ZÎRA'
Parmak uçlarından dirseğe kadâr olan kısım. Bu miktara denk uzunluk ölçüsünün adı. Zira', metrenin kabulünden önce kullanılan uzunluk ölçülerindendir. 75 cm. ile 90 cm. arasında değişen zira' şekilleri vardır.
Zira; çarşı zira'ı ve mîmarî zira' olmak üzere iki çeşittir. Kumaş v.s. gibi çarşıda satılan malları ölçmek için kullanılan zira, çarşı zira'ı, yer ölçümü için kullanılan zira' da mîmarî zira'dır (M. Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, III, 663, I, 88). Zira'a arşın da denilir.
Şamil İA
[1] Magdi Wahba- Kamel al-Muhandes, A Dictionnary Of Arabic Literary And Linguistic. S.108-109. Librairie Du Liban Beyrut-1979. İlgili bölümün tercümesi : F.Aydın. Ferit Aydın, İslamda İnanç Sistemi, Kahraman Yayınları: 171-172.
[2] A.g.e.
[3] Bkz. Gazalî, el-Munkız'u Min'ed-Dalâl S.17 Mısır-1952 İkinci baskı.
[4] Bkz. İbn Khallikân, Vefeyât'ül-Âyân: 1/94 -Dip Not- Ferit Aydın, İslamda İnanç Sistemi, Kahraman Yayınları: 172.
[5] Bkz. Gazalî, el-Munkız'u Min'ed-Dalâl S.17 Mısır-1952 İkinci baskı.
[6] Bu ünlü kavgalardan biri de Osmanlı Tarihi'inde 1590-1650 yılları arasında cereyan etmiştir. Üçüncü Sultan Mehmed Dönemi'inden Dördüncü Sultan Mehmed zamanına kadar süren bu olay Kadızadeliler olarak tanınan bir grup fakih-vaiz ile dönemin tarikat şeyhleri arasında meydana gelmiştir. (Bk. Ord.Prof. İ.Hakkı Uzunçarşılı Osm.Tarihi : 3/354-362) Ferit Aydın, İslamda İnanç Sistemi, Kahraman Yayınları: 173
[7] Abdükadir Şeybe, El-Edyan'ul-Muasıra : S.128-133
[8] Haris El-Muhasibi: (H.243) İlk zahidlerdendir. İmam-ı Hanbeli O'nunla konuşmazdı. O da bu yüzden kimseye gözükmüyordu. Ölünce cenazesine dört kişiden başka kimse katılmadı. (İbn. Khallikân, Vefeyat'ül â'yân : 2/57)
[9] Raşahat Aynulhayat : Tasavvuf kitabı. Yazarı : Hüseyn b.Ali el-Vaiz el-Kaşif el-Beyhaki'dir. Müellif, bu kitabını H.910/M.1504 de farsça olarak tamamlandı ; H.993/M.1585 de Üçüncü Sultan Murad için türkçeye çevirildi. (Bk. Keşf'uz-Zunûn :1/903-904)
[10] A.g.e. S. 34
[11] Araf: 7/205
[12] Ekber Şah: (M.1542-1605) Hint-Moğol İmparatorluğu'nun üçüncü hükümdarı. Humayûn Şâh'ın oğlu, Babür Şâh'ın torunudur. Adı Mahmud Celalüddîn, künyesi Ebul-Feth'dir. Mistik bir ruh yapısına sahipti. Onun için din konusunda hayatı boyunca bocalayıp durdu. Hindu-müslüman kavgalarına, aklısıra bir çözüm getirmek amacıyla 1573 te hoşgörü esasına dayanan bir din kurdu ve buna: Din-i İlahî adını verdi. Hocası Abdüllatif Kazvinî ve mutusavvıf Eb'ul-Fazl'ın etkileriyle bu saplantılara girmiş olması ihtimali büyüktür. Özellikle Eb'ul-Fazl'ın etkisiyle İslam'dan soğuduğu, bir gerçektir. Bu yüzden 1582-1585 yıllarında müslümanlara karşı amansız bir baskı uyguladı. Onları ezdi. 1582 de valileri toplayarak kurduğu dini ilan etti. Ancak 18 kişiden başka kimsenin girmediği bu nevzuhur din, Ekber'in 1605'de ölümü üzerine hemen unutuldu.
[13] Mirza Ali Muhammed Seyyid: (Şiraz.1819-Tebriz.1850) Babiliğin kurucusudur. Bir tüccarın öksüz oğluydu. Mistik bir mizaca sahipti. 1844 de Kerbela'ya giderek Şeyhiler'le haşir neşir olunca sapıttı. Peygamberlik taslayarak Babilik adı altında bir din uydurdu ve kendine Bâb unvanını taktı. Bunun üzerine Kacar Hanedanı'ndan Nasreddin şah'ın emriyle 1850 yılında Tebriz'de kurşuna dizildi. Davasını Subh'ul-Ezel (Mirza Yahya Nuri) üstlendi. O da sonra Bağdad'a kaçtı. Ardından, Osmanlılar tarafından Kıbrıs'a sürüldü.
[14] Mirza Hüseyin Ali : (Tahran.1817-Akka.1892) Bab ın davasını üstlenerek Bahâilik adı altında düzmece bir din kurdu. 1852 de İran'dan sınır dışı edilerek Bağdad'a sürüldü. Bahâiliğin esaslarını koydu. Osmanlılar tarafından 1864 de Edirne'de, 1868 da Akka'da gözetim altında tutuldu. Ölünce yerine oğlu Abdülbaha (Abbas Efendi) davasını yürüttü.
[15] Mirza Gulam Ahmed Kadyânî : (Öl.1908) Kadyânîliğin kurucusudur. İngilizlerin Hindistan'daki emellerine hizmet etmek ve İslamı içinden çökertmek için bu dini kurdu.
İslam Konferansı Teşkilatı İslam Fıkıh Akademisi Konseyi'nce 22-28.Aralık.1985 tarihlerinde Cidde'de düzenlenen kongrede Kadyanîlik hakkında alınan kararın birinci maddesi şöyledir :
«Mirza Gulam Ahmed'in, peygamber ve ilahi elçi olarak gönderildiği, kendisine vahiy indiği yolundaki iddiaları, (dinde zorunlu, kesin ve yakînî şekilde sabit olan delilleri, keza peygamberlik müessesesinin Hz.Muhammed'le son bulduğu; Ondan sonra da kimseye kesinlikle vahiy inmeyeceği) gerçeklerini açıkça inkar etmektedir. Bu iddia ise gerek Mirza Gulam Ahmed'i, gerekse O'na muvafakat edenlerin tümünü İslam dininden çıkmış mürtedler kılmaktadır.
(Arapçadan tercüme : F. Aydın)
Ayrıca, merkezi Mekke'de bulunan İslam Birliği Teşkilatı'nın öncülüğünde, Nisan 1974'de düzenlenen bir kongreye, dünyanın çeşitli yerlerinden gelen İslâmî örgüt liderlerinin katılmasıyla 5 maddelik bir deklarasyon imzalanarak Kadyânîler, İslam düşmanı ve kâfir bir topluluk ilan edilmiş, bu dine bağlı olanların yıkıcı faaliyet ve propagandalarına karşı bir dizi önlem kararlaştırılmıştır.
Buna paralel olarak Pakistan İslam Cumhuriyeti Parlamentosu da 49/1974 sayılı bir kanunla anayasanın 106. ve 760. maddeleri'inde değişiklik yapmak suretiyle kadyânîleri İslam dışı bir topluluk olarak kabul etmiş, kanun, 17.Eylül.1974 günü Cumhurbaşkanı tarafından onaylanmıştır.
[16] Ferit Aydın, İslamda İnanç Sistemi, Kahraman Yayınları: 173-183.
[17] Bk. Mecma'ut-Tefâsîr: 1/401, Çağrı Yayınları Temel Eserler No.1 İst,-1979
[18] Yunus Sûresi'nin 63'üncü âyet-i kerîmesinde korunurlar biçiminde tercüme ettiğimiz kelime, arapça takvâ kökünün türevlerindendir. Bu önemli kavram, türk meâlcileri tarafından -maalesef- başarıyla tercüme edilememiştir. Bilgi için Bk. Dindarlık ve Takvâ.
[19]. Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Büyük Lügat: (Veli Maddesi) Türdav, İstanbul-1993
[20]. Muhammed Ali et-Tehânevî, (öl. H. 1158/M. 1745) Keşşaf'u İstilâhât'il-Funûn: 2/383 Kahraman Yayınları, İstanbul-1984 (İlgili pasajın tercümesi: Ferit AYDIN)
[21] Bu cümlenin farsça aslı şöyledir : Goyend çun abd be mertebe-i velâyet resed, ez taht-ı hitâb-ı emr'ü nehiy ber ayed. (Muhammed Ali et-Tahânevi, Sayfa : Üst no.1530/Alt no.384. Tercüme : Ferit Aydın.)
[22] Tekerlemeye benzeyen : Sahhan, sahhan sahhan ; Bisa'sain, bisa'sain ; bisehsehûbin, bisehsehûbin sözcükleri tamamen uydurulmuştur. Bunların hiç biri, ne arap sözlüğünde yer almaktadır, ne de hiç birinin anlamı vardır ! Bk. Füyûzât-ı Rabbaniye, Bedir Yayınevi S. 83-107 (Çeviren Celal Yıldırım)
[23] Raşahât S. 32
[24] Ferit Aydın, İslamda İnanç Sistemi, Kahraman Yayınları: 183-189.
[25] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları:7/421-422.
[26] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları:7/423.
[27] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları:7/423.
[28] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları:7/423-424.
[29] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 4/189-191.
[30] Râğıb el-Isfahânî, el-Müfredât, s. 328
[31] Râğıb el-Isfahânî, el-Müfredât, s. 328
[32] Hüseyin K. Ece, İslâmın Temel Kavramları, s. 774
[33] Mahmut Çanga, Kurân-ı Kerim Lügatı, Timaş Y. s. 193-195
[34] Ramazan Yılmaz, Kur'ânî Kavramlar, s. 145
[35] Ahmet Kalkan, Kuran Kavram Tefsiri.
[36] Bkz. Bakara: 2/269; Âl-i İmrân: 3/7; İsrâ: 17/41.
[37] Ramazan Yılmaz, Kur'ânî Kavramlar, s. 145-164
[38] Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kuran Dili, Azim Y. c. 1, s. 445-447
[39] Abdullah Yıldız, Namaz, s. 32
[40] Muhtasar İbn Kesir, 3/518; Tefhimul-Kuran, 6/384
[41] el-Keşşâf, 2/584; Muhtasar İbn Kesir, 2/332; Fî Zılâlil-Kuran, 4/2173
[42] Hüseyin K. Ece, a.g.e. s. 776-778
[43] Nureddin Turgay, Şamil İslâm Ansiklopedisi, c. 6, s. 163
[44] Hüseyin K. Ece, a.g.e. s. 697.
[45] Hüseyin K. Ece, s. 247, 643.
[46] Hüseyin K. Ece, s. 693-695
[47] Geniş bilgi için bkz. Ahmed Kalkan, Kurân-ı Kerim Kavram Tefsiri, s. 1829 vd. (Nisyan Kavramı)
[48] Hüseyin K. Ece, a.g.e. s. 222-223
[49] Alâaddin Başar, Nurdan Kelimeler, s. 139-141.
[50] Muh. İbn Kesir, 2/497; Ebus-Suud, Tefsir, 3/496.
[51] Ahmet Kalkan, İslam Akaidi: 383-385.
[52] Hüseyin K. Ece, a.g.e. s. 790.
[53] Ahmet Kalkan, İslam Akaidi: 385-387. Ahmet Kalkan, Kuran Kavram Tefsiri.
[54] Mustafa İslâmoğlu, Yürek Devleti, s. 31-34.
[55] Hüseyin K. Ece, a.g.e. a.g.e. s. 92. Ahmet Kalkan, İslam Akaidi: 387-388.
[56] Kemaleddin Erdil, Yaşayan Hurâfeler, s. 11
[57] Muhammed Hamidullah, İslâma Giriş
[58] Râbıta konusunda geniş bilgi almak için bkz. Ferit Aydın, Tarikatta Râbıta ve Nakşibendîlik, Ekin Y.
[59] Süleyman Uludağ, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, 588-589
[60] İbrahim Sarmış, Tasavvuf ve İslâm, s. 214, 217
[61] Mevdûdi'den naklen; Ebu'l Hasan Ali Nedvî, İslâm'ın Siyasî Yorumu, s. 77.
[62] Seyyid Kutub, Fî Zılâli'l Kur'an, c. 8, s. 336, Dünya Y.
[63] Fahreddin Râzî, Mefâtihu'l Gayb 4/152-153; Elmalılı, Hak Dini , Eser Y.1/540-541
[64] Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, Eser Y. 4/2362-2363
[65] Resul Bozyel, Zikir Üzerine, Haksöz 8 (Kasım 91), s. 7
[66] Zikir, Kur'an Okulu, Heyet, Hanif Y. sayı 14
[67] Muhammed el-Behiy, İnanç ve Amelde Kuranî Kavramlar, s. 30, 189
[68] Yusuf Kerimoğlu, Kelimeler Kavramlar, s. 345.
[69] Mehmed Göktaş, Cihad-Zikir Ayrılmazlığı, s. 71-73
[70] Bayraktar Bayraklı, Kur'an'da Değişim, Gelişim ve Kalite Kavramları, s. 126
[71] Kültür-sünnet münâsebeti ve İslâm'ın kültür anlayışı 1.ciltte genişçe işlenmiştir (S. 320-333).
[72] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları:7/465-466.
Zira; çarşı zira'ı ve mîmarî zira' olmak üzere iki çeşittir. Kumaş v.s. gibi çarşıda satılan malları ölçmek için kullanılan zira, çarşı zira'ı, yer ölçümü için kullanılan zira' da mîmarî zira'dır (M. Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, III, 663, I, 88). Zira'a arşın da denilir.
Şamil İA
[1] Magdi Wahba- Kamel al-Muhandes, A Dictionnary Of Arabic Literary And Linguistic. S.108-109. Librairie Du Liban Beyrut-1979. İlgili bölümün tercümesi : F.Aydın. Ferit Aydın, İslamda İnanç Sistemi, Kahraman Yayınları: 171-172.
[2] A.g.e.
[3] Bkz. Gazalî, el-Munkız'u Min'ed-Dalâl S.17 Mısır-1952 İkinci baskı.
[4] Bkz. İbn Khallikân, Vefeyât'ül-Âyân: 1/94 -Dip Not- Ferit Aydın, İslamda İnanç Sistemi, Kahraman Yayınları: 172.
[5] Bkz. Gazalî, el-Munkız'u Min'ed-Dalâl S.17 Mısır-1952 İkinci baskı.
[6] Bu ünlü kavgalardan biri de Osmanlı Tarihi'inde 1590-1650 yılları arasında cereyan etmiştir. Üçüncü Sultan Mehmed Dönemi'inden Dördüncü Sultan Mehmed zamanına kadar süren bu olay Kadızadeliler olarak tanınan bir grup fakih-vaiz ile dönemin tarikat şeyhleri arasında meydana gelmiştir. (Bk. Ord.Prof. İ.Hakkı Uzunçarşılı Osm.Tarihi : 3/354-362) Ferit Aydın, İslamda İnanç Sistemi, Kahraman Yayınları: 173
[7] Abdükadir Şeybe, El-Edyan'ul-Muasıra : S.128-133
[8] Haris El-Muhasibi: (H.243) İlk zahidlerdendir. İmam-ı Hanbeli O'nunla konuşmazdı. O da bu yüzden kimseye gözükmüyordu. Ölünce cenazesine dört kişiden başka kimse katılmadı. (İbn. Khallikân, Vefeyat'ül â'yân : 2/57)
[9] Raşahat Aynulhayat : Tasavvuf kitabı. Yazarı : Hüseyn b.Ali el-Vaiz el-Kaşif el-Beyhaki'dir. Müellif, bu kitabını H.910/M.1504 de farsça olarak tamamlandı ; H.993/M.1585 de Üçüncü Sultan Murad için türkçeye çevirildi. (Bk. Keşf'uz-Zunûn :1/903-904)
[10] A.g.e. S. 34
[11] Araf: 7/205
[12] Ekber Şah: (M.1542-1605) Hint-Moğol İmparatorluğu'nun üçüncü hükümdarı. Humayûn Şâh'ın oğlu, Babür Şâh'ın torunudur. Adı Mahmud Celalüddîn, künyesi Ebul-Feth'dir. Mistik bir ruh yapısına sahipti. Onun için din konusunda hayatı boyunca bocalayıp durdu. Hindu-müslüman kavgalarına, aklısıra bir çözüm getirmek amacıyla 1573 te hoşgörü esasına dayanan bir din kurdu ve buna: Din-i İlahî adını verdi. Hocası Abdüllatif Kazvinî ve mutusavvıf Eb'ul-Fazl'ın etkileriyle bu saplantılara girmiş olması ihtimali büyüktür. Özellikle Eb'ul-Fazl'ın etkisiyle İslam'dan soğuduğu, bir gerçektir. Bu yüzden 1582-1585 yıllarında müslümanlara karşı amansız bir baskı uyguladı. Onları ezdi. 1582 de valileri toplayarak kurduğu dini ilan etti. Ancak 18 kişiden başka kimsenin girmediği bu nevzuhur din, Ekber'in 1605'de ölümü üzerine hemen unutuldu.
[13] Mirza Ali Muhammed Seyyid: (Şiraz.1819-Tebriz.1850) Babiliğin kurucusudur. Bir tüccarın öksüz oğluydu. Mistik bir mizaca sahipti. 1844 de Kerbela'ya giderek Şeyhiler'le haşir neşir olunca sapıttı. Peygamberlik taslayarak Babilik adı altında bir din uydurdu ve kendine Bâb unvanını taktı. Bunun üzerine Kacar Hanedanı'ndan Nasreddin şah'ın emriyle 1850 yılında Tebriz'de kurşuna dizildi. Davasını Subh'ul-Ezel (Mirza Yahya Nuri) üstlendi. O da sonra Bağdad'a kaçtı. Ardından, Osmanlılar tarafından Kıbrıs'a sürüldü.
[14] Mirza Hüseyin Ali : (Tahran.1817-Akka.1892) Bab ın davasını üstlenerek Bahâilik adı altında düzmece bir din kurdu. 1852 de İran'dan sınır dışı edilerek Bağdad'a sürüldü. Bahâiliğin esaslarını koydu. Osmanlılar tarafından 1864 de Edirne'de, 1868 da Akka'da gözetim altında tutuldu. Ölünce yerine oğlu Abdülbaha (Abbas Efendi) davasını yürüttü.
[15] Mirza Gulam Ahmed Kadyânî : (Öl.1908) Kadyânîliğin kurucusudur. İngilizlerin Hindistan'daki emellerine hizmet etmek ve İslamı içinden çökertmek için bu dini kurdu.
İslam Konferansı Teşkilatı İslam Fıkıh Akademisi Konseyi'nce 22-28.Aralık.1985 tarihlerinde Cidde'de düzenlenen kongrede Kadyanîlik hakkında alınan kararın birinci maddesi şöyledir :
«Mirza Gulam Ahmed'in, peygamber ve ilahi elçi olarak gönderildiği, kendisine vahiy indiği yolundaki iddiaları, (dinde zorunlu, kesin ve yakînî şekilde sabit olan delilleri, keza peygamberlik müessesesinin Hz.Muhammed'le son bulduğu; Ondan sonra da kimseye kesinlikle vahiy inmeyeceği) gerçeklerini açıkça inkar etmektedir. Bu iddia ise gerek Mirza Gulam Ahmed'i, gerekse O'na muvafakat edenlerin tümünü İslam dininden çıkmış mürtedler kılmaktadır.
(Arapçadan tercüme : F. Aydın)
Ayrıca, merkezi Mekke'de bulunan İslam Birliği Teşkilatı'nın öncülüğünde, Nisan 1974'de düzenlenen bir kongreye, dünyanın çeşitli yerlerinden gelen İslâmî örgüt liderlerinin katılmasıyla 5 maddelik bir deklarasyon imzalanarak Kadyânîler, İslam düşmanı ve kâfir bir topluluk ilan edilmiş, bu dine bağlı olanların yıkıcı faaliyet ve propagandalarına karşı bir dizi önlem kararlaştırılmıştır.
Buna paralel olarak Pakistan İslam Cumhuriyeti Parlamentosu da 49/1974 sayılı bir kanunla anayasanın 106. ve 760. maddeleri'inde değişiklik yapmak suretiyle kadyânîleri İslam dışı bir topluluk olarak kabul etmiş, kanun, 17.Eylül.1974 günü Cumhurbaşkanı tarafından onaylanmıştır.
[16] Ferit Aydın, İslamda İnanç Sistemi, Kahraman Yayınları: 173-183.
[17] Bk. Mecma'ut-Tefâsîr: 1/401, Çağrı Yayınları Temel Eserler No.1 İst,-1979
[18] Yunus Sûresi'nin 63'üncü âyet-i kerîmesinde korunurlar biçiminde tercüme ettiğimiz kelime, arapça takvâ kökünün türevlerindendir. Bu önemli kavram, türk meâlcileri tarafından -maalesef- başarıyla tercüme edilememiştir. Bilgi için Bk. Dindarlık ve Takvâ.
[19]. Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Büyük Lügat: (Veli Maddesi) Türdav, İstanbul-1993
[20]. Muhammed Ali et-Tehânevî, (öl. H. 1158/M. 1745) Keşşaf'u İstilâhât'il-Funûn: 2/383 Kahraman Yayınları, İstanbul-1984 (İlgili pasajın tercümesi: Ferit AYDIN)
[21] Bu cümlenin farsça aslı şöyledir : Goyend çun abd be mertebe-i velâyet resed, ez taht-ı hitâb-ı emr'ü nehiy ber ayed. (Muhammed Ali et-Tahânevi, Sayfa : Üst no.1530/Alt no.384. Tercüme : Ferit Aydın.)
[22] Tekerlemeye benzeyen : Sahhan, sahhan sahhan ; Bisa'sain, bisa'sain ; bisehsehûbin, bisehsehûbin sözcükleri tamamen uydurulmuştur. Bunların hiç biri, ne arap sözlüğünde yer almaktadır, ne de hiç birinin anlamı vardır ! Bk. Füyûzât-ı Rabbaniye, Bedir Yayınevi S. 83-107 (Çeviren Celal Yıldırım)
[23] Raşahât S. 32
[24] Ferit Aydın, İslamda İnanç Sistemi, Kahraman Yayınları: 183-189.
[25] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları:7/421-422.
[26] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları:7/423.
[27] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları:7/423.
[28] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları:7/423-424.
[29] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 4/189-191.
[30] Râğıb el-Isfahânî, el-Müfredât, s. 328
[31] Râğıb el-Isfahânî, el-Müfredât, s. 328
[32] Hüseyin K. Ece, İslâmın Temel Kavramları, s. 774
[33] Mahmut Çanga, Kurân-ı Kerim Lügatı, Timaş Y. s. 193-195
[34] Ramazan Yılmaz, Kur'ânî Kavramlar, s. 145
[35] Ahmet Kalkan, Kuran Kavram Tefsiri.
[36] Bkz. Bakara: 2/269; Âl-i İmrân: 3/7; İsrâ: 17/41.
[37] Ramazan Yılmaz, Kur'ânî Kavramlar, s. 145-164
[38] Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kuran Dili, Azim Y. c. 1, s. 445-447
[39] Abdullah Yıldız, Namaz, s. 32
[40] Muhtasar İbn Kesir, 3/518; Tefhimul-Kuran, 6/384
[41] el-Keşşâf, 2/584; Muhtasar İbn Kesir, 2/332; Fî Zılâlil-Kuran, 4/2173
[42] Hüseyin K. Ece, a.g.e. s. 776-778
[43] Nureddin Turgay, Şamil İslâm Ansiklopedisi, c. 6, s. 163
[44] Hüseyin K. Ece, a.g.e. s. 697.
[45] Hüseyin K. Ece, s. 247, 643.
[46] Hüseyin K. Ece, s. 693-695
[47] Geniş bilgi için bkz. Ahmed Kalkan, Kurân-ı Kerim Kavram Tefsiri, s. 1829 vd. (Nisyan Kavramı)
[48] Hüseyin K. Ece, a.g.e. s. 222-223
[49] Alâaddin Başar, Nurdan Kelimeler, s. 139-141.
[50] Muh. İbn Kesir, 2/497; Ebus-Suud, Tefsir, 3/496.
[51] Ahmet Kalkan, İslam Akaidi: 383-385.
[52] Hüseyin K. Ece, a.g.e. s. 790.
[53] Ahmet Kalkan, İslam Akaidi: 385-387. Ahmet Kalkan, Kuran Kavram Tefsiri.
[54] Mustafa İslâmoğlu, Yürek Devleti, s. 31-34.
[55] Hüseyin K. Ece, a.g.e. a.g.e. s. 92. Ahmet Kalkan, İslam Akaidi: 387-388.
[56] Kemaleddin Erdil, Yaşayan Hurâfeler, s. 11
[57] Muhammed Hamidullah, İslâma Giriş
[58] Râbıta konusunda geniş bilgi almak için bkz. Ferit Aydın, Tarikatta Râbıta ve Nakşibendîlik, Ekin Y.
[59] Süleyman Uludağ, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, 588-589
[60] İbrahim Sarmış, Tasavvuf ve İslâm, s. 214, 217
[61] Mevdûdi'den naklen; Ebu'l Hasan Ali Nedvî, İslâm'ın Siyasî Yorumu, s. 77.
[62] Seyyid Kutub, Fî Zılâli'l Kur'an, c. 8, s. 336, Dünya Y.
[63] Fahreddin Râzî, Mefâtihu'l Gayb 4/152-153; Elmalılı, Hak Dini , Eser Y.1/540-541
[64] Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, Eser Y. 4/2362-2363
[65] Resul Bozyel, Zikir Üzerine, Haksöz 8 (Kasım 91), s. 7
[66] Zikir, Kur'an Okulu, Heyet, Hanif Y. sayı 14
[67] Muhammed el-Behiy, İnanç ve Amelde Kuranî Kavramlar, s. 30, 189
[68] Yusuf Kerimoğlu, Kelimeler Kavramlar, s. 345.
[69] Mehmed Göktaş, Cihad-Zikir Ayrılmazlığı, s. 71-73
[70] Bayraktar Bayraklı, Kur'an'da Değişim, Gelişim ve Kalite Kavramları, s. 126
[71] Kültür-sünnet münâsebeti ve İslâm'ın kültür anlayışı 1.ciltte genişçe işlenmiştir (S. 320-333).
[72] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları:7/465-466.
Z harfi
- 2- Görevleri:
- b- Menkullerde
- Eş veya Hısımların Nafakasının Zaman Aşımına Uğraması
- İbâdetlerin En Büyüklerinden Biri, Belki Birincisi; Zikir
- Meşru Savunma Halinde Saldırganı Öldürmek
- ZAHİD
- Zevi'l-Erhâmın Mirasçı Olmasında Uyulacak Kurallar
- Zikir ve Namaz
- ZULÜM
- 1-Eşin Nafakasının Düşmesi:
- Kur'an'da Zulmün Mânâları
- Mü'minlere Zikrin Emredilmesi:
- Suîniyetli Zilyedin Mükellefiyetleri
- ZÂHİR
- ZARURÎ KESİM
- ZENDEKA (ZINDIKLIK)
- Zevi'l-Erhâmın Mirasçı Oluşuna Örnekler
- Zikir ve Kur'an
- Zimmîlerle İlgili Bazı Önemli Hükümler
- 2. Hısımların Nafakasında Zaman Aşımı:
- Hadis-i Şeriflerde Zikir Kavramı
- Kavram Olarak Zulüm
- ZAHİRİYE MEZHEBİ
- ZATU'R-RİK'A GAZVESİ
- ZEYDİYE
- Zındık Sözcüğü İslam Tarihinde iİk Defa Ne Zaman Kullanıldı
- Zikir Ibâdetinin Yerine Getirilmesi:
- ZİNA
- Bazı Fazîletli Zikir Sözleri:
- Hz. ZEYNEB (r.a)