilidir
- Mezhebin Bid'at Oluşu Konusunda Dehlevi'nin Araştırması
- Rasûlullah'tan Başka Birisine Taassup Gösteren Sapık Ve Cahildir
- Kemal B. Hümâm'ın Belirli Bir Mezhebe Bağlanmanın Gereksiz Olduğunu Belirtmesi
- Uyulması Gereken İmam Rasûlullahtır
- İhtilaf Ve Tefrikalar Mezheplere Tabi Olma Yüzündendir
- İmam Ebu Hanife'nin Mezhebi Kur'an Ve Sünnetle Amel Etmektir
- Müçtehid İçtihadında Hata Da Yapabilir, Doğruyu Da Bulabilir Teşride. Hata Yapmayan Sadece Peygamberdir
- Hak Kesinlikle Rasûlullah'ın Dışında Hiçbir Kimsenin Görüşüyle Sınırlandırılamaz
- Önemli Bir İkaz
- Bu Ümmetin Hali Ancak Evvelkilerin Islah Olunduğuyla Islah Olunur
- Ulemanın Dinin Hükümlerini Değiştirdiğine Dair Fahreddin Er-Razî'nin Görüşü
- İmam-ı Â'zam (En Büyük İmam) Rasûlullahtır
- Allah Bize Sırat-ı Müstakim'e Girmemizi Emrediyor
- Gazaba Uğrayanlar, Hakkı Sadece Kendi Mezhebinden Kabul Ederler
- Rasûlullah Belli Bir Mezhebin İnsanlar İçin Gerekli Olduğunu Söylememiştir
- Fasıl
- Kaynaklar
- İSM
- İSMAİLİYYE
- Mezhebin Kaideleri:
- İSMET
- İSM-İ A'ZÂM
- İSNÂ AŞERİYYE
- İSNÂD
- Âli ve Nâzil İsnâd:
- İSRÂ
- İSRÂ SURESİ
- İSRAF
- İsrafın Anlam Sahası:
- Kur'an'da İsrafın Manaları:
- İSRÂFİL (a.s)
- İSRÂİLİYÂT
- İSRAİLOĞULLARI
- Benî İsrâil, İsrâil, İbrânî, Yahûdî ve Mûsevî Kelimeleri ve Mâhiyeti
- Bazı Hadis-i Şerifler:
- İsrâiloğullarının Tarihi
- Firavun ve İsrâiloğulları
- Firavun'dan Kurtulduktan Sonra İsrâiloğulları
- Hz. Muhammed (s.a.s.) ve İsrâiloğulları
- İsrâiloğullarının Karakteri / Yahudileşme Alâmet ve Özellikleri
- Onlar ve Biz
- Yahudileşme ve Yahudileşme Temâyülü
- İmanda Pazarlık
- Dini, Kutsal Kitabı Tahrif
- İSTİANE
- İSTİARE
- İSTİÂZE
- İstiâze; Anlam ve Mâhiyeti:
- Kur'an'da İstiâze:
- Sünnette İstiaze:
- İstiazenin Hükmü:
- Şeytandan Kurtuluş Yolu:
- Sığınan, Kendisine Sığınılan ve Kendisinden Sığınılan
- Şeytanın İbâdetlere Tasallutu ve Şeytanı Kaçıran Şey:
- Günümüzde İstiaze Anlayışı:
- Allah'a Sığınma Tarzı Nasıl Olmalı?
- İstiâze Şuurunun Bize Kazandıracağı Anlayış ve Davranışlar:
- İSTİBRÂ'
- İSTİDRAC
- İSTİĞÂSE
- İSTİĞFAR
- İstiğfar'ın Mahiyeti?
- İbadet Olarak İstiğfar:
- İSTİHÂRE
- İSTİHAZA
- İSTİHKAK
- İSTİHLÂF
- İSTİHSAN
- İstihsanın Çeşitleri:
- 1. Nass Sebebiyle İstihsan:
- 2. İcmâ Sebebiyle İstihsan:
- 3. Zarûret ve İhtiyaç Sebebiyle İstihsan:
- 4. Kapalı Kıyas Sebebiyle İstihsan:
- 5. Örf Sebebiyle İstihsan:
- 6. Maslahat Sebebiyle İstihsan:
- İSTİKAMET
- (DOĞRULUK-DOĞRU YOL)
- İSTİKBÂR
- İstikbâr ve Türevleri:
- İstikbar Duygusu:
- İstikbâr; Tanım ve Mâhiyeti
- Istikbar Duygusu
- MÜSTEKBİR
- Müstekbirlerin Özellikleri:
- İstikbar Mantığı:
- Müstekbir Tipler
- Müstaz'af
- Müstekbir ve Müstez'af Ilişkisi
- Müstaz'af İnsan Grupları
- Müstekbirliğin Sonucu: Dünyevî ve Uhrevî Azap
- Uhrevî Azap ve Cehennnem:
- İstikbârın Sembol Tipleri (Müstekbirlerin Duayenleri)
- İstikbâra Kapılmayanlar: Melekler, İnsan Dışındaki Canlılar ve
- İSTİLÂ
- İSTİLAM
- İSTİMLÂK
- İSTİMNÂ
- İSTİMVÂL
- İSTİNBÂT
- İSTİNCA
- Abdest Bozmanın Âdâbı:
- İSTİNŞÂK
- İSTİRCÂ'
- İSTİSNA BÂBI
- İSTİŞARE
- İstişârenin Fazileti:
- İSTİŞARENİN EHEMMİYETİ
- İstişare Emri:
- Telakki:
- Teşvik:
- Hz. Peygamber İstişareye Muhtaç Mı?
- En Büyük Dahi De İstişareye Muhtaçtır:
- Ashab Ve İstişare:
- Hz. Peygamber'in Müşavirleri:
- İstişare Mevzuları:
- İstişare Dışı Mevzular:
- İstişarenin Mekanizması
- 1- Müşavirin Durumu:
- a. Liyakat:
- b. Mûtemed Olmak:
- c. Müslüman Ve Dindar Olmak:
- d. İlgili Olmak:
- 2. İstişarenin Şekli:
- a. Doğrudan Re'ye Müracat:
- b. Liyakatlinin Müdahalesi:
- c. Yersiz Teklif:
- 3- Kararın Alınması:
- a- Ekseriyetin Re'yi:
- b- Görüşlerden birinin ihtiyarı:
- c- Kararı Tehir Etmek:
- d- İcbarî Karar:
- 4- Şahsî Kanaatında Direnmemek:
- 5- Müşavirleri Gücendirmemek:
- 6- Tatbikat Sırasında Azim:
- Batı Demokrasisi:
- 1) Demokrasinin Tenkidi:
- Teknokrasi
- Demokrasinin Sonu Anarşidir:
- 2) İslam'da Kanun Koyma Mekanizması:
- 3) Hürriyet Telakkisi:
- Peygamberler De Hür De
- Hürriyet Sahası:
- Tahdidden Gaye:
- İslam'da Kadınlarla İstişare
- I- Kur'an'a Göre:
- II. Sünnete Göre:
- Bu Meselede Temel Prensip:
- İSTİŞHÂD
- İSTİVÂ
- İSYAN
- İsyan Nedir?
- İsyanın İki Anlamı:
- İsyan; Anlam ve Mâhiyeti
- İsyanın İki Yönü
- Ma'siyet Ne Demektir?
- İtaat; Anlam ve Mâhiyeti
- Tâat Ne Demektir?
- Kur'ân-ı Kerim'de İtaat ve İsyan Kavramı
- Hadis-i Şeriflerde İtaat ve İsyan
- İtaat Edilmesi Gereken Kimseler
- a- Allah'a İtaat:
- b- Rasûl'e İtaat:
- c- Ülü'l-Emr'e İtaat:
- İtaat Edilmesi Yasak Olan Kimseler
- a- Kâfirlere:
- b- Ehl-i Kitaba:
- c- Münâfıklara:
- d- Kendisini Allah Yolundan Uzaklaştıran ve Saptıran Liderlere ve Büyüklere:
- e- Şeytana ve Şeytanın Dostlarına:
- f- Günahkârlara ve Nankörlere:
- g- Yalancılara:
- h- Ahlâksızlara:
- i- Gâfillere, Zikirden (Allah'ı anmaktan ve Kur'an'dan) Gaflette Olanlara:
- j- Namaza Engel Olanlara:
- k- Aşırılara, İsrafçı ve Fesatçılara:
- l- Şirke Zorlayan Ana-Babaya:
- m- Halka, İnsanların Çoğuna (Demokrasi Anlayışına) ve Zanna:
- n- İnsanların ve Bilmeyenlerin Hevâlarına/Kötü Arzu ve İsteklerine:
- o- Allah'a ve Rasûlüne İsyanı (Haram Olan Bir Şeyi) Emreden Kim Olursa Olsun, Ona
- Küfürde Önderler ve Onların İzinden Giden Uyduları
- İtaat ve İsyan Yoluyla Düşülen Şirk
- Allah'a İtaat ve İsyanın Boyutları
- Bütün Evren Allah'a İtaat Etmektedir
- Nerdesin Ey Güzel İsyan?
- İŞÇİ, İŞÇİLİK
- İŞHAD (ŞAHİT TUTMA)
- İŞKENCE
- İŞRAK NAMAZI
- İŞVEREN
- İTAAT
- İTAB ÂYETLERİ
- İTİKÂD
- İTİKÂF
- İ'TİKÂF
- İTLÂF
- İtlafta Tazminin Gerekmesi İçin Gereken Şartlar:
- İTTİHAD
- İVAZ
- İYİLİK
- İZÂLE-İ ŞÜYÛ
- Kazaen (Mahkeme kararıyla) Taksimin Şartları:
- İZÂR
- İZZET
- İzzetin Manası:
- Kişiye İzzet Kazandıran Davranışlar:
- Gerçek İzzet:
- İZZET-İ NEFS