İhya Vazifesi
Bir insanı ihya eden, bütün insanları ihya etmiş gibi olur.[289] gerçeğine katıksız iman eden muvahhid müminler, bir insanın hidayetine vesile olmanın, hoşlarına giden her şeyden, hatta dünya ve içindekilerden hayırlı olduğuna şübhesiz inanmışlardır...[290]
Âlemlerin Rabbi Allah, ihya erlerinin önderleri olan Rasullerini, insan kullarını ihya etsinler ve onları aşağıların aşağısı olan tağuta kulluk yapıp şirke düşmekten, yücelik ve üstünlük sahibi olan Allaha kulluk etmeye, yani Tevhid üzere olmaya yükseltsinler... Onları içine düştükleri zulüm çukurundan kurtarıp adalet düzlüğüne çıkarsınlar... Onlara en doğrusunu tebliğ edip anlatsınlar ve doğruya davet etsinler... Onları, vahiy ile aydınlatsınlar, öğretip eğitsinler...
Şöyle buyuruyor Rabbimiz Allah:
Andolsun Biz, her ümmete: Allaha kulluk edin ve tağuttan kaçının (diye tebliğ etmesi için) bir Rasul gönderdik. Böylelikle onlardan kimine Allah, hidayet verdi, onlardan kiminin üzerine sapıklık hak oldu. Artık, yeryüzünde dolaşın da yalanlayanların uğradığı sonucu görün. (Nahl, 16/36)
Muvahhidlerin ve muttakilerin önderi Rasulullah (s.a.s.), bu ihya hareketinin önderlerinin en sonuncusu olan Allahın Nebîsi ve Rasulüdür... O (s.a.s.), en son Rasul ve en son Nebîdir... Onun vefatından sonra, insanları ihya vazifesi, Onun izi üzere yürüyen ve Onun Sünneti ile hareket eden muvahhid ve muttaki İslâm âlimleri tarafından yerine getirilmeye çalışılmıştır...
Yegâne önderimiz Rasulullah (s.a.s.)e şöyle hitab ediyor Âlemlerin Rabbi Allah Teâlâ:
Ey bürünüp örtünen,
Kalk (ve) bundan böyle uyarıp korkut! (Müddessir, 74/1-2)
Cabir b. Abdillah (r.anhuma)ın rivayetiyle şöyle buyuruyor Rasulullah (s.a.s.):
Ben, Hirada itikafta bulundum. İtikafımı yerine getirince dağdan aşağıya inip vâdinin içine girdiğimde nidâ edildim. Önüme, ardıma baktım, sağımdan ve solumdan baktım. Bir de gördüm ki, o melek, gökle yer arasında bir taht üzerinde oturmuş... Akabinde Haticeye geldim de:
- Beni örtün ve üzerime soğuk su dökün, dedim.
Bu sırada bana:
Ya eyyuhel-Müddesir= Ey bürünüp örtünen!
Kalk (ve) bundan böyle uyarıp korkut! Ve Rabbini büyükle! indirildi.[291]
Bu emirden sonra Rasulullah (s.a.s.), kalkmış ve emrolunduğu gibi dosdoğru olarak insanları uyarmış, onlara Rabbleri Allahın hükümlerini tebliğ edip onları İslâma davet etmiştir... İnsanları ihya hareketine başlayan Rasulullah (s.a.s.)e, bu ihya hareketinin en yakınlarından başlamasını emreden Allah, şöyle buyurur:
Allah ile beraber başka bir ilâha yalvarıp yakarma, sonra azaba uğratılanlardan olursun.
(Öncelikle) en yakın hısımlarını (aşiretini) uyar.
Ve müminlerden sana tabi olanlara (koruyucu) kanatlarını ger. (Şuarâ, 26/213-215)
Ebu Hüreyre (r.a.) şöyle demiştir:
Allah:
(Öncelikle) en yakın hısımlarını (aşiretini) uyar! ayetini indirdiği zaman Rasulullah (s.a.s.), ayağa kalktı da şöyle hitab etti:
Ey Kureyş topluluğu, müslüman olup nefislerinizi Allahın azabından satın alınız. Ben, Allahın azabından hiçbir şeyi sizden men edemem.
Ey Abdi Menâf oğulları, sizden de ben, Allahın azabından hiçbir şeyi def edemem.
Ey Abbas İbn Abdulmuttalib, senden de Allahın azabından hiçbir parçasını men edemem.
Ey Rasulullahın halası Safiyye, senden de ben, Allahın azabından bir kısmını olsun def edemem.
Ey Muhammedin kızı Fatıma, malımdan ne dilersen iste (veririm, fakat) Allahın azabından bir parçasını bile senden savıp def edemem.[292]
İnsanı ihya hareketinin önderi Rasulullah (s.a.s.), insanların yegâne Rabbi ve ilâhı Allah tarafından müjdeci ve uyarıp korkutucu olarak gönderilmiştir... O (s.a.s.), insanları İslâma tabi oldukları müddetce dünya ve ahiret hayatının güzellikleriyle müjdelemek, İslâmı reddederlerse, dünyada zillet, ahirette ise azab ile uyarıp korkutmak için vazifeli kılınmıştır... Yegâne önderimiz Rasulullah (s.a.s.), Allahın kendisine vermiş olduğu bu vazifesini icrâ ederken, yani insanları iyiliğe ve doğruya davet edip onlara yol gösterip, onları hayra sevk etme çalışmasında bulunurken, onlardan herhangi bir ücret taleb etmemekteydi... O (s.a.s.), kendisini vazifeli kılan Rabbi Allahdan karşılığını bekliyordu... İhya erlerinin örneği Rasulullah (s.a.s.),[293] kendisinin varisleri olan muvahhid müminler tarafından dikkatli takib edilmiştir... İslâm tarihi boyunca böyle olmuş ve günümüzde de aynı hâl devam etmektedir...
Rabbimiz Allah şöyle buyurur:
Biz seni, yalnızca bir müjdeci ve uyarıp korkutucu olarak gönderdik.
De ki: Ben, buna karşılık, Rabbine doğru bir yol tutmayı dileyen (insanlar olmanız) dışında sizden bir ücret istemiyorum. (Furkan, 25/56-57)
Şübhesiz, Biz seni, bir şahid, bir müjde verici ve bir uyarıcı olarak gönderdik.
Ki, Allaha ve Rasulüne iman etmeniz, Onu savunup desteklemeniz, Onu en içten bir saygıyla yüceltmeniz ve sabah akşam Onu (Allahı) tesbih etmeniz için. (Fetih, 48/8-9)
Ey Peygamber, gerçekten Biz seni, bir şahid, bir müjde verici ve bir uyarıcı olarak gönderdik.
Ve Kendi izniyle Allaha çağıran ve nur saçan bir çerağ olarak (gönderdik). (Ahzab, 33/45-46)
Abdullah İbn Amr (r.a.) şöyle demiştir:
- Şübhesiz Kurândaki şu:
Ey Peygamber, gerçekten Biz seni, bir müjde verici ve bir uyarıcı olarak gönderdik.
Ve Kendi izniyle Allaha çağıran ve nur saçan bir çerağ olarak (gönderdik). (Ahzâb, 33/43-46) ayeti, bunu Allah, Tevratta şöyle söylemiştir:
Ey Peygamber, şübhesiz Biz seni, bir şahid, bir müjdeci, bir korkutucu olarak gönderdik. Sen, elbette Benim kulum ve Rasulümsün. Ben sana, el-Mutevekkil adını verdim.
Bu Peygamber, kötü huylu, katı kalbli, çarşılarda bağırgan değildir. O, kötülüğü kötülükle def etmez, lâkin affeder, yüz çevirip geçer.
Allah, eğrilip sapan milleti, bu Peygamberin irşadıyla, Lâ ilâhe illallah Tevhid sözünü söylemeleri sûretiyle doğrultmadıkça, Onun ruhunu almayacaktır. Allah, bu Tevhid kelimesiyle (yani bunun sihirli tesiriyle) birçok kör gözleri, sağır kulakları ve kılıflı kalbleri açacaktır.[294]
İnsanı ihya vazifesi ile vazifelenen ve Rasulullah (s.a.s)in varisi olan muvahhid müminler, Rasulullah (s.a.s.)in Sünnetiyle amel edip Onun ahlâkıyla ahlâklanmalıdır... İnsanların, Lâ ilâhe illallah sözünü kalben tasdik edip, dil ile söylemelerine vesile olacak ve bu Tevhid kelimesinin gereğini yaşamalarına yardımcı olmak konusunda bütün gayretini sarfedecektir... Kör gözlerin, sağır kulakların ve kılıflı kalblerin açılması için Tevhid gerçeğini, kafalar, çatlatırcasına izah edecek, insanları Kurân ile uyaracaktır... İslâm davetçileri olan ihya erleri, insanları, cahiliyyet karanlığından kurtarıp İslâmın aydınlığına ulaştırmak için Kurân ve Sünnetin gereği ile amel etmelidirler... Çünkü onlar, bütün Peygamberlerin (Allahın salat ve selâmı cümlesinin üzerine olsun) varisleri ve Rasulullah (s.a.s.)in takibçileridirler...
Rabbimiz Allah, Rasulü Muhammed (s.a.s.)e ve dolayısıyla Onu izleyen ihya erlerine şöyle buyurmaktadır:
De ki: Allah, benim ile sizin aranızda şahiddir. Sizi ve kime ulaşırsa kendisiyle uyarmam için bana şu Kurân vahyedildi. (Enâm, 6/19)
Rabblerine (götürülüp) toplanacaklarından korkanları onunla (Kurânla) uyarıp korkut. Onlar için, ondan başka ne velileri vardır, ne şefaatçıları. Umulur ki, korkup sakınırlar. (Enâm, 6/51)
İnsanlar uyarılırken, içine düştükleri şirk, küfür ve cahiliyyenin korkunç hâli ve gelecekteki cezası olan yakıcı azabı kendilerine beyan edilirken, ancak iman edenlerin ürperdiği, kendilerine geldiği, tevbe edip hâllerini düzelttiği görülmektedir... Kâfirler ve müşrikler, azgınlıklarına devam etmekte, kulakları, gözleri ve kalbleri İslâm davetine karşı kapalı bulunmaktadır...
Şöyle buyuruyor Rabbimiz Allah:
Sen, yalnızca gayb ile Rabblerinden içleri titreyerek korkmakta olanları ve dosdoğru namazı kılanları uyarırsın. Kim temizlenip arınırsa, artık o, kendi nefsi için temizlenip arınmıştır. Sonunda dönüş Allahadır. (Fatır, 35/18)
Sen, öğüt verip hatırlat! Çünkü gerçekten öğütle hatırlatma, müminlere yarar sağlar. (Zariyat, 51/55)
Sen, onların üzerinde bir zorba değilsin. Şu halde Benim kesin tehdidimden korkanlara Kurân ile öğüt ver. (Kaf, 50/45)
Mümin müslümanlar, kendilerine, Rabblerinin kitabı ve ilâhî mesajı olan Kurân ile öğüt veren önderleri Rasulullah (s.a.s.)e ve Onun varisleri olan ihya erlerine kulak verir, dinler ve itaat ederler... Bundan da anlaşılıyor ki, ihya hareketi önce mümin müslüman safların arasında gerçekleştirilmelidir... İslâm daveti, müşrik ve kâfirlere ulaştırılmadan önce, İslâm davetine icabet eden mümin müslümanlar kendi aralarında ihya vazifelerini hakkıyla yapmalıdırlar... Her yönüyle İslâmı temsil edecek kadar olgunlaşan muvahhid müminler, küfür cephesine İslâmı götürürken çok etkili olur ve inşaallah kısa zamanda zafere ulaşırlar... Kendi aralarında problemlerini İslâm ile çözemeyen ve meselelerini hâl etmeyen, dolayısıyla birliklerini, beraberliklerini sağlamamış ve barışı oluşturmamış olanlar, başkalarına İslâmı tebliğ etme konusunda başarılı olamazlar...
Şöyle buyuruyor Rabbimiz Allah:
Şübhesiz inkâr edenleri uyarsan da, uyarmasan da, onlar için fark etmez, inanmazlar.
Allah, onların kalblerini ve kulaklarını mühürlemiştir, gözlerinde perdeler vardır. Ve büyük azab onlarındır. (Bakara, 2/6-7)
Kendilerini uyarsan da, uyarmasan da onlar için birdir inanmazlar.
Sen, ancak zikre (Kurâna) uyan ve gayb ile Rahmân olan (Allah)a karşı içi titreyerek korku duyan kimseyi uyarırsın. İşte böylesini, bir bağışlama ve üstün bir ecirle müjdele. (Yasin, 36/10-11)
Sen, artık Allaha tevekkül et. Çünkü sen, apaçık olan hak üzerindesin.
Çünkü gerçekten sen, ölülere (söz) dinletemezsin ve arkasını dönüp kaçan sağırlara da çağrıyı işittiremezsin.
Ve sen, körleri düştükleri sapıklıktan çekip hidayete erdirici değilsin. Sen, ancak ayetlerimize iman edenlere (söz) dinlettirebilirsin. İşte müslüman olanlar, bunlardır. (Neml, 27/79-81)
Diri olanlarla ölüler de bir değildir. Gerçekten Allah, dilediğine işittirir. Sen ise, kabirlerde olanlara işittirecek değilsin.
Sen, yalnızca bir uyarıcısın.
Şübhesiz Biz seni, hak ile bir müjde verici ve bir uyarıcı olarak gönderdik. Hiçbir ümmet yoktur ki, içinde bir uyarıcı gelip geçmiş olmasın. (Fatır, 35/22-24)
Şirk koşmakta olanlar dediler ki: Eğer Allah dileseydi, Onun dışında hiçbir şeye kulluk etmezdik, biz de, atalarımız da. Ve Onsuz hiçbir şeyi haram kılmazdık. Onlardan öncekiler de böyle yapmıştı. Şu hâlde Rasullere düşen, apaçık bir tebliğden başkası mı? (Nahl, 16/35)
De ki: Allaha itaat edin, Rasule itaat edin. Eğer yine yüz çevirirseniz, artık Onun (Peygamberin) sorumluluğu kendisine yüklenen, sizin sorumluluğunuz da size yüklenendir. Eğer Ona itaat ederseniz, hidayet bulmuş olursunuz. Rasule düşen, apaçık bir tebliğden başkası değildir. (Nur, 24/54)
Görüldüğü gibi, İslâm daveti, mümin müslümanlar arasında yayılmalı ve bu ihya hareketi canlı tutulmalıdır... İhya erleri, müslümanların ihtiyaçlı olduğu bir dönemde onlarla uğraşmayı bırakıp kâfir ve müşriklerin imana gelmelerine vesile olmaya çalışmaları, onları asıl vazifelerinden alıkoyar... Şu bir inkâr edilemez hakikattır ki, işgal edilmiş İslâm topraklarında egemen olan müstekbir tağutlar ve onların yandaşları, aldatıp sömürdükleri, kendilerini müslüman görenlerin sırtlarından geçiniyor, egemenliklerini onların omuzlarına yüklüyorlar... Paramparça edip sömürmeye çalıştıkları ve soydukları İslâm toprakları ile oralarda yaşayanları ezerken güçlerini, cahil bıraktıkları ve teknolojik üstünlükle korkuttukları halklardan almaktadırlar...
İslâm daveti, bu sömürülen mustazaflar arasında yayılır, İslâm, bütün açıklığıyla anlatılır ve kabul görürse, işgalci müstekbir zalim egemenler artık sömüremeyecekler... Müslümanlar özlerine, yani, İslâma dönecek ve yağmalanan topraklarındaki servetleriyle değerlerine sahib çıkacaklardır... Gasbedilen ve çalınan mal, çağdaş hırsızlardan geri alınıp asıl sahiplerine teslim edilecektir... Bunun için ihya hareketi, bütün hızı ve canlılığıyla müslümanlar arasında yayılmalı, kalblerde ve beyinlerde yankı bulup kabul görmelidir...
Önderimiz ve hayat örneğimiz Rasulullah (s.a.s.) ile Ashab-ı Kiramdan Abdullah İbn Ümmü Mektum (r.a.) arasında geçen olay, kıyamete kadar ibret ve ders veren bir olaydır... İhya erleri olan muvahhid müminlerin, insanı ihya konusunda önce kimlerden başlanması gerektiğini bu olaydan ders alarak iyi tesbit etmelidirler...
Şöyle buyuruyor Rabbimiz Allah:
Surat astı ve yüz çevirdi,
Kendisine o kör geldi diye.
Nerden biliyorsun belki o, temizlenip arınacak?
Veya öğüt alacak, böylelikle bu öğüt kendisine yarar sağlayacak.
Fakat kendisini müstağnî gören (hiçbir şeye ihtiyacı olmadığını sanan) ise,
İşte sen, onda yankı uyandırmaya çalışıyorsun.
Oysa, onun temizlenip arınmasından sana ne?
Amma koşarak sana gelen ise,
Ki o, içi titreyerek korkar bir durumdadır.
Sen, ona aldırış etmeden oyalanıyorsun.
Hayır, çünkü o (Kuran) bir öğüttür.
Artık dileyen, onu düşünüp öğüt alsın. (Abese, 80/1-12)
Bu ayet-i kerimelerin Esbâb-ı Nüzûlü için kaynak eserlerde şu olay beyan edilir:
Nebi (s.a.s.), Utbe b. Rabia, Ebu Cehil b. Hişam, Abbas b. Abdulmuttalib, Ubeyy ve Umeyye b. Halef ile konuşuyor, onları Allaha davet edip, onların müslüman olmalarını umuyordu.
Bu arada Abdullah İbn Ümmü Mektum, Rasulullah (s.a.s.)e geldi. Âmâ olduğu için, Rasulullah (s.a.s.)in başkalarıyla meşgul olduğunu bilmiyordu.
Birkaç defa:
-Ya Rasulullah, Allahın sana öğrettiğinden bana da öğret! dedi.
Bu sözünü tekrarlıyordu.
Sözünü kestiği için Rasulullah (s.a.s.)in yüzünde hoşnutsuzluk alâmeti belirdi ve Rasulullah (s.a.s.) kendi kendine şöyle dedi:
Şu Kureyşin ileri gelenleri şöyle derler:
- Ona uyanlar, ancak körlerdir, sefil kimselerdir ve kölelerdir.
Bundan dolayı Rasulullah (s.a.s.), yüzünü buruşturdu ve İbn Ümmü Mektuma sırtını çevirip kendileriyle konuştuğu kimselere yönünü çevirdi.
Bunun üzerine Allah Teâlâ, bu ayetleri indirdi.
Bu olaydan sonra Rasulullah (s.a.s.), ona ikram ederdi ve her gördüğünde şöyle derdi:
Merhaba! Kendisinden dolayı Rabbimin beni azarladığı kimse.[295]
Demek ki, İslâmı tebliğ ve İslâma davet, dolayısıyla ihya hareketi, mümin müslümanlar arasında yayılır, hakikat onlar tarafından idrak edilecek olunursa, diğer insanlara gitmek daha kolaylaşır... Ümmet, iç problemlerini çözer, ferdî ve ailevî barışı sağlar ve toplumsal meselelerini hâl edecek olduğu takdirde, İslâmı temsil makamına yükselir... O zaman tebliği, gayr-ı müslimler arasında muhatab bulur ve kabul edilir!..
Rabbimiz Allah, mümin müslüman kullarını yeniden iman etmeye, yani imanlarında sabır ve sebat göstermeye davet etmektedir... Katıksız imanlarının gereği olan teslimiyeti gösterip salih amel işlemeyi emretmektedir... Mümin müslümanlar olarak hep birlikte Allahın ipine sarılanlar, bu birlik ve beraberliklerini devam ettirenler ve bu konuda birbirlerine sabrı tavsiye edenler kurtuluşa ererler...
Rabbimiz Allah Teâlâ şöyle buyurur:
Ey iman edenler, Allaha, Rasulüne ve Rasulüne indirdiği Kitaba ve bundan önce indirdiği Kitaba iman edin. Kim, Allahı, Meleklerini, Kitablarını, Rasullerini ve ahiret gününü inkâr ederse, şübhesiz uzak bir sapıklıkla sapmıştır. (Nisa, 4/136)
Ey iman edenler, Allahdan nasıl korkup sakınmak gerekiyorsa, öylece korkup sakının ve siz, ancak müslüman olmaktan başka (bir din ve tutum üzerinde) ölmeyin.
Allahın ipine hepiniz sımsıkı sarılın. Dağılıp ayrılmayın. Ve Allahın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani siz, düşmanlar idiniz. O, kalbleriniz arasını uzlaştırıp ısındı ve siz, Onun nimetiyle kardeşler olarak sabahladınız. Yine siz, tam ateş çukurunun kıyısındayken, oradan sizi kurtardı. Umulur ki, hidayete erersiniz diye, Allah, size ayetleri böyle açıklar. (Âl-i İmrân, 3/102-103)
Katıksız iman etmiş müminler, Allaha tam teslim olmuş müslümanlar olarak, İslâm kardeşliği bağlarını sapasağlam kılıp ümmet birliğini sağladıkları zaman, iç problemlerini çözmüş bir hâlde huzur ve barış ortamını oluştururlar... İşte bundan sonra diğer insanların ihya olması ve hidayeti bulması için ciddî bir çalışmaya başlayabilirler...
Rabbimiz Allahın emri de budur:
Sizden hayra çağıran, iyiliği (marufu) emreden ve kötülükten (münkerden) sakındıran bir topluluk bulunsun. Kurtuluşa erenler, işte bunlardır.
Kendilerine apaçık belgeler geldikten sonra, parçalanıp ayrılan ve anlaşmazlığa düşenler gibi olmayın. İşte onlar için büyük bir azab vardır. (Âl-i İmrân, 3/104-105)
Ümmet hayır ve iyilik üzere olup kötülüklerin bütününden kaçınıp uzaklaştığı takdirde İslâmı temsil edebilir... İslâmı temsil edenler, hayra çağırma, iyiliği emretme ve kötülükten sakındırma vazifesini hakkıyla yapabilir... Ancak onlar, Rasulullah (s.a.s.)in varisleri olmaya hak kazanmışlardır... Çünkü Rasulullah (s.a.s.)in mirası olan Emr-i bil-maruf ve nehy-i anil-münker vazifesini gereği gibi yapanlar, Onun varisleri olmayı haketmişlerdir...
Şöyle buyuruyor Rabbimiz Allah:
Onlar ki, yanlarındaki Tevratta ve İncilde (geleceği) yazılı bulacakları ümmî haber getirici (Nebî) olan Rasule uyarlar. O, onlara, marufu (iyiliği) emrediyor, münkeri (kötülüğü) yasaklıyor, temiz şeyleri helâl, murdar şeyleri haram kılıyor ve onların ağır yüklerini, üzerlerindeki zincirleri indiriyor. Ona inananlar, destek olup savunanlar, yardım edenler ve Onunla birlikte indirilen nuru izleyenler, işte kurtuluşa erenler bunlardır. (Arâf, 7/157)
Yegâne önderimiz Rasulullah (s.a.s.), Allah Teâlânın kendisine verdiği insanları ihya vazifesini yerine getirmiş, Onlara İslâmı tebliğ ederek, onları İslâma davet etmiş ve kabul edip mümin müslüman olanlara İslâmı öğretip, olgunlaşmaları için eğitmiştir...
Rabbimiz Allah, Rasulü Muhammed (s.a.s.)e hitaben şöyle buyuruyor:
Ey Peygamber, Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer (bu vazifeni) yapmayacak olursan, Onun elçiliğini tebliğ etmemiş olursun. Allah seni, insanlardan koruyacaktır. Şübhesiz, Allah, kâfir olan bir topluluğu hidayete erdirmez. (Mâide, 5/67)
Eğer seninle çekişip tartışırlarsa, de ki: Ben, bana uyanlarla birlikte, kendimi Allaha teslim ettim. Ve Kitab verilenlerle Ümmîlere de ki: Siz de teslim oldunuz mu? Eğer teslim oldularsa, gerçekten hidayete ermişlerdir. Fakat yüz çevirirlerse, artık sana düşen yalnızca tebliğ (etmek)dir. Allah, kulları hakkıyla görendir. (Âl-i İmrân, 3/20)
Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel bir biçimde mücadele et. Şübhesiz senin Rabbin, yolundan sapanı bilendir ve hidayete ereni de bilendir. (Nahl, 16/125)
İmam Taberî (rh.a.):
Ayet-i kerimede zikredilen hikmetden maksadın, Allahın Kitabı ve Rasulullahın Sünneti olduğu, güzel öğütden maksadın ise, Allahın beyan ettiği deliller ve ibret alınması gereken hadiseler olduğu söylenmiştir.
Buna göre ayetin mânâsı: Ey Muhammed, Sen, Rabbinin yoluna, Allahın Kitabı, Rasulünün Sünnetiyle ve Allahın beyan ettiği delil ve öğütlerle davet et. şeklindedir.
Allah Teâlâ, bu ayet-i kerimede, davetçinin, hikmetle hareket eden, güzel öğüt veren ve muhatablar için en uygun yolu seçen bir kimse olmasını emrediyor ve onun, bu yolda usanmadan çalışmasını tavsiye ediyor.[296]
Rabbimiz Allah, buyruklarına devam ediyor:
Biz, her ümmete bir ibadet tarzı (mensek) kıldık. Onlar, bu tarz üzere ibadet etmektedirler. Öyleyse, (din) iş(in)de seninle çekişmesinler. Sen, Rabbine çağır. Şübhesiz sen, dosdoğru bir hidayet üzerindesin. (Hacc, 22/67)
Allah, barış-esenlik yurduna (Darus-Selâma) çağırır ve kimi dilerse dosdoğru yola yöneltip iletir. (Yunus, 10/25)
İhya erleri olan muvahhid müminler, insanların hidayetine vesile olmak konusunda bütün gayretlerini sarf ederken gayeleri, hem insanların ihya olup hidayet bulmaları, hem de vazifelerini yaptıklarından dolayı şahidler edinmeleridir... İslâmın tebliğ edilip İslâma davet edilenler, davete icabet etmez ve tebliği reddedecek olurlarsa bile, mümin müslümanlar vazifelerini yapmışlardır... Daveti reddeden müşrik ve kâfirlerin, Allahın huzurunda hiçbir mazeretleri kalmamıştır...
Ayet-i kerimede bu durum şöyle beyan olunur:
Onlardan bir topluluk: Allahın kendilerini yıkıma uğratmak veya şiddetli bir azaba uğratmak istediği bir kavme ne diye öğüt veriyorsunuz? dediğinde: Rabbimize mazeret (beyan etmek) için ve bir ihtimal sakınabilirler diye dediler. (Arâf, 7/164)
Yeryüzünde işlenen çirkin işlerden, isyandan, tuğyandan ve günahlardan birbirlerini sakındırmayanlar, Allahın lânetine uğrar ve hep beraber helâk olurlar...
Rabbimiz Allah şöyle buyurur:
İsrailoğullarından inkâr edenlere, Davud ve Meryem oğlu İsa diliyle lânet edilmiştir. Bu, isyan etmeleri ve haddi aşmaları nedeniyledir.
Yapmakta oldukları münker (çirkin iş)lerden birbirlerini sakındırmıyorlardı. Yapmakta oldukları şey, ne kötü idi.
Onların çoğunun inkâra sapanlarla dostluklar kurduklarını görürsün. Kendileri için nefislerinin takdim ettiği şey ne kötüdür. Allah, onlara gazablandı ve onlar, azabda ebedî kalacaklardır.
Eğer Allaha, Peygambere, ve Ona indirilene iman etselerdi, onları dostlar edinmezlerdi. Fakat onlardan çoğu fasık olanlardır. (Mâide, 5/78-81)
Ebu Ubeyde (b. Abdullah b. Mesud, r.a.)dan:
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:
İsrailoğulları içine (din bakımından) noksanlık girince adam, (din) kardeşini günah üzerinde görür ve onu, o günahdan men ederdi. Sonra ertesi gün olunca (günahkâr) kardeşinin (bir gün önce) işlediğini gördüğü günah, adamı, o (günahkâr) kardeşiyle beraber yemek yemesine, beraber içmesine ve onunla sıkı-fıkı olmasına mani olmazdı. Bunun sonucunda Allah, onların bazılarının kalblerini diğer bazılarının kalblerine karıştırdı. (Yani, günah işleyenler ile onlara arkadaşlık edenlerin tümünün kalblerini kararttı.) Ve onlar hakkında Kuran ayetleri indi.
Sonra Rasulu Ekrem (s.a.s.), (onlar hakkında inen, yukarıda meâlleri verilen Maide, 5/78-81) ayetleri okudu.
Ravî Ebu Ubeyde demiştir ki:
-Rasulullah (s.a.s.), (bunu buyururken) bir tarafa yaslanmış durumda idi. Sonra doğrulup oturdu ve:
(Siz müslümanlar,) zalimin kollarından tutup onu (batıldan) hakka çevirmedikçe hayır (azabdan kurtulamaz ve mazur sayılmazsınız)! buyurdu.[297]
İbn Mesud (r.a.)dan:
Rasulullah (s.a.s.)den bunun bir benzeri rivayet olundu. Bu rivayette şu ziyade var:
Eğer nehy-i anil-münker yapmazsanız Allah, kalblerinizi diğerlerinizin kalbine kavuşturur. Sonra onlara lânet ettiği gibi, size de lânet eder.[298]
Önderimiz Rasulullah (s.a.s.), ferdin, ailenin ve toplumun huzuru için, iyiliğin emrolunarak yaygın hâle gelmesini ve kötülüklerin imkânlar dahilinde el, dil ve kalben kin güdülerek ortadan kaldırılmasını emretmektedir Muvahhid müminler, işlenen bir kötülüğü gördükleri zaman, onu gidermek için elleriyle müdahale edip karşı çıkmalıdır... Buna gücü yetmiyorsa, dili ile müdahale edip onun kötü olduğunu beyan ederek kötülük yapanı önlemeye çalışacak.... Buna da imkânı yok ise, kötülükten nefret edip kalben ona kızacak, bu da imanın en zayıf hâlidir...
Önderimiz Rasulullah (s.a.s.), kötülüğe, zulme, isyana, tuğyana ve sömürüye karşı çıkma hareketinin imanın bir göstergesi olduğunu beyan buyurmaktadır... İnsanlık dışı ve İslâmın reddettiği bu olaylara karşı eliyle, diliyle ve kalbiyle mücadele edenlerin imanın kuvvet derecelerine göre mümin olduklarını, kötülüklere kalben kızmayanlarda zerre kadar iman olmadığını apaçık anlatmaktadır... Bütün tağutî ideoloji ve egemenlikler, birer şirk ve zulümdür. Allaha karşı isyan ve tuğyandır... Her biri kendi çapınca ve egemenlik yetkisince sömürü düzenleridir... bunların desteklenmesi, onların isyanına ve kötülüklerine az da olsa yardımcı olunması, onlarla beraber hareket edip onlardan olmaktan başka bir şey değildir... Çünkü küfre rıza küfür, zulme rıza zulümdür!.. Kötülüğün işlenmesine razı olmak, ona karşı sesini çıkarmamak, onu işlemek kadar suçtur... Aksine bir de, kötülük yapanlara, o kötülüğü daha rahat yapmaları için destek verip yardımcı olmak, o kötülüğü işlemek suçuna aynen iştirak etmektir...
Yüce hayat nizamı İslâm, kim tarafından yapılırsa yapılsın her türlü kötülüğü, zulmü, isyan ve tuğyan sonucu gündeme gelen sömürüyü asla kabul etmez... Bunların yok olması için mücadele etmeyi bütün muvahhid müminlere emreder... Mümin müslümanların vazifesi, hayır üzere olup hayra davet etmek, iyiliği emredip, kötülükten alıkoymaktır!..
İnsanı ihya vazifesini hakkıyla yerine getirmeye çalışan mümin müslümanlar, yegâne önderimiz Rasulullah (s.a.s.)in bu konudaki şu buyruklarının gereğini yapmada gevşek davranmamalı ve çok hassas olmalıdırlar!..
Ebu Said el-Hudrî (r.a.)ın rivayetiyle şöyle buyuruyor Rasulullah (s.a.s.):
Sizden herhangi biriniz, bir kötülük görürse onu, hemen eliyle değiştirsin. Eğer buna gücü yetmiyorsa, diliyle değiştirsin. Ona da gücü yetmiyorsa kalbiyle değiştirsin (buğz etsin). İmanın en zayıfı da budur.[299]
Abdullah İbn Mesud (r.a.)dan:
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:
Benden önce Allahın hiçbir ümmete gönderdiği peygamber yoktur ki, o peygamberin ümmetinden havarîleri ve sünnetine tabi olan, emrine uyan ashâbı olmasın.
Kıssa şu ki, sonra onların ardından yapmadıklarını söyleyen ve emrolunmadıkları şeyleri yapan birtakım kötü nesiller meydana çıkar.
İşte kim bunlara karşı eliyle mücadele ederse o, mümindir. Kim onlara karşı diliyle mücadele ederse o, mümindir. Kim onlara karşı kalbiyle mücadele ederse o, mümindir. Amma bunun ötesinde imandan bir hardal tanesi de yoktur.[300]
Ümmül-müminin Aişe (r.anha)dan:
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:
Sizin (halkı hidayete) davet edip de çağrınıza icabet (veya sizin dua edip de kabul) edilmeme durumunuz olmadan önce (insanlara) iyi şeyleri emrediniz ve kötü-fenâ şeylerden men ediniz.[301]
Rasulullah (s.a.s.)in halifesi İmam Ebu Bekr (r.a.) (bir gün) Allaha hamd ve senâ ettikten sonra şöyle demiştir:
-Ey insanlar siz:
Ey iman edenler, üzerinizdeki (yükümlülük) kendi nefislerinizdir. Siz, doğru yola erişirseniz, sapan, size zarar veremez. (Mâide, 5/105) ayetini okuyorsunuz. (Ve hükmün genelliğini sanarak iyiliği emretmeyi ve fenâlığı men etmeyi bırakıyorsunuz.)
Halbuki biz, Rasulullah (s.a.s.)den şu buyruğu muhakkak işittik:
Şübhesiz insanlar, kötü bir şeyi görüp de men etmedikleri zaman, Allahın onlara umumî bir ceza vermesi çabuklaşır (veya yakınlaşır).[302]
Bütün Rasuller ve Nebîler (Allahın salat ve selâmı üzerlerine olsun), Din nasihattır[303] hakikatını gündeme getirmiş ve içinde yaşadıkları toplumun ferdlerine nasihat etmişlerdir... Onlara karşı samimi davranmış, onların iyiliklerini istemiş ve Allahın dinine davet etmişlerdir... Onların varisleri olan muttaki ve muvahhid âlim müminler, aynı vazifeyi devam ettirmişlerdir...
Rabbimiz Allah şöyle buyurur:
(Nuh dedi ki:) Size, Rabbimin risaletini tebliğ ediyorum. (Ayrıca) size nasihat ediyor ve sizin bilmediklerinizi ben, Allahdan biliyorum. (Arâf, 7/62)
(Hud dedi ki:) Size, Rabbimin risaletini tebliğ ediyorum. Ben, sizin için güvenilir bir nasihatçıyım. (Arâf, 7/68)
Allaha itaat edin, Peygambere de itaat edin ve sakının. Eğer yüz çevirirseniz, bilin ki, Rasulümüze düşen, ancak apaçık bir tebliğdir. (Mâide, 5/92)
Rasule, tebliğden başka (yükümlülük) yoktur. Allah, açığa vurduklarınızı da, gizli tuttuklarınızı da bilir. (Mâide, 5/99)
Fıtratlarına ve yaradılış gayelerine aykırı davranıp kendilerinden ve yegâne Rabbleri Allahdan uzaklaşanları, kendilerine gelmeye davet edip kendileriyle barıştırmak lazımdır... Kendilerini tanıdıktan sonra Rabb Allahı da tanırlar... Bunları Allaha davet etmek gerek... Nefsini bilen, Rabbini bilir... Allaha davet edildiklerinde kabul edenler, uzaklaştırıldıkları fıtratlarına geri döner ve yaratılış gayelerine uygun hareket ederler... Allah Teâlâyı yegâne Rabb ve ilâh olarak tanır ve iman ederler... Bir kul insan olduğunun farkına varır, kul gibi oturur, kul gibi yer-içer ve kul olarak Rabbi Allaha gereği gibi ibadet eder... Kul olarak haddini bilir, nefsini, yani hevasını ilâh edinmez ve yeryüzünde mütevazi bir kul olmaya çalışır, diğer insanlara ilâhlık taslamaz... Bundan dolayı insanı ihya ve onu Allaha davet etmek çok önemli bir iştir... Bu iş, muvahhid mümin şahsiyetlerin vazifesidir...
Ebu Hüreyre (r.a.)dan:
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:
Bir kimse, doğru bir yola davet ederse, ona tabi olanların ecirleri kadar kendisi için ecir olur. Bu, tabi olanların ecrinden bir şey eksiltmez.
Her kim bir dalâlete davet ederse, ona tabi olanların günahları kadar kendine günah olur. Bu, ona tabi olanların günahlarından hiçbir şey eksiltmez.[304]
Âlemlerin Rabbi Allah, ihya erlerinin önderleri olan Rasullerini, insan kullarını ihya etsinler ve onları aşağıların aşağısı olan tağuta kulluk yapıp şirke düşmekten, yücelik ve üstünlük sahibi olan Allaha kulluk etmeye, yani Tevhid üzere olmaya yükseltsinler... Onları içine düştükleri zulüm çukurundan kurtarıp adalet düzlüğüne çıkarsınlar... Onlara en doğrusunu tebliğ edip anlatsınlar ve doğruya davet etsinler... Onları, vahiy ile aydınlatsınlar, öğretip eğitsinler...
Şöyle buyuruyor Rabbimiz Allah:
Andolsun Biz, her ümmete: Allaha kulluk edin ve tağuttan kaçının (diye tebliğ etmesi için) bir Rasul gönderdik. Böylelikle onlardan kimine Allah, hidayet verdi, onlardan kiminin üzerine sapıklık hak oldu. Artık, yeryüzünde dolaşın da yalanlayanların uğradığı sonucu görün. (Nahl, 16/36)
Muvahhidlerin ve muttakilerin önderi Rasulullah (s.a.s.), bu ihya hareketinin önderlerinin en sonuncusu olan Allahın Nebîsi ve Rasulüdür... O (s.a.s.), en son Rasul ve en son Nebîdir... Onun vefatından sonra, insanları ihya vazifesi, Onun izi üzere yürüyen ve Onun Sünneti ile hareket eden muvahhid ve muttaki İslâm âlimleri tarafından yerine getirilmeye çalışılmıştır...
Yegâne önderimiz Rasulullah (s.a.s.)e şöyle hitab ediyor Âlemlerin Rabbi Allah Teâlâ:
Ey bürünüp örtünen,
Kalk (ve) bundan böyle uyarıp korkut! (Müddessir, 74/1-2)
Cabir b. Abdillah (r.anhuma)ın rivayetiyle şöyle buyuruyor Rasulullah (s.a.s.):
Ben, Hirada itikafta bulundum. İtikafımı yerine getirince dağdan aşağıya inip vâdinin içine girdiğimde nidâ edildim. Önüme, ardıma baktım, sağımdan ve solumdan baktım. Bir de gördüm ki, o melek, gökle yer arasında bir taht üzerinde oturmuş... Akabinde Haticeye geldim de:
- Beni örtün ve üzerime soğuk su dökün, dedim.
Bu sırada bana:
Ya eyyuhel-Müddesir= Ey bürünüp örtünen!
Kalk (ve) bundan böyle uyarıp korkut! Ve Rabbini büyükle! indirildi.[291]
Bu emirden sonra Rasulullah (s.a.s.), kalkmış ve emrolunduğu gibi dosdoğru olarak insanları uyarmış, onlara Rabbleri Allahın hükümlerini tebliğ edip onları İslâma davet etmiştir... İnsanları ihya hareketine başlayan Rasulullah (s.a.s.)e, bu ihya hareketinin en yakınlarından başlamasını emreden Allah, şöyle buyurur:
Allah ile beraber başka bir ilâha yalvarıp yakarma, sonra azaba uğratılanlardan olursun.
(Öncelikle) en yakın hısımlarını (aşiretini) uyar.
Ve müminlerden sana tabi olanlara (koruyucu) kanatlarını ger. (Şuarâ, 26/213-215)
Ebu Hüreyre (r.a.) şöyle demiştir:
Allah:
(Öncelikle) en yakın hısımlarını (aşiretini) uyar! ayetini indirdiği zaman Rasulullah (s.a.s.), ayağa kalktı da şöyle hitab etti:
Ey Kureyş topluluğu, müslüman olup nefislerinizi Allahın azabından satın alınız. Ben, Allahın azabından hiçbir şeyi sizden men edemem.
Ey Abdi Menâf oğulları, sizden de ben, Allahın azabından hiçbir şeyi def edemem.
Ey Abbas İbn Abdulmuttalib, senden de Allahın azabından hiçbir parçasını men edemem.
Ey Rasulullahın halası Safiyye, senden de ben, Allahın azabından bir kısmını olsun def edemem.
Ey Muhammedin kızı Fatıma, malımdan ne dilersen iste (veririm, fakat) Allahın azabından bir parçasını bile senden savıp def edemem.[292]
İnsanı ihya hareketinin önderi Rasulullah (s.a.s.), insanların yegâne Rabbi ve ilâhı Allah tarafından müjdeci ve uyarıp korkutucu olarak gönderilmiştir... O (s.a.s.), insanları İslâma tabi oldukları müddetce dünya ve ahiret hayatının güzellikleriyle müjdelemek, İslâmı reddederlerse, dünyada zillet, ahirette ise azab ile uyarıp korkutmak için vazifeli kılınmıştır... Yegâne önderimiz Rasulullah (s.a.s.), Allahın kendisine vermiş olduğu bu vazifesini icrâ ederken, yani insanları iyiliğe ve doğruya davet edip onlara yol gösterip, onları hayra sevk etme çalışmasında bulunurken, onlardan herhangi bir ücret taleb etmemekteydi... O (s.a.s.), kendisini vazifeli kılan Rabbi Allahdan karşılığını bekliyordu... İhya erlerinin örneği Rasulullah (s.a.s.),[293] kendisinin varisleri olan muvahhid müminler tarafından dikkatli takib edilmiştir... İslâm tarihi boyunca böyle olmuş ve günümüzde de aynı hâl devam etmektedir...
Rabbimiz Allah şöyle buyurur:
Biz seni, yalnızca bir müjdeci ve uyarıp korkutucu olarak gönderdik.
De ki: Ben, buna karşılık, Rabbine doğru bir yol tutmayı dileyen (insanlar olmanız) dışında sizden bir ücret istemiyorum. (Furkan, 25/56-57)
Şübhesiz, Biz seni, bir şahid, bir müjde verici ve bir uyarıcı olarak gönderdik.
Ki, Allaha ve Rasulüne iman etmeniz, Onu savunup desteklemeniz, Onu en içten bir saygıyla yüceltmeniz ve sabah akşam Onu (Allahı) tesbih etmeniz için. (Fetih, 48/8-9)
Ey Peygamber, gerçekten Biz seni, bir şahid, bir müjde verici ve bir uyarıcı olarak gönderdik.
Ve Kendi izniyle Allaha çağıran ve nur saçan bir çerağ olarak (gönderdik). (Ahzab, 33/45-46)
Abdullah İbn Amr (r.a.) şöyle demiştir:
- Şübhesiz Kurândaki şu:
Ey Peygamber, gerçekten Biz seni, bir müjde verici ve bir uyarıcı olarak gönderdik.
Ve Kendi izniyle Allaha çağıran ve nur saçan bir çerağ olarak (gönderdik). (Ahzâb, 33/43-46) ayeti, bunu Allah, Tevratta şöyle söylemiştir:
Ey Peygamber, şübhesiz Biz seni, bir şahid, bir müjdeci, bir korkutucu olarak gönderdik. Sen, elbette Benim kulum ve Rasulümsün. Ben sana, el-Mutevekkil adını verdim.
Bu Peygamber, kötü huylu, katı kalbli, çarşılarda bağırgan değildir. O, kötülüğü kötülükle def etmez, lâkin affeder, yüz çevirip geçer.
Allah, eğrilip sapan milleti, bu Peygamberin irşadıyla, Lâ ilâhe illallah Tevhid sözünü söylemeleri sûretiyle doğrultmadıkça, Onun ruhunu almayacaktır. Allah, bu Tevhid kelimesiyle (yani bunun sihirli tesiriyle) birçok kör gözleri, sağır kulakları ve kılıflı kalbleri açacaktır.[294]
İnsanı ihya vazifesi ile vazifelenen ve Rasulullah (s.a.s)in varisi olan muvahhid müminler, Rasulullah (s.a.s.)in Sünnetiyle amel edip Onun ahlâkıyla ahlâklanmalıdır... İnsanların, Lâ ilâhe illallah sözünü kalben tasdik edip, dil ile söylemelerine vesile olacak ve bu Tevhid kelimesinin gereğini yaşamalarına yardımcı olmak konusunda bütün gayretini sarfedecektir... Kör gözlerin, sağır kulakların ve kılıflı kalblerin açılması için Tevhid gerçeğini, kafalar, çatlatırcasına izah edecek, insanları Kurân ile uyaracaktır... İslâm davetçileri olan ihya erleri, insanları, cahiliyyet karanlığından kurtarıp İslâmın aydınlığına ulaştırmak için Kurân ve Sünnetin gereği ile amel etmelidirler... Çünkü onlar, bütün Peygamberlerin (Allahın salat ve selâmı cümlesinin üzerine olsun) varisleri ve Rasulullah (s.a.s.)in takibçileridirler...
Rabbimiz Allah, Rasulü Muhammed (s.a.s.)e ve dolayısıyla Onu izleyen ihya erlerine şöyle buyurmaktadır:
De ki: Allah, benim ile sizin aranızda şahiddir. Sizi ve kime ulaşırsa kendisiyle uyarmam için bana şu Kurân vahyedildi. (Enâm, 6/19)
Rabblerine (götürülüp) toplanacaklarından korkanları onunla (Kurânla) uyarıp korkut. Onlar için, ondan başka ne velileri vardır, ne şefaatçıları. Umulur ki, korkup sakınırlar. (Enâm, 6/51)
İnsanlar uyarılırken, içine düştükleri şirk, küfür ve cahiliyyenin korkunç hâli ve gelecekteki cezası olan yakıcı azabı kendilerine beyan edilirken, ancak iman edenlerin ürperdiği, kendilerine geldiği, tevbe edip hâllerini düzelttiği görülmektedir... Kâfirler ve müşrikler, azgınlıklarına devam etmekte, kulakları, gözleri ve kalbleri İslâm davetine karşı kapalı bulunmaktadır...
Şöyle buyuruyor Rabbimiz Allah:
Sen, yalnızca gayb ile Rabblerinden içleri titreyerek korkmakta olanları ve dosdoğru namazı kılanları uyarırsın. Kim temizlenip arınırsa, artık o, kendi nefsi için temizlenip arınmıştır. Sonunda dönüş Allahadır. (Fatır, 35/18)
Sen, öğüt verip hatırlat! Çünkü gerçekten öğütle hatırlatma, müminlere yarar sağlar. (Zariyat, 51/55)
Sen, onların üzerinde bir zorba değilsin. Şu halde Benim kesin tehdidimden korkanlara Kurân ile öğüt ver. (Kaf, 50/45)
Mümin müslümanlar, kendilerine, Rabblerinin kitabı ve ilâhî mesajı olan Kurân ile öğüt veren önderleri Rasulullah (s.a.s.)e ve Onun varisleri olan ihya erlerine kulak verir, dinler ve itaat ederler... Bundan da anlaşılıyor ki, ihya hareketi önce mümin müslüman safların arasında gerçekleştirilmelidir... İslâm daveti, müşrik ve kâfirlere ulaştırılmadan önce, İslâm davetine icabet eden mümin müslümanlar kendi aralarında ihya vazifelerini hakkıyla yapmalıdırlar... Her yönüyle İslâmı temsil edecek kadar olgunlaşan muvahhid müminler, küfür cephesine İslâmı götürürken çok etkili olur ve inşaallah kısa zamanda zafere ulaşırlar... Kendi aralarında problemlerini İslâm ile çözemeyen ve meselelerini hâl etmeyen, dolayısıyla birliklerini, beraberliklerini sağlamamış ve barışı oluşturmamış olanlar, başkalarına İslâmı tebliğ etme konusunda başarılı olamazlar...
Şöyle buyuruyor Rabbimiz Allah:
Şübhesiz inkâr edenleri uyarsan da, uyarmasan da, onlar için fark etmez, inanmazlar.
Allah, onların kalblerini ve kulaklarını mühürlemiştir, gözlerinde perdeler vardır. Ve büyük azab onlarındır. (Bakara, 2/6-7)
Kendilerini uyarsan da, uyarmasan da onlar için birdir inanmazlar.
Sen, ancak zikre (Kurâna) uyan ve gayb ile Rahmân olan (Allah)a karşı içi titreyerek korku duyan kimseyi uyarırsın. İşte böylesini, bir bağışlama ve üstün bir ecirle müjdele. (Yasin, 36/10-11)
Sen, artık Allaha tevekkül et. Çünkü sen, apaçık olan hak üzerindesin.
Çünkü gerçekten sen, ölülere (söz) dinletemezsin ve arkasını dönüp kaçan sağırlara da çağrıyı işittiremezsin.
Ve sen, körleri düştükleri sapıklıktan çekip hidayete erdirici değilsin. Sen, ancak ayetlerimize iman edenlere (söz) dinlettirebilirsin. İşte müslüman olanlar, bunlardır. (Neml, 27/79-81)
Diri olanlarla ölüler de bir değildir. Gerçekten Allah, dilediğine işittirir. Sen ise, kabirlerde olanlara işittirecek değilsin.
Sen, yalnızca bir uyarıcısın.
Şübhesiz Biz seni, hak ile bir müjde verici ve bir uyarıcı olarak gönderdik. Hiçbir ümmet yoktur ki, içinde bir uyarıcı gelip geçmiş olmasın. (Fatır, 35/22-24)
Şirk koşmakta olanlar dediler ki: Eğer Allah dileseydi, Onun dışında hiçbir şeye kulluk etmezdik, biz de, atalarımız da. Ve Onsuz hiçbir şeyi haram kılmazdık. Onlardan öncekiler de böyle yapmıştı. Şu hâlde Rasullere düşen, apaçık bir tebliğden başkası mı? (Nahl, 16/35)
De ki: Allaha itaat edin, Rasule itaat edin. Eğer yine yüz çevirirseniz, artık Onun (Peygamberin) sorumluluğu kendisine yüklenen, sizin sorumluluğunuz da size yüklenendir. Eğer Ona itaat ederseniz, hidayet bulmuş olursunuz. Rasule düşen, apaçık bir tebliğden başkası değildir. (Nur, 24/54)
Görüldüğü gibi, İslâm daveti, mümin müslümanlar arasında yayılmalı ve bu ihya hareketi canlı tutulmalıdır... İhya erleri, müslümanların ihtiyaçlı olduğu bir dönemde onlarla uğraşmayı bırakıp kâfir ve müşriklerin imana gelmelerine vesile olmaya çalışmaları, onları asıl vazifelerinden alıkoyar... Şu bir inkâr edilemez hakikattır ki, işgal edilmiş İslâm topraklarında egemen olan müstekbir tağutlar ve onların yandaşları, aldatıp sömürdükleri, kendilerini müslüman görenlerin sırtlarından geçiniyor, egemenliklerini onların omuzlarına yüklüyorlar... Paramparça edip sömürmeye çalıştıkları ve soydukları İslâm toprakları ile oralarda yaşayanları ezerken güçlerini, cahil bıraktıkları ve teknolojik üstünlükle korkuttukları halklardan almaktadırlar...
İslâm daveti, bu sömürülen mustazaflar arasında yayılır, İslâm, bütün açıklığıyla anlatılır ve kabul görürse, işgalci müstekbir zalim egemenler artık sömüremeyecekler... Müslümanlar özlerine, yani, İslâma dönecek ve yağmalanan topraklarındaki servetleriyle değerlerine sahib çıkacaklardır... Gasbedilen ve çalınan mal, çağdaş hırsızlardan geri alınıp asıl sahiplerine teslim edilecektir... Bunun için ihya hareketi, bütün hızı ve canlılığıyla müslümanlar arasında yayılmalı, kalblerde ve beyinlerde yankı bulup kabul görmelidir...
Önderimiz ve hayat örneğimiz Rasulullah (s.a.s.) ile Ashab-ı Kiramdan Abdullah İbn Ümmü Mektum (r.a.) arasında geçen olay, kıyamete kadar ibret ve ders veren bir olaydır... İhya erleri olan muvahhid müminlerin, insanı ihya konusunda önce kimlerden başlanması gerektiğini bu olaydan ders alarak iyi tesbit etmelidirler...
Şöyle buyuruyor Rabbimiz Allah:
Surat astı ve yüz çevirdi,
Kendisine o kör geldi diye.
Nerden biliyorsun belki o, temizlenip arınacak?
Veya öğüt alacak, böylelikle bu öğüt kendisine yarar sağlayacak.
Fakat kendisini müstağnî gören (hiçbir şeye ihtiyacı olmadığını sanan) ise,
İşte sen, onda yankı uyandırmaya çalışıyorsun.
Oysa, onun temizlenip arınmasından sana ne?
Amma koşarak sana gelen ise,
Ki o, içi titreyerek korkar bir durumdadır.
Sen, ona aldırış etmeden oyalanıyorsun.
Hayır, çünkü o (Kuran) bir öğüttür.
Artık dileyen, onu düşünüp öğüt alsın. (Abese, 80/1-12)
Bu ayet-i kerimelerin Esbâb-ı Nüzûlü için kaynak eserlerde şu olay beyan edilir:
Nebi (s.a.s.), Utbe b. Rabia, Ebu Cehil b. Hişam, Abbas b. Abdulmuttalib, Ubeyy ve Umeyye b. Halef ile konuşuyor, onları Allaha davet edip, onların müslüman olmalarını umuyordu.
Bu arada Abdullah İbn Ümmü Mektum, Rasulullah (s.a.s.)e geldi. Âmâ olduğu için, Rasulullah (s.a.s.)in başkalarıyla meşgul olduğunu bilmiyordu.
Birkaç defa:
-Ya Rasulullah, Allahın sana öğrettiğinden bana da öğret! dedi.
Bu sözünü tekrarlıyordu.
Sözünü kestiği için Rasulullah (s.a.s.)in yüzünde hoşnutsuzluk alâmeti belirdi ve Rasulullah (s.a.s.) kendi kendine şöyle dedi:
Şu Kureyşin ileri gelenleri şöyle derler:
- Ona uyanlar, ancak körlerdir, sefil kimselerdir ve kölelerdir.
Bundan dolayı Rasulullah (s.a.s.), yüzünü buruşturdu ve İbn Ümmü Mektuma sırtını çevirip kendileriyle konuştuğu kimselere yönünü çevirdi.
Bunun üzerine Allah Teâlâ, bu ayetleri indirdi.
Bu olaydan sonra Rasulullah (s.a.s.), ona ikram ederdi ve her gördüğünde şöyle derdi:
Merhaba! Kendisinden dolayı Rabbimin beni azarladığı kimse.[295]
Demek ki, İslâmı tebliğ ve İslâma davet, dolayısıyla ihya hareketi, mümin müslümanlar arasında yayılır, hakikat onlar tarafından idrak edilecek olunursa, diğer insanlara gitmek daha kolaylaşır... Ümmet, iç problemlerini çözer, ferdî ve ailevî barışı sağlar ve toplumsal meselelerini hâl edecek olduğu takdirde, İslâmı temsil makamına yükselir... O zaman tebliği, gayr-ı müslimler arasında muhatab bulur ve kabul edilir!..
Rabbimiz Allah, mümin müslüman kullarını yeniden iman etmeye, yani imanlarında sabır ve sebat göstermeye davet etmektedir... Katıksız imanlarının gereği olan teslimiyeti gösterip salih amel işlemeyi emretmektedir... Mümin müslümanlar olarak hep birlikte Allahın ipine sarılanlar, bu birlik ve beraberliklerini devam ettirenler ve bu konuda birbirlerine sabrı tavsiye edenler kurtuluşa ererler...
Rabbimiz Allah Teâlâ şöyle buyurur:
Ey iman edenler, Allaha, Rasulüne ve Rasulüne indirdiği Kitaba ve bundan önce indirdiği Kitaba iman edin. Kim, Allahı, Meleklerini, Kitablarını, Rasullerini ve ahiret gününü inkâr ederse, şübhesiz uzak bir sapıklıkla sapmıştır. (Nisa, 4/136)
Ey iman edenler, Allahdan nasıl korkup sakınmak gerekiyorsa, öylece korkup sakının ve siz, ancak müslüman olmaktan başka (bir din ve tutum üzerinde) ölmeyin.
Allahın ipine hepiniz sımsıkı sarılın. Dağılıp ayrılmayın. Ve Allahın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani siz, düşmanlar idiniz. O, kalbleriniz arasını uzlaştırıp ısındı ve siz, Onun nimetiyle kardeşler olarak sabahladınız. Yine siz, tam ateş çukurunun kıyısındayken, oradan sizi kurtardı. Umulur ki, hidayete erersiniz diye, Allah, size ayetleri böyle açıklar. (Âl-i İmrân, 3/102-103)
Katıksız iman etmiş müminler, Allaha tam teslim olmuş müslümanlar olarak, İslâm kardeşliği bağlarını sapasağlam kılıp ümmet birliğini sağladıkları zaman, iç problemlerini çözmüş bir hâlde huzur ve barış ortamını oluştururlar... İşte bundan sonra diğer insanların ihya olması ve hidayeti bulması için ciddî bir çalışmaya başlayabilirler...
Rabbimiz Allahın emri de budur:
Sizden hayra çağıran, iyiliği (marufu) emreden ve kötülükten (münkerden) sakındıran bir topluluk bulunsun. Kurtuluşa erenler, işte bunlardır.
Kendilerine apaçık belgeler geldikten sonra, parçalanıp ayrılan ve anlaşmazlığa düşenler gibi olmayın. İşte onlar için büyük bir azab vardır. (Âl-i İmrân, 3/104-105)
Ümmet hayır ve iyilik üzere olup kötülüklerin bütününden kaçınıp uzaklaştığı takdirde İslâmı temsil edebilir... İslâmı temsil edenler, hayra çağırma, iyiliği emretme ve kötülükten sakındırma vazifesini hakkıyla yapabilir... Ancak onlar, Rasulullah (s.a.s.)in varisleri olmaya hak kazanmışlardır... Çünkü Rasulullah (s.a.s.)in mirası olan Emr-i bil-maruf ve nehy-i anil-münker vazifesini gereği gibi yapanlar, Onun varisleri olmayı haketmişlerdir...
Şöyle buyuruyor Rabbimiz Allah:
Onlar ki, yanlarındaki Tevratta ve İncilde (geleceği) yazılı bulacakları ümmî haber getirici (Nebî) olan Rasule uyarlar. O, onlara, marufu (iyiliği) emrediyor, münkeri (kötülüğü) yasaklıyor, temiz şeyleri helâl, murdar şeyleri haram kılıyor ve onların ağır yüklerini, üzerlerindeki zincirleri indiriyor. Ona inananlar, destek olup savunanlar, yardım edenler ve Onunla birlikte indirilen nuru izleyenler, işte kurtuluşa erenler bunlardır. (Arâf, 7/157)
Yegâne önderimiz Rasulullah (s.a.s.), Allah Teâlânın kendisine verdiği insanları ihya vazifesini yerine getirmiş, Onlara İslâmı tebliğ ederek, onları İslâma davet etmiş ve kabul edip mümin müslüman olanlara İslâmı öğretip, olgunlaşmaları için eğitmiştir...
Rabbimiz Allah, Rasulü Muhammed (s.a.s.)e hitaben şöyle buyuruyor:
Ey Peygamber, Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer (bu vazifeni) yapmayacak olursan, Onun elçiliğini tebliğ etmemiş olursun. Allah seni, insanlardan koruyacaktır. Şübhesiz, Allah, kâfir olan bir topluluğu hidayete erdirmez. (Mâide, 5/67)
Eğer seninle çekişip tartışırlarsa, de ki: Ben, bana uyanlarla birlikte, kendimi Allaha teslim ettim. Ve Kitab verilenlerle Ümmîlere de ki: Siz de teslim oldunuz mu? Eğer teslim oldularsa, gerçekten hidayete ermişlerdir. Fakat yüz çevirirlerse, artık sana düşen yalnızca tebliğ (etmek)dir. Allah, kulları hakkıyla görendir. (Âl-i İmrân, 3/20)
Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel bir biçimde mücadele et. Şübhesiz senin Rabbin, yolundan sapanı bilendir ve hidayete ereni de bilendir. (Nahl, 16/125)
İmam Taberî (rh.a.):
Ayet-i kerimede zikredilen hikmetden maksadın, Allahın Kitabı ve Rasulullahın Sünneti olduğu, güzel öğütden maksadın ise, Allahın beyan ettiği deliller ve ibret alınması gereken hadiseler olduğu söylenmiştir.
Buna göre ayetin mânâsı: Ey Muhammed, Sen, Rabbinin yoluna, Allahın Kitabı, Rasulünün Sünnetiyle ve Allahın beyan ettiği delil ve öğütlerle davet et. şeklindedir.
Allah Teâlâ, bu ayet-i kerimede, davetçinin, hikmetle hareket eden, güzel öğüt veren ve muhatablar için en uygun yolu seçen bir kimse olmasını emrediyor ve onun, bu yolda usanmadan çalışmasını tavsiye ediyor.[296]
Rabbimiz Allah, buyruklarına devam ediyor:
Biz, her ümmete bir ibadet tarzı (mensek) kıldık. Onlar, bu tarz üzere ibadet etmektedirler. Öyleyse, (din) iş(in)de seninle çekişmesinler. Sen, Rabbine çağır. Şübhesiz sen, dosdoğru bir hidayet üzerindesin. (Hacc, 22/67)
Allah, barış-esenlik yurduna (Darus-Selâma) çağırır ve kimi dilerse dosdoğru yola yöneltip iletir. (Yunus, 10/25)
İhya erleri olan muvahhid müminler, insanların hidayetine vesile olmak konusunda bütün gayretlerini sarf ederken gayeleri, hem insanların ihya olup hidayet bulmaları, hem de vazifelerini yaptıklarından dolayı şahidler edinmeleridir... İslâmın tebliğ edilip İslâma davet edilenler, davete icabet etmez ve tebliği reddedecek olurlarsa bile, mümin müslümanlar vazifelerini yapmışlardır... Daveti reddeden müşrik ve kâfirlerin, Allahın huzurunda hiçbir mazeretleri kalmamıştır...
Ayet-i kerimede bu durum şöyle beyan olunur:
Onlardan bir topluluk: Allahın kendilerini yıkıma uğratmak veya şiddetli bir azaba uğratmak istediği bir kavme ne diye öğüt veriyorsunuz? dediğinde: Rabbimize mazeret (beyan etmek) için ve bir ihtimal sakınabilirler diye dediler. (Arâf, 7/164)
Yeryüzünde işlenen çirkin işlerden, isyandan, tuğyandan ve günahlardan birbirlerini sakındırmayanlar, Allahın lânetine uğrar ve hep beraber helâk olurlar...
Rabbimiz Allah şöyle buyurur:
İsrailoğullarından inkâr edenlere, Davud ve Meryem oğlu İsa diliyle lânet edilmiştir. Bu, isyan etmeleri ve haddi aşmaları nedeniyledir.
Yapmakta oldukları münker (çirkin iş)lerden birbirlerini sakındırmıyorlardı. Yapmakta oldukları şey, ne kötü idi.
Onların çoğunun inkâra sapanlarla dostluklar kurduklarını görürsün. Kendileri için nefislerinin takdim ettiği şey ne kötüdür. Allah, onlara gazablandı ve onlar, azabda ebedî kalacaklardır.
Eğer Allaha, Peygambere, ve Ona indirilene iman etselerdi, onları dostlar edinmezlerdi. Fakat onlardan çoğu fasık olanlardır. (Mâide, 5/78-81)
Ebu Ubeyde (b. Abdullah b. Mesud, r.a.)dan:
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:
İsrailoğulları içine (din bakımından) noksanlık girince adam, (din) kardeşini günah üzerinde görür ve onu, o günahdan men ederdi. Sonra ertesi gün olunca (günahkâr) kardeşinin (bir gün önce) işlediğini gördüğü günah, adamı, o (günahkâr) kardeşiyle beraber yemek yemesine, beraber içmesine ve onunla sıkı-fıkı olmasına mani olmazdı. Bunun sonucunda Allah, onların bazılarının kalblerini diğer bazılarının kalblerine karıştırdı. (Yani, günah işleyenler ile onlara arkadaşlık edenlerin tümünün kalblerini kararttı.) Ve onlar hakkında Kuran ayetleri indi.
Sonra Rasulu Ekrem (s.a.s.), (onlar hakkında inen, yukarıda meâlleri verilen Maide, 5/78-81) ayetleri okudu.
Ravî Ebu Ubeyde demiştir ki:
-Rasulullah (s.a.s.), (bunu buyururken) bir tarafa yaslanmış durumda idi. Sonra doğrulup oturdu ve:
(Siz müslümanlar,) zalimin kollarından tutup onu (batıldan) hakka çevirmedikçe hayır (azabdan kurtulamaz ve mazur sayılmazsınız)! buyurdu.[297]
İbn Mesud (r.a.)dan:
Rasulullah (s.a.s.)den bunun bir benzeri rivayet olundu. Bu rivayette şu ziyade var:
Eğer nehy-i anil-münker yapmazsanız Allah, kalblerinizi diğerlerinizin kalbine kavuşturur. Sonra onlara lânet ettiği gibi, size de lânet eder.[298]
Önderimiz Rasulullah (s.a.s.), ferdin, ailenin ve toplumun huzuru için, iyiliğin emrolunarak yaygın hâle gelmesini ve kötülüklerin imkânlar dahilinde el, dil ve kalben kin güdülerek ortadan kaldırılmasını emretmektedir Muvahhid müminler, işlenen bir kötülüğü gördükleri zaman, onu gidermek için elleriyle müdahale edip karşı çıkmalıdır... Buna gücü yetmiyorsa, dili ile müdahale edip onun kötü olduğunu beyan ederek kötülük yapanı önlemeye çalışacak.... Buna da imkânı yok ise, kötülükten nefret edip kalben ona kızacak, bu da imanın en zayıf hâlidir...
Önderimiz Rasulullah (s.a.s.), kötülüğe, zulme, isyana, tuğyana ve sömürüye karşı çıkma hareketinin imanın bir göstergesi olduğunu beyan buyurmaktadır... İnsanlık dışı ve İslâmın reddettiği bu olaylara karşı eliyle, diliyle ve kalbiyle mücadele edenlerin imanın kuvvet derecelerine göre mümin olduklarını, kötülüklere kalben kızmayanlarda zerre kadar iman olmadığını apaçık anlatmaktadır... Bütün tağutî ideoloji ve egemenlikler, birer şirk ve zulümdür. Allaha karşı isyan ve tuğyandır... Her biri kendi çapınca ve egemenlik yetkisince sömürü düzenleridir... bunların desteklenmesi, onların isyanına ve kötülüklerine az da olsa yardımcı olunması, onlarla beraber hareket edip onlardan olmaktan başka bir şey değildir... Çünkü küfre rıza küfür, zulme rıza zulümdür!.. Kötülüğün işlenmesine razı olmak, ona karşı sesini çıkarmamak, onu işlemek kadar suçtur... Aksine bir de, kötülük yapanlara, o kötülüğü daha rahat yapmaları için destek verip yardımcı olmak, o kötülüğü işlemek suçuna aynen iştirak etmektir...
Yüce hayat nizamı İslâm, kim tarafından yapılırsa yapılsın her türlü kötülüğü, zulmü, isyan ve tuğyan sonucu gündeme gelen sömürüyü asla kabul etmez... Bunların yok olması için mücadele etmeyi bütün muvahhid müminlere emreder... Mümin müslümanların vazifesi, hayır üzere olup hayra davet etmek, iyiliği emredip, kötülükten alıkoymaktır!..
İnsanı ihya vazifesini hakkıyla yerine getirmeye çalışan mümin müslümanlar, yegâne önderimiz Rasulullah (s.a.s.)in bu konudaki şu buyruklarının gereğini yapmada gevşek davranmamalı ve çok hassas olmalıdırlar!..
Ebu Said el-Hudrî (r.a.)ın rivayetiyle şöyle buyuruyor Rasulullah (s.a.s.):
Sizden herhangi biriniz, bir kötülük görürse onu, hemen eliyle değiştirsin. Eğer buna gücü yetmiyorsa, diliyle değiştirsin. Ona da gücü yetmiyorsa kalbiyle değiştirsin (buğz etsin). İmanın en zayıfı da budur.[299]
Abdullah İbn Mesud (r.a.)dan:
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:
Benden önce Allahın hiçbir ümmete gönderdiği peygamber yoktur ki, o peygamberin ümmetinden havarîleri ve sünnetine tabi olan, emrine uyan ashâbı olmasın.
Kıssa şu ki, sonra onların ardından yapmadıklarını söyleyen ve emrolunmadıkları şeyleri yapan birtakım kötü nesiller meydana çıkar.
İşte kim bunlara karşı eliyle mücadele ederse o, mümindir. Kim onlara karşı diliyle mücadele ederse o, mümindir. Kim onlara karşı kalbiyle mücadele ederse o, mümindir. Amma bunun ötesinde imandan bir hardal tanesi de yoktur.[300]
Ümmül-müminin Aişe (r.anha)dan:
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:
Sizin (halkı hidayete) davet edip de çağrınıza icabet (veya sizin dua edip de kabul) edilmeme durumunuz olmadan önce (insanlara) iyi şeyleri emrediniz ve kötü-fenâ şeylerden men ediniz.[301]
Rasulullah (s.a.s.)in halifesi İmam Ebu Bekr (r.a.) (bir gün) Allaha hamd ve senâ ettikten sonra şöyle demiştir:
-Ey insanlar siz:
Ey iman edenler, üzerinizdeki (yükümlülük) kendi nefislerinizdir. Siz, doğru yola erişirseniz, sapan, size zarar veremez. (Mâide, 5/105) ayetini okuyorsunuz. (Ve hükmün genelliğini sanarak iyiliği emretmeyi ve fenâlığı men etmeyi bırakıyorsunuz.)
Halbuki biz, Rasulullah (s.a.s.)den şu buyruğu muhakkak işittik:
Şübhesiz insanlar, kötü bir şeyi görüp de men etmedikleri zaman, Allahın onlara umumî bir ceza vermesi çabuklaşır (veya yakınlaşır).[302]
Bütün Rasuller ve Nebîler (Allahın salat ve selâmı üzerlerine olsun), Din nasihattır[303] hakikatını gündeme getirmiş ve içinde yaşadıkları toplumun ferdlerine nasihat etmişlerdir... Onlara karşı samimi davranmış, onların iyiliklerini istemiş ve Allahın dinine davet etmişlerdir... Onların varisleri olan muttaki ve muvahhid âlim müminler, aynı vazifeyi devam ettirmişlerdir...
Rabbimiz Allah şöyle buyurur:
(Nuh dedi ki:) Size, Rabbimin risaletini tebliğ ediyorum. (Ayrıca) size nasihat ediyor ve sizin bilmediklerinizi ben, Allahdan biliyorum. (Arâf, 7/62)
(Hud dedi ki:) Size, Rabbimin risaletini tebliğ ediyorum. Ben, sizin için güvenilir bir nasihatçıyım. (Arâf, 7/68)
Allaha itaat edin, Peygambere de itaat edin ve sakının. Eğer yüz çevirirseniz, bilin ki, Rasulümüze düşen, ancak apaçık bir tebliğdir. (Mâide, 5/92)
Rasule, tebliğden başka (yükümlülük) yoktur. Allah, açığa vurduklarınızı da, gizli tuttuklarınızı da bilir. (Mâide, 5/99)
Fıtratlarına ve yaradılış gayelerine aykırı davranıp kendilerinden ve yegâne Rabbleri Allahdan uzaklaşanları, kendilerine gelmeye davet edip kendileriyle barıştırmak lazımdır... Kendilerini tanıdıktan sonra Rabb Allahı da tanırlar... Bunları Allaha davet etmek gerek... Nefsini bilen, Rabbini bilir... Allaha davet edildiklerinde kabul edenler, uzaklaştırıldıkları fıtratlarına geri döner ve yaratılış gayelerine uygun hareket ederler... Allah Teâlâyı yegâne Rabb ve ilâh olarak tanır ve iman ederler... Bir kul insan olduğunun farkına varır, kul gibi oturur, kul gibi yer-içer ve kul olarak Rabbi Allaha gereği gibi ibadet eder... Kul olarak haddini bilir, nefsini, yani hevasını ilâh edinmez ve yeryüzünde mütevazi bir kul olmaya çalışır, diğer insanlara ilâhlık taslamaz... Bundan dolayı insanı ihya ve onu Allaha davet etmek çok önemli bir iştir... Bu iş, muvahhid mümin şahsiyetlerin vazifesidir...
Ebu Hüreyre (r.a.)dan:
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:
Bir kimse, doğru bir yola davet ederse, ona tabi olanların ecirleri kadar kendisi için ecir olur. Bu, tabi olanların ecrinden bir şey eksiltmez.
Her kim bir dalâlete davet ederse, ona tabi olanların günahları kadar kendine günah olur. Bu, ona tabi olanların günahlarından hiçbir şey eksiltmez.[304]
Ve'l-Asr
- İhya Vazifesi
- Kuşatıcı İhya Hareketi
- 1) İmanda İhya
- 2)
- 3) Ahlâkta İhya
- Vusul İçin Usûl
- İnsanı İhya Ve Sabır
- İhya Hareketinde Muhatab
- 1) Muhatab Şahsiyeti Tanımak
- 2) İşi Kolay Tutmak
- 3) Güzellikle Davranmak
- 4) Muhabbet Aracı: Hediyeleşmek
- 5) Sert Davranıştaki Hikmet
- İhya Erinin Özellikleri
- 1) Sarsılmaz, Sağlam ve Katıksız Bir İman
- 2) Yeterli İlme Sahib Olmak
- 3) Takvalı Olmak
- 4) Tevazu
- 5) Dosdoğru Olmak
- 6) Sabır Etmek
- 7) Ümitvar Olmak
- 8) Ekonomik Bağımsızlık
- Bir Örnek Şahsiyet: Mus'ab B. Umeyr (R.A.)
- Hayatından Bir Bölüm
i1 harfi
- İBÂHİYYE
- İBDÂ
- İBN KESİR
- Tefsiru'l-Kur'âni'l-Azîm:
- İBN MACE
- Sünen-i İbn Mâce:
- İBN TEYMİYYE
- İBNU'S-SEBİL
- İBRA
- İBRAHİM SÛRESİ
- İBRÂNÎ
- İBTİLÂ'
- İCÂBET
- İCAP VE KABUL
- a) Sözle icap ve kabul:
- Sıygaların İcap ve Kabulde Etkisi:
- b) Mektup, elçi, telefon vb. ile icap ve kabul:
- c) Teâtî yolu ile icap ve kabul:
- İCARETEYN
- İCÂZET
- İCBÂR
- İCMA'
- İcmaın Mertebeleri:
- l) Sarih İcma:
- 2) Sükûtî İcma:
- 3) Müctehidlerin Belli Bir Ortak Noktada İttifak Etmeleri:
- İCMA-İ ÜMMET
- İCMÂLÎ ÎMAN
- İCRÂ
- Mahkeme Kararlarının İcrâ ve İnfazı:
- İCTİHAD
- Terim Olarak İctihad:
- İctihad
- İctihad
- İctihad
- İÇ EZAN
- İDDİHÂR
- İDEOLOJİ
- İDRAR
- İFFET
- İFK OLAYI
- İFLÂS
- İFTAR
- İFTİRA
- İ
- İftira
- İFTİTAH TEKBİRİ
- İĞVÂ
- İHANET
- İHDÂD
- İHLÂL
- İHLÂS
- İHLÂS SÛRESİ
- İHRAM
- İhrama Giren Kimsenin Dikkat Edeceği Hususlar:
- Mikatlar (İhrama Girme Yerleri):
- İHRAZ
- İHSAN
- İHTİLÂFÜ'D DÂR
- İHTİLÂM
- İHTİLÂT
- İHTİYARLIK
- İHTİYAT
- İHVANU'S-SAFÂ
- İHYÂ
- İNSANI İHYA
- Ve'l-Asr
- İDDET
- İHSÂR
- İHTİDÂ
- İHTİKÂR
- İKÂB
- İKÂLE
- İKİNDİ NAMAZI
- İKRAR
- Hastanın İkrarı:
- İKTA'
- İkta'nın Kısımları:
- 1- Temlik Suretiyle İkta':
- 2- İstiğlâlen ikta':
- İKTİDÂ
- İKTİDAR
- İKTİDARSIZLIK
- İKTİSAD
- İLÂ'
- İlâ'nın Şartları:
- İLÂHİ KANUN
- İLAHİ KİTAPLAR
- İLÂH
- İ'LÂY-I KELİMETULLAH
- İLHAM
- İLLET
- İLLİYYÛN
- İLME'L-YAKÎN
- İLTİMAS
- İLTİZAM
- İLYAS (a.s.)
- İMA
- İMALE
- İREM
- İMÂMEYN
- İMANIN ŞUBELERİ:
- Birinci Kısım: Tasdikle İlgili İtikadiyat'tır
- İkinci Kısım: Dille Alakalı Ameller
- Üçüncü Kısım: Bedenî Ameller
- 1. Çeşit: Muayyen Şeylere Ait Olanlar
- 2. Çeşit: Kendisine Tabi Olanlarla İlgili Şeyler
- 3. Çeşit: Âmmeye Müteallik Şeyler
- İMARET
- İMSAK
- İMTİYAZ HAKKI
- İNCİL
- İncil Çeşitleri:
- 1) Matta İncili:
- 2) Markos İncili:
- 3) Luka İncili:
- 4) Yuhanna İncili:
- İNFÂK
- İ
- İnfak
- İnfak
- İnfak; Anlam ve Mâhiyeti
- Kur'an'da İnfak
- Hadislerde İnfak
- Allah'ın Verdiği Her Nimetin İnfakı Vardır
- Malla Yapılan İnfak
- İlimden Yapılan İnfak
- Mutluluktan Yapılan İnfak
- Sağlıktan yapılan İnfak
- Gençlikten Yapılan İnfak
- Güzel Sözle Yapılan İnfak
- Güler Yüzle Yapılan İnfak
- İnfakın Fayda ve Hikmetleri
- İNFİTÂR SÛRESİ
- İNKÂR
- İNNİN VE BAŞKALARI
- İNSAN
- Yaratılış Gayesi:
- Sosyal Açıdan İnsan:
- Nâs ve İnsan Kelimelerinin Anlam ve Mâhiyeti
- İnsanın İki Yönü
- İnsanın Bazı Temel Özellikleri
- Kur'an-ı Kerim'de İnsan
- a) İnsanın Olumlu Özellikleri
- b) İnsanın Olumsuz Özellikleri
- İnsan İle Diğer Canlılar Arasındaki Farklar
- 1) Zekâ:
- 2) Anlatma (İfade) Yeteneği:
- 3) Ellerinin Yapısı Ve Vücudunun Dik Durması:
- 4) Öğrenme Ve Yeni Denemelerde Bulunma Yeteneği:
- İnsanın Menşei (Oluşumu) Meselesi
- Kur'an'da İnsanın Yaratılması ve Halifeliği
- İnsanın Yaratılışı
- Ne Zamandan Beri Müslümanım? (Dünyaya Ne Olarak Geldim?)
- Kaalu Bela Ne Demektir?
- İnsanın Yaratılış Gayesi
- İnsanın Konumu ve Görevi
- İnsan Ölünce Ne Olacak?
- Akîde Yönünden İnsanlar
- İnsanın Değer ve Üstünlüğü
- İnsanın Değeri:
- Haklar, Görevleri; Nimetler de Sorumlulukları Doğurur
- İNSAN SÛRESİ
- İNŞA
- İNŞALLAH
- İNŞİKÂK SÛRESİ
- İNŞİRAH SÛRESİ
- İNTİHAR
- İNZAL
- İNZÂR
- İnzâr; Anlam ve Mâhiyeti
- Kur'an'da İnzâr Kavramı
- Mü'minlerin Uyarılması
- Uyarının Fayda Etmediği Kâfirler
- Çağdaş Davetçi/
- Bütün Toplumlar Peygamber Aracılığıyla Uyarılmıştır
- Elçi Gönderilmeyen, Uyarı Yapılmayan Toplumlar Helâk Edilmezler
- Toplumun Önderleri Toplumdan Sorumludur
- İNZİVA
- İPEKLİ GİYİNMEK
- İPOTEK
- 1. Ortak Malların Rehnedilmesi:
- 2. Başka Bir Şeye Bitişik Ve Onunla Meşgul Bulunan Malın Rehnedilmesi:
- İRHASAT
- İRŞÂD
- İ
- İrşad
- İRTİDÂD
- İrtidâd; Anlam ve Mâhiyeti
- Geniş Anlamda İrtidâd ya da Riddet Nedir
- İrtidâd, Neden Küfrün
- Kur'ân-ı Kerim Mürtedler
- İrtidâd, Aynı Zamanda Bir İslam Hukuku Konusudur.
- Mürtedin Kişiliği:
- Mürted
- İrtidat Sebepleri:
- Fıkhî İctihadlara Göre Mürtedin Cezası
- Mürtedin Öldürülmesinin Hikmeti:
- İrtidatın Başlaması:
- 1) Dinden Tamamen Dönenler:
- 2) Namazla Zekâtı Birbirinden Ayıranlar:
- Ridde Savaşları
- Halid bin Velid'in Tuleyha Meselesini Çözümlemesi:
- Benû Âmir, Havâzin ve Suleymlilerin İrtidâdı:
- Kur'ân-ı Kerim'de İrtidâd Kavramı
- Bir Tefsirden İktibas
- Hadis-i Şeriflerde İrtidât Kavramı
- Mürtede Verilecek Dünyevî Cezânın Tahlili
- İrtidadın Dünyevî Cezası Yoktur Diyenlerin Delilleri
- Gizli İrtidâd
- Şirkin Çağdaş Yansımaları; Özendirilen ve Dayatılan Mürtedlik
- Güncel Câhilî Eğitimde Şirk:
- İttibâ Şirki:
- Mürtedliğe Giden Yollar
- Mürtedliğe Yol Açan Sebepler:
- Bir Müslümanı Mürted Yapan Tavırlar:
- Elfâz-ı Küfür:
- Çevrede Çokça Duyulan Elfâz-ı Küfürden Bazıları (Söyleyeni Şirke Düşürmesinden Korkulan, Müslümanları Mürted Yapmasından Endişe Edilen Çirkin Sözler)
- 1) Allah'la İlgili:
- 2) Dinle İlgili:
- 3) Cennet, Melek ve Kaderle İlgili:
- Ef'âl-i Küfür:
- 1) Puta Tapmak:
- 2) Mushafı Pisliğe Atmak Gibi Saygısızca Davranmak:
- 3) Gayr-i Müslimlerin Tapınaklarına İbâdet Kasdıyla Gitmek:
- 4) İbâdet Kasdıyla Herhangi Bir Şahsa Secde Etmek:
- 5) Ölülerden Duâ Ederek Bir Şey İstemek, Kabirleri Tapınak Yapmak:
- 6) Haç Takınmak:
- 7) Ğıyar ve Zünnâr:
- 8) Mecûsî ve Yahûdi Şapkası:
- 9) Sihir:
- Müşrik ve Mürtedlerle Mücâdele
- Seyyidü'l-İstiğfar Duası:
- Şirk, Küfür ve İrtidaddan Korunma Yolları
- İrtidâd, İrticâ/Gericilik Demektir; Mürted de Mürtecî/Gerici
- Konuyla İlgili Geniş Bilgi Alınabilecek Kaynaklar
- İRTİDAT (MÜRTED)
- İSA (a.s.)
- Hz. İsa; Hayatı, Tebliği ve Tevhid Mücadelesi:
- Kur'ân-ı Kerim'de Hz. İsa:
- Hadislerde Hz. İsa:
- Hıristiyanlara Göre Hz. İsa:
- Hz. İsa'nın Çarmıha Gerilmesiyle İlgili İncillerdeki Kuşkular:
- İncillere Göre Hz. İsa'nın Beşerî Yönleri:
- Hz. İsa'nın Babasız Doğma Mûcizesi:
- Hz. İsa'nın Ref'i ve Nüzûlü Meselesi:
- Hz. İsa'nın Gökten İneceğini İfade Eden Hadis
- Mehdî:
- Deccâl:
- Deccâlın Özellikleri:
- İSBAT-I VACİB
- İSLAM'DA MEZHEP
- Müellifin Önsözü
- İslâm Ve İman'ın Hakikati:
- Dört Mezhebten Belli Bir Mezhebi Taklid Etmek Ne Vaciptir, Ne De Mendup
- İslâm'ın Esası Allah'ın Kitabı Ve Rasûlullah'ın Sünnetiyle Amel Etmektir
- Müteahhirun Herşeyi Değiştirip, Tek Bir Kişiyi Taklid Etmeyi Gerekli Kılmakla Tefrikaya Düştüler
- İnsan Öldüğünde Kabirde Mezhep Veya Tarikattan Sorguya Çekilir Mi?
- Belirli Bir Mezhebe Bağlanmanın Gerekli Olduğu Sözünün Aslı Siyasetle İlgilidir
- Mezhebin Bid'at Oluşu Konusunda Dehlevi'nin Araştırması
- Rasûlullah'tan Başka Birisine Taassup Gösteren Sapık Ve Cahildir
- Kemal B. Hümâm'ın Belirli Bir Mezhebe Bağlanmanın Gereksiz Olduğunu Belirtmesi
- Uyulması Gereken İmam Rasûlullahtır
- İhtilaf Ve Tefrikalar Mezheplere Tabi Olma Yüzündendir
- İmam Ebu Hanife'nin Mezhebi Kur'an Ve Sünnetle Amel Etmektir
- Müçtehid İçtihadında Hata Da Yapabilir, Doğruyu Da Bulabilir Teşride. Hata Yapmayan Sadece Peygamberdir
- Hak Kesinlikle Rasûlullah'ın Dışında Hiçbir Kimsenin Görüşüyle Sınırlandırılamaz
- Önemli Bir İkaz
- Bu Ümmetin Hali Ancak Evvelkilerin Islah Olunduğuyla Islah Olunur
- Ulemanın Dinin Hükümlerini Değiştirdiğine Dair Fahreddin Er-Razî'nin Görüşü
- İmam-ı Â'zam (En Büyük İmam) Rasûlullahtır
- Allah Bize Sırat-ı Müstakim'e Girmemizi Emrediyor
- Gazaba Uğrayanlar, Hakkı Sadece Kendi Mezhebinden Kabul Ederler
- Rasûlullah Belli Bir Mezhebin İnsanlar İçin Gerekli Olduğunu Söylememiştir
- Fasıl
- Kaynaklar
- İSM
- İSMAİLİYYE
- Mezhebin Kaideleri:
- İSMET
- İSM-İ A'ZÂM
- İSNÂ AŞERİYYE
- İSNÂD
- Âli ve Nâzil İsnâd:
- İSRÂ
- İSRÂ SURESİ
- İSRAF
- İsrafın Anlam Sahası:
- Kur'an'da İsrafın Manaları:
- İSRÂFİL (a.s)
- İSRÂİLİYÂT
- İSRAİLOĞULLARI
- Benî İsrâil, İsrâil, İbrânî, Yahûdî ve Mûsevî Kelimeleri ve Mâhiyeti
- Bazı Hadis-i Şerifler:
- İsrâiloğullarının Tarihi
- Firavun ve İsrâiloğulları
- Firavun'dan Kurtulduktan Sonra İsrâiloğulları
- Hz. Muhammed (s.a.s.) ve İsrâiloğulları
- İsrâiloğullarının Karakteri / Yahudileşme Alâmet ve Özellikleri
- Onlar ve Biz
- Yahudileşme ve Yahudileşme Temâyülü
- İmanda Pazarlık
- Dini, Kutsal Kitabı Tahrif
- İSTİANE
- İSTİARE
- İSTİÂZE
- İstiâze; Anlam ve Mâhiyeti:
- Kur'an'da İstiâze:
- Sünnette İstiaze:
- İstiazenin Hükmü:
- Şeytandan Kurtuluş Yolu:
- Sığınan, Kendisine Sığınılan ve Kendisinden Sığınılan
- Şeytanın İbâdetlere Tasallutu ve Şeytanı Kaçıran Şey:
- Günümüzde İstiaze Anlayışı:
- Allah'a Sığınma Tarzı Nasıl Olmalı?
- İstiâze Şuurunun Bize Kazandıracağı Anlayış ve Davranışlar:
- İSTİBRÂ'
- İSTİDRAC
- İSTİĞÂSE
- İSTİĞFAR
- İstiğfar'ın Mahiyeti?
- İbadet Olarak İstiğfar:
- İSTİHÂRE
- İSTİHAZA
- İSTİHKAK
- İSTİHLÂF
- İSTİHSAN
- İstihsanın Çeşitleri:
- 1. Nass Sebebiyle İstihsan:
- 2. İcmâ Sebebiyle İstihsan:
- 3. Zarûret ve İhtiyaç Sebebiyle İstihsan:
- 4. Kapalı Kıyas Sebebiyle İstihsan:
- 5. Örf Sebebiyle İstihsan:
- 6. Maslahat Sebebiyle İstihsan:
- İSTİKAMET
- (DOĞRULUK-DOĞRU YOL)
- İSTİKBÂR
- İstikbâr ve Türevleri:
- İstikbar Duygusu:
- İstikbâr; Tanım ve Mâhiyeti
- Istikbar Duygusu
- MÜSTEKBİR
- Müstekbirlerin Özellikleri:
- İstikbar Mantığı:
- Müstekbir Tipler
- Müstaz'af
- Müstekbir ve Müstez'af Ilişkisi
- Müstaz'af İnsan Grupları
- Müstekbirliğin Sonucu: Dünyevî ve Uhrevî Azap
- Uhrevî Azap ve Cehennnem:
- İstikbârın Sembol Tipleri (Müstekbirlerin Duayenleri)
- İstikbâra Kapılmayanlar: Melekler, İnsan Dışındaki Canlılar ve
- İSTİLÂ
- İSTİLAM
- İSTİMLÂK
- İSTİMNÂ
- İSTİMVÂL
- İSTİNBÂT
- İSTİNCA
- Abdest Bozmanın Âdâbı:
- İSTİNŞÂK
- İSTİRCÂ'
- İSTİSNA BÂBI
- İSTİŞARE
- İstişârenin Fazileti:
- İSTİŞARENİN EHEMMİYETİ
- İstişare Emri:
- Telakki:
- Teşvik:
- Hz. Peygamber İstişareye Muhtaç Mı?
- En Büyük Dahi De İstişareye Muhtaçtır:
- Ashab Ve İstişare:
- Hz. Peygamber'in Müşavirleri:
- İstişare Mevzuları:
- İstişare Dışı Mevzular:
- İstişarenin Mekanizması
- 1- Müşavirin Durumu:
- a. Liyakat:
- b. Mûtemed Olmak:
- c. Müslüman Ve Dindar Olmak:
- d. İlgili Olmak:
- 2. İstişarenin Şekli:
- a. Doğrudan Re'ye Müracat:
- b. Liyakatlinin Müdahalesi:
- c. Yersiz Teklif:
- 3- Kararın Alınması:
- a- Ekseriyetin Re'yi:
- b- Görüşlerden birinin ihtiyarı:
- c- Kararı Tehir Etmek:
- d- İcbarî Karar:
- 4- Şahsî Kanaatında Direnmemek:
- 5- Müşavirleri Gücendirmemek:
- 6- Tatbikat Sırasında Azim:
- Batı Demokrasisi:
- 1) Demokrasinin Tenkidi:
- Teknokrasi
- Demokrasinin Sonu Anarşidir:
- 2) İslam'da Kanun Koyma Mekanizması:
- 3) Hürriyet Telakkisi:
- Peygamberler De Hür De
- Hürriyet Sahası:
- Tahdidden Gaye:
- İslam'da Kadınlarla İstişare
- I- Kur'an'a Göre:
- II. Sünnete Göre:
- Bu Meselede Temel Prensip:
- İSTİŞHÂD
- İSTİVÂ
- İSYAN
- İsyan Nedir?
- İsyanın İki Anlamı:
- İsyan; Anlam ve Mâhiyeti
- İsyanın İki Yönü
- Ma'siyet Ne Demektir?
- İtaat; Anlam ve Mâhiyeti
- Tâat Ne Demektir?
- Kur'ân-ı Kerim'de İtaat ve İsyan Kavramı
- Hadis-i Şeriflerde İtaat ve İsyan
- İtaat Edilmesi Gereken Kimseler
- a- Allah'a İtaat:
- b- Rasûl'e İtaat:
- c- Ülü'l-Emr'e İtaat:
- İtaat Edilmesi Yasak Olan Kimseler
- a- Kâfirlere:
- b- Ehl-i Kitaba:
- c- Münâfıklara:
- d- Kendisini Allah Yolundan Uzaklaştıran ve Saptıran Liderlere ve Büyüklere:
- e- Şeytana ve Şeytanın Dostlarına:
- f- Günahkârlara ve Nankörlere:
- g- Yalancılara:
- h- Ahlâksızlara:
- i- Gâfillere, Zikirden (Allah'ı anmaktan ve Kur'an'dan) Gaflette Olanlara:
- j- Namaza Engel Olanlara:
- k- Aşırılara, İsrafçı ve Fesatçılara:
- l- Şirke Zorlayan Ana-Babaya:
- m- Halka, İnsanların Çoğuna (Demokrasi Anlayışına) ve Zanna:
- n- İnsanların ve Bilmeyenlerin Hevâlarına/Kötü Arzu ve İsteklerine:
- o- Allah'a ve Rasûlüne İsyanı (Haram Olan Bir Şeyi) Emreden Kim Olursa Olsun, Ona
- Küfürde Önderler ve Onların İzinden Giden Uyduları
- İtaat ve İsyan Yoluyla Düşülen Şirk
- Allah'a İtaat ve İsyanın Boyutları
- Bütün Evren Allah'a İtaat Etmektedir
- Nerdesin Ey Güzel İsyan?
- İŞÇİ, İŞÇİLİK
- İŞHAD (ŞAHİT TUTMA)
- İŞKENCE
- İŞRAK NAMAZI
- İŞVEREN
- İTAAT
- İTAB ÂYETLERİ
- İTİKÂD
- İTİKÂF
- İ'TİKÂF
- İTLÂF
- İtlafta Tazminin Gerekmesi İçin Gereken Şartlar:
- İTTİHAD
- İVAZ
- İYİLİK
- İZÂLE-İ ŞÜYÛ
- Kazaen (Mahkeme kararıyla) Taksimin Şartları:
- İZÂR
- İZZET
- İzzetin Manası:
- Kişiye İzzet Kazandıran Davranışlar:
- Gerçek İzzet:
- İZZET-İ NEFS