Müstekbir Tipler
Kuran, hayalî insan tipleri çizmiyor. Müstekbirler soyut varlıklar değillerdir. Onların bir kısmı tarihte yaşamış, bugün de yeryüzünün her tarafında olabilecek kimselerdir. Müstekbir kafa yapısına ve tavrına sahip sayısız örneği çevrenizde görebilirsiniz. Zenginliğin ve makamların şımarttığı niceleri vardır ki; hem başkalarına zorla tahakküm ederler, hem toplumun huzurunu bozarlar, hem de kendilerini ağırdan satarlar. Herkesin kendi emirleri altında, bütün geçim kaynaklarının kendi kontrollerinde olmasını isterler.
Fertler müstekbir olduğu gibi, düzenler, kavimler, meclisler de müstekbir olabilir. İslâmın dışındaki bütün sistemler müstekbir kabul edilir. Kim Allahın indirdiği ile hükmetmezse onlar zâlimlerin ta kendileridir. (5/Mâide, 45) Her beşerî ideoloji, Allaha baş kaldırıp Allanın hüküm ve kanunlarını beğenmeme sonucunda ortaya çıkmıştır. Bunun için komünizm, sosyalizm, kapitalizm ve diğer izmler müstekbirdir.
Bugün bazı ülkelerde yürürlükte olan zulüm düzenleri tipik istkbar örneğidir. Zengin ülkelerin kendi aralarında kurdukları birlikler, ürettikleri politikalar dünyayı daha iyi kontrol altında tutma, daha iyi sömürme amacına yönelik değil midir? Bir çok uluslararası teşkilat ne işe yaramaktadır? Bu teşkilatlar zulme uğrayanlara yardım etmeyi beceremezken, karar almak üzere bir araya gelemezken; çıkarları söz konusu olunca dünyayı nasıl da ayağa kaldırıyorlar? ABDnin ve pek çok batılı ülkenin bu anlamda müstekbir olduğu açıktır.
Bazı ülkelerdeki diktatörlerin, sulta ve despot yönetimlerin kendi halklarına ve ilâhî vahye karşı tutumları; müstekbirlerin karakterlerini göstermektedir. Onlar, kendi saltanatları ve çıkarları için zulümden ve baskı yapmaktan geri durmazlar. Kendi menfaatleri uğruna halklarının haklarına tecavüz ederler. Iktidarlarını sürdürebilmek için her yola başvururlar. Allahın insanlar için koyduğu ölçülere kulak asmazlar.
Bütün müstekbirler, Allaha itaat etmekten, Onun önünde boyun eğmekten yüz çevirirler. Allahın hükümlerini ve âyetlerini dikkate almazlar. Çünkü kendilerini güçlü görürler, büyüklük taslarlar. [505] (2)
Kur'an'da şeytanın ve kâfirin önemli bir özelliği olarak anlatılan istikbâr/büyüklük taslamak, çeşitli şekillerde tezâhür edebilir. Bir kişinin ya da grubun, toplumun diğer birey ve kesimlerine karşı kibirlenip gurura kapılmaları ve onlarla ilişkilerini kendi büyüklükleri temelinde sürdürmek istemeleri şeklinde olduğu gibi, toplumun büyük bir kısmının, azınlığa karşı veya Kur'an'da belirtildiği şekliyle peygambere ve müslümanlara karşı büyüklük taslaması ve onları küçük görmeleri şeklinde de tezâhür edebilir. Bir başka büyüklenme biçimi ise, bir toplumun veya devletin, başka bir topluma üstten bakması, kendini efendi, öbürünü hizmetçi görmesidir. Bütün bu özellikler, istikbâr kapsamındadır. Tarih boyunca olduğu gibi, bugün de birçok toplumda her üç istikbâr türünü görmek mümkündür.
İstikbâr psikolojisinde aşırı önyargılılık, tarafgirlik, bencillik, bağnazlık, yeni görüşlere açık olmamak gibi özellikler bulunur. Dolayısıyla, büyüklenen insanın ayırıcı özelliği, onun objektif görüşten uzak durmasıdır. Bu uzaklığın nedeni, kibir ve gururdur. Bu psikolojiyle inanmadıkları içindir ki, Kur'an, kâfirleri müstekbir olarak adlandırmakta (16/Nahl, 22-24) ve küfrün kaynağının büyüklenmek olduğunu belirtmektedir.
İstikbâr ve müstekbirin olduğu toplumlarda bir ezenle bir ezilenin olması, yani ezen/sömüren ve ezilen/sömürülen şeklinde iki sınıfın oluşması kaçınılmazdır. Nitekim Kur'an, müstekbirlerden söz ettiğinde, karşıtı olarak müstaz'aflardan da söz eder. Ayetlerde ele alınış biçimiyle Allah'ın kendilerine verdiği nimetleri, güç, yetenek ve becerileri kendilerinden sayarak başka insanların boyunlarına binen müstekbirlerin diğer insanlara karşı davranışlarına istiz'af (zayıf görme), zayıf görülen insanlara da müstaz'af denmektedir. (3)
Müstekbirler, toplumun zayıf kimselerini ezer, zayıf olmayan kitleleri zayıf bırakmak için onlara ekonomik ve siyasî baskı yaparlar (7/Arâf, 75). Peygamberlerin dâvetleri onların kaçışlarını arttırırken (71/Nuh, 6), müttakîler ve mümin müstazafların imanını arttırmıştır. Müstekbirler, rasüllerin tehditlerini ve uyarmalarını alayla dinlerler (7/Arâf, 77; 21/Enbiyâ, 2) ve peygamberlere (ve müminlere) ya dinimize girersiniz, ya da sizi şehirden çıkarırız derler (7/Arâf, 88). Onlar için verilen her ikaz, kendileri için eğlencedir (21/Enbiyâ, 2). Dâvete kulaklarını tıkar, hiçbir şey duymamış gibi davranırlar. Küfür örtüleri hidayete ulaşmaları için engel teşkil eder.
Allahın azabına aldırış etmeyen bu sömürgen kimselerin yanılgısı, aslında gücü olmayan şeytanın emrini dinlemeleridir (14/İbrahim, 22). Mücadele saflarında şeytanın tarafını tutması, kendisinin zayıf olduğunun en açık alâmeti iken, mal ve evlât çokluğuyla övünmesi (41/Fussılet, 15), müstekbirlerin paranoyak kimseler olduğunu da düşündürüyor. Onlar hastadırlar, zayıftırlar. Çünkü halkın tevhîdî bilince ulaşmasından korkmaları ve bunun da kendilerinin sonu olduğunu bilmeleri, müstekbirleri gece gündüz hile ve desise kurmaya yöneltmiş ve insanların Allaha şirk koşmalarını emretmeye başlamışlardır.
Kuran, müstekbirlerin karakter yapılarını anlatmaktadır ki, her dönemde ve her coğrafyada yaşayan insanlar, mücadelelerinde bir konum belirlesin ve karşılaştıkları sorunları çözebilsin. Kuranda anlatılan müstekbir ifadesi, eski dönemlere ait tarihsel bir olgu değil; tüm zamanlar için kullanıbilen bir ifadedir.
Bugün mazlum ve mahrum bırakılmış, ezilmiş ve sömürülmüş halklara zulmeden tâğûtî sistemlerin Kuranda anlatılan müstekbir portresinden ne farkı vardır? Kaldı ki, biz müstekbiri asıl bugün tanımlamakla mükellefiz. Yaşadığımız hayat şartlarını tüm acımasızlığıyla ağırlaştıran, fıtratımıza uygun İslâm sisteminin kurulmaması için var gücüyle çalışan, Allahın diniyle alay eden düzen ve işbirlikçileri, Kuranî ifadeyle müstekbirlerden başka bir şey değildir.
Rasüllerin mirasçısı olan müminleri sevmemek, onlarla alay edip onları ezmeye ve sömürmeye çalışmak, müstekbir olmanın en açık ifadesidir. Vesvesesini şeytandan alan, halkın üzerinde görünmez bir baskı oluşturan ve gece gündüz kurduğu desiselerle insanları rablerine karşı isyana ve küfre çağıran medya, müstekbirlerin Kuranda ifadesini bulan müminlerle alay etme misyonunu eksiksiz yerine getiriyor. (4)
Fertler müstekbir olduğu gibi, düzenler, kavimler, meclisler de müstekbir olabilir. İslâmın dışındaki bütün sistemler müstekbir kabul edilir. Kim Allahın indirdiği ile hükmetmezse onlar zâlimlerin ta kendileridir. (5/Mâide, 45) Her beşerî ideoloji, Allaha baş kaldırıp Allanın hüküm ve kanunlarını beğenmeme sonucunda ortaya çıkmıştır. Bunun için komünizm, sosyalizm, kapitalizm ve diğer izmler müstekbirdir.
Bugün bazı ülkelerde yürürlükte olan zulüm düzenleri tipik istkbar örneğidir. Zengin ülkelerin kendi aralarında kurdukları birlikler, ürettikleri politikalar dünyayı daha iyi kontrol altında tutma, daha iyi sömürme amacına yönelik değil midir? Bir çok uluslararası teşkilat ne işe yaramaktadır? Bu teşkilatlar zulme uğrayanlara yardım etmeyi beceremezken, karar almak üzere bir araya gelemezken; çıkarları söz konusu olunca dünyayı nasıl da ayağa kaldırıyorlar? ABDnin ve pek çok batılı ülkenin bu anlamda müstekbir olduğu açıktır.
Bazı ülkelerdeki diktatörlerin, sulta ve despot yönetimlerin kendi halklarına ve ilâhî vahye karşı tutumları; müstekbirlerin karakterlerini göstermektedir. Onlar, kendi saltanatları ve çıkarları için zulümden ve baskı yapmaktan geri durmazlar. Kendi menfaatleri uğruna halklarının haklarına tecavüz ederler. Iktidarlarını sürdürebilmek için her yola başvururlar. Allahın insanlar için koyduğu ölçülere kulak asmazlar.
Bütün müstekbirler, Allaha itaat etmekten, Onun önünde boyun eğmekten yüz çevirirler. Allahın hükümlerini ve âyetlerini dikkate almazlar. Çünkü kendilerini güçlü görürler, büyüklük taslarlar. [505] (2)
Kur'an'da şeytanın ve kâfirin önemli bir özelliği olarak anlatılan istikbâr/büyüklük taslamak, çeşitli şekillerde tezâhür edebilir. Bir kişinin ya da grubun, toplumun diğer birey ve kesimlerine karşı kibirlenip gurura kapılmaları ve onlarla ilişkilerini kendi büyüklükleri temelinde sürdürmek istemeleri şeklinde olduğu gibi, toplumun büyük bir kısmının, azınlığa karşı veya Kur'an'da belirtildiği şekliyle peygambere ve müslümanlara karşı büyüklük taslaması ve onları küçük görmeleri şeklinde de tezâhür edebilir. Bir başka büyüklenme biçimi ise, bir toplumun veya devletin, başka bir topluma üstten bakması, kendini efendi, öbürünü hizmetçi görmesidir. Bütün bu özellikler, istikbâr kapsamındadır. Tarih boyunca olduğu gibi, bugün de birçok toplumda her üç istikbâr türünü görmek mümkündür.
İstikbâr psikolojisinde aşırı önyargılılık, tarafgirlik, bencillik, bağnazlık, yeni görüşlere açık olmamak gibi özellikler bulunur. Dolayısıyla, büyüklenen insanın ayırıcı özelliği, onun objektif görüşten uzak durmasıdır. Bu uzaklığın nedeni, kibir ve gururdur. Bu psikolojiyle inanmadıkları içindir ki, Kur'an, kâfirleri müstekbir olarak adlandırmakta (16/Nahl, 22-24) ve küfrün kaynağının büyüklenmek olduğunu belirtmektedir.
İstikbâr ve müstekbirin olduğu toplumlarda bir ezenle bir ezilenin olması, yani ezen/sömüren ve ezilen/sömürülen şeklinde iki sınıfın oluşması kaçınılmazdır. Nitekim Kur'an, müstekbirlerden söz ettiğinde, karşıtı olarak müstaz'aflardan da söz eder. Ayetlerde ele alınış biçimiyle Allah'ın kendilerine verdiği nimetleri, güç, yetenek ve becerileri kendilerinden sayarak başka insanların boyunlarına binen müstekbirlerin diğer insanlara karşı davranışlarına istiz'af (zayıf görme), zayıf görülen insanlara da müstaz'af denmektedir. (3)
Müstekbirler, toplumun zayıf kimselerini ezer, zayıf olmayan kitleleri zayıf bırakmak için onlara ekonomik ve siyasî baskı yaparlar (7/Arâf, 75). Peygamberlerin dâvetleri onların kaçışlarını arttırırken (71/Nuh, 6), müttakîler ve mümin müstazafların imanını arttırmıştır. Müstekbirler, rasüllerin tehditlerini ve uyarmalarını alayla dinlerler (7/Arâf, 77; 21/Enbiyâ, 2) ve peygamberlere (ve müminlere) ya dinimize girersiniz, ya da sizi şehirden çıkarırız derler (7/Arâf, 88). Onlar için verilen her ikaz, kendileri için eğlencedir (21/Enbiyâ, 2). Dâvete kulaklarını tıkar, hiçbir şey duymamış gibi davranırlar. Küfür örtüleri hidayete ulaşmaları için engel teşkil eder.
Allahın azabına aldırış etmeyen bu sömürgen kimselerin yanılgısı, aslında gücü olmayan şeytanın emrini dinlemeleridir (14/İbrahim, 22). Mücadele saflarında şeytanın tarafını tutması, kendisinin zayıf olduğunun en açık alâmeti iken, mal ve evlât çokluğuyla övünmesi (41/Fussılet, 15), müstekbirlerin paranoyak kimseler olduğunu da düşündürüyor. Onlar hastadırlar, zayıftırlar. Çünkü halkın tevhîdî bilince ulaşmasından korkmaları ve bunun da kendilerinin sonu olduğunu bilmeleri, müstekbirleri gece gündüz hile ve desise kurmaya yöneltmiş ve insanların Allaha şirk koşmalarını emretmeye başlamışlardır.
Kuran, müstekbirlerin karakter yapılarını anlatmaktadır ki, her dönemde ve her coğrafyada yaşayan insanlar, mücadelelerinde bir konum belirlesin ve karşılaştıkları sorunları çözebilsin. Kuranda anlatılan müstekbir ifadesi, eski dönemlere ait tarihsel bir olgu değil; tüm zamanlar için kullanıbilen bir ifadedir.
Bugün mazlum ve mahrum bırakılmış, ezilmiş ve sömürülmüş halklara zulmeden tâğûtî sistemlerin Kuranda anlatılan müstekbir portresinden ne farkı vardır? Kaldı ki, biz müstekbiri asıl bugün tanımlamakla mükellefiz. Yaşadığımız hayat şartlarını tüm acımasızlığıyla ağırlaştıran, fıtratımıza uygun İslâm sisteminin kurulmaması için var gücüyle çalışan, Allahın diniyle alay eden düzen ve işbirlikçileri, Kuranî ifadeyle müstekbirlerden başka bir şey değildir.
Rasüllerin mirasçısı olan müminleri sevmemek, onlarla alay edip onları ezmeye ve sömürmeye çalışmak, müstekbir olmanın en açık ifadesidir. Vesvesesini şeytandan alan, halkın üzerinde görünmez bir baskı oluşturan ve gece gündüz kurduğu desiselerle insanları rablerine karşı isyana ve küfre çağıran medya, müstekbirlerin Kuranda ifadesini bulan müminlerle alay etme misyonunu eksiksiz yerine getiriyor. (4)
i1 harfi
- İBÂHİYYE
- İBDÂ
- İBN KESİR
- Tefsiru'l-Kur'âni'l-Azîm:
- İBN MACE
- Sünen-i İbn Mâce:
- İBN TEYMİYYE
- İBNU'S-SEBİL
- İBRA
- İBRAHİM SÛRESİ
- İBRÂNÎ
- İBTİLÂ'
- İCÂBET
- İCAP VE KABUL
- a) Sözle icap ve kabul:
- Sıygaların İcap ve Kabulde Etkisi:
- b) Mektup, elçi, telefon vb. ile icap ve kabul:
- c) Teâtî yolu ile icap ve kabul:
- İCARETEYN
- İCÂZET
- İCBÂR
- İCMA'
- İcmaın Mertebeleri:
- l) Sarih İcma:
- 2) Sükûtî İcma:
- 3) Müctehidlerin Belli Bir Ortak Noktada İttifak Etmeleri:
- İCMA-İ ÜMMET
- İCMÂLÎ ÎMAN
- İCRÂ
- Mahkeme Kararlarının İcrâ ve İnfazı: