Zikir ve Kur'an

 



Kur’an, kendisine ‘zikir’ demektedir ki, O, baştan başa bir öğüttür, hatırlatmadır, insanlarla ilgili her önemli şeyi açıklayan bir ilâhî bildiridir. O, aynı zamanda  sürekli Allah’ı hatırlatan âyetlerden meydana gelmektedir.



“Bu, Bizim O’na indirdiğimiz mübârek bir Zikirdir. Şu halde, onu inkâr edecek olanlar siz misiniz?” (21/Enbiyâ, 50)



“Hiç şüphesiz Zikr’i (Kur’an’ı) Biz indirdik Biz; onun koruyucuları da gerçekten Biziz.” (15/Hıcr, 9)



“Dediler ki: ‘Ey kendisine zikir (Kur’an) indirilen (Muhammed)! Sen mutlaka bir mecnunsun!” (15/Hıcr, 6)



“(Rasûlüm!) İşte böylece geçmiştekilerin haberlerinden bir kısmını sana anlatıyoruz. Şüphesiz ki, tarafımızdan sana bir zikir (Kur’an) verdik.” (20/Tâhâ, 99)



“Sen, ancak zikre (Kur’an’a) uyan ve görmeden Rahmân’dan korkan kimseyi uyarabilirsin. İşte böylesini bir mağfiret ve güzel bir mükâfatla müjdele!” (36/Yâsin, 11)



“Sen zikrimize (Kur’an’a) iltifat etmeyen ve dünya hayatından başka bir şey istemeyenlerden yüz çevir!” (53/Necm, 29)



“... Ey iman eden akıl sahipleri! Allah’tan korkun. Allah size gerçekten bir zikir (Kur’an) indirmiştir.” (65/Talak, 10)



Sâd Sûresinin ikinci âyetinde geçen ‘zikr’in birkaç anlamda kullanılma ihtimali bulunmaktadır: “Sâd. Zikir dolu Kur’an’a andolsun.” (38/Sâd, 1-2). Zikir dolu, zikir sahibi Kur’an; şeref ve şan sahibidir. En yüce şeref ona aittir. Nitekim bir başka âyette buna işaret edilmektedir: “Gerçekten O Kur’an, hem senin için, hem de kavmin için bir zikirdir (şereftir)” (43/Zuhruf, 44). Buradaki zikir ikinci olarak; anmak, hatırlatmak, şeriat ve hükümleri, va’ad (Allah’ın verdiği söz) ve tehditler, geçmiş ümmetlerin kıssalarından alınacak ders ve ibretler anlamında kullanılmaktadır. Üçüncü olarak, dinde ihtiyaç olan şeyleri hatırlatma, yani şerefli ve değeri yüce dini öğreten, ibret dersi veren Kur’an mânâsında gelmiş olabilir.



Kur’an, bir zikir ve uyarıdır. Kalpler onunla huzur ve sükûn bulur. Mü’minler onun âyetlerini tedebbür, tefekkür edip düşünsünler ve dosdoğru yolda hidâyet üzere yaşasınlar, her türlü problemlerine onun gösterdiği çarelerle çözüm bulup kurtuluşa ersinler diye gönderilmiştir.



Namazda ve namaz dışında Kur’an okumak, büyük bir zikirdir; devamlı bir hatırlama ve hatırlatmadır. Kur’an’ı ve O’nun hükümlerini unutan, dünya zevkleriyle sarhoş olup gaflet içinde yaşayan insanı ilâhî hakikatlerle sarsıp uyandıran, kendine/fıtratına döndüren büyük bir zikirdir Kur'an.



Zikrin bu geniş anlam sahası, Kur’an âyetlerinde açıkça ortaya konulduğunu yukarıda belirttik. Şimdi Kur’an’da zikir kelimesinin geçtiği bazı âyetlerin meallerini görelim:



"Allah'ın mescidlerinde O'nun adının zikredilip anılmasına engel olan ve onların harap olmasına çalışandan daha zâlim kim vardır?!” (2/Bakara, 114)



“Beni zikredin ki Ben de sizi zikredeyim.” (2/Bakara, 152)



“...Allah’ın sizin üzerinizdeki nimetini (size verdiği hidâyeti ve size gönderdiği Peygamberini), kendisiyle size öğüt vererek size indirdiği Kitab’ı ve hikmeti zikredin/hatırlayın.” (2/Bakara, 231)



"...Allah'ın size öğrettiği gibi Allah'ı zikredin" (2/Bakara, 239)



“...Rabbini çok zikret; sabah akşam tesbih et.” (3/Âl-i İmrân, 41)



"Onlar (takvâ sahipleri), bir kötülük yaptıklarında, ya da kendilerine zulmettiklerinde Allah'ı zikredip/hatırlayıp günahlarından dolayı hemen tevbe-istiğfâr ederler. Zaten günahları Allah'tan başka kim bağışlayabilir ki! Bir de onlar işledikleri kötülüklerde bile bile ısrar etmezler." (3/Âl-i İmrân, 135)



“Ayakta dururken, otururken, yanları üzerinde yatarken (her zaman) Allah’ı zikrederler (ve şöyle duâ ederler:) ‘Rabbimiz! Sen bunu boşuna yaratmadın. Seni tesbih ederiz. Bizi cehennem azâbından koru!” ( 3/Âl-i İmrân, 190-191)



“Namazı bitirince ayakta, otururken ve yanınız üzerinde yatarken Allah’ı zikredin. Huzura kavuşunca da namazı dosdoğru kılın; çünkü namaz, mü’minler üzerine vakitli olarak farz olmuştur.”  (4/Nisâ, 103)



"Eğer şeytanın fitlemesi seni dürterse hemen Allah'a sığın. Çünkü O, (herşeyi) işitendir, (herşeyi) bilendir. Takvâya erenler var ya, onlara şeytan tarafından bir vesvese dokunduğunda (Allah'ın emir ve yasaklarını) tezekkür edip hatırlayarak hemen gerçeği görürler." (7/A'râf, 200-201)   



“Rabbini, içinden, yalvararak ve O’ndan korkarak, yüksek olmayan bir sesle sabah ve akşam zikret. Gâfillerden olma!” (7/A’râf, 205)



"Mü'minler, ancak, Allah zikredildiği/anıldığı zaman yürekleri titreyen, kendilerine Allah'ın âyetleri okunduğunda imanlarını artıran ve yalnız Rablerine dayanıp güvenen kimselerdir." (8/Enfâl, 2)



“Ey iman edenler! (Savaşmak için) herhangi bir topluluk ile karşılaştığınız zaman sebât edin ve Allah’ı çok zikredin ki başarıya erişesiniz.”  (8/Enfâl, 45)



“(Onlar, Allah'a) İman edenler ve gönülleri Allah’ın zikriyle sükûnete erenlerdir. Bilesiniz ki, kalpler, ancak Allah’ı zikretmekle tatmin olur, huzura kavuşur.” (13/Ra’d, 28)



“Yedi gök, dünya ve bunlarda bulunan herkes (herşey) O’nu tesbih eder. O’nu hamd/övgü ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur. Ne var ki siz, onların tesbihini anlamazsınız.”  (17/İsrâ, 44)



“Unuttuğun zaman Allah’ı zikret ve ‘Umarım Rabbim beni, doğruya bundan daha yakın olan bir yola iletir’ de.” (18/Kehf, 24)



“(Rasûlüm!) Sabah akşam Rablerine, sırf O’nun rızâsını dileyerek duâ edenlerle birlikte candan sebat et. Dünya hayatının süsünü isteyerek gözlerini onlardan çevirme. Kalbini, Bizi zikretmekten gâfil kıldığımız, hevâsına/kötü arzularına uymuş ve işi gücü aşırılık olan kimseye itaat etme.” (18/Kehf, 28)



"(Ey Mûsâ!) Seni, kendim için elçi seçtim. Sen ve kardeşin birlikte âyetlerimi götürün. Beni zikretmeyi ihmal etmeyin. Firavun'a gidin. Çünkü o, iyiden iyiye azdı." (20/Tâhâ, 41-43)



“Kim Benim zikrimden yüzçevirirse, şüphesiz onun için dar bir geçim, geçim sıkıntısı vardır ve Biz onu, kıyâmet günü kör olarak haşrederiz.”   (20/Tâhâ 124)



“İşte bu (Kur’an) da, Bizim indirdiğimiz mübârek/hayırlı, faydalı bir zikirdir (öğüttür). Şimdi onu inkâr mı ediyorsunuz?”  (21/Enbiyâ, 50)



“...İlâhınız bir tek İlâhtır. O’na teslim olun! (Ey Muhammed!) O ihlâslı ve mütevâzi insanları müjdele! Onlar öyle kimselerdir ki, Allah zikredildiği zaman kalpleri titrer; başlarına gelene sabrederler; namazı kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden infak ederler (Allah için harcarlar).” (22/Hacc, 34-35)



“Öyle adamlar vardır ki (Allah’ı tesbih ederler), ne ticâret ne de alışveriş onları Allah’ı zikretmekten, namaz kılmaktan ve zekât vermekten alıkoymaz. Onlar, kalplerin ve gözlerin allak bullak olduğu bir günden korkarlar.”  (24/Nûr, 37)



“(Rasûlüm!) Sana vahyedilen Kitab’ı oku ve namazı dosdoğru kıl. Muhakkak ki namaz, fahşâ ve münkerden (hayâsızlıktan ve kötülükten) alıkoyar. Allah’ı(n) zikir(i), elbette en büyük (ibâdet)tür. Allah yaptıklarınızı bilir.” (29/Ankebût, 45)



“Bizim âyetlerimize ancak o kimseler iman ederler ki, bu âyetlerle kendilerine zikir/öğüt verildiğinde (zükkirû), büyüklük taslamadan secdeye kapanırlar ve Rablerini hamd ile tesbih ederler. Onlar, yanları üzere yattıkları yataklarından kalkarak korkuyla, umutla Rablerine duâ edip yalvarırlar ve kendilerine verdiğimiz rızıktan infak ederler (Allah yolunda harcarlar). Yaptıklarına karşılık olarak, onlar için nice sevindirici ve göz aydınlatıcı nimetler saklandığını hiç kimse bilemez. Öyle ya, mü’min olan, hiç fâsık (yoldan çıkmış) kimse gibi midir? Bunlar elbette bir olamazlar.” (32/Secde, 15-18)                              



“...(Kur’an tilâveti ve ilimle, tesbih, tahmîd, tehlîl ve tekbirle) Allah’ı çokça zikreden erkekler ve zikreden kadınlar; (işte) Allah, bunlar için bir mağfiret ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır.” (33/Ahzâb, 35)



“Ey iman edenler, Allah’ı çokça zikredin. Ve O’nu sabah akşam tesbih edin.” (33/Ahzâb, 41-42)



“Ey insanlar! Allah’ın size olan nimetini zikredin/hatırlayın: Allah’tan başka size gökten ve yerden rızık verecek bir yaratıcı var mı? O’ndan başka ilâh yoktur. Nasıl oluyor da (tevhidden şirke) çevriliyorsunuz?” (35/Fâtır, 3)



“Saf saf dizilmişlere; Toplayıp sürenlere; Zikir okuyanlara yemin ederim ki, ilâhınız birdir.” (37/Sâffât, 3-4)



"Allah kimin gönlünü İslâm'a açmışsa o, Rabbinden bir nûr üzerinde değil midir? Allah'ı zikretmek hususunda kalpleri katılaşmış olanlara yazıklar olsun! İşte bunlar apaçık bir sapıklık içindedirler." (39/Zümer, 22)



"Kim Rahmân'ı zikretmekten gâfil olursa, yanından ayrılmayan bir şeytanı ona musallat ederiz. Şüphesiz bu şeytanlar, onları doğru yoldan alıkoyarlar da onlar, kendilerinin hidâyette/doğru yolda olduklarını zannederler. O şeytan dostu kimse, en sonunda Bize gelince arkadaşına: 'Keşke benimle senin aranda doğu ile batı arası kadar uzaklık olsaydı, ne kötü arkadaşmışsın!' der." (43/Zuhruf, 36-38)



“Sen, zikrimize iltifat etmeyen ve dünya hayatından başka bir şey istemeyenlerden yüzçevir.”  (53/Necm, 29)



“İman edenlerin Allah’ı zikretme ve O’ndan inen hak/gerçek için kalplerinin saygıyla yumuşaması zamanı daha gelmedi mi? Onlar daha önce kendilerine kitap verilenler gibi olmasınlar. Onların üzerinden uzun zaman geçti de kalpleri katılaştı. Onlardan birçoğu fâsıktır/yoldan çıkmış kimselerdir.” (57/Hadîd, 16)



“Ey iman edenler! Cuma günü namaza çağrıldığı (ezan okunduğu) zaman, hemen Allah’ı zikretmeye koşun ve alışverişi bırakın. Eğer siz gerçeği anlayan kimseler iseniz elbette bu, sizin için daha hayırlıdır. Namaz bitince yeryüzüne dağılın ve Allah’ın lütfundan isteyin. Allah’ı çok zikredin, umulur ki kurtuluşa erersiniz.” (62/Cum’a, 9-10)



“Ey iman edenler! Mallarınız ve çocuklarınız sizi Allah’ı zikretmekten alıkoymasın. Kim bunu yaparsa işte onlar ziyana uğrayanlardır.” (63/Münâfıkun, 9)



“Rabbinin adını zikret. Mutlak ihlâs ile O’na yönel.” (73/Müzzemmil, 8)



“Sabah akşam Rabbinin ismini zikret. Gecenin bir kısmında O’na secde et; gecenin uzun bölümünde O’nu tesbih et.” (76/İnsan, 25-26)



“Temizlenen, Rabbinin adını zikredip O’na kulluk eden, namaz kılan kimse kuşkusuz kurtuluşa ermiştir.” (87/A’lâ, 14-15)                    



Zikir; bir şeyin dilde veya kalpte hazır olması, o şeyin söz ile veya kalpte hatırlanmasıdır. Bu hatırlama iki şekilde olabilir: Birincisi, unuttuktan sonra olan bir hatırlamadır ki, bu her insanda her zaman olan bir şeydir. İkincisi, akılda tutulan, öğrenilen ve zaten kalbe yerleşen şeyin hatırlanmasıdır ki, kişi hiç unutmadığı bu gibi şeyleri dil ile söylediği zaman onu zikretmiş, dile getirmiş olur.



“Andolsun, size, (bütün durumlarınızı kapsayan) zikrinizin içinde olduğu bir Kitap indirdik. Yine de akıllanmayacak mısınız?” (21/Enbiyâ, 10) âyetinde bu anlamları bulmak mümkündür.



 ‘Zikir’ bir âyette Peygamberimiz’in bir özelliği olarak kullanılmaktadır . Tıpkı Hz. İsa (a.s.)’ya ‘Allah’ın Kelimesi’ denilmesi gibi. Hz. Muhammed (s.a.s.) Allah’ın elçisidir, ama hatırlatan, uyaran veya şerefi yüce bir elçidir.   “Allah, onlar için şiddetli bir azap hazırlamıştır; öyleyse ey iman etmekte olan temiz akıl sahipleri! Allah’tan korkup sakının. Doğrusu Allah, sizin için bir zikir (hatırlatan) indirmiştir.” (65/Talak, 10). Bazı tefsirciler bu âyetteki zikr’in Kur’an olduğunu, bazıları ise kelimenin burada ‘uyarı’ anlamına geldiğini söylemişlerdir.[40]



Kur’an’ın ‘zikir ehli’  (ehlu’z zikr) dediği insanların kim olduğu konusunda da farklı görüşler bulunmaktadır. Bu kavramın geçtiği âyetin meâli şöyle:



“Biz senden önce kendilerine vahyettiğimiz erkeklerden başka (resûl) göndermedik. Eğer bilmiyorsanız, zikir ehline sorun.” (16/Nahl, 43).



Bazılarına göre ‘zikir ehli’, Allah’ın daha önceden gönderdiği kitaplardır. Çünkü onlar da peygamberlerden ve onlarla beraber gelen vahy’den bahsediyorlar, onları hatırlatıyorlardı. Kimilerine göre, kitap ehli kimselerdir. Çünkü onlar da peygamberleri ve görevlerini biliyorlar. Kimilerine göre de, kendilerine tebliğ edildiği zaman daha önceden iman etmiş mü’minlerdir. Eğer müşrikler, Kur’an’dan ve Hz. Peygamber’in dâvetinden şüphe ediyorlarsa, daha önce bu dâveti anlamış ve iman etmiş kimselere sorsunlar. Çünkü onlar ‘zikr’i anlayan, ne olduğunu bilen kimselerdir.[41]



Bir âyette ‘zikr’in, unutmadan sonra hatırlama anlamına geldiğini görüyoruz . Daha önce bilinen bir şey unutulduktan sonra hatırlanıyor ve bu hatırlama dil ile ifade ediliyor (18/Kehf, 63).



Kalp ve dil ile zikrin beraber ifade edildiği âyetler de bulunmaktadır. Şu örnekte olduğu gibi:



“(Hac) ibâdetinizi bitirdiğinizde, artık (câhiliye döneminde) atalarınızı andığınız (zikrettiğiniz) gibi hatta daha kuvvetli bir anma ile Allah’ı anın (zikredin)…” (2/Bakara, 200).



Buradaki zikir, hem kalb ile Allah’ı hatırlamaktır, hem de Hacc esnasında veya hac bitiminde çeşitli duâ ve zikir sözleri okuyup dil ile Allah’ı anmaktır. (Ayrıca bkz. 2/Bakara, 198, 203, 239; 4/Nisâ, 103).



Rabbimiz (c.c.), Peygamberimiz’e, Hz. Meryem’i, İbrâhim’i, Mûsâ’yı, İsmail’i, İdris’i (a.s.) anmasını veya onları mü’minlere hatırlatmasını istiyor (19/Meryem, 16, 41, 51, 54, 56). Yine Peygamberimize; “Hz. Dâvud’u , Eyyûb’u, İshak’ı, Yakub’u, Elyesâ’yı, Zülkifl’i (38/Sâd, 17, 41, 45, 48) ve Hûd’u da hatırlat” (46/Ahkaf, 31) buyuruyor. İsrâiloğullarına birçok yerde; “Allah’ın size verdiği nimetleri ve size verdiği makamları hatırlayın” demektedir (2/Bakara, 40, 47, 122; 5/Mâide, 20; 8/Enfâl, 45).



Kur’an, mü’minlerden de sürekli bir şekilde Allah’ın nimetlerini hatırlamalarını istiyor (2/Bakara, 231; 3/Âl-i İmrân, 103; 5/Mâide, 7, 11). Kur’an, ayrıca bütün insanlara Allah’ın kendilerine verdiği nimetleri hatırlamalarını emrediyor (35/Fâtır, 3).[42]