Hz. İsa'nın Gökten İneceğini İfade Eden Hadis
Rivâyetleri:
Nefsim kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, muhakkak yakında Meryem oğlu İsa, âdil bir hâkim olarak inecektir. O, haçı kıracak, domuzu öldürecek, cizyeyi kaldıracaktır. O zaman, mal o kadar artacak ki, onu kimse kabul etmeyecek. Artık Allah'a bir kere secde etmek dünya ve dünyanın içinde olan her şeyden daha hayırlı olacaktır. (14)
Ümmetimden bir grup, hak için muzaffer şekilde mücadeleye Kıyamet gününe kadar devam edecektir. O zaman İsa ibn Meryem de iner. Bu müslümanların reisi: Gel bize namaz kıldır! der. Fakat İsa (a.s.): Hayır! der, Allahın bu ümmete bir ikramı olarak siz birbirinize emîrsiniz. (15)
İbn Meryem gökten sizin yanınıza indiği zaman devlet reisiniz kendinizden, namazda imâmınız olduğu (İsa da imâmınıza uyduğu) halde bakalım nasıl olursunuz? (16)
Meryem oğlu (İsa a.s.), Feccur-Ravhâ adlı mevkide, hac yapmak veya umre yapmak, yahut da her ikisini de yapmak için telbiye getirecektir. (17)
Bir hadis rivâyetinde Meryem oğlu İsa kıyâmetin 10 alâmetinden biri sayılmakla beraber onun gökten ineceğinden söz edilmez (18), Bazı hadis rivâyetlerinde, Şamdaki beyaz minareye iner (19); Hz. İsa inmeden kıyâmet kopmaz (20). O indikten sonra kırk yıl kalır (21). Bir rivâyette İslâm ümmetine imamlık yapmaz, İslâm kumandanı Mehdînin cemaati olurken, başka bir rivâyette Rumları yenen, İstanbulu fetheden askerler, orada zeytin ağaçlarına kılıçlarını asmış vaziyette ganimetleri bölüşürken şeytanın Mesih evlerinize sahip oldu diyeceği, Bunların Şama gelerek savaşmak için kılıçlarını düzeltirken namaz kılacağı, namazlarında İsanın inip onlara imam olacağı, Allahın düşmanı Deccalın onu görünce tuzun suda erimesi gibi erimeye başlayacağı (22) söylenir. O, Deccâlı Ludd kapısında öldürecektir (23). Deccâldan bahseden bir hadis rivâyetine göre, Meryem oğlu İsanın geleceği, Allahın onu Deccâldan koruyacağı, Allahın vahyiyle müminleri Tura çıkaracağı, sonra Yecûc ve Mecûcun zuhur edip Taberiye Gölüne doğru yürüyecekleri, İsa ve adamlarının kuşatılacağı, sonra İsa ve adamlarının dağdan yere inecekleri, yerde her şeyin bollaşacağı, nihayet kıyâmetin kopacağı (24) anlatılmaktadır.
Hadis rivâyetlerinde bunlar gibi daha birçok detay bilgiler verilmektedir. Rasûlullah (s.a.s.)ın kendi zamanında İsanın inme ihtimalinden bahsedilir: Ben, ömrüm uzarsa Meryem oğlu İsaya ulaşacağımı umuyorum. Eğer ecelim acele gelirse, sizden ona ulaşan selâmımı söylesin (25)
Lâfızları, birbirinden hayli değişiklikler gösteren bu hadis rivâyetlerinin, manalarında da bir birlik yoktur. Birinde İsa zuhur edince çok bolluk olacağı, Deccâlı öldüreceği belirtilirken, ötekinde İsa ve adamlarının, Yecûc ve Mecûc tarafından kuşatılacağı, bir süre çok darlık çekecekleri söylenmektedir. İsanın ineceği ifade edilen bu rivâyetlerde, iniş safhalarının birbirinden farklı anlatıldığı görülür. Hadis rivâyetlerinde geçen İsanın bütün kiliseleri yıkacağı ifadesi de 22/Hacc, 40 âyetine aykırıdır. Bu âyette Allahın koruduğu ve kulları vasıtasıyla savunduğu Allahın adı anılan mâbedleri İsa nasıl yıkar? Âyete göre Hz. İsanın bu mâbedleri koruyanların başında olması gerekir.
Ayrıca bu rivâyetlerde müslümanların kılıçlarını düzelteceklerinden söz edilmektedir. Bu, asırlar öncesi savaş silâhını ifade eder ama Deccâlın çıkacağı kıyâmete yakın zamanların silâhını ifade edemez. Herhalde modern çağlarda müslüman askerleri, silâh olarak kılıç değil; modern silâhlar taşırlar. Ayrıca bu istikbal haberleri, Allahtan başka kimsenin gaybı bilemeyeceği hakkındaki âyetlere (7/Arâf, 188; 27 Neml, 65; 10/Yûnus, 20; 11/Hûd, 123; 6/Enâm, 50, 59) aykırıdır.
İsanın ineceğine inanmak, itikadî bir meseledir. İtikad, şek üzerine kurulmaz; yakîn ve mütevâtir nass üzerine kurulur. Hz. İsanın göğe çıktığına ve âhir zamanda ineceğine dair yakîn (kesin bilgi) ifade edecek herhangi mütevâtir bir haber yoktur. Bu konudaki rivâyetlerin hepsi âhad haberlerden ibarettir. Hz. İsanın ineceği hakkında anlatılanlar, Ehl-i Beytten Mehdî adındaki âdil bir imamın geleceğine dair anlatılan rivâyetlere de çok benzerlik gösterir. Mehdî hakkındaki rivâyetlerde de bir kesinlik yoktur. Bu rivâyetler, mütevâtir olmadığı gibi meşhur bile değildir. Hadisçiler katında sahihin altında bir derece olan hasen hadis kabul edilmiştir. Kesinlik ifade etmeyen bu hadis rivâyetleriyle itikad kurulamaz.
Kurân-ı Kerimde Hz. Muhammed (s.a.s.)den önce hiçbir insana ebedî yaşama verilmediği, ondan öncekilerin hepsinin öldüğü belirtilir: Biz, senden önce de hiçbir beşere ebedîlik vermedik. Şimdi sen ölürsen, sanki onlar ebedî mi kalacaklar? Her canlı, ölümü tadacaktır. Bir deneme olarak sizi hayırla da şerle de imtihan ederiz. Ve siz, ancak Bize döndürüleceksiniz. (21/Enbiyâ, 34-35) Peygamberimizin de bir gün öleceği vurgulanan bu âyetlere göre Hz. Hz. İsanın öldüğüne inanmak gerekir. (26)
Ahmet Keleş, Hadislerin Kurana Arzı adlı kitabında Hz. İsanın refi ve nüzûlüyle ilgili hadislerin Kurana arzedilmesini tavsiye eder ve şöyle der:
Bazı âlimler, Hz. İsanın nüzûlünün Kuranda da zikredildiği, bir kısım âyetlerin bu konuda bilgi verdiği gerekçesiyle, söz konusu hadislerin Kurana da uygun olduğunu iddiâ etmiştir. Bu konuda delil kabul edilen âyetler şunlardır:
Ehl-i kitaptan her biri, ölümünden önce ona muhakkak iman edecektir. Kıyamet gününde de o, onlara şâhit olacaktır. (4/Nisâ, 159)
Şüphesiz ki o, kıyâmet için bir bilgidir. Sakın onda şüpheye düşmeyin ve Bana uyun; çünkü bu, dosdoğru yoldur. (43/Zuhruf, 61) Bu âyette geçen o, Hz. İsa olarak kabul edilmiş ve âyette geçen ilm kelimesi, kırâat farklılığı olarak alem şeklinde de okunmuştur. O zaman âyetin anlamı şöyle olur: O (İsa), kıyâmet için bir alâmet/işarettir.
Bu iki âyetten hareketle kıyâmetten önce Hz. İsanın geleceği söylenmiştir. Ancak bu âyetlerdeki işaretler sarih/açık olmadığından dolayı, onlar için bu iddianın, açık bir delil olması söz konusu değildir. Bazı müfessirlerin bu kanaate varmalarında hadis rivâyetlerinin önemli ölçüde rolü olmuştur. Çünkü Elmalılı, bu konuda yaptığı tefsirinde; Yâ İsâ! Seni öldüreceğim ve kendime yükselteceğim. (3/Âl-i İmrân, 55) âyetini açıklarken, bu âyetteki öldüreceğim anlamındaki müteveffîke kelimesini başka anlama tevil etmenin câiz olmadığını, sarih anlamıyla anlamak gerektiğini ifade etmektedir.
Ancak, hadislerdeki Hz. İsanın tekrar ineceğini bildiren haberlerden dolayı bu âyeti uygun bir şekilde tevil etmek gerektiğini söylemektedir (Elmalılı, Eser Y. II/372). Bu ifadeler bize, şayet bu rivâyetler olmamış olsaydı, müfessirler bu âyetlere böyle mana vermeyeceklerdi kanaatini vermektedir. Âyete verilen anlamda rivâyetlerin rolü gayet açıkça görülmektedir. Ancak, sahâbenin Kuran ilimleri ve tefsiri konusunda en meşhuru, bu âyetteki kelimeye farklı anlam vermez: İbn Abbâs (r.a.): Ey İsa, şüphesiz ki seni vefat ettirecek olan (onlar değil) Benim (3/Âl-i İmrân, 55) âyetindeki müteveffîke ibâresini seni öldürecek olan diye açıklamıştır. Bu rivâyeti Buhârî, bab başlığında kaydetmiştir (Buhârî, Tefsir, Sûretul-Mâide 13; Küt. Sitte Terc. c. 3, s. 365)
Bu âyetlerden söz konusu nüzûl/inmenin anlaşılmayacağı üzerinde de durulmuştur. Hz. İsanın öldüğünü, tekrar gelmesinin söz konusu olamayacağını, bu konudaki âyetlerin yanlış anlaşıldığını ifade eden âlimler de olmuştur (27)
Zeccâc, ölümünden önce ona mutlaka bütün ehl-i kitap inanacaktır (4/Nisâ, 159) âyetindeki ona ifadesindeki zamirin, hem Hz. İsaya, hem de Hz. Muhammed (s.a.s.)e râci olabileceğini, her iki anlamının da doğru olduğunu söylemektedir. Çünkü ona göre, bu âyetin ifade ettiği anlam şöyledir: Her peygamberi inkâr edenler, ölümlerinden önce gerçeği görmek sûretiyle yanlış yolda olduklarını anlar ve peygamberin getirdiklerinin doğruluğuna inanırlar. (Zeccâc, Meânil-Kuran, II/129-130). Yine müellif; Bu âyetten Hz. İsanın gökten inip de bütün ehl-i kitabın ona inanacağını anlamaya dil müsâit değildir. Çünkü âhir zamanda olanlar ona inanacaklardır, diyelim; o zamana kadar olanları ne yapacağız? Doğrusu bu âyetten böyle bir mana çıkarmak doğru değildir demektedir (a.g.e. s. 130).
O, kıyâmet için bir bilgidir/alâmettir (43/Zuhruf, 61) âyetinin de, Hz. İsaya delâletinin kati olmadığını bildirmişlerdir. Zeccâc, buradaki alâmetin Kuran olması da mümkündür demektedir (a.g.e. 4/417). Taberî, her iki anlamı da birçok müfessirden naklettikten sonra, kurrânın ekseriyetinin bu kelimeyi ılmun şeklinde okuması nedeniyle, kıyâmete âit bilginin Kuran olması görüşünü tercih etmiştir. Çünkü Kuran, kıyâmetin bilgisini vermektedir.
Bu iki âyetin ifade ettikleri anlamlara arz ederek Hz. İsanın ineceğine dair hadisleri tashih etmek, arz usûlü olarak belirtilen prensipler muvâcehesinde mümkün değildir. Şimdi, Kuranda zikredilen âyetlerin Hz. İsanın her ölümlü gibi öldüğüne, tekrar dünyaya gelmesinin imkânsız olduğuna dair Kuran metinlerini görelim:
Her nefis/can, ölümü tadacaktır. Sonra da Bize döneceksiniz. (29/Ankebût, 57; ayrıca bkz. 3/Âl-i İmrân, 185; 21/Enbiyâ, 35)
Biz onları (peygamberleri), yemek yemez birer (cansız) ceset olarak yaratmadık. Onlar (bu dünyada) ebedî de değillerdir. (21/Enbiyâ, 8)
Allah buyurmuştu ki: Ey İsa! Seni vefat ettireceğim, seni nezdime yükselteceğim, seni inkâr edenlerden arındıracağım ve sana uyanları kıyamete kadar kâfirlerden üstün kılacağım. Sonra dönüşünüz Bana olacak. İşte o zaman ayrılığa düştüğünüz şeyler hakkında aranızda hükmü Ben vereceğim. (3/Âl-i İmrân, 55)
Allahın rasûlü Meryem oğlu İsayı öldürdük, dediler. Halbuki onu ne öldürdüler, ne de astılar; fakat (öldürdükleri) onlara İsa gibi gösterildi. Onun hakkında ihtilâfa düşenler bundan dolayı tam bir kararsızlık/şüphe içindedirler; bu hususta zanna uymak dışında hiçbir (sağlam) bilgileri yoktur ve kesin olarak onu öldürmediler. Bilâkis Allah onu (İsayı) kendine yüceltmiştir. Allah izzet ve hikmet sahibidir. (4/Nisâ, 157-158)
(İsa:)Doğduğum gün, öleceğim gün ve diri olarak kabirden kaldırılacağım gün selâm/esenlik banadır. (19/Meryem, 33)
Ben onlara, ancak bana emrettiğini söyledim: Benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a kulluk edin dedim. İçlerinde bulunduğum müddetçe onlar üzerine kontrolcü idim. Beni vefat ettirince artık onlar üzerine gözetleyici yalnız Sen oldun. Sen her şeyi hakkıyla görensin. (5/Mâide, 117)
Muhammed, sizin erkeklerinizden hiç birinin babası değildir. Fakat O, Allahın rasûlü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah her şeyi hakkıyla bilir. (33/Ahzâb, 40).
Bu Kuran âyetleri açık bir şekilde ve muhkemât olarak Hz. İsanın öldüğünü bildirmektedir. Bu âyetler, mezkûr hadislerin tesirinde kalmadan anlaşılınca bu anlam, sarih olarak anlaşılacaktır. Bu nedenle, önceki âyetler, bu konuda vârid olan hadisler için arz metnini oluşturmazken, bu âyetler anlamlarındaki açıklık ve katilik nedeniyle arz metnini oluşturmaktadırlar.
Âyette ifade edilen, yahûdilerin Hz. İsayı öldürememeleri, asamamaları, Allahın da onu öldürmediğine bir delil sayılamaz. Çünkü Allah diğer âyetlerinde onu öldürdüğünü açıklamıştır. Ayrıca, Hz. Muhammedin son nebî olması da onun tekrar gelmesine engeldir. Hz. İsanın peygamber olarak gelmeyeceği görüşü de kabul edilemez. Çünkü Hz. İsanın geleceğini kabul edenlerin en önemli gerekçeleri, ehl-i kitabın ona inanmasıdır. Ehl-i kitap ona ne olarak inanacaklardır? Müslümanlar mehdîye tâbi olur şeklinde bir yorumla problemi çözmüş görünmektedirler ama, işaret edilen nokta, göz ardı edilmiştir. Hz. Mesihin, ehl-i kitabı Hz. Muhammed (s.a.s.)e inandırmak için geleceğini kabul etmek ise kabul edilir bir görüş olamaz. Hangi şekilde gökten inecek bir Mesih, hıristiyan dünyayı müslüman edecektir? Onları imana zorlayacak açık bir mûcizeyle gelmesi, herkesin zorunlu olarak ona inanması, dinin imtihan sırrına muhâliftir, kabul edilemez. Böyle zorunlu bir inandırma, ne Hz. Mesihin kendi sağlığında ne de başka peygamberin hayatında gerçekleşmemiştir. Gerçekleşmesi de Kuranın bildirdiği imtihan mantığına aykırıdır.
Şayet böyle bir açık mûcizeyle gelmez ise, kimse ona inanmayacaktır. Sıradan bir insan çıkıp da ben Mesihim dese buna kim inanır? Nitekim; 1340da Nahcivanda doğan Fazlullah Esterâbâdî, 1819da Hindistanda doğan Mirza Ali Muhammed ve 1830da Hindistanda doğan Ahmed Kadıyânî gibi kimseler, Mehdî ve İsa olduklarını söylemişler ve kendilerine inananlar da olmuştur, ama bu inanma hiçbir zaman hadislerde anlatılan gibi olmamıştır.
Hz. İsanın tekrar dünyaya gelmesini, hem de tekrar dünyevî ceset giymesini, gerçekten ölmüş bile olsa gerekli görenler, Hz. İsayı yere indiğinde iman nuru ile kendisine çok yakın olanların tanıyabileceğini söylemişlerdir (bkz. Said Nursi, Mektûbât). Bu ifadeler de Hz. İsanın inmesi konusunda zikredilen rivâyetler ile, delil sayılan âyetlerin, reel olarak anlaşılabilmesinin ve tahakkukunun imkânsız olduğu kanaatini vermektedir. Çünkü, birkaç kişinin tanıyacağı bir Mesîh, hadislerde anlatılan misyonu üstlenemez. Ayrıca bu şekilde kurtarıcı beklentilerinin, müslüman irâdeyi ve İslâmî aktiveteyi nasıl etkileyip körleştirdiği, her biri bir Mesîh ve Mehdî görevi üstlenmesi gereken müminlerin, bu kutsal tebliğ görevinden kendilerini, haber verilen bu muntazar/beklenen şahıslar yüzünden devre dışı tutmakta ve bu dini, bütün insanlığa ve ehl-i kitaba tebliğ etmek görevini üstlenip de yerine getireceklerine, gökten inecek Hz. İsa ile Hz. Mehdîye bırakmakla yetinmektedirler. Söz konusu hadislerin müslüman dünya için oluşturduğu bu fâsit telakkî bile bu rivâyetleri reddetmek için yeterli bir neden sayılmalıdır.
Bu konuda zikredilen hadislerin İsrâiliyat kaynaklı olmasını ve İslâmî literatüre de hıristiyan öğretisinden geçmiş olacağını da vurgulamak gerekir. Bu konuda Pavlosun II. Mektubunun II. babında ve Müşâhedâtın 19. babında Hz. İsanın Deccâlı öldüreceği yazılıdır. (28)
Bazı araştırmacılara göre Şiî müslümanların Muntazar İmam Mehdî, sünnî müslümanların çoğunluğunun da Mehdî inancı, hıristiyanların, halen yaşadığına inandığı ve bir gün yeryüzüne inip kurtarıcı krallık yapacağını beklediği Hz. İsa inancından kaynaklanmaktadır.
Çünkü ölmediği, maddî bedeniyle göğe çıktığı, binlerce, belki milyonlarca yıl bedeniyle göklerde kaldıktan sonra yeryüzüne ineceği sanılan İsa ile, Muntazar imam aynıdır. Yalnız isim değişmiş; İsa yerine imam veya Mehdi denmiş, bazen de ikisi aynı şahıs kabul edilmiştir. (29)
Hz. Mesîhin tekrar dünyaya geleceğini bildiren rivâyetler, Kuranın bu konudaki açık nasslarıyla çeliştiğinden, tekrar dünyaya gelmesinin İslâmın getirdiği mesaj ve tebliğ ile uyumunun bulunmamasından dolayı kabul edilmesi zordur. Ancak, Hz. Mesihle ve mehdiyle ilgili hadisler birer sembol kabul edilerek zâhirî anlamlarıyla değerlendirilmeyip bunlar müteşâbih hadislerdir, bunlarla kast edilen başka anlamlar vardır denilir ve ne itikadî ve ne de amelî bir bağlayıcılığı olmamak ve herhangi bir mükellefiyet de getirmemek kaydıyla kabulünde ve zikrinde mahzur olmayabilir. (Âhir zamanda zuhur edecek bu tür haberlerin sembol olduğu görüşü için bkz. Said Nursî, Lemalar, s. 112; Şualar, 5. Şua, s. 459-471; Reşid Rızâ, Tefsîrul-Menâr, III/317-318) Bu müteşâbih olanlardan ilimde rüsûh sahibi olanlar, kendileri için bir mesaj alıyorlarsa, bu öznel anlamaya bir şey denilemez. Fakat, genel olarak âhir zaman telakkîsi ve dine hizmet, bu rivâyetler üzerine binâ edilemez. (30)
Hz. İsanın eceliyle ölmüş olduğunu Kuranın açık naslarına rağmen kabul etmek istemeyenler, iki bin yaşını çoktan geçmiş olarak, (hıristiyanların inancının bir benzeri şekilde, göğe kaldırılıp orada) yaşadığını ve dünyaya geleceğini değerlendirirken, hadis rivâyetlerinin dışında, delil olarak sadece şu âyeti gösterirler: Bilakis Allah onu (İsayı) kendi nezdine yükseltmiştir (rafeahû). (4/Nisâ, 158) Bu âyette kullanılan rafea (kaldırdı, yükseltti) kelimesi, aynı şekilde meselâ, İdris (a.s.) için de kullanılmıştır: Kitapta İdrisi de an. Hakikaten o, pek doğru bir insan, bir peygamberdi. Onu üstün bir makama yükselttik (rafanâhu). (19/Meryem, 56-57) Allah onu kendisine yükseltmiştir ifadesini tek başına ele alıp Hz. İsa ölmedi, o halen yaşıyor diyebiliyorsak, aynı ifadeden hareketle Hz. İdris de ölmemiştir, halen yaşamaktadır, Allah onu da göğe yükseltmiştir dememiz gerekmektedir. Hz. İdris için, yükseltme, Allah indindeki makamı yükseltildi; manevî derece olarak Allah katında mertebesi yükseltildi denilirken aynı kelime kullanıldığı halde, Hz. İsa için niye mecazî anlam olarak, Allah katında manevî makamı yükseltildi anlamı verilmez ve bu çelişki nasıl izah edilir? Bu çelişkiden daha büyük yanlış, -hâşâ- Allaha mekân isnad etmektir. Âyette Allah onu kendi nezdine yükseltmiştir ifadesinden göğe yükseltilme anlamı nasıl çıkacaktır? Allah, hâşâ gökte midir ki, kendine yükseltmesi, göğe kaldırma olarak değerlendirilebilsin?!
Eski Ezher şeyhi Mahmut Şeltut, bu âyetle ilgili olarak şunları söyler: Bilakis Allah onu (İsayı) kendi nezdine yükseltmiştir (rafeahû). (4/Nisâ, 158) Bu âyet, Hz. İsayı kesin olarak öldürmediklerini anlatan ifadeden sonra gelmiştir. Ref (yükseltme)den maksat, İsa (a.s.)yı düşürmeyi amaçladıkları şeye engel olmak suretiyle İsanın derecesinin ve konumunun yükseltilmesidir. Böylece mana şu şekilde olmaktadır: Allah İsayı onlardan korumuştur. Onlar onu öldürmeyi gerçekleştirememişlerdir. Hatta Allah onların tuzaklarını boşa çıkarmış ve onu kurtarmıştır. Ve onu eceliyle vefat ettirmiş; böylece de onun derecesini yükseltmiştir. Böylece âyet, Allah Teâlânın şu sözüyle tamamen uyuşmaktadır: Seni vefat ettirecek, seni Bana yükseltecek (ref) ve seni küfreden kimselerden tertemiz kılacağım. (3/Âl-i İmrân, 55). Bu âyet, onların İsanın cismiyle, diri olarak refi konusundaki tezlerini çürütmektedir. İmam Fahreddin Râzi, tefsirinde şöyle demektedir: Seni tertemiz kılacağım. Yani seni onların arasından çıkaracak, seninle onların arasını ayıracağım. Kendisine ref (yükseltme) lafzıyla şânının büyüklüğü anlatıldığı gibi, tertemiz kılma (tathir) lafzıyla da arındırma manası bildirilmiştir.
Tüm bunlar, onun şânının ve derecesinin yükseltilmesindeki mübâlağaya işaret etmektedir. Alla Teâlânın şu sözünün anlamı hakkında da şöyle demektedir: Sana tâbi olanları küfreden kimselerin üstünde kılacağım. (3/Âl-i İmrân, 55) Buradaki üstündelikten kast edilen hüccet ve burhan ile olmasıdır. Bil ki, âyet-i kerimedeki refine delâlet eden seni Bana yükselteceğim, derecenin ve şânın yükseltilmesidir. Yoksa yön ve mekânla ilgili değildir. Üstünde kılmada olduğu gibi mekânla ilgili bir durum değil; tamamen derece ve şânın yükseltilmesi ve yüceltilmesidir. (31)
Ben onlara, ancak bana emrettiğini söyledim: Benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a kulluk edin dedim. İçlerinde bulunduğum müddetçe onlar üzerine kontrolcü idim. Beni vefat ettirince artık onlar üzerine gözetleyici yalnız Sen oldun. Sen her şeyi hakkıyla görensin. (5/Mâide, 117) Bu âyet, dolaylı yoldan başka bir tevhid gerçeğine dikkat çekmektedir: Peygamberlerin, ölümlerinden sonra artık dünya üzerinde tasarruf imkânlarının kalmadığı. Böyle bir tasarruf sözkonusu olduğunda akla gelecek ilk isimlerden biri olan peygamber Hz. İsaya: İçlerinde bulunduğum müddetçe onlar üzerine kontrolcü/tanık idim. Beni vefat ettirince artık onlar üzerine gözetleyici yalnız Sen oldun diye söyletilmesi gösteriyor ki, hiçbir insan, ne kadar büyük olursa olsun, ölümünden sonra, dünya üzerinde tasarruf sürdüremez. Böyle bir şey, beşer olmakla çelişir. Ve tüm peygamberler de beşerdir. Buradan hareketle tasavvuf bünyesine sokulan ölüm sonrası evliyâ tasarrufları anlayışının Kuran dışı olduğunu rahatlıkla fark ederiz. Bu tevhid dışı anlayış, asırlarca kabirleri, ölüleri, ölülerin eşyasını tanrılaştırma illetinin kucağına itmiş, vahyin rahmetiyle aramıza engeller koymuştur.
Hz. İsanın ineceğine ve İslâm şeriatıyla amel edeceğine dair hadis rivâyetleri şöyle tevil edilebilir: Bir peygamberin dini yaşadıkça kendisi mânen yaşamaktadır. İsa (a.s.)nın fikriyâtını yahûdiler öldürememişlerdir. Bilâkis onun tebliğleri yayılmış, yahûdiliğe egemen olmuştur. Onun rûhunu temsil eden ümmeti, bir gün ismen olmasa bile, mânen Hz. Muhammed (s.a.s.)in fikriyâtını benimseyecek, onları uygulayacaktır. Bunlar, görünürde hıristiyan olsalar bile, uygulamada İslâmın özüne mensup olacaklar veya bunlar, tamamen hıristiyanlığı bırakıp İslâma döneceklerdir. Nitekim, 21. asrın başlarında Avrupa ve Amerikada İslâmın sesi soluğu duyulmaya başlamıştır, Afrika ve Amerikada İslâm süratle yayılmaktadır. İslâm, olduğu gibi anlatıldığı takdirde dünyanın her yerinde hak dinin hâkim duruma geçeceği şüphesizdir. Bu gün değilse yarın; işte bu, Hz. İsanın rûhunun dirilmesi, onun mesajının hâkim olması, onun Muhammed ümmetine tâbi olması (hizmet etmesi), haçın kırılıp domuzun öldürülmesi demektir. İslâm, kıyâmete kadar bâkî olacak hak dindir. Onun güçlenmesine yardım eden, bu uğurda canını fedâ etmeğe hazır olan her müslüman, İsadır, Mehdîdir, imamdır. İslâm düşmanları ve onların hakkı bâtıl, bâtılı da hak gösteren araçları (özellikle televizyonun bu amaçla kullanılışı) da Deccâl ve onun silâhlarıdır.
Kurân-ı Kerim, Hz. İsayı bir peygamber olarak tanıtır. Onun peygamberliği, daha doğumunun ilk gününde ilân edilmişti: Çocuk şöyle dedi: Ben Allahın kuluyum. O, bana Kitabı verdi ve beni peygamber yaptı. (19/Meryem, 30). Hz. Muhammed (s.a.s.) ise, peygamberlerin sonuncusudur: Muhammed, sizin erkeklerinizden hiç birinin babası değildir. Fakat O, Allahın rasûlü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah her şeyi hakkıyla bilir. (33/Ahzâb, 40). Hz. İsanın Hz. Muhammed (s.a.s.)den sonra dünyaya gelmesi, bu âyetler ışığında değerlendirilince mümkün değildir. Gelmiş olsa, son peygamber Hz. Muhammed değil; Hz. İsa olur.
İkinci gelişinde Hz. İsanın peygamber olmayacağını iddia etmek, İsanın peygamberliği ile ilgili âyetleri inkâr anlamına gelebilir. Hz. İsa geldiğinde Kuran âyetlerini inkâr etmeyeceğine göre kendisinin peygamber olduğunu bildiren âyetlere de inanacaktır. Bu durumda Hz. Muhammed (s.a.s.)in son peygamber oluşunu inkâr etmiş duruma düşmeyecek midir? Hz. İsa, Kuranın tanıttığı şekliyle bir peygamberdir. Peygamberliği olmayan bir İsanın diğer insanlardan farkı, etkisi, inandırıcılığı ve gücü ne olabilir? Yine Hz. İsanın nüzûlü ile, bazı haramları helâl edeceğine dair hadis rivâyetleri, İslâm dininin tamamlandığını bildiren ... Bugün size dininizi ikmal ettim, üzerinize nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâmı beğendim. (5/Mâide, 3) âyetiyle çelişir.
Kendisinin İsa olduğunu iddia eden nice insanlar çıkmış, çıkmakta ve çıkacaktır. Gerçek İsa (a.s.)yı insanlar nasıl tanıyacaktır; daha önce gösterdiği gibi mûcizeleri de, peygamber olarak gelmeyeceği için gösteremeyecektir. Bu da kendisinin Mehdi olduğunu iddia edenler gibi istismar konusu olacak, sahte Mesihlerin insanları kandırma yolu ardına kadar açılmış olacaktır. Bilindiği üzere, Papa suikastçısı M. Ali Ağca bile, tarihin çöplüğünde yer almış yüzlerce sahtekâr kişi gibi, kendisinin Mehdi ve İsa olduğunu iddia edebilmektedir. Eski bir müftü ve milletvekili olan Hasan Mezarcının da kendisinin Hz. İsa olduğunu ve gökten indiğini iddia ettiğini de biliyoruz. Hz. Peygamberimiz zamanında minare olmadığı halde, Hz. İsanın Şamdaki beyaz minareye ineceği iddia edilebilmektedir. Hatta Adıyamandaki meşhur şeyhin bulunduğu câminin minaresi bembeyaz renge boyanmış, Hz. İsanın oraya ineceği iddia edilerek, köye inilecek yer anlamına gelen Menzil adı verilmiştir. Örnekleri çoğaltmak mümkün. Bunlar, ne ilk ve ne de sondur. Bunun gibi nice beklentiler, oyalanmalar, kurtarıcı bekleyip sorumluluktan kaçmalar ve istismarlar söz konusu olduğu gibi bu gidişle çok daha olacaktır.
Nefsim kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, muhakkak yakında Meryem oğlu İsa, âdil bir hâkim olarak inecektir. O, haçı kıracak, domuzu öldürecek, cizyeyi kaldıracaktır. O zaman, mal o kadar artacak ki, onu kimse kabul etmeyecek. Artık Allah'a bir kere secde etmek dünya ve dünyanın içinde olan her şeyden daha hayırlı olacaktır. (14)
Ümmetimden bir grup, hak için muzaffer şekilde mücadeleye Kıyamet gününe kadar devam edecektir. O zaman İsa ibn Meryem de iner. Bu müslümanların reisi: Gel bize namaz kıldır! der. Fakat İsa (a.s.): Hayır! der, Allahın bu ümmete bir ikramı olarak siz birbirinize emîrsiniz. (15)
İbn Meryem gökten sizin yanınıza indiği zaman devlet reisiniz kendinizden, namazda imâmınız olduğu (İsa da imâmınıza uyduğu) halde bakalım nasıl olursunuz? (16)
Meryem oğlu (İsa a.s.), Feccur-Ravhâ adlı mevkide, hac yapmak veya umre yapmak, yahut da her ikisini de yapmak için telbiye getirecektir. (17)
Bir hadis rivâyetinde Meryem oğlu İsa kıyâmetin 10 alâmetinden biri sayılmakla beraber onun gökten ineceğinden söz edilmez (18), Bazı hadis rivâyetlerinde, Şamdaki beyaz minareye iner (19); Hz. İsa inmeden kıyâmet kopmaz (20). O indikten sonra kırk yıl kalır (21). Bir rivâyette İslâm ümmetine imamlık yapmaz, İslâm kumandanı Mehdînin cemaati olurken, başka bir rivâyette Rumları yenen, İstanbulu fetheden askerler, orada zeytin ağaçlarına kılıçlarını asmış vaziyette ganimetleri bölüşürken şeytanın Mesih evlerinize sahip oldu diyeceği, Bunların Şama gelerek savaşmak için kılıçlarını düzeltirken namaz kılacağı, namazlarında İsanın inip onlara imam olacağı, Allahın düşmanı Deccalın onu görünce tuzun suda erimesi gibi erimeye başlayacağı (22) söylenir. O, Deccâlı Ludd kapısında öldürecektir (23). Deccâldan bahseden bir hadis rivâyetine göre, Meryem oğlu İsanın geleceği, Allahın onu Deccâldan koruyacağı, Allahın vahyiyle müminleri Tura çıkaracağı, sonra Yecûc ve Mecûcun zuhur edip Taberiye Gölüne doğru yürüyecekleri, İsa ve adamlarının kuşatılacağı, sonra İsa ve adamlarının dağdan yere inecekleri, yerde her şeyin bollaşacağı, nihayet kıyâmetin kopacağı (24) anlatılmaktadır.
Hadis rivâyetlerinde bunlar gibi daha birçok detay bilgiler verilmektedir. Rasûlullah (s.a.s.)ın kendi zamanında İsanın inme ihtimalinden bahsedilir: Ben, ömrüm uzarsa Meryem oğlu İsaya ulaşacağımı umuyorum. Eğer ecelim acele gelirse, sizden ona ulaşan selâmımı söylesin (25)
Lâfızları, birbirinden hayli değişiklikler gösteren bu hadis rivâyetlerinin, manalarında da bir birlik yoktur. Birinde İsa zuhur edince çok bolluk olacağı, Deccâlı öldüreceği belirtilirken, ötekinde İsa ve adamlarının, Yecûc ve Mecûc tarafından kuşatılacağı, bir süre çok darlık çekecekleri söylenmektedir. İsanın ineceği ifade edilen bu rivâyetlerde, iniş safhalarının birbirinden farklı anlatıldığı görülür. Hadis rivâyetlerinde geçen İsanın bütün kiliseleri yıkacağı ifadesi de 22/Hacc, 40 âyetine aykırıdır. Bu âyette Allahın koruduğu ve kulları vasıtasıyla savunduğu Allahın adı anılan mâbedleri İsa nasıl yıkar? Âyete göre Hz. İsanın bu mâbedleri koruyanların başında olması gerekir.
Ayrıca bu rivâyetlerde müslümanların kılıçlarını düzelteceklerinden söz edilmektedir. Bu, asırlar öncesi savaş silâhını ifade eder ama Deccâlın çıkacağı kıyâmete yakın zamanların silâhını ifade edemez. Herhalde modern çağlarda müslüman askerleri, silâh olarak kılıç değil; modern silâhlar taşırlar. Ayrıca bu istikbal haberleri, Allahtan başka kimsenin gaybı bilemeyeceği hakkındaki âyetlere (7/Arâf, 188; 27 Neml, 65; 10/Yûnus, 20; 11/Hûd, 123; 6/Enâm, 50, 59) aykırıdır.
İsanın ineceğine inanmak, itikadî bir meseledir. İtikad, şek üzerine kurulmaz; yakîn ve mütevâtir nass üzerine kurulur. Hz. İsanın göğe çıktığına ve âhir zamanda ineceğine dair yakîn (kesin bilgi) ifade edecek herhangi mütevâtir bir haber yoktur. Bu konudaki rivâyetlerin hepsi âhad haberlerden ibarettir. Hz. İsanın ineceği hakkında anlatılanlar, Ehl-i Beytten Mehdî adındaki âdil bir imamın geleceğine dair anlatılan rivâyetlere de çok benzerlik gösterir. Mehdî hakkındaki rivâyetlerde de bir kesinlik yoktur. Bu rivâyetler, mütevâtir olmadığı gibi meşhur bile değildir. Hadisçiler katında sahihin altında bir derece olan hasen hadis kabul edilmiştir. Kesinlik ifade etmeyen bu hadis rivâyetleriyle itikad kurulamaz.
Kurân-ı Kerimde Hz. Muhammed (s.a.s.)den önce hiçbir insana ebedî yaşama verilmediği, ondan öncekilerin hepsinin öldüğü belirtilir: Biz, senden önce de hiçbir beşere ebedîlik vermedik. Şimdi sen ölürsen, sanki onlar ebedî mi kalacaklar? Her canlı, ölümü tadacaktır. Bir deneme olarak sizi hayırla da şerle de imtihan ederiz. Ve siz, ancak Bize döndürüleceksiniz. (21/Enbiyâ, 34-35) Peygamberimizin de bir gün öleceği vurgulanan bu âyetlere göre Hz. Hz. İsanın öldüğüne inanmak gerekir. (26)
Ahmet Keleş, Hadislerin Kurana Arzı adlı kitabında Hz. İsanın refi ve nüzûlüyle ilgili hadislerin Kurana arzedilmesini tavsiye eder ve şöyle der:
Bazı âlimler, Hz. İsanın nüzûlünün Kuranda da zikredildiği, bir kısım âyetlerin bu konuda bilgi verdiği gerekçesiyle, söz konusu hadislerin Kurana da uygun olduğunu iddiâ etmiştir. Bu konuda delil kabul edilen âyetler şunlardır:
Ehl-i kitaptan her biri, ölümünden önce ona muhakkak iman edecektir. Kıyamet gününde de o, onlara şâhit olacaktır. (4/Nisâ, 159)
Şüphesiz ki o, kıyâmet için bir bilgidir. Sakın onda şüpheye düşmeyin ve Bana uyun; çünkü bu, dosdoğru yoldur. (43/Zuhruf, 61) Bu âyette geçen o, Hz. İsa olarak kabul edilmiş ve âyette geçen ilm kelimesi, kırâat farklılığı olarak alem şeklinde de okunmuştur. O zaman âyetin anlamı şöyle olur: O (İsa), kıyâmet için bir alâmet/işarettir.
Bu iki âyetten hareketle kıyâmetten önce Hz. İsanın geleceği söylenmiştir. Ancak bu âyetlerdeki işaretler sarih/açık olmadığından dolayı, onlar için bu iddianın, açık bir delil olması söz konusu değildir. Bazı müfessirlerin bu kanaate varmalarında hadis rivâyetlerinin önemli ölçüde rolü olmuştur. Çünkü Elmalılı, bu konuda yaptığı tefsirinde; Yâ İsâ! Seni öldüreceğim ve kendime yükselteceğim. (3/Âl-i İmrân, 55) âyetini açıklarken, bu âyetteki öldüreceğim anlamındaki müteveffîke kelimesini başka anlama tevil etmenin câiz olmadığını, sarih anlamıyla anlamak gerektiğini ifade etmektedir.
Ancak, hadislerdeki Hz. İsanın tekrar ineceğini bildiren haberlerden dolayı bu âyeti uygun bir şekilde tevil etmek gerektiğini söylemektedir (Elmalılı, Eser Y. II/372). Bu ifadeler bize, şayet bu rivâyetler olmamış olsaydı, müfessirler bu âyetlere böyle mana vermeyeceklerdi kanaatini vermektedir. Âyete verilen anlamda rivâyetlerin rolü gayet açıkça görülmektedir. Ancak, sahâbenin Kuran ilimleri ve tefsiri konusunda en meşhuru, bu âyetteki kelimeye farklı anlam vermez: İbn Abbâs (r.a.): Ey İsa, şüphesiz ki seni vefat ettirecek olan (onlar değil) Benim (3/Âl-i İmrân, 55) âyetindeki müteveffîke ibâresini seni öldürecek olan diye açıklamıştır. Bu rivâyeti Buhârî, bab başlığında kaydetmiştir (Buhârî, Tefsir, Sûretul-Mâide 13; Küt. Sitte Terc. c. 3, s. 365)
Bu âyetlerden söz konusu nüzûl/inmenin anlaşılmayacağı üzerinde de durulmuştur. Hz. İsanın öldüğünü, tekrar gelmesinin söz konusu olamayacağını, bu konudaki âyetlerin yanlış anlaşıldığını ifade eden âlimler de olmuştur (27)
Zeccâc, ölümünden önce ona mutlaka bütün ehl-i kitap inanacaktır (4/Nisâ, 159) âyetindeki ona ifadesindeki zamirin, hem Hz. İsaya, hem de Hz. Muhammed (s.a.s.)e râci olabileceğini, her iki anlamının da doğru olduğunu söylemektedir. Çünkü ona göre, bu âyetin ifade ettiği anlam şöyledir: Her peygamberi inkâr edenler, ölümlerinden önce gerçeği görmek sûretiyle yanlış yolda olduklarını anlar ve peygamberin getirdiklerinin doğruluğuna inanırlar. (Zeccâc, Meânil-Kuran, II/129-130). Yine müellif; Bu âyetten Hz. İsanın gökten inip de bütün ehl-i kitabın ona inanacağını anlamaya dil müsâit değildir. Çünkü âhir zamanda olanlar ona inanacaklardır, diyelim; o zamana kadar olanları ne yapacağız? Doğrusu bu âyetten böyle bir mana çıkarmak doğru değildir demektedir (a.g.e. s. 130).
O, kıyâmet için bir bilgidir/alâmettir (43/Zuhruf, 61) âyetinin de, Hz. İsaya delâletinin kati olmadığını bildirmişlerdir. Zeccâc, buradaki alâmetin Kuran olması da mümkündür demektedir (a.g.e. 4/417). Taberî, her iki anlamı da birçok müfessirden naklettikten sonra, kurrânın ekseriyetinin bu kelimeyi ılmun şeklinde okuması nedeniyle, kıyâmete âit bilginin Kuran olması görüşünü tercih etmiştir. Çünkü Kuran, kıyâmetin bilgisini vermektedir.
Bu iki âyetin ifade ettikleri anlamlara arz ederek Hz. İsanın ineceğine dair hadisleri tashih etmek, arz usûlü olarak belirtilen prensipler muvâcehesinde mümkün değildir. Şimdi, Kuranda zikredilen âyetlerin Hz. İsanın her ölümlü gibi öldüğüne, tekrar dünyaya gelmesinin imkânsız olduğuna dair Kuran metinlerini görelim:
Her nefis/can, ölümü tadacaktır. Sonra da Bize döneceksiniz. (29/Ankebût, 57; ayrıca bkz. 3/Âl-i İmrân, 185; 21/Enbiyâ, 35)
Biz onları (peygamberleri), yemek yemez birer (cansız) ceset olarak yaratmadık. Onlar (bu dünyada) ebedî de değillerdir. (21/Enbiyâ, 8)
Allah buyurmuştu ki: Ey İsa! Seni vefat ettireceğim, seni nezdime yükselteceğim, seni inkâr edenlerden arındıracağım ve sana uyanları kıyamete kadar kâfirlerden üstün kılacağım. Sonra dönüşünüz Bana olacak. İşte o zaman ayrılığa düştüğünüz şeyler hakkında aranızda hükmü Ben vereceğim. (3/Âl-i İmrân, 55)
Allahın rasûlü Meryem oğlu İsayı öldürdük, dediler. Halbuki onu ne öldürdüler, ne de astılar; fakat (öldürdükleri) onlara İsa gibi gösterildi. Onun hakkında ihtilâfa düşenler bundan dolayı tam bir kararsızlık/şüphe içindedirler; bu hususta zanna uymak dışında hiçbir (sağlam) bilgileri yoktur ve kesin olarak onu öldürmediler. Bilâkis Allah onu (İsayı) kendine yüceltmiştir. Allah izzet ve hikmet sahibidir. (4/Nisâ, 157-158)
(İsa:)Doğduğum gün, öleceğim gün ve diri olarak kabirden kaldırılacağım gün selâm/esenlik banadır. (19/Meryem, 33)
Ben onlara, ancak bana emrettiğini söyledim: Benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a kulluk edin dedim. İçlerinde bulunduğum müddetçe onlar üzerine kontrolcü idim. Beni vefat ettirince artık onlar üzerine gözetleyici yalnız Sen oldun. Sen her şeyi hakkıyla görensin. (5/Mâide, 117)
Muhammed, sizin erkeklerinizden hiç birinin babası değildir. Fakat O, Allahın rasûlü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah her şeyi hakkıyla bilir. (33/Ahzâb, 40).
Bu Kuran âyetleri açık bir şekilde ve muhkemât olarak Hz. İsanın öldüğünü bildirmektedir. Bu âyetler, mezkûr hadislerin tesirinde kalmadan anlaşılınca bu anlam, sarih olarak anlaşılacaktır. Bu nedenle, önceki âyetler, bu konuda vârid olan hadisler için arz metnini oluşturmazken, bu âyetler anlamlarındaki açıklık ve katilik nedeniyle arz metnini oluşturmaktadırlar.
Âyette ifade edilen, yahûdilerin Hz. İsayı öldürememeleri, asamamaları, Allahın da onu öldürmediğine bir delil sayılamaz. Çünkü Allah diğer âyetlerinde onu öldürdüğünü açıklamıştır. Ayrıca, Hz. Muhammedin son nebî olması da onun tekrar gelmesine engeldir. Hz. İsanın peygamber olarak gelmeyeceği görüşü de kabul edilemez. Çünkü Hz. İsanın geleceğini kabul edenlerin en önemli gerekçeleri, ehl-i kitabın ona inanmasıdır. Ehl-i kitap ona ne olarak inanacaklardır? Müslümanlar mehdîye tâbi olur şeklinde bir yorumla problemi çözmüş görünmektedirler ama, işaret edilen nokta, göz ardı edilmiştir. Hz. Mesihin, ehl-i kitabı Hz. Muhammed (s.a.s.)e inandırmak için geleceğini kabul etmek ise kabul edilir bir görüş olamaz. Hangi şekilde gökten inecek bir Mesih, hıristiyan dünyayı müslüman edecektir? Onları imana zorlayacak açık bir mûcizeyle gelmesi, herkesin zorunlu olarak ona inanması, dinin imtihan sırrına muhâliftir, kabul edilemez. Böyle zorunlu bir inandırma, ne Hz. Mesihin kendi sağlığında ne de başka peygamberin hayatında gerçekleşmemiştir. Gerçekleşmesi de Kuranın bildirdiği imtihan mantığına aykırıdır.
Şayet böyle bir açık mûcizeyle gelmez ise, kimse ona inanmayacaktır. Sıradan bir insan çıkıp da ben Mesihim dese buna kim inanır? Nitekim; 1340da Nahcivanda doğan Fazlullah Esterâbâdî, 1819da Hindistanda doğan Mirza Ali Muhammed ve 1830da Hindistanda doğan Ahmed Kadıyânî gibi kimseler, Mehdî ve İsa olduklarını söylemişler ve kendilerine inananlar da olmuştur, ama bu inanma hiçbir zaman hadislerde anlatılan gibi olmamıştır.
Hz. İsanın tekrar dünyaya gelmesini, hem de tekrar dünyevî ceset giymesini, gerçekten ölmüş bile olsa gerekli görenler, Hz. İsayı yere indiğinde iman nuru ile kendisine çok yakın olanların tanıyabileceğini söylemişlerdir (bkz. Said Nursi, Mektûbât). Bu ifadeler de Hz. İsanın inmesi konusunda zikredilen rivâyetler ile, delil sayılan âyetlerin, reel olarak anlaşılabilmesinin ve tahakkukunun imkânsız olduğu kanaatini vermektedir. Çünkü, birkaç kişinin tanıyacağı bir Mesîh, hadislerde anlatılan misyonu üstlenemez. Ayrıca bu şekilde kurtarıcı beklentilerinin, müslüman irâdeyi ve İslâmî aktiveteyi nasıl etkileyip körleştirdiği, her biri bir Mesîh ve Mehdî görevi üstlenmesi gereken müminlerin, bu kutsal tebliğ görevinden kendilerini, haber verilen bu muntazar/beklenen şahıslar yüzünden devre dışı tutmakta ve bu dini, bütün insanlığa ve ehl-i kitaba tebliğ etmek görevini üstlenip de yerine getireceklerine, gökten inecek Hz. İsa ile Hz. Mehdîye bırakmakla yetinmektedirler. Söz konusu hadislerin müslüman dünya için oluşturduğu bu fâsit telakkî bile bu rivâyetleri reddetmek için yeterli bir neden sayılmalıdır.
Bu konuda zikredilen hadislerin İsrâiliyat kaynaklı olmasını ve İslâmî literatüre de hıristiyan öğretisinden geçmiş olacağını da vurgulamak gerekir. Bu konuda Pavlosun II. Mektubunun II. babında ve Müşâhedâtın 19. babında Hz. İsanın Deccâlı öldüreceği yazılıdır. (28)
Bazı araştırmacılara göre Şiî müslümanların Muntazar İmam Mehdî, sünnî müslümanların çoğunluğunun da Mehdî inancı, hıristiyanların, halen yaşadığına inandığı ve bir gün yeryüzüne inip kurtarıcı krallık yapacağını beklediği Hz. İsa inancından kaynaklanmaktadır.
Çünkü ölmediği, maddî bedeniyle göğe çıktığı, binlerce, belki milyonlarca yıl bedeniyle göklerde kaldıktan sonra yeryüzüne ineceği sanılan İsa ile, Muntazar imam aynıdır. Yalnız isim değişmiş; İsa yerine imam veya Mehdi denmiş, bazen de ikisi aynı şahıs kabul edilmiştir. (29)
Hz. Mesîhin tekrar dünyaya geleceğini bildiren rivâyetler, Kuranın bu konudaki açık nasslarıyla çeliştiğinden, tekrar dünyaya gelmesinin İslâmın getirdiği mesaj ve tebliğ ile uyumunun bulunmamasından dolayı kabul edilmesi zordur. Ancak, Hz. Mesihle ve mehdiyle ilgili hadisler birer sembol kabul edilerek zâhirî anlamlarıyla değerlendirilmeyip bunlar müteşâbih hadislerdir, bunlarla kast edilen başka anlamlar vardır denilir ve ne itikadî ve ne de amelî bir bağlayıcılığı olmamak ve herhangi bir mükellefiyet de getirmemek kaydıyla kabulünde ve zikrinde mahzur olmayabilir. (Âhir zamanda zuhur edecek bu tür haberlerin sembol olduğu görüşü için bkz. Said Nursî, Lemalar, s. 112; Şualar, 5. Şua, s. 459-471; Reşid Rızâ, Tefsîrul-Menâr, III/317-318) Bu müteşâbih olanlardan ilimde rüsûh sahibi olanlar, kendileri için bir mesaj alıyorlarsa, bu öznel anlamaya bir şey denilemez. Fakat, genel olarak âhir zaman telakkîsi ve dine hizmet, bu rivâyetler üzerine binâ edilemez. (30)
Hz. İsanın eceliyle ölmüş olduğunu Kuranın açık naslarına rağmen kabul etmek istemeyenler, iki bin yaşını çoktan geçmiş olarak, (hıristiyanların inancının bir benzeri şekilde, göğe kaldırılıp orada) yaşadığını ve dünyaya geleceğini değerlendirirken, hadis rivâyetlerinin dışında, delil olarak sadece şu âyeti gösterirler: Bilakis Allah onu (İsayı) kendi nezdine yükseltmiştir (rafeahû). (4/Nisâ, 158) Bu âyette kullanılan rafea (kaldırdı, yükseltti) kelimesi, aynı şekilde meselâ, İdris (a.s.) için de kullanılmıştır: Kitapta İdrisi de an. Hakikaten o, pek doğru bir insan, bir peygamberdi. Onu üstün bir makama yükselttik (rafanâhu). (19/Meryem, 56-57) Allah onu kendisine yükseltmiştir ifadesini tek başına ele alıp Hz. İsa ölmedi, o halen yaşıyor diyebiliyorsak, aynı ifadeden hareketle Hz. İdris de ölmemiştir, halen yaşamaktadır, Allah onu da göğe yükseltmiştir dememiz gerekmektedir. Hz. İdris için, yükseltme, Allah indindeki makamı yükseltildi; manevî derece olarak Allah katında mertebesi yükseltildi denilirken aynı kelime kullanıldığı halde, Hz. İsa için niye mecazî anlam olarak, Allah katında manevî makamı yükseltildi anlamı verilmez ve bu çelişki nasıl izah edilir? Bu çelişkiden daha büyük yanlış, -hâşâ- Allaha mekân isnad etmektir. Âyette Allah onu kendi nezdine yükseltmiştir ifadesinden göğe yükseltilme anlamı nasıl çıkacaktır? Allah, hâşâ gökte midir ki, kendine yükseltmesi, göğe kaldırma olarak değerlendirilebilsin?!
Eski Ezher şeyhi Mahmut Şeltut, bu âyetle ilgili olarak şunları söyler: Bilakis Allah onu (İsayı) kendi nezdine yükseltmiştir (rafeahû). (4/Nisâ, 158) Bu âyet, Hz. İsayı kesin olarak öldürmediklerini anlatan ifadeden sonra gelmiştir. Ref (yükseltme)den maksat, İsa (a.s.)yı düşürmeyi amaçladıkları şeye engel olmak suretiyle İsanın derecesinin ve konumunun yükseltilmesidir. Böylece mana şu şekilde olmaktadır: Allah İsayı onlardan korumuştur. Onlar onu öldürmeyi gerçekleştirememişlerdir. Hatta Allah onların tuzaklarını boşa çıkarmış ve onu kurtarmıştır. Ve onu eceliyle vefat ettirmiş; böylece de onun derecesini yükseltmiştir. Böylece âyet, Allah Teâlânın şu sözüyle tamamen uyuşmaktadır: Seni vefat ettirecek, seni Bana yükseltecek (ref) ve seni küfreden kimselerden tertemiz kılacağım. (3/Âl-i İmrân, 55). Bu âyet, onların İsanın cismiyle, diri olarak refi konusundaki tezlerini çürütmektedir. İmam Fahreddin Râzi, tefsirinde şöyle demektedir: Seni tertemiz kılacağım. Yani seni onların arasından çıkaracak, seninle onların arasını ayıracağım. Kendisine ref (yükseltme) lafzıyla şânının büyüklüğü anlatıldığı gibi, tertemiz kılma (tathir) lafzıyla da arındırma manası bildirilmiştir.
Tüm bunlar, onun şânının ve derecesinin yükseltilmesindeki mübâlağaya işaret etmektedir. Alla Teâlânın şu sözünün anlamı hakkında da şöyle demektedir: Sana tâbi olanları küfreden kimselerin üstünde kılacağım. (3/Âl-i İmrân, 55) Buradaki üstündelikten kast edilen hüccet ve burhan ile olmasıdır. Bil ki, âyet-i kerimedeki refine delâlet eden seni Bana yükselteceğim, derecenin ve şânın yükseltilmesidir. Yoksa yön ve mekânla ilgili değildir. Üstünde kılmada olduğu gibi mekânla ilgili bir durum değil; tamamen derece ve şânın yükseltilmesi ve yüceltilmesidir. (31)
Ben onlara, ancak bana emrettiğini söyledim: Benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a kulluk edin dedim. İçlerinde bulunduğum müddetçe onlar üzerine kontrolcü idim. Beni vefat ettirince artık onlar üzerine gözetleyici yalnız Sen oldun. Sen her şeyi hakkıyla görensin. (5/Mâide, 117) Bu âyet, dolaylı yoldan başka bir tevhid gerçeğine dikkat çekmektedir: Peygamberlerin, ölümlerinden sonra artık dünya üzerinde tasarruf imkânlarının kalmadığı. Böyle bir tasarruf sözkonusu olduğunda akla gelecek ilk isimlerden biri olan peygamber Hz. İsaya: İçlerinde bulunduğum müddetçe onlar üzerine kontrolcü/tanık idim. Beni vefat ettirince artık onlar üzerine gözetleyici yalnız Sen oldun diye söyletilmesi gösteriyor ki, hiçbir insan, ne kadar büyük olursa olsun, ölümünden sonra, dünya üzerinde tasarruf sürdüremez. Böyle bir şey, beşer olmakla çelişir. Ve tüm peygamberler de beşerdir. Buradan hareketle tasavvuf bünyesine sokulan ölüm sonrası evliyâ tasarrufları anlayışının Kuran dışı olduğunu rahatlıkla fark ederiz. Bu tevhid dışı anlayış, asırlarca kabirleri, ölüleri, ölülerin eşyasını tanrılaştırma illetinin kucağına itmiş, vahyin rahmetiyle aramıza engeller koymuştur.
Hz. İsanın ineceğine ve İslâm şeriatıyla amel edeceğine dair hadis rivâyetleri şöyle tevil edilebilir: Bir peygamberin dini yaşadıkça kendisi mânen yaşamaktadır. İsa (a.s.)nın fikriyâtını yahûdiler öldürememişlerdir. Bilâkis onun tebliğleri yayılmış, yahûdiliğe egemen olmuştur. Onun rûhunu temsil eden ümmeti, bir gün ismen olmasa bile, mânen Hz. Muhammed (s.a.s.)in fikriyâtını benimseyecek, onları uygulayacaktır. Bunlar, görünürde hıristiyan olsalar bile, uygulamada İslâmın özüne mensup olacaklar veya bunlar, tamamen hıristiyanlığı bırakıp İslâma döneceklerdir. Nitekim, 21. asrın başlarında Avrupa ve Amerikada İslâmın sesi soluğu duyulmaya başlamıştır, Afrika ve Amerikada İslâm süratle yayılmaktadır. İslâm, olduğu gibi anlatıldığı takdirde dünyanın her yerinde hak dinin hâkim duruma geçeceği şüphesizdir. Bu gün değilse yarın; işte bu, Hz. İsanın rûhunun dirilmesi, onun mesajının hâkim olması, onun Muhammed ümmetine tâbi olması (hizmet etmesi), haçın kırılıp domuzun öldürülmesi demektir. İslâm, kıyâmete kadar bâkî olacak hak dindir. Onun güçlenmesine yardım eden, bu uğurda canını fedâ etmeğe hazır olan her müslüman, İsadır, Mehdîdir, imamdır. İslâm düşmanları ve onların hakkı bâtıl, bâtılı da hak gösteren araçları (özellikle televizyonun bu amaçla kullanılışı) da Deccâl ve onun silâhlarıdır.
Kurân-ı Kerim, Hz. İsayı bir peygamber olarak tanıtır. Onun peygamberliği, daha doğumunun ilk gününde ilân edilmişti: Çocuk şöyle dedi: Ben Allahın kuluyum. O, bana Kitabı verdi ve beni peygamber yaptı. (19/Meryem, 30). Hz. Muhammed (s.a.s.) ise, peygamberlerin sonuncusudur: Muhammed, sizin erkeklerinizden hiç birinin babası değildir. Fakat O, Allahın rasûlü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah her şeyi hakkıyla bilir. (33/Ahzâb, 40). Hz. İsanın Hz. Muhammed (s.a.s.)den sonra dünyaya gelmesi, bu âyetler ışığında değerlendirilince mümkün değildir. Gelmiş olsa, son peygamber Hz. Muhammed değil; Hz. İsa olur.
İkinci gelişinde Hz. İsanın peygamber olmayacağını iddia etmek, İsanın peygamberliği ile ilgili âyetleri inkâr anlamına gelebilir. Hz. İsa geldiğinde Kuran âyetlerini inkâr etmeyeceğine göre kendisinin peygamber olduğunu bildiren âyetlere de inanacaktır. Bu durumda Hz. Muhammed (s.a.s.)in son peygamber oluşunu inkâr etmiş duruma düşmeyecek midir? Hz. İsa, Kuranın tanıttığı şekliyle bir peygamberdir. Peygamberliği olmayan bir İsanın diğer insanlardan farkı, etkisi, inandırıcılığı ve gücü ne olabilir? Yine Hz. İsanın nüzûlü ile, bazı haramları helâl edeceğine dair hadis rivâyetleri, İslâm dininin tamamlandığını bildiren ... Bugün size dininizi ikmal ettim, üzerinize nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâmı beğendim. (5/Mâide, 3) âyetiyle çelişir.
Kendisinin İsa olduğunu iddia eden nice insanlar çıkmış, çıkmakta ve çıkacaktır. Gerçek İsa (a.s.)yı insanlar nasıl tanıyacaktır; daha önce gösterdiği gibi mûcizeleri de, peygamber olarak gelmeyeceği için gösteremeyecektir. Bu da kendisinin Mehdi olduğunu iddia edenler gibi istismar konusu olacak, sahte Mesihlerin insanları kandırma yolu ardına kadar açılmış olacaktır. Bilindiği üzere, Papa suikastçısı M. Ali Ağca bile, tarihin çöplüğünde yer almış yüzlerce sahtekâr kişi gibi, kendisinin Mehdi ve İsa olduğunu iddia edebilmektedir. Eski bir müftü ve milletvekili olan Hasan Mezarcının da kendisinin Hz. İsa olduğunu ve gökten indiğini iddia ettiğini de biliyoruz. Hz. Peygamberimiz zamanında minare olmadığı halde, Hz. İsanın Şamdaki beyaz minareye ineceği iddia edilebilmektedir. Hatta Adıyamandaki meşhur şeyhin bulunduğu câminin minaresi bembeyaz renge boyanmış, Hz. İsanın oraya ineceği iddia edilerek, köye inilecek yer anlamına gelen Menzil adı verilmiştir. Örnekleri çoğaltmak mümkün. Bunlar, ne ilk ve ne de sondur. Bunun gibi nice beklentiler, oyalanmalar, kurtarıcı bekleyip sorumluluktan kaçmalar ve istismarlar söz konusu olduğu gibi bu gidişle çok daha olacaktır.
i1 harfi
- İBÂHİYYE
- İBDÂ
- İBN KESİR
- Tefsiru'l-Kur'âni'l-Azîm:
- İBN MACE
- Sünen-i İbn Mâce:
- İBN TEYMİYYE
- İBNU'S-SEBİL
- İBRA
- İBRAHİM SÛRESİ
- İBRÂNÎ
- İBTİLÂ'
- İCÂBET
- İCAP VE KABUL
- a) Sözle icap ve kabul:
- Sıygaların İcap ve Kabulde Etkisi:
- b) Mektup, elçi, telefon vb. ile icap ve kabul:
- c) Teâtî yolu ile icap ve kabul:
- İCARETEYN
- İCÂZET
- İCBÂR
- İCMA'
- İcmaın Mertebeleri:
- l) Sarih İcma:
- 2) Sükûtî İcma:
- 3) Müctehidlerin Belli Bir Ortak Noktada İttifak Etmeleri:
- İCMA-İ ÜMMET
- İCMÂLÎ ÎMAN
- İCRÂ
- Mahkeme Kararlarının İcrâ ve İnfazı: