5) Sert Davranıştaki Hikmet
İnsanların ihya konusu, bir öğretim ve eğitim konusudur... İnsanları iyilikle ve güzellikle eğitim onlara doğruları ve hayatın gerçeğini öğreten bir muvahhid şahsiyet, muhatablarını iyi tanıdığından dolayı onlara, ne zaman ve nasıl davranacağını da iyi bilir... Zaman olur, muhatabına göre yumuşak davranır ve muhatabını o şekilde eğitip, kendisine hakikatı anlatır... Zaman olur, muhatabına sert davranır ve muhatabının karakterine göre tavır alır, o şekilde eğitip, kendisine doğru olanı öylece beyan eder... Eğitimci kişi, eğittiği ve eğitmekle görevli bulunduğu kişilerin karakterini, yani huyunu-suyunu iyi bilmesi gerekir ki, onların anlayacağı lisan ve tavırla hareket etsin!..
Rabbimiz Allah, en son Rasulü ve en son Nebîsi Muhammed (s.a.s.)e[443] hitaben şöyle buyurur:
Ey Peygamber, kâfirlerle ve münafıklarla cihad et ve onlara karşı sert ve caydırıcı davran. Onların barınma yerleri cehennemdir, ne kötü bir yataktır o. (Tevbe, 9/73; Tahrim, 66/9)
Rasulullah (s.a.s.)e yapılan bu hitab ve verilen görev, Onun varisleri olan bütün ümmetin mümin müslüman ferdlerini kuşatıcıdır... Rasulullah (s.a.s.), müminlerle birlikte, müminler de Rasulullah (s.a.s.)in Sünnetini işleyerek bu cihadı devam ettirdiler ve bu sert tavrı gerçekleştirdiler... Onlardan sonra muvahhid müminler, onların izini takib etmelidirler... Çünkü muvahhid müminlerin muhatabı olan kâfir ve münafıklar, ancak böyle bir tavırdan anlar ve derslerini alırlar... Onların karakterlerine göre tavır almak ve anlayacağı dilden konuşmak, bir eğitimciye düşen vazifedir...
İbn Abbas (r.anhuma) der ki:
- Hz. Peygamber, kâfirlere karşı kılıçla, münafıklara karşı dil ile ileri derecede azar ve sert sözler söylemek suretiyle cihad etmekle emrolunmuştur.
İbn Mesud (r.a.) şunları söylemiştir:
- Münafıklara karşı elinle cihad et, gücün yetmezse dilinle. Buna da gücün yetmezse, onlara karşı sen de surat as, yüzünü ekşit.
el-Hasen (rh.a) der ki:
- Onlara, hadlerini uygulamak suretiyle ve dil ile münafıklarla cihad et.
Katâde (rh.a.) de, bu görüşü tercih etmiştir. Çünkü münafıklar, hadleri gerektirici suçları en çok işleyen kimselerdir.[444]
Rabbimiz Allah şöyle buyurur:
Ayetlerimiz konusunda alaylı tartışmalara dalanlar Onlar, bir başka söze geçinceye kadar onlardan yüz çevir. Şeytan sana unutturacak olursa, bu durumda hatırlamadan sonra, artık zulmeden toplulukla beraber oturma. (Enâm, 6/68)
O, size Kitabda: Allahın ayetlerinin inkâr edildiğini ve onlarla alay edildiğini işittiğiniz de, onlar, bir başka söze dalıp geçinceye kadar, onlarla oturmayın, yoksa siz de onlar gibi olursunuz, diye indirdi. Doğrusu Allah, münafıkların ve kâfirlerin tümünü cehennemde toplayacak olandır. (Nisa, 4/140)
Yegâne Rabbimiz Allah Teâlânın bu emri, her ihya eri muvahhid mümin tarafından noksansız uygulanmalıdır... Bu sert tavır, başlı başına bir tebliğ ve müminlerden, kâfir ile münafıklara, çok anlamlı bir derstir...
Yegâne hayat nizamı İslâm, Sezarın hakkı Sezara, Allahın hakkı Allaha demez!.. İslâm, yalnızca Allahın hak olduğunu ve bütün hakların Allahdan geldiğini beyan eder... İnsanın hakkını, onu yaratan ve yegâne Rabbi Allah belirler... Allahdan başka hak beyan eden yoktur... Bütün izzet kendisine aid olan Allah,[445] insan kullarının hakkını en adil ve en iyi şekilde beyan buyurmuştur...
İşte böyle, hiç şübhesiz Allah, hakkın kendisidir. (Hacc, 22/6)
De ki: Hak, Rabbimizdendir. Artık dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin. (Kehf, 18/29)
De ki: Ey insanlar, şübhesiz size Rabbinizden hak gelmiştir. (Yunus, 10/108)
Hak, Rabbinden (gelen)dir. (Âl-i İmrân, 3/60)
Rabbimiz Allahın bu ayetlerinden apaçık anlaşıldığı gibi, Sezarın da hakkını belirleyen Allah Teâlâdır, Sezarın yönettiği insanların da hakkını belirleyen Allah Teâlâdır. Sezarın, Allahın kendisi için beyan ettiği haktan başka bir hakkı yoktur... Çünkü Sezar, kendisinden başka ilâh olmayan Allahın[446] bir insan kuludur ve yaratılış gayesi[447] şirk koşmadan Allaha ibadet etmektir... Sezarın, Allahın bir insan kulu olarak vazifesi, her kul insan gibi Rabbi Allaha, ibadet etmekte hiç kimseyi ortak etmemesidir...[448] Sezar, ancak Âlemlerin Rabbi Allahın, kendisine tayin ettiği hak kadar hak sahibidir... Yoksa onun, kendisine Rabbimiz Allahın verdiği hakdan başka bir hakkı yoktur!.. Sezara, Âlemlerin Rabbi Allahın verdiği hak ve değer kadar, hak ve değer verilmelidir!..
Yegâne hayat nizamı İslâmda, Sağ yanağına vurana, sol yanağını çevir anlayışı da yoktur... Böyle bir anlayış ve uygulama, insanın fıtratına ve insan olarak temel haklarına aykırıdır... Başlı başına bir zulüm olan bu anlayış, aynı zamanda zulme ve zalime rıza göstermektir... İslâm, zulmün her türlüsünü yasaklamış, kim olursa olsun zalimi reddetmiştir... Şöyle buyurur Rabbimiz Allah:
Zulmedenlere eğilim göstermeyin, yoksa size ateş dokunur. Sizin Allahdan başka veliniz yoktur, sonra yardım göremezsiniz. (Hud, 11/113)
Bunlar, Allahın sınırlarıdır. Kim Allahın sınırlarını çiğnerse, gerçekten o, kendi nefsine zulmetmiş demektir. (Talâk, 65/1)
Ebu Zerr (rh.a.)dan:
(Allah) buyurdu ki:
- Ben, zulmü kendime haram kılmışımdır. Onu, sizin aranızda da haram kıldım. Bundan dolayı birbirinize zulmetmeyin![449]
Hakikat bu olduktan sonra, her kim ki, Allahın sınırlarını çiğner ve Allahın insan kullarının temel hak ve hürriyetlerine tecavüz ederse, ona karşı sert davranılır, hakk ettiği ceza verilir... Onun işlediği suça karşılık, kendisine verilen cezada, hem onun için, hem diğer insanlar için ibret, ders ve hayat vardır...
Şöyle buyurur Rabbimiz Allah:
Ey temiz akıl sahibleri, kısasta sizin için hayat vardır. Umulur ki, sakınırsınız. (Bakara, 2/179)
Ey iman edenler, öldürülenler hakkında size kısas yazıldı (farz kılındı). Özgüre karşı özgür, köleye karşı köle ve dişiye karşı dişi. Fakat kimin (hangi katilin) lehine, onun (maktulün) kardeşi (varisi veya velisi) tarafından bağışlanırsa, artık (yapılması gereken) örfe uymak (ve) onu (maktulün varis veya velisine) güzellikle (diyet) ödemektir. Bu, Rabbinden bir hafifletme ve bir rahmettir. Artık kim bundan sonra tecavüzde bulunursa, onun için elem verici bir azab vardır. (Bakara, 2/178)
Ferdin temel hak ve hürriyetlerine tecavüz eden, toplumsal huzuru bozan ve insanlık barışını tehdid eden her hâl ve harekete karşı sert tavır takınılmakla beraber, affetme ve ıslah yolunu seçmeyi de emreder İslâm... Çünkü İslâmın gayesi, ihya etmektir... Öldürmek değil diriltmektir!.. Dirilmeyi reddeden ve Allahın sınırlarını çiğnemekten, insanın temel haklarına tecavüz etmekten vazgeçmeyenler için konulup uygulanan ceza, insanlık âleminin, barışı, sağlığı ve selâmeti içindir...
Şöyle buyurur Rabbimiz Allah:
Kim zulme uğradıktan sonra nusret bulur (hakkını alır)sa, artık onlar için aleyhlerinde bir yol yoktur.
Yol, ancak insanlara zulmeden ve yeryüzünde haksız yere tecavüz ve haksızlıkta bulunanların aleyhinedir. İşte bunlara acıklı bir azab vardır. (Şura, 42/41-42)
Kötülüğün karşılığı, onun misli (benzeri) olan kötülüktür. Amma kim affeder ve ıslah ederse (diriliği kurup sağlarsa), artık onun ecri Allaha aiddir. Gerçekten O, zalimleri sevmez. (Şura, 42/40)
Rabbimiz muvahhid müminlerin vasıflarını şöyle beyan buyurur:
Muhammed, Allahın Rasulüdür. Ve Onunla birlikte olanlar da, kâfirlere karşı zorlu, kendi aralarında ise merhametlidirler. (Fetih, 48/29)
Ey iman edenler, içinizden kim dininden geri döner (irtidad eder)se, Allah (onların yerine) kendisinin onları sevdiği, onların da kendisini sevdiği, müminlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı ise, güçlü ve onurlu, Allah yolunda cihad eden ve kınayıcının kınamasından korkmayan bir topluluk getirir. Bu, Allahın bir fazlıdır, onu, dilediğine verir. Allah, (rahmetiyle) geniş olandır, bilendir. (Mâide, 5/54)
Yegâne önderimiz ve hayat örneğimiz Rasulullah (s.a.s.)in uygulamalarında bu sert tavrın birçok örnekleri vardır...
Tebuk Seferine katılmayan ve bu konuda herhangi bir ciddî özürleri olmayan üç sahabî için ortaya konulan sert tavır, bu konunun güzel örneklerinden biridir... Başta Rasulullah (s.a.s.) olmak üzere bütün mümin müslümanla-rın kendileriyle görüşmeyerek, selâm vermeyerek ve selâmlarını almayarak gündeme getirdikleri protesto, o üç muvahhid müminin bu hâtâlarından dolayı nasuh tevbesiyle tevbe etmelerine vesile olmuştur... Allah (Azze ve Celle), onları affetmiştir... Allah, onlardan razı olsun...[450]
Bu üç muvahhid şahsiyetten Kab b. Malik (r.a.), bu olayı anlattığı uzun bir beyanında şunları söyler:
- Rasulullah (s.a.s.), kendisinden seferden geri kalanlar arasında işte şu üçümüzle konuşmaktan müslümanları nehyetti. İnsanlar da, bizden çekindiler ve bize yüzlerini ekşittiler. Hatta bana, yeryüzü yabancılaştı. Bu, hakikaten benim tanımakta olduğum toprak değildi. Bu hâl üzere elli gece kaldık. İki arkadaşım, insanlardan çekildiler ve evlerinde oturup ağlamakla vakit geçirdiler. Fakat ben, onların daha genci ve daha salâbetlisi (dayanıklısı) idim. Bu sebeble ben, evimden çıkar ve müslümanlarla beraber namazda hazır bulunurdum. Sokaklarda, çarşıda dolaşırdım. Halbuki hiçbir kimse bana söz söylemezdi. Namazdan sonra Rasulullahın meclisine varır ve kendisine selâm verirdim. Ve içimden:
- Acaba Rasulullah, selâmıma karşılık vererek dudaklarını hareket ettirdi mi, yahut ettirmedi mi? derdim.
Sonra namazı Rasulullahın yakınında kılardım da gizlice Onu gözetlerdim. Namazıma yöneldiğim sıra O, bana doğru dönerdi. Fakat ben, Onun tarafına bakınca da yüzünü benden çevirirdi.
Nihayet insanların yüz çevirmelerinden de cefâsından ızdırâb çektiğim bu hâl uzayınca, bir gün gittim. Tâ Ebu Katâdenin bahçe duvarından aştım. Ebu Katâde amcamın oğlu ve insanlar arasında beni en çok seven bir kimse idi. Vardım Ona, selâm verdim. Vallahi, selâmımı almadı.
Ben:
- Ya Ebu Katâde, Allah adına and vererek sana soruyorum. Benim Allahı ve Rasulünü sever bir kimse olduğumu bilir misin? dedim.
Sustu, cevab vermedi. Ben, tekrar and verip Allah aşkına sordum. Yine sustu. Ben, üçüncü bir kerre daha Allaha and verdim. Bu defa:
- Allah ve Rasulü en iyi bilendir! dedi.
Bunun üzerine gözlerimden yaş boşandı. Döndüm, duvardan aştım.[451]
Enes b. Malik (r.a.) anlatıyor:
Rasulullah (s.a.s.), (dışarı) çıkmıştı. Yüksek bir kubbe gördü:
Bu nedir? diye sordu.
Ashab, Ona:
- Bu, Ensardan falan zâtındır, dediler.
Rasulullah (s.a.s.), sükût etti. Bunu, içinde taşıdı. Bu kubbenin sahibi, Rasulullah (s.a.s.)e gelip selâm verdiğinde Rasulullah (s.a.s.), onun selâmını almaktan kaçındı. O zât, tekrar tekrar selâm verdi. Rasulullah (s.a.s.)in gazablandığını, selâmını almaktan çekindiğini anlayınca, Rasulullah (s.a.s.)in Ashabına bunu anlattı ve:
- Vallahi ben, Rasulullahın bu durumu nedendir anlayamadım, dedi.
Ashab:
- Rasulullah, dışarı çıkmıştı, senin kubbeni gördü, dediler.
Adam, hemen kubbesine döndü, toprakla düz bir hâle gelecek şekilde onu yıktı.
Bir gün Rasulullah (s.a.s.), yine gezmeye çıkmıştı, kubbeyi göremedi.
Ashabına:
O yüksek kubbe ne oldu? diye sordu.
Ashab:
- Sahabî, sizin kendisinin selâmını almadığınızdan şikayet etti, biz de sebebini ona haber verdik. Sahibi, onu yıktı, dediler.
Bunun üzerine Rasulullah (s.a.s.):
Kendisine mutlaka lazım olan hariç, her binâ, sahibine vebaldır. buyurdu.[452]
En hayırlı nesil olan Ashab-ı Kiram (Allah, onlardan razı olsun), önderimiz Rasulullah hatasından vazgeçmeyenlere karşı en sert tavır sergilemişlerdir
Salim b. Abdullah (rh.a.) anlatıyor:
Abdullah b. Ömer (r.anhuma) şöyle demiştir:
Rasulullah (s.a.s.):
Kadınlarınız, mescidlere gitmek için sizden izin istedikleri vakit onları, mescidlerden menetmeyin! buyururken işittim.
Bunun üzerine (oğlu) Bilâl b. Abdullah:
- Vallahi biz, onları pekâlâ menederiz, dedi.
Bu sözden sonra Abdullah, ona dönerek kendisine öyle çirkin bir sövdü ki, ona, öyle sövdüğünü hiç işitmemiştim.
Abdullah:
- Ben sana, Rasulullah (s.a.s.)den hadis haber veriyorum, sen hâlâ:
Vallahi biz, onları menederiz, diyorsun, dedi.[453]
Rivayete göre ona, üç defa lânet etmiş ve ölünceye kadar konuşmamış.[454]
Said b. Cübeyr (rh.a.) anlatıyor:
Abdullah b. Müğaffelin bir yakını taş atmış, o da, kendisini menetmişti ve:
- Şübhesiz, Rasulullah (s.a.s.) taş atmaktan menetmişti ve:
Bu taşlar, ne av avlar, ne düşman bozar. Lâkin bunlar, dişi kırar ve gözü çıkarır. buyurmuşlar, demiş.
Fakat yakını, taş atmayı tekrarlamış, o da:
- Ben sana, Rasulullah (s.a.s.)in bundan nehiy buyurduğunu anlatıyorum, sonra sen (yine) taş atıyorsun!
Seninle ebediyen konuşmam! demiş.[455]
Bu sert tavırlı örneklerdeki hikmeti idrak eden ihya erleri olan muvahhid müminler, insanları ihya hareketleri ve İslâmın davetleri sırasında gerekirse, aynı tavırları sergilemeleri faydalı olabilir Buna, hareketin içinde olan muvahhid mümin, firaset ve basiretiyle karar verebilir!.. [456]
Rabbimiz Allah, en son Rasulü ve en son Nebîsi Muhammed (s.a.s.)e[443] hitaben şöyle buyurur:
Ey Peygamber, kâfirlerle ve münafıklarla cihad et ve onlara karşı sert ve caydırıcı davran. Onların barınma yerleri cehennemdir, ne kötü bir yataktır o. (Tevbe, 9/73; Tahrim, 66/9)
Rasulullah (s.a.s.)e yapılan bu hitab ve verilen görev, Onun varisleri olan bütün ümmetin mümin müslüman ferdlerini kuşatıcıdır... Rasulullah (s.a.s.), müminlerle birlikte, müminler de Rasulullah (s.a.s.)in Sünnetini işleyerek bu cihadı devam ettirdiler ve bu sert tavrı gerçekleştirdiler... Onlardan sonra muvahhid müminler, onların izini takib etmelidirler... Çünkü muvahhid müminlerin muhatabı olan kâfir ve münafıklar, ancak böyle bir tavırdan anlar ve derslerini alırlar... Onların karakterlerine göre tavır almak ve anlayacağı dilden konuşmak, bir eğitimciye düşen vazifedir...
İbn Abbas (r.anhuma) der ki:
- Hz. Peygamber, kâfirlere karşı kılıçla, münafıklara karşı dil ile ileri derecede azar ve sert sözler söylemek suretiyle cihad etmekle emrolunmuştur.
İbn Mesud (r.a.) şunları söylemiştir:
- Münafıklara karşı elinle cihad et, gücün yetmezse dilinle. Buna da gücün yetmezse, onlara karşı sen de surat as, yüzünü ekşit.
el-Hasen (rh.a) der ki:
- Onlara, hadlerini uygulamak suretiyle ve dil ile münafıklarla cihad et.
Katâde (rh.a.) de, bu görüşü tercih etmiştir. Çünkü münafıklar, hadleri gerektirici suçları en çok işleyen kimselerdir.[444]
Rabbimiz Allah şöyle buyurur:
Ayetlerimiz konusunda alaylı tartışmalara dalanlar Onlar, bir başka söze geçinceye kadar onlardan yüz çevir. Şeytan sana unutturacak olursa, bu durumda hatırlamadan sonra, artık zulmeden toplulukla beraber oturma. (Enâm, 6/68)
O, size Kitabda: Allahın ayetlerinin inkâr edildiğini ve onlarla alay edildiğini işittiğiniz de, onlar, bir başka söze dalıp geçinceye kadar, onlarla oturmayın, yoksa siz de onlar gibi olursunuz, diye indirdi. Doğrusu Allah, münafıkların ve kâfirlerin tümünü cehennemde toplayacak olandır. (Nisa, 4/140)
Yegâne Rabbimiz Allah Teâlânın bu emri, her ihya eri muvahhid mümin tarafından noksansız uygulanmalıdır... Bu sert tavır, başlı başına bir tebliğ ve müminlerden, kâfir ile münafıklara, çok anlamlı bir derstir...
Yegâne hayat nizamı İslâm, Sezarın hakkı Sezara, Allahın hakkı Allaha demez!.. İslâm, yalnızca Allahın hak olduğunu ve bütün hakların Allahdan geldiğini beyan eder... İnsanın hakkını, onu yaratan ve yegâne Rabbi Allah belirler... Allahdan başka hak beyan eden yoktur... Bütün izzet kendisine aid olan Allah,[445] insan kullarının hakkını en adil ve en iyi şekilde beyan buyurmuştur...
İşte böyle, hiç şübhesiz Allah, hakkın kendisidir. (Hacc, 22/6)
De ki: Hak, Rabbimizdendir. Artık dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin. (Kehf, 18/29)
De ki: Ey insanlar, şübhesiz size Rabbinizden hak gelmiştir. (Yunus, 10/108)
Hak, Rabbinden (gelen)dir. (Âl-i İmrân, 3/60)
Rabbimiz Allahın bu ayetlerinden apaçık anlaşıldığı gibi, Sezarın da hakkını belirleyen Allah Teâlâdır, Sezarın yönettiği insanların da hakkını belirleyen Allah Teâlâdır. Sezarın, Allahın kendisi için beyan ettiği haktan başka bir hakkı yoktur... Çünkü Sezar, kendisinden başka ilâh olmayan Allahın[446] bir insan kuludur ve yaratılış gayesi[447] şirk koşmadan Allaha ibadet etmektir... Sezarın, Allahın bir insan kulu olarak vazifesi, her kul insan gibi Rabbi Allaha, ibadet etmekte hiç kimseyi ortak etmemesidir...[448] Sezar, ancak Âlemlerin Rabbi Allahın, kendisine tayin ettiği hak kadar hak sahibidir... Yoksa onun, kendisine Rabbimiz Allahın verdiği hakdan başka bir hakkı yoktur!.. Sezara, Âlemlerin Rabbi Allahın verdiği hak ve değer kadar, hak ve değer verilmelidir!..
Yegâne hayat nizamı İslâmda, Sağ yanağına vurana, sol yanağını çevir anlayışı da yoktur... Böyle bir anlayış ve uygulama, insanın fıtratına ve insan olarak temel haklarına aykırıdır... Başlı başına bir zulüm olan bu anlayış, aynı zamanda zulme ve zalime rıza göstermektir... İslâm, zulmün her türlüsünü yasaklamış, kim olursa olsun zalimi reddetmiştir... Şöyle buyurur Rabbimiz Allah:
Zulmedenlere eğilim göstermeyin, yoksa size ateş dokunur. Sizin Allahdan başka veliniz yoktur, sonra yardım göremezsiniz. (Hud, 11/113)
Bunlar, Allahın sınırlarıdır. Kim Allahın sınırlarını çiğnerse, gerçekten o, kendi nefsine zulmetmiş demektir. (Talâk, 65/1)
Ebu Zerr (rh.a.)dan:
(Allah) buyurdu ki:
- Ben, zulmü kendime haram kılmışımdır. Onu, sizin aranızda da haram kıldım. Bundan dolayı birbirinize zulmetmeyin![449]
Hakikat bu olduktan sonra, her kim ki, Allahın sınırlarını çiğner ve Allahın insan kullarının temel hak ve hürriyetlerine tecavüz ederse, ona karşı sert davranılır, hakk ettiği ceza verilir... Onun işlediği suça karşılık, kendisine verilen cezada, hem onun için, hem diğer insanlar için ibret, ders ve hayat vardır...
Şöyle buyurur Rabbimiz Allah:
Ey temiz akıl sahibleri, kısasta sizin için hayat vardır. Umulur ki, sakınırsınız. (Bakara, 2/179)
Ey iman edenler, öldürülenler hakkında size kısas yazıldı (farz kılındı). Özgüre karşı özgür, köleye karşı köle ve dişiye karşı dişi. Fakat kimin (hangi katilin) lehine, onun (maktulün) kardeşi (varisi veya velisi) tarafından bağışlanırsa, artık (yapılması gereken) örfe uymak (ve) onu (maktulün varis veya velisine) güzellikle (diyet) ödemektir. Bu, Rabbinden bir hafifletme ve bir rahmettir. Artık kim bundan sonra tecavüzde bulunursa, onun için elem verici bir azab vardır. (Bakara, 2/178)
Ferdin temel hak ve hürriyetlerine tecavüz eden, toplumsal huzuru bozan ve insanlık barışını tehdid eden her hâl ve harekete karşı sert tavır takınılmakla beraber, affetme ve ıslah yolunu seçmeyi de emreder İslâm... Çünkü İslâmın gayesi, ihya etmektir... Öldürmek değil diriltmektir!.. Dirilmeyi reddeden ve Allahın sınırlarını çiğnemekten, insanın temel haklarına tecavüz etmekten vazgeçmeyenler için konulup uygulanan ceza, insanlık âleminin, barışı, sağlığı ve selâmeti içindir...
Şöyle buyurur Rabbimiz Allah:
Kim zulme uğradıktan sonra nusret bulur (hakkını alır)sa, artık onlar için aleyhlerinde bir yol yoktur.
Yol, ancak insanlara zulmeden ve yeryüzünde haksız yere tecavüz ve haksızlıkta bulunanların aleyhinedir. İşte bunlara acıklı bir azab vardır. (Şura, 42/41-42)
Kötülüğün karşılığı, onun misli (benzeri) olan kötülüktür. Amma kim affeder ve ıslah ederse (diriliği kurup sağlarsa), artık onun ecri Allaha aiddir. Gerçekten O, zalimleri sevmez. (Şura, 42/40)
Rabbimiz muvahhid müminlerin vasıflarını şöyle beyan buyurur:
Muhammed, Allahın Rasulüdür. Ve Onunla birlikte olanlar da, kâfirlere karşı zorlu, kendi aralarında ise merhametlidirler. (Fetih, 48/29)
Ey iman edenler, içinizden kim dininden geri döner (irtidad eder)se, Allah (onların yerine) kendisinin onları sevdiği, onların da kendisini sevdiği, müminlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı ise, güçlü ve onurlu, Allah yolunda cihad eden ve kınayıcının kınamasından korkmayan bir topluluk getirir. Bu, Allahın bir fazlıdır, onu, dilediğine verir. Allah, (rahmetiyle) geniş olandır, bilendir. (Mâide, 5/54)
Yegâne önderimiz ve hayat örneğimiz Rasulullah (s.a.s.)in uygulamalarında bu sert tavrın birçok örnekleri vardır...
Tebuk Seferine katılmayan ve bu konuda herhangi bir ciddî özürleri olmayan üç sahabî için ortaya konulan sert tavır, bu konunun güzel örneklerinden biridir... Başta Rasulullah (s.a.s.) olmak üzere bütün mümin müslümanla-rın kendileriyle görüşmeyerek, selâm vermeyerek ve selâmlarını almayarak gündeme getirdikleri protesto, o üç muvahhid müminin bu hâtâlarından dolayı nasuh tevbesiyle tevbe etmelerine vesile olmuştur... Allah (Azze ve Celle), onları affetmiştir... Allah, onlardan razı olsun...[450]
Bu üç muvahhid şahsiyetten Kab b. Malik (r.a.), bu olayı anlattığı uzun bir beyanında şunları söyler:
- Rasulullah (s.a.s.), kendisinden seferden geri kalanlar arasında işte şu üçümüzle konuşmaktan müslümanları nehyetti. İnsanlar da, bizden çekindiler ve bize yüzlerini ekşittiler. Hatta bana, yeryüzü yabancılaştı. Bu, hakikaten benim tanımakta olduğum toprak değildi. Bu hâl üzere elli gece kaldık. İki arkadaşım, insanlardan çekildiler ve evlerinde oturup ağlamakla vakit geçirdiler. Fakat ben, onların daha genci ve daha salâbetlisi (dayanıklısı) idim. Bu sebeble ben, evimden çıkar ve müslümanlarla beraber namazda hazır bulunurdum. Sokaklarda, çarşıda dolaşırdım. Halbuki hiçbir kimse bana söz söylemezdi. Namazdan sonra Rasulullahın meclisine varır ve kendisine selâm verirdim. Ve içimden:
- Acaba Rasulullah, selâmıma karşılık vererek dudaklarını hareket ettirdi mi, yahut ettirmedi mi? derdim.
Sonra namazı Rasulullahın yakınında kılardım da gizlice Onu gözetlerdim. Namazıma yöneldiğim sıra O, bana doğru dönerdi. Fakat ben, Onun tarafına bakınca da yüzünü benden çevirirdi.
Nihayet insanların yüz çevirmelerinden de cefâsından ızdırâb çektiğim bu hâl uzayınca, bir gün gittim. Tâ Ebu Katâdenin bahçe duvarından aştım. Ebu Katâde amcamın oğlu ve insanlar arasında beni en çok seven bir kimse idi. Vardım Ona, selâm verdim. Vallahi, selâmımı almadı.
Ben:
- Ya Ebu Katâde, Allah adına and vererek sana soruyorum. Benim Allahı ve Rasulünü sever bir kimse olduğumu bilir misin? dedim.
Sustu, cevab vermedi. Ben, tekrar and verip Allah aşkına sordum. Yine sustu. Ben, üçüncü bir kerre daha Allaha and verdim. Bu defa:
- Allah ve Rasulü en iyi bilendir! dedi.
Bunun üzerine gözlerimden yaş boşandı. Döndüm, duvardan aştım.[451]
Enes b. Malik (r.a.) anlatıyor:
Rasulullah (s.a.s.), (dışarı) çıkmıştı. Yüksek bir kubbe gördü:
Bu nedir? diye sordu.
Ashab, Ona:
- Bu, Ensardan falan zâtındır, dediler.
Rasulullah (s.a.s.), sükût etti. Bunu, içinde taşıdı. Bu kubbenin sahibi, Rasulullah (s.a.s.)e gelip selâm verdiğinde Rasulullah (s.a.s.), onun selâmını almaktan kaçındı. O zât, tekrar tekrar selâm verdi. Rasulullah (s.a.s.)in gazablandığını, selâmını almaktan çekindiğini anlayınca, Rasulullah (s.a.s.)in Ashabına bunu anlattı ve:
- Vallahi ben, Rasulullahın bu durumu nedendir anlayamadım, dedi.
Ashab:
- Rasulullah, dışarı çıkmıştı, senin kubbeni gördü, dediler.
Adam, hemen kubbesine döndü, toprakla düz bir hâle gelecek şekilde onu yıktı.
Bir gün Rasulullah (s.a.s.), yine gezmeye çıkmıştı, kubbeyi göremedi.
Ashabına:
O yüksek kubbe ne oldu? diye sordu.
Ashab:
- Sahabî, sizin kendisinin selâmını almadığınızdan şikayet etti, biz de sebebini ona haber verdik. Sahibi, onu yıktı, dediler.
Bunun üzerine Rasulullah (s.a.s.):
Kendisine mutlaka lazım olan hariç, her binâ, sahibine vebaldır. buyurdu.[452]
En hayırlı nesil olan Ashab-ı Kiram (Allah, onlardan razı olsun), önderimiz Rasulullah hatasından vazgeçmeyenlere karşı en sert tavır sergilemişlerdir
Salim b. Abdullah (rh.a.) anlatıyor:
Abdullah b. Ömer (r.anhuma) şöyle demiştir:
Rasulullah (s.a.s.):
Kadınlarınız, mescidlere gitmek için sizden izin istedikleri vakit onları, mescidlerden menetmeyin! buyururken işittim.
Bunun üzerine (oğlu) Bilâl b. Abdullah:
- Vallahi biz, onları pekâlâ menederiz, dedi.
Bu sözden sonra Abdullah, ona dönerek kendisine öyle çirkin bir sövdü ki, ona, öyle sövdüğünü hiç işitmemiştim.
Abdullah:
- Ben sana, Rasulullah (s.a.s.)den hadis haber veriyorum, sen hâlâ:
Vallahi biz, onları menederiz, diyorsun, dedi.[453]
Rivayete göre ona, üç defa lânet etmiş ve ölünceye kadar konuşmamış.[454]
Said b. Cübeyr (rh.a.) anlatıyor:
Abdullah b. Müğaffelin bir yakını taş atmış, o da, kendisini menetmişti ve:
- Şübhesiz, Rasulullah (s.a.s.) taş atmaktan menetmişti ve:
Bu taşlar, ne av avlar, ne düşman bozar. Lâkin bunlar, dişi kırar ve gözü çıkarır. buyurmuşlar, demiş.
Fakat yakını, taş atmayı tekrarlamış, o da:
- Ben sana, Rasulullah (s.a.s.)in bundan nehiy buyurduğunu anlatıyorum, sonra sen (yine) taş atıyorsun!
Seninle ebediyen konuşmam! demiş.[455]
Bu sert tavırlı örneklerdeki hikmeti idrak eden ihya erleri olan muvahhid müminler, insanları ihya hareketleri ve İslâmın davetleri sırasında gerekirse, aynı tavırları sergilemeleri faydalı olabilir Buna, hareketin içinde olan muvahhid mümin, firaset ve basiretiyle karar verebilir!.. [456]
Ve'l-Asr
- İhya Vazifesi
- Kuşatıcı İhya Hareketi
- 1) İmanda İhya
- 2)
- 3) Ahlâkta İhya
- Vusul İçin Usûl
- İnsanı İhya Ve Sabır
- İhya Hareketinde Muhatab
- 1) Muhatab Şahsiyeti Tanımak
- 2) İşi Kolay Tutmak
- 3) Güzellikle Davranmak
- 4) Muhabbet Aracı: Hediyeleşmek
- 5) Sert Davranıştaki Hikmet
- İhya Erinin Özellikleri
- 1) Sarsılmaz, Sağlam ve Katıksız Bir İman
- 2) Yeterli İlme Sahib Olmak
- 3) Takvalı Olmak
- 4) Tevazu
- 5) Dosdoğru Olmak
- 6) Sabır Etmek
- 7) Ümitvar Olmak
- 8) Ekonomik Bağımsızlık
- Bir Örnek Şahsiyet: Mus'ab B. Umeyr (R.A.)
- Hayatından Bir Bölüm
i1 harfi
- İBÂHİYYE
- İBDÂ
- İBN KESİR
- Tefsiru'l-Kur'âni'l-Azîm:
- İBN MACE
- Sünen-i İbn Mâce:
- İBN TEYMİYYE
- İBNU'S-SEBİL
- İBRA
- İBRAHİM SÛRESİ
- İBRÂNÎ
- İBTİLÂ'
- İCÂBET
- İCAP VE KABUL
- a) Sözle icap ve kabul:
- Sıygaların İcap ve Kabulde Etkisi:
- b) Mektup, elçi, telefon vb. ile icap ve kabul:
- c) Teâtî yolu ile icap ve kabul:
- İCARETEYN
- İCÂZET
- İCBÂR
- İCMA'
- İcmaın Mertebeleri:
- l) Sarih İcma:
- 2) Sükûtî İcma:
- 3) Müctehidlerin Belli Bir Ortak Noktada İttifak Etmeleri:
- İCMA-İ ÜMMET
- İCMÂLÎ ÎMAN
- İCRÂ
- Mahkeme Kararlarının İcrâ ve İnfazı:
- İCTİHAD
- Terim Olarak İctihad:
- İctihad
- İctihad
- İctihad
- İÇ EZAN
- İDDİHÂR
- İDEOLOJİ
- İDRAR
- İFFET
- İFK OLAYI
- İFLÂS
- İFTAR
- İFTİRA
- İ
- İftira
- İFTİTAH TEKBİRİ
- İĞVÂ
- İHANET
- İHDÂD
- İHLÂL
- İHLÂS
- İHLÂS SÛRESİ
- İHRAM
- İhrama Giren Kimsenin Dikkat Edeceği Hususlar:
- Mikatlar (İhrama Girme Yerleri):
- İHRAZ
- İHSAN
- İHTİLÂFÜ'D DÂR
- İHTİLÂM
- İHTİLÂT
- İHTİYARLIK
- İHTİYAT
- İHVANU'S-SAFÂ
- İHYÂ
- İNSANI İHYA
- Ve'l-Asr
- İDDET
- İHSÂR
- İHTİDÂ
- İHTİKÂR
- İKÂB
- İKÂLE
- İKİNDİ NAMAZI
- İKRAR
- Hastanın İkrarı:
- İKTA'
- İkta'nın Kısımları:
- 1- Temlik Suretiyle İkta':
- 2- İstiğlâlen ikta':
- İKTİDÂ
- İKTİDAR
- İKTİDARSIZLIK
- İKTİSAD
- İLÂ'
- İlâ'nın Şartları:
- İLÂHİ KANUN
- İLAHİ KİTAPLAR
- İLÂH
- İ'LÂY-I KELİMETULLAH
- İLHAM
- İLLET
- İLLİYYÛN
- İLME'L-YAKÎN
- İLTİMAS
- İLTİZAM
- İLYAS (a.s.)
- İMA
- İMALE
- İREM
- İMÂMEYN
- İMANIN ŞUBELERİ:
- Birinci Kısım: Tasdikle İlgili İtikadiyat'tır
- İkinci Kısım: Dille Alakalı Ameller
- Üçüncü Kısım: Bedenî Ameller
- 1. Çeşit: Muayyen Şeylere Ait Olanlar
- 2. Çeşit: Kendisine Tabi Olanlarla İlgili Şeyler
- 3. Çeşit: Âmmeye Müteallik Şeyler
- İMARET
- İMSAK
- İMTİYAZ HAKKI
- İNCİL
- İncil Çeşitleri:
- 1) Matta İncili:
- 2) Markos İncili:
- 3) Luka İncili:
- 4) Yuhanna İncili:
- İNFÂK
- İ
- İnfak
- İnfak
- İnfak; Anlam ve Mâhiyeti
- Kur'an'da İnfak
- Hadislerde İnfak
- Allah'ın Verdiği Her Nimetin İnfakı Vardır
- Malla Yapılan İnfak
- İlimden Yapılan İnfak
- Mutluluktan Yapılan İnfak
- Sağlıktan yapılan İnfak
- Gençlikten Yapılan İnfak
- Güzel Sözle Yapılan İnfak
- Güler Yüzle Yapılan İnfak
- İnfakın Fayda ve Hikmetleri
- İNFİTÂR SÛRESİ
- İNKÂR
- İNNİN VE BAŞKALARI
- İNSAN
- Yaratılış Gayesi:
- Sosyal Açıdan İnsan:
- Nâs ve İnsan Kelimelerinin Anlam ve Mâhiyeti
- İnsanın İki Yönü
- İnsanın Bazı Temel Özellikleri
- Kur'an-ı Kerim'de İnsan
- a) İnsanın Olumlu Özellikleri
- b) İnsanın Olumsuz Özellikleri
- İnsan İle Diğer Canlılar Arasındaki Farklar
- 1) Zekâ:
- 2) Anlatma (İfade) Yeteneği:
- 3) Ellerinin Yapısı Ve Vücudunun Dik Durması:
- 4) Öğrenme Ve Yeni Denemelerde Bulunma Yeteneği:
- İnsanın Menşei (Oluşumu) Meselesi
- Kur'an'da İnsanın Yaratılması ve Halifeliği
- İnsanın Yaratılışı
- Ne Zamandan Beri Müslümanım? (Dünyaya Ne Olarak Geldim?)
- Kaalu Bela Ne Demektir?
- İnsanın Yaratılış Gayesi
- İnsanın Konumu ve Görevi
- İnsan Ölünce Ne Olacak?
- Akîde Yönünden İnsanlar
- İnsanın Değer ve Üstünlüğü
- İnsanın Değeri:
- Haklar, Görevleri; Nimetler de Sorumlulukları Doğurur
- İNSAN SÛRESİ
- İNŞA
- İNŞALLAH
- İNŞİKÂK SÛRESİ
- İNŞİRAH SÛRESİ
- İNTİHAR
- İNZAL
- İNZÂR
- İnzâr; Anlam ve Mâhiyeti
- Kur'an'da İnzâr Kavramı
- Mü'minlerin Uyarılması
- Uyarının Fayda Etmediği Kâfirler
- Çağdaş Davetçi/
- Bütün Toplumlar Peygamber Aracılığıyla Uyarılmıştır
- Elçi Gönderilmeyen, Uyarı Yapılmayan Toplumlar Helâk Edilmezler
- Toplumun Önderleri Toplumdan Sorumludur
- İNZİVA
- İPEKLİ GİYİNMEK
- İPOTEK
- 1. Ortak Malların Rehnedilmesi:
- 2. Başka Bir Şeye Bitişik Ve Onunla Meşgul Bulunan Malın Rehnedilmesi:
- İRHASAT
- İRŞÂD
- İ
- İrşad
- İRTİDÂD
- İrtidâd; Anlam ve Mâhiyeti
- Geniş Anlamda İrtidâd ya da Riddet Nedir
- İrtidâd, Neden Küfrün
- Kur'ân-ı Kerim Mürtedler
- İrtidâd, Aynı Zamanda Bir İslam Hukuku Konusudur.
- Mürtedin Kişiliği:
- Mürted
- İrtidat Sebepleri:
- Fıkhî İctihadlara Göre Mürtedin Cezası
- Mürtedin Öldürülmesinin Hikmeti:
- İrtidatın Başlaması:
- 1) Dinden Tamamen Dönenler:
- 2) Namazla Zekâtı Birbirinden Ayıranlar:
- Ridde Savaşları
- Halid bin Velid'in Tuleyha Meselesini Çözümlemesi:
- Benû Âmir, Havâzin ve Suleymlilerin İrtidâdı:
- Kur'ân-ı Kerim'de İrtidâd Kavramı
- Bir Tefsirden İktibas
- Hadis-i Şeriflerde İrtidât Kavramı
- Mürtede Verilecek Dünyevî Cezânın Tahlili
- İrtidadın Dünyevî Cezası Yoktur Diyenlerin Delilleri
- Gizli İrtidâd
- Şirkin Çağdaş Yansımaları; Özendirilen ve Dayatılan Mürtedlik
- Güncel Câhilî Eğitimde Şirk:
- İttibâ Şirki:
- Mürtedliğe Giden Yollar
- Mürtedliğe Yol Açan Sebepler:
- Bir Müslümanı Mürted Yapan Tavırlar:
- Elfâz-ı Küfür:
- Çevrede Çokça Duyulan Elfâz-ı Küfürden Bazıları (Söyleyeni Şirke Düşürmesinden Korkulan, Müslümanları Mürted Yapmasından Endişe Edilen Çirkin Sözler)
- 1) Allah'la İlgili:
- 2) Dinle İlgili:
- 3) Cennet, Melek ve Kaderle İlgili:
- Ef'âl-i Küfür:
- 1) Puta Tapmak:
- 2) Mushafı Pisliğe Atmak Gibi Saygısızca Davranmak:
- 3) Gayr-i Müslimlerin Tapınaklarına İbâdet Kasdıyla Gitmek:
- 4) İbâdet Kasdıyla Herhangi Bir Şahsa Secde Etmek:
- 5) Ölülerden Duâ Ederek Bir Şey İstemek, Kabirleri Tapınak Yapmak:
- 6) Haç Takınmak:
- 7) Ğıyar ve Zünnâr:
- 8) Mecûsî ve Yahûdi Şapkası:
- 9) Sihir:
- Müşrik ve Mürtedlerle Mücâdele
- Seyyidü'l-İstiğfar Duası:
- Şirk, Küfür ve İrtidaddan Korunma Yolları
- İrtidâd, İrticâ/Gericilik Demektir; Mürted de Mürtecî/Gerici
- Konuyla İlgili Geniş Bilgi Alınabilecek Kaynaklar
- İRTİDAT (MÜRTED)
- İSA (a.s.)
- Hz. İsa; Hayatı, Tebliği ve Tevhid Mücadelesi:
- Kur'ân-ı Kerim'de Hz. İsa:
- Hadislerde Hz. İsa:
- Hıristiyanlara Göre Hz. İsa:
- Hz. İsa'nın Çarmıha Gerilmesiyle İlgili İncillerdeki Kuşkular:
- İncillere Göre Hz. İsa'nın Beşerî Yönleri:
- Hz. İsa'nın Babasız Doğma Mûcizesi:
- Hz. İsa'nın Ref'i ve Nüzûlü Meselesi:
- Hz. İsa'nın Gökten İneceğini İfade Eden Hadis
- Mehdî:
- Deccâl:
- Deccâlın Özellikleri:
- İSBAT-I VACİB
- İSLAM'DA MEZHEP
- Müellifin Önsözü
- İslâm Ve İman'ın Hakikati:
- Dört Mezhebten Belli Bir Mezhebi Taklid Etmek Ne Vaciptir, Ne De Mendup
- İslâm'ın Esası Allah'ın Kitabı Ve Rasûlullah'ın Sünnetiyle Amel Etmektir
- Müteahhirun Herşeyi Değiştirip, Tek Bir Kişiyi Taklid Etmeyi Gerekli Kılmakla Tefrikaya Düştüler
- İnsan Öldüğünde Kabirde Mezhep Veya Tarikattan Sorguya Çekilir Mi?
- Belirli Bir Mezhebe Bağlanmanın Gerekli Olduğu Sözünün Aslı Siyasetle İlgilidir
- Mezhebin Bid'at Oluşu Konusunda Dehlevi'nin Araştırması
- Rasûlullah'tan Başka Birisine Taassup Gösteren Sapık Ve Cahildir
- Kemal B. Hümâm'ın Belirli Bir Mezhebe Bağlanmanın Gereksiz Olduğunu Belirtmesi
- Uyulması Gereken İmam Rasûlullahtır
- İhtilaf Ve Tefrikalar Mezheplere Tabi Olma Yüzündendir
- İmam Ebu Hanife'nin Mezhebi Kur'an Ve Sünnetle Amel Etmektir
- Müçtehid İçtihadında Hata Da Yapabilir, Doğruyu Da Bulabilir Teşride. Hata Yapmayan Sadece Peygamberdir
- Hak Kesinlikle Rasûlullah'ın Dışında Hiçbir Kimsenin Görüşüyle Sınırlandırılamaz
- Önemli Bir İkaz
- Bu Ümmetin Hali Ancak Evvelkilerin Islah Olunduğuyla Islah Olunur
- Ulemanın Dinin Hükümlerini Değiştirdiğine Dair Fahreddin Er-Razî'nin Görüşü
- İmam-ı Â'zam (En Büyük İmam) Rasûlullahtır
- Allah Bize Sırat-ı Müstakim'e Girmemizi Emrediyor
- Gazaba Uğrayanlar, Hakkı Sadece Kendi Mezhebinden Kabul Ederler
- Rasûlullah Belli Bir Mezhebin İnsanlar İçin Gerekli Olduğunu Söylememiştir
- Fasıl
- Kaynaklar
- İSM
- İSMAİLİYYE
- Mezhebin Kaideleri:
- İSMET
- İSM-İ A'ZÂM
- İSNÂ AŞERİYYE
- İSNÂD
- Âli ve Nâzil İsnâd:
- İSRÂ
- İSRÂ SURESİ
- İSRAF
- İsrafın Anlam Sahası:
- Kur'an'da İsrafın Manaları:
- İSRÂFİL (a.s)
- İSRÂİLİYÂT
- İSRAİLOĞULLARI
- Benî İsrâil, İsrâil, İbrânî, Yahûdî ve Mûsevî Kelimeleri ve Mâhiyeti
- Bazı Hadis-i Şerifler:
- İsrâiloğullarının Tarihi
- Firavun ve İsrâiloğulları
- Firavun'dan Kurtulduktan Sonra İsrâiloğulları
- Hz. Muhammed (s.a.s.) ve İsrâiloğulları
- İsrâiloğullarının Karakteri / Yahudileşme Alâmet ve Özellikleri
- Onlar ve Biz
- Yahudileşme ve Yahudileşme Temâyülü
- İmanda Pazarlık
- Dini, Kutsal Kitabı Tahrif
- İSTİANE
- İSTİARE
- İSTİÂZE
- İstiâze; Anlam ve Mâhiyeti:
- Kur'an'da İstiâze:
- Sünnette İstiaze:
- İstiazenin Hükmü:
- Şeytandan Kurtuluş Yolu:
- Sığınan, Kendisine Sığınılan ve Kendisinden Sığınılan
- Şeytanın İbâdetlere Tasallutu ve Şeytanı Kaçıran Şey:
- Günümüzde İstiaze Anlayışı:
- Allah'a Sığınma Tarzı Nasıl Olmalı?
- İstiâze Şuurunun Bize Kazandıracağı Anlayış ve Davranışlar:
- İSTİBRÂ'
- İSTİDRAC
- İSTİĞÂSE
- İSTİĞFAR
- İstiğfar'ın Mahiyeti?
- İbadet Olarak İstiğfar:
- İSTİHÂRE
- İSTİHAZA
- İSTİHKAK
- İSTİHLÂF
- İSTİHSAN
- İstihsanın Çeşitleri:
- 1. Nass Sebebiyle İstihsan:
- 2. İcmâ Sebebiyle İstihsan:
- 3. Zarûret ve İhtiyaç Sebebiyle İstihsan:
- 4. Kapalı Kıyas Sebebiyle İstihsan:
- 5. Örf Sebebiyle İstihsan:
- 6. Maslahat Sebebiyle İstihsan:
- İSTİKAMET
- (DOĞRULUK-DOĞRU YOL)
- İSTİKBÂR
- İstikbâr ve Türevleri:
- İstikbar Duygusu:
- İstikbâr; Tanım ve Mâhiyeti
- Istikbar Duygusu
- MÜSTEKBİR
- Müstekbirlerin Özellikleri:
- İstikbar Mantığı:
- Müstekbir Tipler
- Müstaz'af
- Müstekbir ve Müstez'af Ilişkisi
- Müstaz'af İnsan Grupları
- Müstekbirliğin Sonucu: Dünyevî ve Uhrevî Azap
- Uhrevî Azap ve Cehennnem:
- İstikbârın Sembol Tipleri (Müstekbirlerin Duayenleri)
- İstikbâra Kapılmayanlar: Melekler, İnsan Dışındaki Canlılar ve
- İSTİLÂ
- İSTİLAM
- İSTİMLÂK
- İSTİMNÂ
- İSTİMVÂL
- İSTİNBÂT
- İSTİNCA
- Abdest Bozmanın Âdâbı:
- İSTİNŞÂK
- İSTİRCÂ'
- İSTİSNA BÂBI
- İSTİŞARE
- İstişârenin Fazileti:
- İSTİŞARENİN EHEMMİYETİ
- İstişare Emri:
- Telakki:
- Teşvik:
- Hz. Peygamber İstişareye Muhtaç Mı?
- En Büyük Dahi De İstişareye Muhtaçtır:
- Ashab Ve İstişare:
- Hz. Peygamber'in Müşavirleri:
- İstişare Mevzuları:
- İstişare Dışı Mevzular:
- İstişarenin Mekanizması
- 1- Müşavirin Durumu:
- a. Liyakat:
- b. Mûtemed Olmak:
- c. Müslüman Ve Dindar Olmak:
- d. İlgili Olmak:
- 2. İstişarenin Şekli:
- a. Doğrudan Re'ye Müracat:
- b. Liyakatlinin Müdahalesi:
- c. Yersiz Teklif:
- 3- Kararın Alınması:
- a- Ekseriyetin Re'yi:
- b- Görüşlerden birinin ihtiyarı:
- c- Kararı Tehir Etmek:
- d- İcbarî Karar:
- 4- Şahsî Kanaatında Direnmemek:
- 5- Müşavirleri Gücendirmemek:
- 6- Tatbikat Sırasında Azim:
- Batı Demokrasisi:
- 1) Demokrasinin Tenkidi:
- Teknokrasi
- Demokrasinin Sonu Anarşidir:
- 2) İslam'da Kanun Koyma Mekanizması:
- 3) Hürriyet Telakkisi:
- Peygamberler De Hür De
- Hürriyet Sahası:
- Tahdidden Gaye:
- İslam'da Kadınlarla İstişare
- I- Kur'an'a Göre:
- II. Sünnete Göre:
- Bu Meselede Temel Prensip:
- İSTİŞHÂD
- İSTİVÂ
- İSYAN
- İsyan Nedir?
- İsyanın İki Anlamı:
- İsyan; Anlam ve Mâhiyeti
- İsyanın İki Yönü
- Ma'siyet Ne Demektir?
- İtaat; Anlam ve Mâhiyeti
- Tâat Ne Demektir?
- Kur'ân-ı Kerim'de İtaat ve İsyan Kavramı
- Hadis-i Şeriflerde İtaat ve İsyan
- İtaat Edilmesi Gereken Kimseler
- a- Allah'a İtaat:
- b- Rasûl'e İtaat:
- c- Ülü'l-Emr'e İtaat:
- İtaat Edilmesi Yasak Olan Kimseler
- a- Kâfirlere:
- b- Ehl-i Kitaba:
- c- Münâfıklara:
- d- Kendisini Allah Yolundan Uzaklaştıran ve Saptıran Liderlere ve Büyüklere:
- e- Şeytana ve Şeytanın Dostlarına:
- f- Günahkârlara ve Nankörlere:
- g- Yalancılara:
- h- Ahlâksızlara:
- i- Gâfillere, Zikirden (Allah'ı anmaktan ve Kur'an'dan) Gaflette Olanlara:
- j- Namaza Engel Olanlara:
- k- Aşırılara, İsrafçı ve Fesatçılara:
- l- Şirke Zorlayan Ana-Babaya:
- m- Halka, İnsanların Çoğuna (Demokrasi Anlayışına) ve Zanna:
- n- İnsanların ve Bilmeyenlerin Hevâlarına/Kötü Arzu ve İsteklerine:
- o- Allah'a ve Rasûlüne İsyanı (Haram Olan Bir Şeyi) Emreden Kim Olursa Olsun, Ona
- Küfürde Önderler ve Onların İzinden Giden Uyduları
- İtaat ve İsyan Yoluyla Düşülen Şirk
- Allah'a İtaat ve İsyanın Boyutları
- Bütün Evren Allah'a İtaat Etmektedir
- Nerdesin Ey Güzel İsyan?
- İŞÇİ, İŞÇİLİK
- İŞHAD (ŞAHİT TUTMA)
- İŞKENCE
- İŞRAK NAMAZI
- İŞVEREN
- İTAAT
- İTAB ÂYETLERİ
- İTİKÂD
- İTİKÂF
- İ'TİKÂF
- İTLÂF
- İtlafta Tazminin Gerekmesi İçin Gereken Şartlar:
- İTTİHAD
- İVAZ
- İYİLİK
- İZÂLE-İ ŞÜYÛ
- Kazaen (Mahkeme kararıyla) Taksimin Şartları:
- İZÂR
- İZZET
- İzzetin Manası:
- Kişiye İzzet Kazandıran Davranışlar:
- Gerçek İzzet:
- İZZET-İ NEFS