Rasulullah (s.a.s.)'ın Kanını Döken Bir Kavim
Enes (r.a.)ın rivayetiyle şöyle buyurur Rasulullah (s.a.s.):
Allah yolunda korkutulduğum kadar hiç kimse korkutulmadı ve Allah yolunda bana eziyet edildiği kadar hiç kimseye edilmedi.
Üzerimden gecesi ve gündüzüyle otuz gün geçmişti ki, bana ve Bilâla, Bilâlın koltuğunun örttüğü (koltuğu altına sıkıştırdığı) şeyden başka ciğeri bulunan bir yaratığın yiyebileceği bir yiyecek yoktu.[505]
Şirk cephesinin ortak tavrı: muvahhidleri yaşatmamak!.. Bu cephe, kötülük ve zulüm üzerine kurulmuştur Onlar, iyilikten ve adaletten asla hoşlanmazlar Birbirlerinin yardımcıları olan şirk cephesinin müşrik kâfirleri, kötülük yapmada, huzursuzluk çıkarmada ve toplumda kargaşa oluşturmada birbirlerine yardımcı olurlar Onlar, kötülüğü emreder, iyilikten alıkoyarlar...[505]
Kötülüğün dostu, iyiliğin düşmanı oldukları için, kötülüğün ve zulmün egemen olması onlara şeytanî bir haz vermektedir İyiliğin ve adaletin mahkum olmasından dolayı mutlu olurlar
Onlar, bu vahşî ve hayvandan daha aşağılık karaktere sahib oldukları için,[505] başta Tevhid cephesinin yegâne önderi ve âlemlere rahmet olarak gönderilen[505] Rasulullah (s.a.s.)e korkunç bir düşman olmuş, her türlü zulmü yapmışlardı Ölümle tehdid etmiş ve su-i kast ile öldürmek istemişlerdi Her türlü eziyet ve işkenceyi Onun üzerinde denemekteydiler Bu vahşî hareketleriyle, Allah yolunda olan Rasulullah (s.a.s.)i korkutup sindirerek, dâvâsını yok etmek istiyorlardı Güneşi balçıkla sıvamak istiyorlardı, amma başarılı olamıyorlardı ve olamayacaklardır Allahın nurunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlardı... Fakat bu, mümkün değildi ve hiçbir zaman da mümkün olmayacaktır... Çünkü yegâne güç ve kuvvet sahibi, her şeye kadir olan Allah, nurunu tamamlamak istiyor...
Şöyle buyuruyor Rabbimiz Allah:
Ağızlarıyla Allahın nurunu söndürmek istiyorlar. Oysa kâfirler istemese de Allah, kendi nurunu tamamlamaktan başkasını istemiyor.
Müşrikler istemese de, o Dini (İslâmı) bütün dinlere üstün kılmak için elçisini hidayet ve hak dinle gönderen Odur. (Tevbe, 9/32-33. Fetih, 48/28)
Hidayetin yerine dalâleti, imanın yerine küfrü, Tevhidin yerine şirki, hakkın yerine batılı, adaletin yerine zulmü, dostluğun yerine düşmanlığı, sevginin yerine kin ve nefreti tercih eden şirk cephesinin müşrik tağutları, varlığı, âlemlere rahmet olan Rasulullah (s.a.s.)e karşı en azgın düşman olmuşlardı...
Her çeşidi birleşip bir cephe oluşturan ve tek millet olan küfür milletinin müşrik mensubları, Allahın kendisine vahyini beyan eden, onları Allaha davet eden Rasulullah (s.a.s.)e kin kusuyor, düşmanlıklarını her fırsatta ortaya koyuyorlardı... O egemen müşrik tağutlar, yalnız Kurân-ı Kerimin kendisine indirilen Rasulullaha değil, Kurânı indiren âlemlerin Rabbi Allah Teâlâya da düşman olmuş ve vahyi inkâr etmişlerdi...
Rasulullah (s.a.s.)e Rabbi Allah emrediyordu:
De ki: Gerçekten bana: Sizin ilâhınız yalnızca tek bir ilâhtır, diye vahyolunuyor. Artık siz, müslüman olacak mısınız? (Enbiya, 21/108)
Rasulullah (s.a.s.), Âlemlerin Rabbi Allahın bu mesajını, yalnızca Allaha ibadet etsinler diye Allah tarafından yaratılan insan kullarına[505] vazifesi icabı tebliğ edip ulaştırınca, yalanlanıyor ve inkâr edenlerden eziyet görüyordu... Halbuki Rasulullah (s.a.s.), onlara karşı çok merhametli ve şefkatli davranıyor, onlara acıyor ve iman etmelerini çok arzu ediyordu...
Rabbimiz Allah, Rasulü Muhammed (s.a.s.)in bu vasfını şöyle beyan buyurur:
Andolsun size, içinizden sıkıntıya düşmeniz Onun gücüne giden size pek düşkün, müminlere şefkatli ve esirgeyici olan bir Rasul gelmiştir. (Tevbe, 9/128)
Müşriklerin Rasulullah (s.a.s.)e yıllarca yaptıkları eziyet ve işkencelerden maksadları, yegâne hayat dini İslâmı Mekkede boğmak, daha taze fidan iken kökünden söküp atmaktı... Ya da Rasulullah (s.a.s.)ı yıldırıp susturmak ile İslâmın kökünü kurutmaktı Fakat bu hevesleri kursaklarında kaldı ve kötü emellerine ulaşamadılar Çünkü bunca hakaretler, eziyetler, işkenceler, tehdidler, saldırılar, su-i kastlar, Rasulullah (s.a.s.)i dâvâsından zerrece vazgeçiremedi ve asla taviz vermedi Aksine şirk cephesinin bu zulüm saldırıları devam ettikçe, İslâm Dâvâsı daha da gelişti ve insanlar tarafından kabul gördü, taraftarları çoğalıp Tevhid cephesi güçlenmeye başladı!..
Kendisinden önceki Rasullerin başına gelenler, Rasulullah (s.a.s.)in de başına geliyor, onların sabır ettiği gibi sabrediyor ve dosdoğru olan Allah yolunda her an biraz daha ilerleyip zafer kazanıyordu Rasulullah (s.a.s.)in bu tavrı, ümmet için hayat örneğidir!..
Müşrik kâfirlerin, âlemlere rahmet olan Rasulullah (s.a.s.)e yaptıkları eziyetlerden ve işkencelerden birkaç tanesini zikredelim:
1) Cabir b. Abdillah (r.anhuma) anlatıyor:
Rasulullah (s.a.s.), Hacc mevsiminde (hicretten önce Mekkeye çeşitli yerlerden gelen) insanlara kendisini takdim ederek:
Beni kavmine götürecek yok mu? Çünkü gerçekten Kureyş beni, Rabbimin kelâmını tebliğ etmekten alıkoymak istediler. buyururdu.[505]
2) Emirül-mü'minin İmam Ali (k.v.) anlatıyor:
Ebu Cehil, Rasulullah (s.a.s.)e:
- Biz, senin şahsını yalanlamıyoruz, ancak getirdiğin şeyi (dini, nizamı) yalanlıyoruz, dedi.
Bunun üzerine Allah (c.c.), şu ayeti indirdi:
Kesin olarak biliyoruz ki, onların söyledikleri seni gerçekten üzüyor. Doğrusu onlar, seni yalanlamıyorlar. Ancak zalimler, Allahın ayetlerini inkâr ediyorlar.(Enâm, 6/33)[505]
3) Abdullah İbn Mesud (r.a.) anlatıyor:
Rasulullah (s.a.s.), Beyt (Kâbe)in yanında namaz kılıyordu. Ebu Cehil ile bazı arkadaşları da oturuyorlardı. Derken onların biri, diğerine:
- Fulanoğullarının (yeni kesilen) devesinin döl eşini hanginiz getirir de onu secdeye vardığında Muhammedin sırtına koyar? dedi.
O topluluğun en şakî (azgın) olanı (Ukbe b. Ebi Muayt), seğirtip onu getirdi. Bekledi. Rasulullah (s.a.s.) secdeye varınca, sırtının üzerine iki omzu arasına koydu. Ben ise, hiçbir işe yaramayarak bakıyordum. Keşke benim için menedici kuvvetler olsaydı.
Onlar, gülmeye ve birbirine isnad etmeye başladılar. Rasulullah ise, secdeden başını kaldırmıyordu. Nihayet (kızı) Fatıma yanına geldi ve onu sırtından attı.
Rasulullah, başını kaldırdı. (Namaz bittikten) sonra üç defa:
Ya Allah, Kureyşi Sana havale ederim dedi.
Rasulullah, onlara beddua edince, bu, onlara ağır geldi. Çünkü onlar, bu şekilde duanın kabul edilecek olduğuna kail idiler. Ondan sonra Rasulullah, isim sayarak:
Ya Allah, Ebu Cehili Sana havale ederim. Ukbe b. Rabiayı, Şeybe b. Rabiayı, Velid İbn Utbeyi, Umeyye İbn Halefi, Ukbe b. Ebi Muaytı Sana havale ederim. dedi.
Yedinciyi de saydı, fakat biz, onu zabt edemedik.
Nefsim elinde bulunan Allaha yemin ederim ki, Rasulullahın saydığı isimlerin sahiblerini Kalîbde, yani Bedir Çukurunda yere serilmiş gördüm.[505]
4) Benû Malik b. Kinaneden bir adam anlatıyor:
Peygamber (s.a.s.)i, Zul-Mecaz çarşısında dolaşırken ve şöyle derken gördüm:
Ey insanlar, Lâ ilâhe illallah deyin de felaha (kurtuluşa) erin!
Ebu Cehil ise, öte yandan Onun yüzüne toprak atıp şöyle diyordu:
- Ey insanlar, bu adam, sakın sizi dininizden etmesin! O, sizden dininizi bırakmanızı, Lât ve Uzzayı bırakmanızı istiyor!..
Fakat Peygamber (s.a.s.), ona hiç aldırmadan (görevine devam ediyordu).[505]
5) Urve İbnuz-Zubeyr (rh.a.) anlatıyor:
Ben, Abdullah İbn Amr İbnul-Asa:
- Müşriklerin, Rasulullaha yaptıkları kötülüklerin en şiddetlisini bana haber ver, dedim.
Abdullah İbn Amr şöyle dedi:
- Rasulullah (s.a.s.), Kâbenin avlusunda namaz kılıyordu. Bunun üzerine Ukbe b. Ebi Muayt çıkageldi.
Ukbe, Rasulullahın omzundan tuttu da ridâsını boynunda dürüp toparladı (ve onunla) Rasulullahı şiddetli bir şekilde boğmağa başlamıştı ki, tam bu sırada Ebu Bekr, karşıdan yönelip geldi. Hemen Ukbenin omzunu tuttu ve onun saldırısını Rasulullahdan defetti ve:
Siz, benim Rabbim Allahdır diyen bir adamı öldürüyor musunuz? Oysa O, size Rabbinizden apaçık belgelerle gelmiş bulunmaktadır. Buna rağmen O, eğer bir yalancı ise, yalanı kendi aleyhinedir ve eğer doğru söyleyen ise, (o zaman da) size vadettiklerinin bir bölümü size isabet eder. Şübhesiz Allah, ölçüyü taşıran, çok yalan söyleyeni hidayete erdirmez. (Mü'min, 40/28) kelâmını okudu.[505]
6) Rabia b. Ubeyd ed-Deylemî (r.a.) anlatıyor:
Beni şaşırtan gördüğüm en ilginç manzara şudur:
Rasulullah (s.a.s.)in evi, Ebu Leheble Ukbe b. Ebi Muaytın evi arasındaydı.
Rasulullah (s.a.s.), evine dönerken, işkembe, necaset, kanların evinin kapısının önüne konulduğunu görürdü ve onları, ok yayının bir tarafıyla çekip temizlerdi ve bir yandan da şöyle derdi:
Ey Kureyş topluluğu, ne kötü komşuluk bunlar![505]
7) Cundub İbn Süfyan (r.a.) anlatıyor:
Rasulullah (s.a.s.), rahatsızlandı da iki yahud üç gece kalkmadı. Bir kadın (Ebu Lehebin karısı Ümmü Cemil Avra bint Harb) geldi ve:
Ya Muhammed, ben, umarım ki, şeytanın seni bırakıp terk etmiş oldu! Görüyorum ki, iki yahud üç geceden beri sana yaklaşmadı, dedi.
Bunun üzerine Aziz ve Celîl Allah:
Kuşluk vaktine andolsun,
Karanlığı iyice çöktüğü zaman geceye
Rabbin, seni terk etmedi ve darılmadı da.(Duha, 93/1-3) sûresini indirdi.[505]
8) Enes (r.a.) anlatıyor:
Uhud (harbi) gününde Rasulullah (s.a.s.)in yan dişi kırılmış, başı da yarılmıştı. Artık hem yaradan kanı silmeye başlamış, hem:
Peygamberinin başını yarıp, yan dişini kıran bir kavim nasıl felâh bulur? Halbuki O, kendilerini Allaha davet ediyordu! diyormuş.
Bunun üzerine Allah (Azze ve Celle):
(Allahın) onların tevbelerini kabul etmesi veya zalim olduklarından dolayı azablandırması içinden sana bir şey (sorumluluk ve görev) yoktur. (Âl-i İmrân, 3/128) ayetini indirmiş.[505]
9) İbn İshak (rh.a.) anlatıyor:
Ebu Talib öldüğü zaman Kureyş, Rasulullah (s.a.s.)e, amcası Ebu Talibin hayatında yapmadıkları eziyetleri yaptılar. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.s.), Taife gitti. Sakifden yardım ve Onu koruyacak kuvvetler vermelerini istiyordu. Allah (Azze ve Celle) tarafından onlara ilettiği çağrıyı kabul etmelerini umuyordu. Bundan dolayı onlara yalnız başına gitmişti.
Rasulullah (s.a.s.), Taife vardığı zaman Taifden bir topluluğun yanına gitti. Onlar, Sakifin efendileri ve eşrafı idiler. Üç kardeştiler: Abd-i Yaleyl b. Amr b. Umeyr, Mesud b. Amr b. Umeyr ve Habib b. Amr b. Umeyr.
Onlardan birinin evinde Kureyşli olan Beni Cumehden bir kadın var idi. Rasulullah (s.a.s.), onların yanına oturdu. Onları, Allaha davet etti ve onların, İslâm için kendisine yardım etmeleri ve Onunla beraber kavminden kendisine muhalif olanlara karşı durmaları için onlara geldiğini söyledi.
Onlardan biri, Ona şöyle dedi:
- Eğer seni Allah göndermiş ise, Kâbenin örtüsünü çıkarıp atacağım.
Bir diğeri de şöyle dedi:
- Allah, senden gayrı gönderecek kimseyi bulamadı mı?
Üçüncüsü de şöyle dedi:
- Vallahi, seninle asla konuşmayacağım. Andolsun, eğer sen, Allahın Rasulü isen, nitekim öyle demektesin, elbette sen, sana cevab vermemden daha yücesin. Eğer sen, Allaha karşı yalan söylüyorsan, bana yakışmaz ki, seninle konuşayım.
Rasulullah (s.a.s.), bunun üzerine Sakifden iyilik geleceğinden umudsuz olarak yanlarından kalktı ve onlara şöyle dedi:
Bu yaptıklarınızı gizli tutunuz!
Rasulullah (s.a.s.), Kureyş kabilesini azdıracak bu haberin onlara ulaşmasını istemiyordu.
Onlar, Rasulullah (s.a.s.)in dediğini yapmadılar. Ayak takımlarını, kölelerini, Ona saldırttılar. Ona sövüyor ve Ona bağırıyorlardı. Nihayet Onun yanına toplandılar. Onu, Utbe b. Rabia ve Şeybe b. Rabianın bostanına sığınmaya muzdar kıldılar. Bu iki kardeş de, orada idiler.
Onun peşini takib eden Sakif sefihlerinden olan kimseler, o ayak takımı, Ondan geri döndüler. O da, bir asma gölgesine girdi oturdu. Rabianın o iki oğlu da, Ona bakıyor ve Onun Taif halkının o ayak takımlarından karşılaştığı şeyleri görüyorlardı.
Rasulullah (s.a.s.), Beni Cumeliden kadınla karşılaştı ve:
Senin kayınlarından nelerle karşılaştık diye söylendi.
Rasulullah (s.a.s.), (asma gölgesinde) huzur bulduğu zaman şöyle dedi:
Ey Allahım, kuvvetimin zafını ve takatımın azlığını ve insanlara karşı güçsüzlüğümü sana şikayet ediyorum!
Ya Erhamerrahimîn, zayıf düşmüşlerin Rabbi Sensin! Ve Rabbim Sensin! Beni, kimin bakımına bırakıyorsun? Kötü muamele yapan, uzak kimselere mi? Yoksa işimi eline verdiğin bir düşmana mı? Eğer bana karşı Sende bir gazab yoksa, hiç aldırış etmem! Fakat benim için daha rahat olan, Senin afiyetindir!
Senin vechinin nuruna sığnırım. O nur ki, onun için zulmetler açıldı, dünya ve ahiretin işi, onun üzerine salah buldu.
Bana gazabını azabını indirmenden veya benim üzerime senin öfkenin yerleşmesinden, afiyetin benim için daha vasîdir. Her şey Senin rızan içindir.
Bütün güç ve kuvvet Senin elindedir.[505]
İmam İbn Kesir (rh.a.), bu olay için şu haberi de kaydeder:
Taifliler, Rasulullah (s.a.s.)in gideceği yolun iki kenarına dizildiler. O, yoldan geçerken tepiniyor, taş atıyor ve ayaklarını kanatıyorlardı. Ayakları kanamakta iken, onlardan kurtuldu ve sıkıntılı hâlde iken bir hurma ağacının gölgesine yöneldi [505]
10) Ümmül-müminin Aişe (r.anha) anlatıyor:
Aişe, Rasulullah (s.a.s.)'e:
- Sana, Uhud gününden daha şiddetli olan bir gün erişti mi? dedi.
O da:
Yemin olsun ki, kavmin Kureyşten gelen birçok zorluklarla karşılaştım. Fakat onlardan Akabe günü karşılaştığım zorluk, hepsinden şiddetli idi.
Şöyle ki:
Ben, (Kureyşten gördüğüm ezâ üzerine Taife gidip) hayatımın korunmasını Abdu Kulâlın oğlu İbnu Abdu Yalîle teklif ettiğim zaman o, benim dileğime cevab vermemişti. Ben de, kederli ve hayretli bir hâlde yüzümün doğrusuna (Mekkeye) dönmüştüm. Bu hayretim, Karnus-Seâlib Mevkiiine kadar devam etti. Burada başımı kaldırıp (semâya) baktığımda, beni gölgelendirmekte olan bir bulut gördüm.
Buluta (dikkatle) baktığımda bunun içinde Cibril bulunduğunu gördüm.
Cibril, bana seslendi de:
- Allah, kavminin senin hakkında dediklerini ve seni korumayı reddettiklerini muhakkak işitti. Ve Allah, sana şu Dağlar Meleğini gönderdi. Kavmin hakkında ne dilersen, ona emredebilirsin, dedi.
Bunun üzerine Dağlar Meleği, bana seslenip selâm verdi. Sonra:
- Ya Muhammed, Cibrilin bu söylediği bir hakikattır. Sen, ne istersen emrine hazırım. Eğer (Ebu Kubeys ile Kuaykan denilen) şu iki yalçın dağı Mekkeliler üzerine kapaklamamı istersen (onu da emret), dedi.
Bunun üzerine Rasulullah (s.a.s.):
Hayır, ben, Allahın bu müşriklerin sulblerinden yalnız Allaha ibadet eder ve Allaha hiçbir şeyi ortak kılmaz (muvahhid) bir nesil meydana çıkarmasını arzu ederim. buyurdu.[505]
11) Enes (r.a.) anlatıyor:
Bir gün Rasulullah (s.a.s.), Mekke halkının bazısının saldırısına uğrayarak kana boyanmış, üzgün hâlde oturmuş vaziyette iken yanına, Cebrail (a.s.) geldi de:
- Sana ne oldu? diye sordu.
O da:
Bana, şu müşrikler (şöyle) yaptılar ve (böyle) yaptılar. buyurdu.
Cebrail (Ona):
- (Çektiğin sıkıntıları hafifletmek, üzere yüksek mertebeni ve yüce şerefini gösteren) bir işareti sana göstermemi sever misin? diye sordu.
Rasulullah (s.a.s.):
Evet, bana göster! buyurdu.
Bunun üzerine Cebrail (a.s.), derenin ilerisindeki (dikili) bir ağaca bakarak:
- Şu ağacı (yanına) çağır, dedi.
Rasulullah da ağacı çağırdı. Ağaç da gelip önünde durdu.
Cebrail, Rasulullah (s.a.s.)e:
- Ağaca söyle de geri gitsin, dedi.
Rasulullah (s.a.s.) de, ağaca söyledi ve ağaç da eski yerine varıncaya kadar geri gitti.
Rasulullah (s.a.s.):
(Bu alâmet) bana yeter! buyurdu.[505]
Allah yolunda korkutulduğum kadar hiç kimse korkutulmadı ve Allah yolunda bana eziyet edildiği kadar hiç kimseye edilmedi.
Üzerimden gecesi ve gündüzüyle otuz gün geçmişti ki, bana ve Bilâla, Bilâlın koltuğunun örttüğü (koltuğu altına sıkıştırdığı) şeyden başka ciğeri bulunan bir yaratığın yiyebileceği bir yiyecek yoktu.[505]
Şirk cephesinin ortak tavrı: muvahhidleri yaşatmamak!.. Bu cephe, kötülük ve zulüm üzerine kurulmuştur Onlar, iyilikten ve adaletten asla hoşlanmazlar Birbirlerinin yardımcıları olan şirk cephesinin müşrik kâfirleri, kötülük yapmada, huzursuzluk çıkarmada ve toplumda kargaşa oluşturmada birbirlerine yardımcı olurlar Onlar, kötülüğü emreder, iyilikten alıkoyarlar...[505]
Kötülüğün dostu, iyiliğin düşmanı oldukları için, kötülüğün ve zulmün egemen olması onlara şeytanî bir haz vermektedir İyiliğin ve adaletin mahkum olmasından dolayı mutlu olurlar
Onlar, bu vahşî ve hayvandan daha aşağılık karaktere sahib oldukları için,[505] başta Tevhid cephesinin yegâne önderi ve âlemlere rahmet olarak gönderilen[505] Rasulullah (s.a.s.)e korkunç bir düşman olmuş, her türlü zulmü yapmışlardı Ölümle tehdid etmiş ve su-i kast ile öldürmek istemişlerdi Her türlü eziyet ve işkenceyi Onun üzerinde denemekteydiler Bu vahşî hareketleriyle, Allah yolunda olan Rasulullah (s.a.s.)i korkutup sindirerek, dâvâsını yok etmek istiyorlardı Güneşi balçıkla sıvamak istiyorlardı, amma başarılı olamıyorlardı ve olamayacaklardır Allahın nurunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlardı... Fakat bu, mümkün değildi ve hiçbir zaman da mümkün olmayacaktır... Çünkü yegâne güç ve kuvvet sahibi, her şeye kadir olan Allah, nurunu tamamlamak istiyor...
Şöyle buyuruyor Rabbimiz Allah:
Ağızlarıyla Allahın nurunu söndürmek istiyorlar. Oysa kâfirler istemese de Allah, kendi nurunu tamamlamaktan başkasını istemiyor.
Müşrikler istemese de, o Dini (İslâmı) bütün dinlere üstün kılmak için elçisini hidayet ve hak dinle gönderen Odur. (Tevbe, 9/32-33. Fetih, 48/28)
Hidayetin yerine dalâleti, imanın yerine küfrü, Tevhidin yerine şirki, hakkın yerine batılı, adaletin yerine zulmü, dostluğun yerine düşmanlığı, sevginin yerine kin ve nefreti tercih eden şirk cephesinin müşrik tağutları, varlığı, âlemlere rahmet olan Rasulullah (s.a.s.)e karşı en azgın düşman olmuşlardı...
Her çeşidi birleşip bir cephe oluşturan ve tek millet olan küfür milletinin müşrik mensubları, Allahın kendisine vahyini beyan eden, onları Allaha davet eden Rasulullah (s.a.s.)e kin kusuyor, düşmanlıklarını her fırsatta ortaya koyuyorlardı... O egemen müşrik tağutlar, yalnız Kurân-ı Kerimin kendisine indirilen Rasulullaha değil, Kurânı indiren âlemlerin Rabbi Allah Teâlâya da düşman olmuş ve vahyi inkâr etmişlerdi...
Rasulullah (s.a.s.)e Rabbi Allah emrediyordu:
De ki: Gerçekten bana: Sizin ilâhınız yalnızca tek bir ilâhtır, diye vahyolunuyor. Artık siz, müslüman olacak mısınız? (Enbiya, 21/108)
Rasulullah (s.a.s.), Âlemlerin Rabbi Allahın bu mesajını, yalnızca Allaha ibadet etsinler diye Allah tarafından yaratılan insan kullarına[505] vazifesi icabı tebliğ edip ulaştırınca, yalanlanıyor ve inkâr edenlerden eziyet görüyordu... Halbuki Rasulullah (s.a.s.), onlara karşı çok merhametli ve şefkatli davranıyor, onlara acıyor ve iman etmelerini çok arzu ediyordu...
Rabbimiz Allah, Rasulü Muhammed (s.a.s.)in bu vasfını şöyle beyan buyurur:
Andolsun size, içinizden sıkıntıya düşmeniz Onun gücüne giden size pek düşkün, müminlere şefkatli ve esirgeyici olan bir Rasul gelmiştir. (Tevbe, 9/128)
Müşriklerin Rasulullah (s.a.s.)e yıllarca yaptıkları eziyet ve işkencelerden maksadları, yegâne hayat dini İslâmı Mekkede boğmak, daha taze fidan iken kökünden söküp atmaktı... Ya da Rasulullah (s.a.s.)ı yıldırıp susturmak ile İslâmın kökünü kurutmaktı Fakat bu hevesleri kursaklarında kaldı ve kötü emellerine ulaşamadılar Çünkü bunca hakaretler, eziyetler, işkenceler, tehdidler, saldırılar, su-i kastlar, Rasulullah (s.a.s.)i dâvâsından zerrece vazgeçiremedi ve asla taviz vermedi Aksine şirk cephesinin bu zulüm saldırıları devam ettikçe, İslâm Dâvâsı daha da gelişti ve insanlar tarafından kabul gördü, taraftarları çoğalıp Tevhid cephesi güçlenmeye başladı!..
Kendisinden önceki Rasullerin başına gelenler, Rasulullah (s.a.s.)in de başına geliyor, onların sabır ettiği gibi sabrediyor ve dosdoğru olan Allah yolunda her an biraz daha ilerleyip zafer kazanıyordu Rasulullah (s.a.s.)in bu tavrı, ümmet için hayat örneğidir!..
Müşrik kâfirlerin, âlemlere rahmet olan Rasulullah (s.a.s.)e yaptıkları eziyetlerden ve işkencelerden birkaç tanesini zikredelim:
1) Cabir b. Abdillah (r.anhuma) anlatıyor:
Rasulullah (s.a.s.), Hacc mevsiminde (hicretten önce Mekkeye çeşitli yerlerden gelen) insanlara kendisini takdim ederek:
Beni kavmine götürecek yok mu? Çünkü gerçekten Kureyş beni, Rabbimin kelâmını tebliğ etmekten alıkoymak istediler. buyururdu.[505]
2) Emirül-mü'minin İmam Ali (k.v.) anlatıyor:
Ebu Cehil, Rasulullah (s.a.s.)e:
- Biz, senin şahsını yalanlamıyoruz, ancak getirdiğin şeyi (dini, nizamı) yalanlıyoruz, dedi.
Bunun üzerine Allah (c.c.), şu ayeti indirdi:
Kesin olarak biliyoruz ki, onların söyledikleri seni gerçekten üzüyor. Doğrusu onlar, seni yalanlamıyorlar. Ancak zalimler, Allahın ayetlerini inkâr ediyorlar.(Enâm, 6/33)[505]
3) Abdullah İbn Mesud (r.a.) anlatıyor:
Rasulullah (s.a.s.), Beyt (Kâbe)in yanında namaz kılıyordu. Ebu Cehil ile bazı arkadaşları da oturuyorlardı. Derken onların biri, diğerine:
- Fulanoğullarının (yeni kesilen) devesinin döl eşini hanginiz getirir de onu secdeye vardığında Muhammedin sırtına koyar? dedi.
O topluluğun en şakî (azgın) olanı (Ukbe b. Ebi Muayt), seğirtip onu getirdi. Bekledi. Rasulullah (s.a.s.) secdeye varınca, sırtının üzerine iki omzu arasına koydu. Ben ise, hiçbir işe yaramayarak bakıyordum. Keşke benim için menedici kuvvetler olsaydı.
Onlar, gülmeye ve birbirine isnad etmeye başladılar. Rasulullah ise, secdeden başını kaldırmıyordu. Nihayet (kızı) Fatıma yanına geldi ve onu sırtından attı.
Rasulullah, başını kaldırdı. (Namaz bittikten) sonra üç defa:
Ya Allah, Kureyşi Sana havale ederim dedi.
Rasulullah, onlara beddua edince, bu, onlara ağır geldi. Çünkü onlar, bu şekilde duanın kabul edilecek olduğuna kail idiler. Ondan sonra Rasulullah, isim sayarak:
Ya Allah, Ebu Cehili Sana havale ederim. Ukbe b. Rabiayı, Şeybe b. Rabiayı, Velid İbn Utbeyi, Umeyye İbn Halefi, Ukbe b. Ebi Muaytı Sana havale ederim. dedi.
Yedinciyi de saydı, fakat biz, onu zabt edemedik.
Nefsim elinde bulunan Allaha yemin ederim ki, Rasulullahın saydığı isimlerin sahiblerini Kalîbde, yani Bedir Çukurunda yere serilmiş gördüm.[505]
4) Benû Malik b. Kinaneden bir adam anlatıyor:
Peygamber (s.a.s.)i, Zul-Mecaz çarşısında dolaşırken ve şöyle derken gördüm:
Ey insanlar, Lâ ilâhe illallah deyin de felaha (kurtuluşa) erin!
Ebu Cehil ise, öte yandan Onun yüzüne toprak atıp şöyle diyordu:
- Ey insanlar, bu adam, sakın sizi dininizden etmesin! O, sizden dininizi bırakmanızı, Lât ve Uzzayı bırakmanızı istiyor!..
Fakat Peygamber (s.a.s.), ona hiç aldırmadan (görevine devam ediyordu).[505]
5) Urve İbnuz-Zubeyr (rh.a.) anlatıyor:
Ben, Abdullah İbn Amr İbnul-Asa:
- Müşriklerin, Rasulullaha yaptıkları kötülüklerin en şiddetlisini bana haber ver, dedim.
Abdullah İbn Amr şöyle dedi:
- Rasulullah (s.a.s.), Kâbenin avlusunda namaz kılıyordu. Bunun üzerine Ukbe b. Ebi Muayt çıkageldi.
Ukbe, Rasulullahın omzundan tuttu da ridâsını boynunda dürüp toparladı (ve onunla) Rasulullahı şiddetli bir şekilde boğmağa başlamıştı ki, tam bu sırada Ebu Bekr, karşıdan yönelip geldi. Hemen Ukbenin omzunu tuttu ve onun saldırısını Rasulullahdan defetti ve:
Siz, benim Rabbim Allahdır diyen bir adamı öldürüyor musunuz? Oysa O, size Rabbinizden apaçık belgelerle gelmiş bulunmaktadır. Buna rağmen O, eğer bir yalancı ise, yalanı kendi aleyhinedir ve eğer doğru söyleyen ise, (o zaman da) size vadettiklerinin bir bölümü size isabet eder. Şübhesiz Allah, ölçüyü taşıran, çok yalan söyleyeni hidayete erdirmez. (Mü'min, 40/28) kelâmını okudu.[505]
6) Rabia b. Ubeyd ed-Deylemî (r.a.) anlatıyor:
Beni şaşırtan gördüğüm en ilginç manzara şudur:
Rasulullah (s.a.s.)in evi, Ebu Leheble Ukbe b. Ebi Muaytın evi arasındaydı.
Rasulullah (s.a.s.), evine dönerken, işkembe, necaset, kanların evinin kapısının önüne konulduğunu görürdü ve onları, ok yayının bir tarafıyla çekip temizlerdi ve bir yandan da şöyle derdi:
Ey Kureyş topluluğu, ne kötü komşuluk bunlar![505]
7) Cundub İbn Süfyan (r.a.) anlatıyor:
Rasulullah (s.a.s.), rahatsızlandı da iki yahud üç gece kalkmadı. Bir kadın (Ebu Lehebin karısı Ümmü Cemil Avra bint Harb) geldi ve:
Ya Muhammed, ben, umarım ki, şeytanın seni bırakıp terk etmiş oldu! Görüyorum ki, iki yahud üç geceden beri sana yaklaşmadı, dedi.
Bunun üzerine Aziz ve Celîl Allah:
Kuşluk vaktine andolsun,
Karanlığı iyice çöktüğü zaman geceye
Rabbin, seni terk etmedi ve darılmadı da.(Duha, 93/1-3) sûresini indirdi.[505]
8) Enes (r.a.) anlatıyor:
Uhud (harbi) gününde Rasulullah (s.a.s.)in yan dişi kırılmış, başı da yarılmıştı. Artık hem yaradan kanı silmeye başlamış, hem:
Peygamberinin başını yarıp, yan dişini kıran bir kavim nasıl felâh bulur? Halbuki O, kendilerini Allaha davet ediyordu! diyormuş.
Bunun üzerine Allah (Azze ve Celle):
(Allahın) onların tevbelerini kabul etmesi veya zalim olduklarından dolayı azablandırması içinden sana bir şey (sorumluluk ve görev) yoktur. (Âl-i İmrân, 3/128) ayetini indirmiş.[505]
9) İbn İshak (rh.a.) anlatıyor:
Ebu Talib öldüğü zaman Kureyş, Rasulullah (s.a.s.)e, amcası Ebu Talibin hayatında yapmadıkları eziyetleri yaptılar. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.s.), Taife gitti. Sakifden yardım ve Onu koruyacak kuvvetler vermelerini istiyordu. Allah (Azze ve Celle) tarafından onlara ilettiği çağrıyı kabul etmelerini umuyordu. Bundan dolayı onlara yalnız başına gitmişti.
Rasulullah (s.a.s.), Taife vardığı zaman Taifden bir topluluğun yanına gitti. Onlar, Sakifin efendileri ve eşrafı idiler. Üç kardeştiler: Abd-i Yaleyl b. Amr b. Umeyr, Mesud b. Amr b. Umeyr ve Habib b. Amr b. Umeyr.
Onlardan birinin evinde Kureyşli olan Beni Cumehden bir kadın var idi. Rasulullah (s.a.s.), onların yanına oturdu. Onları, Allaha davet etti ve onların, İslâm için kendisine yardım etmeleri ve Onunla beraber kavminden kendisine muhalif olanlara karşı durmaları için onlara geldiğini söyledi.
Onlardan biri, Ona şöyle dedi:
- Eğer seni Allah göndermiş ise, Kâbenin örtüsünü çıkarıp atacağım.
Bir diğeri de şöyle dedi:
- Allah, senden gayrı gönderecek kimseyi bulamadı mı?
Üçüncüsü de şöyle dedi:
- Vallahi, seninle asla konuşmayacağım. Andolsun, eğer sen, Allahın Rasulü isen, nitekim öyle demektesin, elbette sen, sana cevab vermemden daha yücesin. Eğer sen, Allaha karşı yalan söylüyorsan, bana yakışmaz ki, seninle konuşayım.
Rasulullah (s.a.s.), bunun üzerine Sakifden iyilik geleceğinden umudsuz olarak yanlarından kalktı ve onlara şöyle dedi:
Bu yaptıklarınızı gizli tutunuz!
Rasulullah (s.a.s.), Kureyş kabilesini azdıracak bu haberin onlara ulaşmasını istemiyordu.
Onlar, Rasulullah (s.a.s.)in dediğini yapmadılar. Ayak takımlarını, kölelerini, Ona saldırttılar. Ona sövüyor ve Ona bağırıyorlardı. Nihayet Onun yanına toplandılar. Onu, Utbe b. Rabia ve Şeybe b. Rabianın bostanına sığınmaya muzdar kıldılar. Bu iki kardeş de, orada idiler.
Onun peşini takib eden Sakif sefihlerinden olan kimseler, o ayak takımı, Ondan geri döndüler. O da, bir asma gölgesine girdi oturdu. Rabianın o iki oğlu da, Ona bakıyor ve Onun Taif halkının o ayak takımlarından karşılaştığı şeyleri görüyorlardı.
Rasulullah (s.a.s.), Beni Cumeliden kadınla karşılaştı ve:
Senin kayınlarından nelerle karşılaştık diye söylendi.
Rasulullah (s.a.s.), (asma gölgesinde) huzur bulduğu zaman şöyle dedi:
Ey Allahım, kuvvetimin zafını ve takatımın azlığını ve insanlara karşı güçsüzlüğümü sana şikayet ediyorum!
Ya Erhamerrahimîn, zayıf düşmüşlerin Rabbi Sensin! Ve Rabbim Sensin! Beni, kimin bakımına bırakıyorsun? Kötü muamele yapan, uzak kimselere mi? Yoksa işimi eline verdiğin bir düşmana mı? Eğer bana karşı Sende bir gazab yoksa, hiç aldırış etmem! Fakat benim için daha rahat olan, Senin afiyetindir!
Senin vechinin nuruna sığnırım. O nur ki, onun için zulmetler açıldı, dünya ve ahiretin işi, onun üzerine salah buldu.
Bana gazabını azabını indirmenden veya benim üzerime senin öfkenin yerleşmesinden, afiyetin benim için daha vasîdir. Her şey Senin rızan içindir.
Bütün güç ve kuvvet Senin elindedir.[505]
İmam İbn Kesir (rh.a.), bu olay için şu haberi de kaydeder:
Taifliler, Rasulullah (s.a.s.)in gideceği yolun iki kenarına dizildiler. O, yoldan geçerken tepiniyor, taş atıyor ve ayaklarını kanatıyorlardı. Ayakları kanamakta iken, onlardan kurtuldu ve sıkıntılı hâlde iken bir hurma ağacının gölgesine yöneldi [505]
10) Ümmül-müminin Aişe (r.anha) anlatıyor:
Aişe, Rasulullah (s.a.s.)'e:
- Sana, Uhud gününden daha şiddetli olan bir gün erişti mi? dedi.
O da:
Yemin olsun ki, kavmin Kureyşten gelen birçok zorluklarla karşılaştım. Fakat onlardan Akabe günü karşılaştığım zorluk, hepsinden şiddetli idi.
Şöyle ki:
Ben, (Kureyşten gördüğüm ezâ üzerine Taife gidip) hayatımın korunmasını Abdu Kulâlın oğlu İbnu Abdu Yalîle teklif ettiğim zaman o, benim dileğime cevab vermemişti. Ben de, kederli ve hayretli bir hâlde yüzümün doğrusuna (Mekkeye) dönmüştüm. Bu hayretim, Karnus-Seâlib Mevkiiine kadar devam etti. Burada başımı kaldırıp (semâya) baktığımda, beni gölgelendirmekte olan bir bulut gördüm.
Buluta (dikkatle) baktığımda bunun içinde Cibril bulunduğunu gördüm.
Cibril, bana seslendi de:
- Allah, kavminin senin hakkında dediklerini ve seni korumayı reddettiklerini muhakkak işitti. Ve Allah, sana şu Dağlar Meleğini gönderdi. Kavmin hakkında ne dilersen, ona emredebilirsin, dedi.
Bunun üzerine Dağlar Meleği, bana seslenip selâm verdi. Sonra:
- Ya Muhammed, Cibrilin bu söylediği bir hakikattır. Sen, ne istersen emrine hazırım. Eğer (Ebu Kubeys ile Kuaykan denilen) şu iki yalçın dağı Mekkeliler üzerine kapaklamamı istersen (onu da emret), dedi.
Bunun üzerine Rasulullah (s.a.s.):
Hayır, ben, Allahın bu müşriklerin sulblerinden yalnız Allaha ibadet eder ve Allaha hiçbir şeyi ortak kılmaz (muvahhid) bir nesil meydana çıkarmasını arzu ederim. buyurdu.[505]
11) Enes (r.a.) anlatıyor:
Bir gün Rasulullah (s.a.s.), Mekke halkının bazısının saldırısına uğrayarak kana boyanmış, üzgün hâlde oturmuş vaziyette iken yanına, Cebrail (a.s.) geldi de:
- Sana ne oldu? diye sordu.
O da:
Bana, şu müşrikler (şöyle) yaptılar ve (böyle) yaptılar. buyurdu.
Cebrail (Ona):
- (Çektiğin sıkıntıları hafifletmek, üzere yüksek mertebeni ve yüce şerefini gösteren) bir işareti sana göstermemi sever misin? diye sordu.
Rasulullah (s.a.s.):
Evet, bana göster! buyurdu.
Bunun üzerine Cebrail (a.s.), derenin ilerisindeki (dikili) bir ağaca bakarak:
- Şu ağacı (yanına) çağır, dedi.
Rasulullah da ağacı çağırdı. Ağaç da gelip önünde durdu.
Cebrail, Rasulullah (s.a.s.)e:
- Ağaca söyle de geri gitsin, dedi.
Rasulullah (s.a.s.) de, ağaca söyledi ve ağaç da eski yerine varıncaya kadar geri gitti.
Rasulullah (s.a.s.):
(Bu alâmet) bana yeter! buyurdu.[505]
İŞKENCE
- ONLAR GİBİ
- Öncekilerin Başına Gelenler
- Ashabu'l-Uhdud
- Ashabu'l-Karye
- Hep Aynı Zulüm
- Rasulullah (s.a.s.)'ın Kanını Döken Bir Kavim
- En Hayırlı Neslin Çilesi
- Sünnete Sarılmak, Hidayettir
i1 harfi
- İBÂHİYYE
- İBDÂ
- İBN KESİR
- Tefsiru'l-Kur'âni'l-Azîm:
- İBN MACE
- Sünen-i İbn Mâce:
- İBN TEYMİYYE
- İBNU'S-SEBİL
- İBRA
- İBRAHİM SÛRESİ
- İBRÂNÎ
- İBTİLÂ'
- İCÂBET
- İCAP VE KABUL
- a) Sözle icap ve kabul:
- Sıygaların İcap ve Kabulde Etkisi:
- b) Mektup, elçi, telefon vb. ile icap ve kabul:
- c) Teâtî yolu ile icap ve kabul:
- İCARETEYN
- İCÂZET
- İCBÂR
- İCMA'
- İcmaın Mertebeleri:
- l) Sarih İcma:
- 2) Sükûtî İcma:
- 3) Müctehidlerin Belli Bir Ortak Noktada İttifak Etmeleri:
- İCMA-İ ÜMMET
- İCMÂLÎ ÎMAN
- İCRÂ
- Mahkeme Kararlarının İcrâ ve İnfazı:
- İCTİHAD
- Terim Olarak İctihad:
- İctihad
- İctihad
- İctihad
- İÇ EZAN
- İDDİHÂR
- İDEOLOJİ
- İDRAR
- İFFET
- İFK OLAYI
- İFLÂS
- İFTAR
- İFTİRA
- İ
- İftira
- İFTİTAH TEKBİRİ
- İĞVÂ
- İHANET
- İHDÂD
- İHLÂL
- İHLÂS
- İHLÂS SÛRESİ
- İHRAM
- İhrama Giren Kimsenin Dikkat Edeceği Hususlar:
- Mikatlar (İhrama Girme Yerleri):
- İHRAZ
- İHSAN
- İHTİLÂFÜ'D DÂR
- İHTİLÂM
- İHTİLÂT
- İHTİYARLIK
- İHTİYAT
- İHVANU'S-SAFÂ
- İHYÂ
- İNSANI İHYA
- Ve'l-Asr
- İDDET
- İHSÂR
- İHTİDÂ
- İHTİKÂR
- İKÂB
- İKÂLE
- İKİNDİ NAMAZI
- İKRAR
- Hastanın İkrarı:
- İKTA'
- İkta'nın Kısımları:
- 1- Temlik Suretiyle İkta':
- 2- İstiğlâlen ikta':
- İKTİDÂ
- İKTİDAR
- İKTİDARSIZLIK
- İKTİSAD
- İLÂ'
- İlâ'nın Şartları:
- İLÂHİ KANUN
- İLAHİ KİTAPLAR
- İLÂH
- İ'LÂY-I KELİMETULLAH
- İLHAM
- İLLET
- İLLİYYÛN
- İLME'L-YAKÎN
- İLTİMAS
- İLTİZAM
- İLYAS (a.s.)
- İMA
- İMALE
- İREM
- İMÂMEYN
- İMANIN ŞUBELERİ:
- Birinci Kısım: Tasdikle İlgili İtikadiyat'tır
- İkinci Kısım: Dille Alakalı Ameller
- Üçüncü Kısım: Bedenî Ameller
- 1. Çeşit: Muayyen Şeylere Ait Olanlar
- 2. Çeşit: Kendisine Tabi Olanlarla İlgili Şeyler
- 3. Çeşit: Âmmeye Müteallik Şeyler
- İMARET
- İMSAK
- İMTİYAZ HAKKI
- İNCİL
- İncil Çeşitleri:
- 1) Matta İncili:
- 2) Markos İncili:
- 3) Luka İncili:
- 4) Yuhanna İncili:
- İNFÂK
- İ
- İnfak
- İnfak
- İnfak; Anlam ve Mâhiyeti
- Kur'an'da İnfak
- Hadislerde İnfak
- Allah'ın Verdiği Her Nimetin İnfakı Vardır
- Malla Yapılan İnfak
- İlimden Yapılan İnfak
- Mutluluktan Yapılan İnfak
- Sağlıktan yapılan İnfak
- Gençlikten Yapılan İnfak
- Güzel Sözle Yapılan İnfak
- Güler Yüzle Yapılan İnfak
- İnfakın Fayda ve Hikmetleri
- İNFİTÂR SÛRESİ
- İNKÂR
- İNNİN VE BAŞKALARI
- İNSAN
- Yaratılış Gayesi:
- Sosyal Açıdan İnsan:
- Nâs ve İnsan Kelimelerinin Anlam ve Mâhiyeti
- İnsanın İki Yönü
- İnsanın Bazı Temel Özellikleri
- Kur'an-ı Kerim'de İnsan
- a) İnsanın Olumlu Özellikleri
- b) İnsanın Olumsuz Özellikleri
- İnsan İle Diğer Canlılar Arasındaki Farklar
- 1) Zekâ:
- 2) Anlatma (İfade) Yeteneği:
- 3) Ellerinin Yapısı Ve Vücudunun Dik Durması:
- 4) Öğrenme Ve Yeni Denemelerde Bulunma Yeteneği:
- İnsanın Menşei (Oluşumu) Meselesi
- Kur'an'da İnsanın Yaratılması ve Halifeliği
- İnsanın Yaratılışı
- Ne Zamandan Beri Müslümanım? (Dünyaya Ne Olarak Geldim?)
- Kaalu Bela Ne Demektir?
- İnsanın Yaratılış Gayesi
- İnsanın Konumu ve Görevi
- İnsan Ölünce Ne Olacak?
- Akîde Yönünden İnsanlar
- İnsanın Değer ve Üstünlüğü
- İnsanın Değeri:
- Haklar, Görevleri; Nimetler de Sorumlulukları Doğurur
- İNSAN SÛRESİ
- İNŞA
- İNŞALLAH
- İNŞİKÂK SÛRESİ
- İNŞİRAH SÛRESİ
- İNTİHAR
- İNZAL
- İNZÂR
- İnzâr; Anlam ve Mâhiyeti
- Kur'an'da İnzâr Kavramı
- Mü'minlerin Uyarılması
- Uyarının Fayda Etmediği Kâfirler
- Çağdaş Davetçi/
- Bütün Toplumlar Peygamber Aracılığıyla Uyarılmıştır
- Elçi Gönderilmeyen, Uyarı Yapılmayan Toplumlar Helâk Edilmezler
- Toplumun Önderleri Toplumdan Sorumludur
- İNZİVA
- İPEKLİ GİYİNMEK
- İPOTEK
- 1. Ortak Malların Rehnedilmesi:
- 2. Başka Bir Şeye Bitişik Ve Onunla Meşgul Bulunan Malın Rehnedilmesi:
- İRHASAT
- İRŞÂD
- İ
- İrşad
- İRTİDÂD
- İrtidâd; Anlam ve Mâhiyeti
- Geniş Anlamda İrtidâd ya da Riddet Nedir
- İrtidâd, Neden Küfrün
- Kur'ân-ı Kerim Mürtedler
- İrtidâd, Aynı Zamanda Bir İslam Hukuku Konusudur.
- Mürtedin Kişiliği:
- Mürted
- İrtidat Sebepleri:
- Fıkhî İctihadlara Göre Mürtedin Cezası
- Mürtedin Öldürülmesinin Hikmeti:
- İrtidatın Başlaması:
- 1) Dinden Tamamen Dönenler:
- 2) Namazla Zekâtı Birbirinden Ayıranlar:
- Ridde Savaşları
- Halid bin Velid'in Tuleyha Meselesini Çözümlemesi:
- Benû Âmir, Havâzin ve Suleymlilerin İrtidâdı:
- Kur'ân-ı Kerim'de İrtidâd Kavramı
- Bir Tefsirden İktibas
- Hadis-i Şeriflerde İrtidât Kavramı
- Mürtede Verilecek Dünyevî Cezânın Tahlili
- İrtidadın Dünyevî Cezası Yoktur Diyenlerin Delilleri
- Gizli İrtidâd
- Şirkin Çağdaş Yansımaları; Özendirilen ve Dayatılan Mürtedlik
- Güncel Câhilî Eğitimde Şirk:
- İttibâ Şirki:
- Mürtedliğe Giden Yollar
- Mürtedliğe Yol Açan Sebepler:
- Bir Müslümanı Mürted Yapan Tavırlar:
- Elfâz-ı Küfür:
- Çevrede Çokça Duyulan Elfâz-ı Küfürden Bazıları (Söyleyeni Şirke Düşürmesinden Korkulan, Müslümanları Mürted Yapmasından Endişe Edilen Çirkin Sözler)
- 1) Allah'la İlgili:
- 2) Dinle İlgili:
- 3) Cennet, Melek ve Kaderle İlgili:
- Ef'âl-i Küfür:
- 1) Puta Tapmak:
- 2) Mushafı Pisliğe Atmak Gibi Saygısızca Davranmak:
- 3) Gayr-i Müslimlerin Tapınaklarına İbâdet Kasdıyla Gitmek:
- 4) İbâdet Kasdıyla Herhangi Bir Şahsa Secde Etmek:
- 5) Ölülerden Duâ Ederek Bir Şey İstemek, Kabirleri Tapınak Yapmak:
- 6) Haç Takınmak:
- 7) Ğıyar ve Zünnâr:
- 8) Mecûsî ve Yahûdi Şapkası:
- 9) Sihir:
- Müşrik ve Mürtedlerle Mücâdele
- Seyyidü'l-İstiğfar Duası:
- Şirk, Küfür ve İrtidaddan Korunma Yolları
- İrtidâd, İrticâ/Gericilik Demektir; Mürted de Mürtecî/Gerici
- Konuyla İlgili Geniş Bilgi Alınabilecek Kaynaklar
- İRTİDAT (MÜRTED)
- İSA (a.s.)
- Hz. İsa; Hayatı, Tebliği ve Tevhid Mücadelesi:
- Kur'ân-ı Kerim'de Hz. İsa:
- Hadislerde Hz. İsa:
- Hıristiyanlara Göre Hz. İsa:
- Hz. İsa'nın Çarmıha Gerilmesiyle İlgili İncillerdeki Kuşkular:
- İncillere Göre Hz. İsa'nın Beşerî Yönleri:
- Hz. İsa'nın Babasız Doğma Mûcizesi:
- Hz. İsa'nın Ref'i ve Nüzûlü Meselesi:
- Hz. İsa'nın Gökten İneceğini İfade Eden Hadis
- Mehdî:
- Deccâl:
- Deccâlın Özellikleri:
- İSBAT-I VACİB
- İSLAM'DA MEZHEP
- Müellifin Önsözü
- İslâm Ve İman'ın Hakikati:
- Dört Mezhebten Belli Bir Mezhebi Taklid Etmek Ne Vaciptir, Ne De Mendup
- İslâm'ın Esası Allah'ın Kitabı Ve Rasûlullah'ın Sünnetiyle Amel Etmektir
- Müteahhirun Herşeyi Değiştirip, Tek Bir Kişiyi Taklid Etmeyi Gerekli Kılmakla Tefrikaya Düştüler
- İnsan Öldüğünde Kabirde Mezhep Veya Tarikattan Sorguya Çekilir Mi?
- Belirli Bir Mezhebe Bağlanmanın Gerekli Olduğu Sözünün Aslı Siyasetle İlgilidir
- Mezhebin Bid'at Oluşu Konusunda Dehlevi'nin Araştırması
- Rasûlullah'tan Başka Birisine Taassup Gösteren Sapık Ve Cahildir
- Kemal B. Hümâm'ın Belirli Bir Mezhebe Bağlanmanın Gereksiz Olduğunu Belirtmesi
- Uyulması Gereken İmam Rasûlullahtır
- İhtilaf Ve Tefrikalar Mezheplere Tabi Olma Yüzündendir
- İmam Ebu Hanife'nin Mezhebi Kur'an Ve Sünnetle Amel Etmektir
- Müçtehid İçtihadında Hata Da Yapabilir, Doğruyu Da Bulabilir Teşride. Hata Yapmayan Sadece Peygamberdir
- Hak Kesinlikle Rasûlullah'ın Dışında Hiçbir Kimsenin Görüşüyle Sınırlandırılamaz
- Önemli Bir İkaz
- Bu Ümmetin Hali Ancak Evvelkilerin Islah Olunduğuyla Islah Olunur
- Ulemanın Dinin Hükümlerini Değiştirdiğine Dair Fahreddin Er-Razî'nin Görüşü
- İmam-ı Â'zam (En Büyük İmam) Rasûlullahtır
- Allah Bize Sırat-ı Müstakim'e Girmemizi Emrediyor
- Gazaba Uğrayanlar, Hakkı Sadece Kendi Mezhebinden Kabul Ederler
- Rasûlullah Belli Bir Mezhebin İnsanlar İçin Gerekli Olduğunu Söylememiştir
- Fasıl
- Kaynaklar
- İSM
- İSMAİLİYYE
- Mezhebin Kaideleri:
- İSMET
- İSM-İ A'ZÂM
- İSNÂ AŞERİYYE
- İSNÂD
- Âli ve Nâzil İsnâd:
- İSRÂ
- İSRÂ SURESİ
- İSRAF
- İsrafın Anlam Sahası:
- Kur'an'da İsrafın Manaları:
- İSRÂFİL (a.s)
- İSRÂİLİYÂT
- İSRAİLOĞULLARI
- Benî İsrâil, İsrâil, İbrânî, Yahûdî ve Mûsevî Kelimeleri ve Mâhiyeti
- Bazı Hadis-i Şerifler:
- İsrâiloğullarının Tarihi
- Firavun ve İsrâiloğulları
- Firavun'dan Kurtulduktan Sonra İsrâiloğulları
- Hz. Muhammed (s.a.s.) ve İsrâiloğulları
- İsrâiloğullarının Karakteri / Yahudileşme Alâmet ve Özellikleri
- Onlar ve Biz
- Yahudileşme ve Yahudileşme Temâyülü
- İmanda Pazarlık
- Dini, Kutsal Kitabı Tahrif
- İSTİANE
- İSTİARE
- İSTİÂZE
- İstiâze; Anlam ve Mâhiyeti:
- Kur'an'da İstiâze:
- Sünnette İstiaze:
- İstiazenin Hükmü:
- Şeytandan Kurtuluş Yolu:
- Sığınan, Kendisine Sığınılan ve Kendisinden Sığınılan
- Şeytanın İbâdetlere Tasallutu ve Şeytanı Kaçıran Şey:
- Günümüzde İstiaze Anlayışı:
- Allah'a Sığınma Tarzı Nasıl Olmalı?
- İstiâze Şuurunun Bize Kazandıracağı Anlayış ve Davranışlar:
- İSTİBRÂ'
- İSTİDRAC
- İSTİĞÂSE
- İSTİĞFAR
- İstiğfar'ın Mahiyeti?
- İbadet Olarak İstiğfar:
- İSTİHÂRE
- İSTİHAZA
- İSTİHKAK
- İSTİHLÂF
- İSTİHSAN
- İstihsanın Çeşitleri:
- 1. Nass Sebebiyle İstihsan:
- 2. İcmâ Sebebiyle İstihsan:
- 3. Zarûret ve İhtiyaç Sebebiyle İstihsan:
- 4. Kapalı Kıyas Sebebiyle İstihsan:
- 5. Örf Sebebiyle İstihsan:
- 6. Maslahat Sebebiyle İstihsan:
- İSTİKAMET
- (DOĞRULUK-DOĞRU YOL)
- İSTİKBÂR
- İstikbâr ve Türevleri:
- İstikbar Duygusu:
- İstikbâr; Tanım ve Mâhiyeti
- Istikbar Duygusu
- MÜSTEKBİR
- Müstekbirlerin Özellikleri:
- İstikbar Mantığı:
- Müstekbir Tipler
- Müstaz'af
- Müstekbir ve Müstez'af Ilişkisi
- Müstaz'af İnsan Grupları
- Müstekbirliğin Sonucu: Dünyevî ve Uhrevî Azap
- Uhrevî Azap ve Cehennnem:
- İstikbârın Sembol Tipleri (Müstekbirlerin Duayenleri)
- İstikbâra Kapılmayanlar: Melekler, İnsan Dışındaki Canlılar ve
- İSTİLÂ
- İSTİLAM
- İSTİMLÂK
- İSTİMNÂ
- İSTİMVÂL
- İSTİNBÂT
- İSTİNCA
- Abdest Bozmanın Âdâbı:
- İSTİNŞÂK
- İSTİRCÂ'
- İSTİSNA BÂBI
- İSTİŞARE
- İstişârenin Fazileti:
- İSTİŞARENİN EHEMMİYETİ
- İstişare Emri:
- Telakki:
- Teşvik:
- Hz. Peygamber İstişareye Muhtaç Mı?
- En Büyük Dahi De İstişareye Muhtaçtır:
- Ashab Ve İstişare:
- Hz. Peygamber'in Müşavirleri:
- İstişare Mevzuları:
- İstişare Dışı Mevzular:
- İstişarenin Mekanizması
- 1- Müşavirin Durumu:
- a. Liyakat:
- b. Mûtemed Olmak:
- c. Müslüman Ve Dindar Olmak:
- d. İlgili Olmak:
- 2. İstişarenin Şekli:
- a. Doğrudan Re'ye Müracat:
- b. Liyakatlinin Müdahalesi:
- c. Yersiz Teklif:
- 3- Kararın Alınması:
- a- Ekseriyetin Re'yi:
- b- Görüşlerden birinin ihtiyarı:
- c- Kararı Tehir Etmek:
- d- İcbarî Karar:
- 4- Şahsî Kanaatında Direnmemek:
- 5- Müşavirleri Gücendirmemek:
- 6- Tatbikat Sırasında Azim:
- Batı Demokrasisi:
- 1) Demokrasinin Tenkidi:
- Teknokrasi
- Demokrasinin Sonu Anarşidir:
- 2) İslam'da Kanun Koyma Mekanizması:
- 3) Hürriyet Telakkisi:
- Peygamberler De Hür De
- Hürriyet Sahası:
- Tahdidden Gaye:
- İslam'da Kadınlarla İstişare
- I- Kur'an'a Göre:
- II. Sünnete Göre:
- Bu Meselede Temel Prensip:
- İSTİŞHÂD
- İSTİVÂ
- İSYAN
- İsyan Nedir?
- İsyanın İki Anlamı:
- İsyan; Anlam ve Mâhiyeti
- İsyanın İki Yönü
- Ma'siyet Ne Demektir?
- İtaat; Anlam ve Mâhiyeti
- Tâat Ne Demektir?
- Kur'ân-ı Kerim'de İtaat ve İsyan Kavramı
- Hadis-i Şeriflerde İtaat ve İsyan
- İtaat Edilmesi Gereken Kimseler
- a- Allah'a İtaat:
- b- Rasûl'e İtaat:
- c- Ülü'l-Emr'e İtaat:
- İtaat Edilmesi Yasak Olan Kimseler
- a- Kâfirlere:
- b- Ehl-i Kitaba:
- c- Münâfıklara:
- d- Kendisini Allah Yolundan Uzaklaştıran ve Saptıran Liderlere ve Büyüklere:
- e- Şeytana ve Şeytanın Dostlarına:
- f- Günahkârlara ve Nankörlere:
- g- Yalancılara:
- h- Ahlâksızlara:
- i- Gâfillere, Zikirden (Allah'ı anmaktan ve Kur'an'dan) Gaflette Olanlara:
- j- Namaza Engel Olanlara:
- k- Aşırılara, İsrafçı ve Fesatçılara:
- l- Şirke Zorlayan Ana-Babaya:
- m- Halka, İnsanların Çoğuna (Demokrasi Anlayışına) ve Zanna:
- n- İnsanların ve Bilmeyenlerin Hevâlarına/Kötü Arzu ve İsteklerine:
- o- Allah'a ve Rasûlüne İsyanı (Haram Olan Bir Şeyi) Emreden Kim Olursa Olsun, Ona
- Küfürde Önderler ve Onların İzinden Giden Uyduları
- İtaat ve İsyan Yoluyla Düşülen Şirk
- Allah'a İtaat ve İsyanın Boyutları
- Bütün Evren Allah'a İtaat Etmektedir
- Nerdesin Ey Güzel İsyan?
- İŞÇİ, İŞÇİLİK
- İŞHAD (ŞAHİT TUTMA)
- İŞKENCE
- İŞRAK NAMAZI
- İŞVEREN
- İTAAT
- İTAB ÂYETLERİ
- İTİKÂD
- İTİKÂF
- İ'TİKÂF
- İTLÂF
- İtlafta Tazminin Gerekmesi İçin Gereken Şartlar:
- İTTİHAD
- İVAZ
- İYİLİK
- İZÂLE-İ ŞÜYÛ
- Kazaen (Mahkeme kararıyla) Taksimin Şartları:
- İZÂR
- İZZET
- İzzetin Manası:
- Kişiye İzzet Kazandıran Davranışlar:
- Gerçek İzzet:
- İZZET-İ NEFS