Hadis-i Şeriflerde İtaat ve İsyan
Kim bana itaat etmişse mutlaka Allaha itaat etmiştir. Kim de bana isyan etmişse, mutlaka Allaha isyan etmiştir. Kim emîre (meşru yöneticiye) itaat ederse mutlaka bana itaat etmiş olur. Kim de emîre isyan ederse mutlaka bana isyan etmiş olur. (Buhâri, Ahkâm 1, 9/77; Müslim, İmâre 32-33, hadis no: 1835, 3/1466; Nesâi, Beyat 27, 7/138; İbn Mâce, Cihad 39)
Ümmetimin hepsi Cennete girecektir. Ancak kaçınanlar hâriç, onlar giremeyecektir. Ashâb: Kim Cennete girmekten kaçınır yâ Rasûlallah? diye sordular. Rasûllah (s.a.s.) şöyle buyurdu: Kim bana itaat ederse, Cennete girer. Kim de bana âsi olursa (emirlerime itaat etmezse) o Cennete girmekten çekinip kaçınmış olur (ve Cennete giremez). (Buhârî, İtisâm, 12)
Bir müslümanın, bir günah işlemekle emrolunması dışında, hoşlandığı ve hoşlanmadığı her hususta müslüman emîrine itaat etmesi gerekir. Bir günah işlemekle emrolunduğu zaman dinlemek ve itaat etmek yoktur. (İbn Mâce, Cihad 40)
Allaha isyan konusunda yaratılmışlara itaat edilmez. (Müslim, İmâre 38, hadis no: 1839, 3/1469)
Masiyet/Allaha isyan konusunda kullara itaat edilmez. İtaat, mârufadır (meşrû ve iyi olanadır). (Buhârî, Cihad 107, Ahkâm, 4; Tecrid- Sarih Terc. 12/294; Müslim, İmâre 39-40; İbn Mâce, Cihad 40, hadis no: 2863-2865, 2/955)
İçinizde Allahın Kitabını ayakta tuttuğu (onunla amel ettiği) ve sizi Allahın kitabı ile sevk ve idare ettiği müddetçe, başınızdaki emîr, başı simsiyah üzüm tanesi gibi olan Habeşli bir köle de olsa dinleyin ve itaat edin. (Buhâri, Ahkâm, 4; S. Buhâri Tecrîd-i Sarih Terc. 12/314, Fethul Bâri, 13/108)
Başınızdakilerden kim size Allaha isyan etmeyi emrederse, sakın o hususta ona itaat etmeyin. (İbn Mâce, Cihad 40)
Ubâde bin Sâmit (r.a.) ten: Rasûlullah (s.a.s.)a kolaylıkta ve zorlukta, hoşumuza giden ve gitmeyen hususlarda, onun korunup kollanmasında, Allah katından bir burhanla apaçık bir küfrünü görmediğimiz sürece verilmiş olan emirde/işte çekişmeyeceğimize ve kınayanın kınamasından çekinmeksizin nerede, nasıl olursa olsun hakkı söylemek üzere işitip itaat etmeye beyat ettik.(Buhârî, Ahkâm, S. Buhâri Tecrid-i Sarih Terc. c. 12, s. 293-294, Fethul Bâri, 13/5; Müslim, hadis no: 1709)
İbn Abbas (r.a.)dan rivâyet olunmuştur. O der ki: Bir münâfık ile bir yahudi arasında husûmet vardı. Yahudi, haydi gel, Muhammede gidelim derken, münâfık, hayır, gel Kâb bin el-Eşrefe gidelim demişti. Ancak, yahudinin ısrar etmesi üzerine münâfık Hz. Peygamberin huzurunda muhâkeme olunmayı kabul etti ve onunla birlikte Hz. Peygamberin huzuruna vardı. Hz. Peygamber, yahudinin lehine hüküm verdi. Rasûlullahın huzurundan çıkarlarken münâfık; ben bu hükme râzı değilim. Haydi gel Ebû Bekire gidelim dedi. O da yahudi lehine hüküm verdi. Münâfık buna da râzı olmayarak; haydi gel, Ömere gidelim dedi. Hz. Ömerin yanına gittiler. Yahudi, Hz. Ömere; Peygambere gittik, Onun verdiği hükme râzı olmadı. Sonra Ebû Bekire gittik, onun verdiği hükme de râzı olmadı diyerek durumu anlattı. Hz. Ömer, münâfığa öyle mi? diye sordu. Münâfık evet dedi. Hz. Ömer (r.a.); öyleyse ikiniz, ben yanınıza gelinceye kadar biraz bekleyin. Şimdi hemen gelip aranızda hükmedeceğim diyerek eve girdi. Kılıcını alarak münâfığın boynunu vurup onu öldürdü ve dedi ki: Allahın hükmüne ve Onun Rasûlünün hükmüne râzı olmayanın hakkında işte ben, böyle hüküm veririm! Yahudi kaçtı. Bunun üzerine şu âyet nâzil oldu: Hayır; Rabbine andolsun ki aralarında çıkan anlaşmazlık hususunda seni hakem kılıp sonra da verdiğin hükümden içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın (onu) tam manasıyla kabullenmedikçe iman etmiş olmazlar. (4/Nisâ, 65) Bu olay üzerine Hz. Peygamber (s.a.s.) Hz. Ömere hitâben buyurdu ki: Sen fâruksun! (Hakla bâtılı ayıransın) İşte Hz. Ömer, o günden itibaren el-Fâruk diye isimlendirildi. (Müslim, A. Dâvudoğlu Terc. 10/146; Ebû Dâvud, Sünnet 6, hadis no: 4607; Tirmizî, İlm, 16, hadis no: 2815; İbn Mâce, Mukaddime 6, hadis no: 42, 43; İbn Kesir, Hadislerle Kurân-ı Kerim Tefsiri, 4/1753-1754)
Bir kere Nebî (s.a.s.) uyurken yanına birtakım melekler gelerek bunlardan bazıları: Bu zat uyuyor dedi; bazıları da: Gözü uyuyor, fakat kalbi uyanıktır dedi. Bunun üzerine bu melekler (birbirlerine) bu dostunuzun üstün sıfatı vardır, haydi siz de bunun yüce mevkiini hârici bir örnekle temsil edin dediler. Fakat bazıları; iyi ama bu zat uyuyor dediler. Bazıları da: Hayır, Onun gözü uyuyor, fakat kalbi uyanıktır dediler. Bunun üzerine melekler; Bu zâtın hâricî benzeri, şu kimsenin misali gibidir ki, o kimse yeni bir ev yaptırır, o evde bir velîme ziyafeti tertip edip (bu ziyafete) insanları dâvet etmek için bir dâvetçi gönderir; bu dâvetçinin dâvetine kim icâbet ederse, o (mükemmel) eve girer ve (mükellef) ziyafeti yer. Kim de dâvetçinin dâvetine icâbet etmezse o eve giremez, ziyafet yemeklerini de yiyemez. Bunun üzerine melekler, yine birbirlerine: Haydi bu temsili bu zâta izah edin de anlasın dediler. Fakat yine bunlardan bazıları, iyi ama bu zat uyuyor dediler. Bazıları da hayır, gözleri uyuyor, fakat kalbi uyanıktır dediler. Bunun üzerine melekler (kendi aralarında temsili izah ederek): O ev cennettir; dâvetçi de Muhammed (s.a.s.)dir. Kim Ona itaat ederse Allaha itaat etmiştir. Kim de Ona âsi olur, baş kaldırırsa Aziz ve Celil olan Allaha âsi olmuştur. Hz. Muhammed insanların arasını ayırt etmiştir (itaat ve isyan şiarını bildirip inananları, inanmayanları birbirinden ayırt etmiştir). (Buhâri, İtisâm 2; Tedrîc-i Sarih Terc. c. 12, s. 403-404)
Ümmetimin hepsi Cennete girecektir. Ancak kaçınanlar hâriç, onlar giremeyecektir. Ashâb: Kim Cennete girmekten kaçınır yâ Rasûlallah? diye sordular. Rasûllah (s.a.s.) şöyle buyurdu: Kim bana itaat ederse, Cennete girer. Kim de bana âsi olursa (emirlerime itaat etmezse) o Cennete girmekten çekinip kaçınmış olur (ve Cennete giremez). (Buhârî, İtisâm, 12)
Bir müslümanın, bir günah işlemekle emrolunması dışında, hoşlandığı ve hoşlanmadığı her hususta müslüman emîrine itaat etmesi gerekir. Bir günah işlemekle emrolunduğu zaman dinlemek ve itaat etmek yoktur. (İbn Mâce, Cihad 40)
Allaha isyan konusunda yaratılmışlara itaat edilmez. (Müslim, İmâre 38, hadis no: 1839, 3/1469)
Masiyet/Allaha isyan konusunda kullara itaat edilmez. İtaat, mârufadır (meşrû ve iyi olanadır). (Buhârî, Cihad 107, Ahkâm, 4; Tecrid- Sarih Terc. 12/294; Müslim, İmâre 39-40; İbn Mâce, Cihad 40, hadis no: 2863-2865, 2/955)
İçinizde Allahın Kitabını ayakta tuttuğu (onunla amel ettiği) ve sizi Allahın kitabı ile sevk ve idare ettiği müddetçe, başınızdaki emîr, başı simsiyah üzüm tanesi gibi olan Habeşli bir köle de olsa dinleyin ve itaat edin. (Buhâri, Ahkâm, 4; S. Buhâri Tecrîd-i Sarih Terc. 12/314, Fethul Bâri, 13/108)
Başınızdakilerden kim size Allaha isyan etmeyi emrederse, sakın o hususta ona itaat etmeyin. (İbn Mâce, Cihad 40)
Ubâde bin Sâmit (r.a.) ten: Rasûlullah (s.a.s.)a kolaylıkta ve zorlukta, hoşumuza giden ve gitmeyen hususlarda, onun korunup kollanmasında, Allah katından bir burhanla apaçık bir küfrünü görmediğimiz sürece verilmiş olan emirde/işte çekişmeyeceğimize ve kınayanın kınamasından çekinmeksizin nerede, nasıl olursa olsun hakkı söylemek üzere işitip itaat etmeye beyat ettik.(Buhârî, Ahkâm, S. Buhâri Tecrid-i Sarih Terc. c. 12, s. 293-294, Fethul Bâri, 13/5; Müslim, hadis no: 1709)
İbn Abbas (r.a.)dan rivâyet olunmuştur. O der ki: Bir münâfık ile bir yahudi arasında husûmet vardı. Yahudi, haydi gel, Muhammede gidelim derken, münâfık, hayır, gel Kâb bin el-Eşrefe gidelim demişti. Ancak, yahudinin ısrar etmesi üzerine münâfık Hz. Peygamberin huzurunda muhâkeme olunmayı kabul etti ve onunla birlikte Hz. Peygamberin huzuruna vardı. Hz. Peygamber, yahudinin lehine hüküm verdi. Rasûlullahın huzurundan çıkarlarken münâfık; ben bu hükme râzı değilim. Haydi gel Ebû Bekire gidelim dedi. O da yahudi lehine hüküm verdi. Münâfık buna da râzı olmayarak; haydi gel, Ömere gidelim dedi. Hz. Ömerin yanına gittiler. Yahudi, Hz. Ömere; Peygambere gittik, Onun verdiği hükme râzı olmadı. Sonra Ebû Bekire gittik, onun verdiği hükme de râzı olmadı diyerek durumu anlattı. Hz. Ömer, münâfığa öyle mi? diye sordu. Münâfık evet dedi. Hz. Ömer (r.a.); öyleyse ikiniz, ben yanınıza gelinceye kadar biraz bekleyin. Şimdi hemen gelip aranızda hükmedeceğim diyerek eve girdi. Kılıcını alarak münâfığın boynunu vurup onu öldürdü ve dedi ki: Allahın hükmüne ve Onun Rasûlünün hükmüne râzı olmayanın hakkında işte ben, böyle hüküm veririm! Yahudi kaçtı. Bunun üzerine şu âyet nâzil oldu: Hayır; Rabbine andolsun ki aralarında çıkan anlaşmazlık hususunda seni hakem kılıp sonra da verdiğin hükümden içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın (onu) tam manasıyla kabullenmedikçe iman etmiş olmazlar. (4/Nisâ, 65) Bu olay üzerine Hz. Peygamber (s.a.s.) Hz. Ömere hitâben buyurdu ki: Sen fâruksun! (Hakla bâtılı ayıransın) İşte Hz. Ömer, o günden itibaren el-Fâruk diye isimlendirildi. (Müslim, A. Dâvudoğlu Terc. 10/146; Ebû Dâvud, Sünnet 6, hadis no: 4607; Tirmizî, İlm, 16, hadis no: 2815; İbn Mâce, Mukaddime 6, hadis no: 42, 43; İbn Kesir, Hadislerle Kurân-ı Kerim Tefsiri, 4/1753-1754)
Bir kere Nebî (s.a.s.) uyurken yanına birtakım melekler gelerek bunlardan bazıları: Bu zat uyuyor dedi; bazıları da: Gözü uyuyor, fakat kalbi uyanıktır dedi. Bunun üzerine bu melekler (birbirlerine) bu dostunuzun üstün sıfatı vardır, haydi siz de bunun yüce mevkiini hârici bir örnekle temsil edin dediler. Fakat bazıları; iyi ama bu zat uyuyor dediler. Bazıları da: Hayır, Onun gözü uyuyor, fakat kalbi uyanıktır dediler. Bunun üzerine melekler; Bu zâtın hâricî benzeri, şu kimsenin misali gibidir ki, o kimse yeni bir ev yaptırır, o evde bir velîme ziyafeti tertip edip (bu ziyafete) insanları dâvet etmek için bir dâvetçi gönderir; bu dâvetçinin dâvetine kim icâbet ederse, o (mükemmel) eve girer ve (mükellef) ziyafeti yer. Kim de dâvetçinin dâvetine icâbet etmezse o eve giremez, ziyafet yemeklerini de yiyemez. Bunun üzerine melekler, yine birbirlerine: Haydi bu temsili bu zâta izah edin de anlasın dediler. Fakat yine bunlardan bazıları, iyi ama bu zat uyuyor dediler. Bazıları da hayır, gözleri uyuyor, fakat kalbi uyanıktır dediler. Bunun üzerine melekler (kendi aralarında temsili izah ederek): O ev cennettir; dâvetçi de Muhammed (s.a.s.)dir. Kim Ona itaat ederse Allaha itaat etmiştir. Kim de Ona âsi olur, baş kaldırırsa Aziz ve Celil olan Allaha âsi olmuştur. Hz. Muhammed insanların arasını ayırt etmiştir (itaat ve isyan şiarını bildirip inananları, inanmayanları birbirinden ayırt etmiştir). (Buhâri, İtisâm 2; Tedrîc-i Sarih Terc. c. 12, s. 403-404)
i1 harfi
- İBÂHİYYE
- İBDÂ
- İBN KESİR
- Tefsiru'l-Kur'âni'l-Azîm:
- İBN MACE
- Sünen-i İbn Mâce:
- İBN TEYMİYYE
- İBNU'S-SEBİL
- İBRA
- İBRAHİM SÛRESİ
- İBRÂNÎ
- İBTİLÂ'
- İCÂBET
- İCAP VE KABUL
- a) Sözle icap ve kabul:
- Sıygaların İcap ve Kabulde Etkisi:
- b) Mektup, elçi, telefon vb. ile icap ve kabul:
- c) Teâtî yolu ile icap ve kabul:
- İCARETEYN
- İCÂZET
- İCBÂR
- İCMA'
- İcmaın Mertebeleri:
- l) Sarih İcma:
- 2) Sükûtî İcma:
- 3) Müctehidlerin Belli Bir Ortak Noktada İttifak Etmeleri:
- İCMA-İ ÜMMET
- İCMÂLÎ ÎMAN
- İCRÂ
- Mahkeme Kararlarının İcrâ ve İnfazı: