İsyanın İki Yönü
İsyan kavramının özünde hem yapma ve hem de yıkma anlayışı vardır. Günahkârlar ve isyankârlar yıkmak için, Allaha ve Onun ilkelerine, müslüman yöneticilere karşı çıkarlar ve yıkıcı olurlar. Peygamberler ve onların izinden giden müminler, kötülüklere ve Allaha itaatsizlik eden zâlimlere itaat etmezler, onlara ve onların zulüm dizenlerine karşı çıkarlar ve müfsitlerin yıktıklarını yapmaya çalışırlar; onların isyanları ıslah içindir, yapıcı isyandır.
İnsanların yapmaya devam ettikleri yanlış âdetlere, mevcut yönetimlerin uyguladıkları yanlış ilkelere karşı çıkmamak, isyan etmemek, korkaklıktır, zillettir, teslimiyetçiliktir. Ortada olan kötülükleri ve yanlışları kabul edip ses çıkarmamak, ilerlemeyi, olgunlaştırmayı durdurur. Peygamberlerin en temel özelliklerinden birini ve birincisini tevhid mesajını tebliğ ve onu hâkim kılma mücadelesi oluşturmaktadır. Kelime-i tevhid, lâ ile, yani isyanla başlar. Tüm sahte ilâhlara, tâğuta isyan söz konusudur tevhid mesajında. Yani, Allaha isyan edenlere isyan. Bütün peygamberler bu anlamda kutsal isyan ateşini tutuşturan isyan önderleridir. Firavun da Hz. Mûsa da isyan eden âsi idiler. Hz. Mûsa, esas isyan edene karşı şanlı bir isyan içindeydi, devrimci/inkılapçı bir ruh ve mûcizevî özellik taşıyordu; Firavunun isyanı ise sonu helâkle biten, zararı hem kendine hem çevresine bulaştıran bir isyandı.
Hz. Mûsâ ve asasından, Firavuna isyandan söz açılmışken, kocası Firavuna değil de Allaha itaat eden Âsiye Hanımı hatırlamamak eksiklik olur. Âsiye, isyan eden kadın demektir. O, Allaha itaat etmeyen birisine kocası da olsa, devlet başkanı da olsa isyan ediyor, âsiye oluyor. Allah, iman edenlere de Firavunun karısını misal gösterdi. O, Rabbim! Bana katında, cennette bir ev yap; beni Firavundan ve onun işinde çalışmaktan koru ve beni zâlimler topluluğundan kurtar! demişti. (66/Tahrim, 11)
Âsiye annemiz, Firavuna isyan edip Allah'a ve peygamberi Mûsâya iman ederek itaat ettiği için, bunun bedelini ödemiştir. Ellerinden ve ayaklarından kazıklara bağlanmış, güneş altında bırakılarak ona işkence edilmiştir. İman edip Allahı itaat edilecek tek mercî kabul ettiği için işkencelere mâruz kalan Âsiye, Kur'an'da mü'minlere iman ve kararlılık örneği olarak zikredilmiştir. Hadislerde de Âsiye'den övgüyle söz edilmiş ve Hz. Meryem'le birlikte o da en yüksek kemâle ermiş bir kadın olarak gösterilmiştir. (Bkz. Buhâri, Enbiyâ 32, 46; Müslim, Fezâilu's-sahâbe 70). İsyan edilmesi gerekenlere, sıf bedel ödemenin dünyevî zorluklarından dolayı itaatte kusur etmeyenler, Âsiye gibi zâlim ve tâğutlara isyan edemeyenin erkek mi ürkek mi olduğunu değerlendirmelidirler.
İsyan kelimesinin olumsuz anlamı, Allaha ve Onun peygamberlerinin yoluna karşı çıkıştır. Allaha kulluk yapması için yaratılan insanlardan bir kısmı, Allahın emirlerine, bile bile karşı gelmekte ve isyan etmekteler. Bundan dolayı da günah kazanmaktalar. Bu tür isyan, şeytanî isyandır.
Müminler, Allahtan kendilerine bir emir geldiği zaman şöyle derler:Ey Rabbimiz! Dinledik ve itaat ettik (ediyoruz). Senin mağfiretine (bağışlamana) sığınıyoruz. Ey Rabbimiz, dönüş Sanadır. (2/Bakara, 285) Allahın emirleri karşısında alaycı bir tavır takınan, yahudileşenler de dinledik ve isyan ediyoruz (2/Bakara, 93) derler ve seviyelerinin ne kadar alçak olduğunu ortaya koyarlar. Mümin, Allaha itaat konusunu, geleceğe, umut ve temennilere bırakamaz. Bilir ki, Peygamberin ifadesiyle helekel müsevvifûn, sevfeciler/yarıncılar (itaati yarınlara bırakanlar) helâk oldu. Şeytan, bâtılı sevdiremediği kişiye, hakkı yarınlara bıraktırarak onun günü kaybetmesine uğraşır. Ertesi gün de kaldığı yerden devam eder: Yarınlar bitmedi ya... Büyük hedefler ve idealler uğruna, yarın çok büyük eylem ve faâliyetler yapacağı ümit ve temennisiyle günler şeytana itaatle geçer gider. Ama gerçek mümin Allahın emri kendine ulaşır ulaşmaz dinledim, duydum ve itaat ettim der, hemen o saniye eyleme geçmiştir bile. Az sonraya bırakamaz, az sonra kendisi için olmayabilir çünkü.
Mümin, kendi görüş, davranış ve seçme tercihini Rabbinden yana kullanır, Rabbinin doğru hükümlerine teslim olur. Her konuda Onun ölçüsüyle hareket eder, Onun emirlerine boyun eğer. Peygamberi aracılığıyla gönderdiklerine itaat eder. Allah ve Rasûlü bir işte hüküm verdiği zaman, artık mümin erkekle mümin kadına, o işte kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allaha ve Rasûlüne isyan ederse (karşı gelirse) apaçık bir sapıklığa düşmüştür. (33/Ahzâb, 36)
Aldanan, unutan, gaflete düşen ve inanmayan kimseler, Allaha itaat etmezler, Onun ilkelerine isyan ederler. Bunlar, Allahın ilâhlığını ve Rabliğini yeterince takdir edemeyen ve aklını yerli yerinde kullanmayanlardır. Bunlar, dünyada huzurdan mahrum yaşadıkları gibi, âhirette de azap içinde olacaktır. Allaha ve peygambere isyan edenler, kendi arzularını (hevâlarını) üstün görüp Allahın Rabliğini ve büyüklüğünü takdir edemeyenlerdir. İsyan edenler, yanlışlar içinde yüzen, kendine ve başkalarına zulmeden ve yeryüzünde sürekli fesat/bozgunculuk çıkaran kimselerdir. İlk isyancı şeytandır. Öyleyse kim aynen onun gibi kibirlenerek Rabbine itaatsızlık ederse, onda şeytan ahlâkı var demektir.
Allah ve Onun peygamberine isyan, Onu tanımamak, Onun koyduğu kanunları hiçe saymak demektir. Bu da insanın İslâmdan uzaklaşmasına sebep olur. Müminler, ancak zararlı, yanlış, bâtıl ve sapık fikirlere, inançlara, sistemlere isyan ederler veya en azından, itaat etmezler. Allaha hiç isyan etmeyen melekleri (66 Tahrim/6) düşünürler. Her anlarını Allaha ibadet ve itaat içinde değerlendiren ve toplumlarındaki zâlim ve tâğutlara baş kaldıran peygamberleri (16/Nahl, 36) örnek alırlar.
İnsanların yapmaya devam ettikleri yanlış âdetlere, mevcut yönetimlerin uyguladıkları yanlış ilkelere karşı çıkmamak, isyan etmemek, korkaklıktır, zillettir, teslimiyetçiliktir. Ortada olan kötülükleri ve yanlışları kabul edip ses çıkarmamak, ilerlemeyi, olgunlaştırmayı durdurur. Peygamberlerin en temel özelliklerinden birini ve birincisini tevhid mesajını tebliğ ve onu hâkim kılma mücadelesi oluşturmaktadır. Kelime-i tevhid, lâ ile, yani isyanla başlar. Tüm sahte ilâhlara, tâğuta isyan söz konusudur tevhid mesajında. Yani, Allaha isyan edenlere isyan. Bütün peygamberler bu anlamda kutsal isyan ateşini tutuşturan isyan önderleridir. Firavun da Hz. Mûsa da isyan eden âsi idiler. Hz. Mûsa, esas isyan edene karşı şanlı bir isyan içindeydi, devrimci/inkılapçı bir ruh ve mûcizevî özellik taşıyordu; Firavunun isyanı ise sonu helâkle biten, zararı hem kendine hem çevresine bulaştıran bir isyandı.
Hz. Mûsâ ve asasından, Firavuna isyandan söz açılmışken, kocası Firavuna değil de Allaha itaat eden Âsiye Hanımı hatırlamamak eksiklik olur. Âsiye, isyan eden kadın demektir. O, Allaha itaat etmeyen birisine kocası da olsa, devlet başkanı da olsa isyan ediyor, âsiye oluyor. Allah, iman edenlere de Firavunun karısını misal gösterdi. O, Rabbim! Bana katında, cennette bir ev yap; beni Firavundan ve onun işinde çalışmaktan koru ve beni zâlimler topluluğundan kurtar! demişti. (66/Tahrim, 11)
Âsiye annemiz, Firavuna isyan edip Allah'a ve peygamberi Mûsâya iman ederek itaat ettiği için, bunun bedelini ödemiştir. Ellerinden ve ayaklarından kazıklara bağlanmış, güneş altında bırakılarak ona işkence edilmiştir. İman edip Allahı itaat edilecek tek mercî kabul ettiği için işkencelere mâruz kalan Âsiye, Kur'an'da mü'minlere iman ve kararlılık örneği olarak zikredilmiştir. Hadislerde de Âsiye'den övgüyle söz edilmiş ve Hz. Meryem'le birlikte o da en yüksek kemâle ermiş bir kadın olarak gösterilmiştir. (Bkz. Buhâri, Enbiyâ 32, 46; Müslim, Fezâilu's-sahâbe 70). İsyan edilmesi gerekenlere, sıf bedel ödemenin dünyevî zorluklarından dolayı itaatte kusur etmeyenler, Âsiye gibi zâlim ve tâğutlara isyan edemeyenin erkek mi ürkek mi olduğunu değerlendirmelidirler.
İsyan kelimesinin olumsuz anlamı, Allaha ve Onun peygamberlerinin yoluna karşı çıkıştır. Allaha kulluk yapması için yaratılan insanlardan bir kısmı, Allahın emirlerine, bile bile karşı gelmekte ve isyan etmekteler. Bundan dolayı da günah kazanmaktalar. Bu tür isyan, şeytanî isyandır.
Müminler, Allahtan kendilerine bir emir geldiği zaman şöyle derler:Ey Rabbimiz! Dinledik ve itaat ettik (ediyoruz). Senin mağfiretine (bağışlamana) sığınıyoruz. Ey Rabbimiz, dönüş Sanadır. (2/Bakara, 285) Allahın emirleri karşısında alaycı bir tavır takınan, yahudileşenler de dinledik ve isyan ediyoruz (2/Bakara, 93) derler ve seviyelerinin ne kadar alçak olduğunu ortaya koyarlar. Mümin, Allaha itaat konusunu, geleceğe, umut ve temennilere bırakamaz. Bilir ki, Peygamberin ifadesiyle helekel müsevvifûn, sevfeciler/yarıncılar (itaati yarınlara bırakanlar) helâk oldu. Şeytan, bâtılı sevdiremediği kişiye, hakkı yarınlara bıraktırarak onun günü kaybetmesine uğraşır. Ertesi gün de kaldığı yerden devam eder: Yarınlar bitmedi ya... Büyük hedefler ve idealler uğruna, yarın çok büyük eylem ve faâliyetler yapacağı ümit ve temennisiyle günler şeytana itaatle geçer gider. Ama gerçek mümin Allahın emri kendine ulaşır ulaşmaz dinledim, duydum ve itaat ettim der, hemen o saniye eyleme geçmiştir bile. Az sonraya bırakamaz, az sonra kendisi için olmayabilir çünkü.
Mümin, kendi görüş, davranış ve seçme tercihini Rabbinden yana kullanır, Rabbinin doğru hükümlerine teslim olur. Her konuda Onun ölçüsüyle hareket eder, Onun emirlerine boyun eğer. Peygamberi aracılığıyla gönderdiklerine itaat eder. Allah ve Rasûlü bir işte hüküm verdiği zaman, artık mümin erkekle mümin kadına, o işte kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allaha ve Rasûlüne isyan ederse (karşı gelirse) apaçık bir sapıklığa düşmüştür. (33/Ahzâb, 36)
Aldanan, unutan, gaflete düşen ve inanmayan kimseler, Allaha itaat etmezler, Onun ilkelerine isyan ederler. Bunlar, Allahın ilâhlığını ve Rabliğini yeterince takdir edemeyen ve aklını yerli yerinde kullanmayanlardır. Bunlar, dünyada huzurdan mahrum yaşadıkları gibi, âhirette de azap içinde olacaktır. Allaha ve peygambere isyan edenler, kendi arzularını (hevâlarını) üstün görüp Allahın Rabliğini ve büyüklüğünü takdir edemeyenlerdir. İsyan edenler, yanlışlar içinde yüzen, kendine ve başkalarına zulmeden ve yeryüzünde sürekli fesat/bozgunculuk çıkaran kimselerdir. İlk isyancı şeytandır. Öyleyse kim aynen onun gibi kibirlenerek Rabbine itaatsızlık ederse, onda şeytan ahlâkı var demektir.
Allah ve Onun peygamberine isyan, Onu tanımamak, Onun koyduğu kanunları hiçe saymak demektir. Bu da insanın İslâmdan uzaklaşmasına sebep olur. Müminler, ancak zararlı, yanlış, bâtıl ve sapık fikirlere, inançlara, sistemlere isyan ederler veya en azından, itaat etmezler. Allaha hiç isyan etmeyen melekleri (66 Tahrim/6) düşünürler. Her anlarını Allaha ibadet ve itaat içinde değerlendiren ve toplumlarındaki zâlim ve tâğutlara baş kaldıran peygamberleri (16/Nahl, 36) örnek alırlar.
i1 harfi
- İBÂHİYYE
- İBDÂ
- İBN KESİR
- Tefsiru'l-Kur'âni'l-Azîm:
- İBN MACE
- Sünen-i İbn Mâce:
- İBN TEYMİYYE
- İBNU'S-SEBİL
- İBRA
- İBRAHİM SÛRESİ
- İBRÂNÎ
- İBTİLÂ'
- İCÂBET
- İCAP VE KABUL
- a) Sözle icap ve kabul:
- Sıygaların İcap ve Kabulde Etkisi:
- b) Mektup, elçi, telefon vb. ile icap ve kabul:
- c) Teâtî yolu ile icap ve kabul:
- İCARETEYN
- İCÂZET
- İCBÂR
- İCMA'
- İcmaın Mertebeleri:
- l) Sarih İcma:
- 2) Sükûtî İcma:
- 3) Müctehidlerin Belli Bir Ortak Noktada İttifak Etmeleri:
- İCMA-İ ÜMMET
- İCMÂLÎ ÎMAN
- İCRÂ
- Mahkeme Kararlarının İcrâ ve İnfazı: