Günümüzde Zındıklık
Bugün artık Allah, peygamber, melek, âhiret, kaza ve kader gibi imanın temel esasları yanında yüzlerce sapkın ve batıl inanış daha müslümanım diyen milyonlarca insanın vicdanına yerleşmiş bulunmaktadır. Bu inanışlar zaman içinde tarihe, sanata ve edebiyata da kolay kolay silinmeyecek olan damgasını vurmuştur.
Daha çok ölüye tapma özleminden kaynaklanan bu inanışların, artık yüzyıllara dayanan bir tarihi ve kalabalık bir literatürü de vardır. Bazısı bir âyet-i kerime'nin veya bir hadis-i şerif'in çarpık bir yorumu olan, bazısı başka dinden esinlenme ile alınan, bazısı başlangıçta iyi niyetle fakat cahilce, bazısı ise son derece kötü niyetle ve sinsi amaçlarla düzenlenen yüzlerce terim ve ifade bu literatürü oluşturmaktadır. Asırların akışı içinde çeşitli Kur'ânî değerlerle ve şirk sembolleriyle örüle örüle dokunan ve amaçta İslam'la, Kitap ve Sünnetle hiç bir ilişkisi bulunmayan bu literatür, (birer sentetik din olan) mistik örgütlere ait kavramları içermektedir. Bu kavramlardan her biri görünürde bir âyeti kerimeye veya bir hadis-i şerife tutunarak, (içerdiği şirk ve küfrü) örtülü bir şekilde vicdanlara yerleştirmeyi amaçlar. Onun için zındıklık da yöntem bakımından aynı münafıklık gibi sinsi bir şirk türüdür.
Konunun özüne bir daha dönmek gerekirse mistik kökenli zındıklığın (âyet ve hadislere, çok dolaylı yollardan tutunarak İslam'ın orijinal değerlerini çarpıtmak suretiyle) toplumun imanı üzerinde yaptığı yıkıcı etkilere bir nebze değinmekte yarar vardır. Bu etkileri, ayrıntılarıyla çok geniş boyutlarda ele almak başlı başına ayrı bir inceleme konusudur. Bu nedenle sorunun içyüzünü ortaya koymak bakımından aşağıdaki açıklamaların, yeterli bir fikir vermesi umulur.
Mistik zındıklığın artık kendine özgü bir dili ve lügatı vardır. Bu dil ve lûgat, İslamın iman ve ahlâk terminolojisi kullanılarak oluşturulmuş, geliştirilmiş ve asırların akışı içinde kurumlaştırılmıştır. Dolayısyla bu dil ve lügat içinde bulunan İslam'a ait orijinal terimleri, ifade ve kavramları teker teker ayıklamak, ya da onları, kendilerine yüklenmiş olan küfrî ve şirkî anlamlardan arındırmak çok zordur. Elbette ki bu iş İslam âlimlerine düşmektedir.
Örneğin veli kavramını ele alalım. Bu kelime Kur'ân-ı Kerim'in ve İslam'ın öz malıdır. Çoğulu Evliya'dır. Aynı zamanda mistik çevreler tarafından da okunan ve muteber sayılan Kadı Beyzâvî'nin, Envâr'ut-Tenzîl; el-Khazin'in, Lübâb'ut-Te'vîl; Nesefi'nin Medârik ve Firûzâbâdî'nin İbni Abbas Tefsiri gibi kaynaklarda ve daha birçok tefsir kitaplarında Veli'nin anlamı: Dost, seven, sahip, malik, destekleyen, koruyan; (adına karar verme yetkisine sahip olduğu kimsenin) işlerini yürüten demektir. [17] Ne varki mistik ruhaniler, bütün bunlara ek olarak veli sözcüğüne bazı yabancı anlamlar daha yüklemişlerdir. Yaklaşıklık ilgisini pek ustaca kullanarak yaptıkları bu sinsi yakıştırma Kur'ân-ı Kerim'in gerçeklerine, mesajlarına ve özüne tamamen aykırıdır.
Nedir bu yakıştırma ?
Bunu kavrayabilmek için Kur'ân-ı Kerim'de veli denilen insana, ayrıca hangi nitelikler verildiğine ve nasıl tanıtıldığına bakmak gerekir. Bunun için de mistik saplantıları olmayan tefsir âlimlerinin eserlerine bakmak yeterlidir.
Doğrusu bu konunun ağırlık merkezini Yunus Sûresi'nin, 62, 63 ve 64 üncü âyet-i kerimeleri oluşturmaktadır. Çünkü Kur'ân-ı Kerim'de veli ve evliya sözcükleri birçok yerde geçmesine rağmen, spekülatörler ille de bu üç âyete yapışmış, zihinlerinde hayal ettikleri veli tipini, (yani insan şeklindeki mitolojik tanrıyı) bu âyetlere yakıştırdıkları yorumlarla- yaratmışlardır.
Şimdi bakalım Allah Teâlâ bu âyetlerde ne buyuruyor:
İyi bilin ki Allah'ın velileri için ne korku var, ne de onlar üzülürler.
Onlar ki inandılar ve korunurlar.[18]
Dünya hayatında da âhirette de müjde onlara! Allah'ın sözleri değişmez. İşte büyük başarı budur. (Yunus: 10/62-64)
Demek ki her şeyden önce veli:
1- İnsandır; Doğar, büyür, yaşar, yer, içer, dışkı yapar, hastalanır ve ölür.
2- Ama diğer tüm insanlardan farklı olarak geleceğinden korkmaz. Çünkü gaflet içinde yaşamaz ve hazırlıklıdır.
3- Geçmişinden dolayı üzülmez. Çünkü geçmişi temizdir.
4- Rabbine güçlü bir imanla bağlıdır.
5- Allah'ın emir ve yasaklarına titizlikle uyar ve O'nun koyduğu sınırları çiğnemekten korunur. Bunu yapmak için de her çareye baş vurur.
İşte Kur'ân-ı Kerim'deki veli -yukarıdaki âyetlerin ışığında yapılabilecek en geniş bir yorumla- budur. Ama gelin görün ki mistikçilikte veliyi böyle tanımlamak âdetâ ona hakaret etmek demektir. Veliyi bu kadar basitleştiren ve onu insan derekesine indirgeyen kimse onlara göre: zındıktır, münkirdir, dinsizdir !.. vs. Bu çevrelerin en seviyeli olanlarına göre ise Veli: Hayatını mücadelelerle ve azîmet ve fevkalâde bir zühd ve tâat'a sarfederek kendisinden, Allah (cc)'ın izniyle gaybdan haber vermek ve gaybî ahvâli keşfetmek gibi ilmî ve kevnî harikalar zuhura gelen zât.dır.[19]
Veli için ancak en ılımlı mistikçiler bu portreyi çizmekle yetinmektedirler. Oysa velilik felsefesi aslında zındıklığın eksenini oluşturmaktadır. Nitekim bakınız Zunnun-i Mısrî bu konuda ne diyor:
Velilik ve arınmışlık erbabı yanında ancak abdestli ve pak olarak oturunuz. Çünkü onlar gönüllerin casusudur.[20]
Kökü Animizm'e kadar dayanan mistik zındıklığın bu yorumları, görüldüğü üzere epey zorakidir ve ölüye tapma özleminden kaynaklanmaktadır. Nitekim el-Evliyaiyye (yani evliyacılık) adı altında bir tarikat vardır ki bu tarikatın bağlıları şöyle bir inanca sahiptirler:
Kul, velilik mertebesine ulaşınca artık emir ve yasak hitabı altından çıkar. [21]
Yani, insan veli olunca onun için emir ve yasaklar artık söz konusu değildir. İstediği şekilde davranabilir. (?!)
Zendekanın, zaman içinde oluşmuş birikimleri arasında Kur'ân'a ve İslam'a aykırı o kadar terim, tanım, ifade, menkıbe, hikaye, şiir, yorum, rivâyet, görüş ve açıklamalar vardır ki her biri ciltlerle kitap konusudur. Bunlardan bazı örnekler şöyledir:
1- Evliya Rütbeleri:
Aktâb, ebdâl, evtâd, nücebâ, nukabâ, gavs, üçler, yediler ve kırklar;
2- Tarikat Kuralları:
Hûş der dem, nazar ber kadem, sefer der vatan, halvet der encümen, yâd kerd, bâz geşt, nigâh daşt, yâd daşt, vukuf-i zamanî, vukûfi adedî,vukûf-i kalbî.
3- Şeyh Adlarının Anılması Sırasında Kullanılan Dua Sözleri:
Kaddesellahu sirrehu'l-Aziz, Kuddise sirruhu, Emeddenellahu bi'imdâdatihi, Himmeti hazır olsun, Destûr ya pîr ...vs.
4- Allah'a Yakarış:
Allahümme sahhan, sahhan sahhan; Bisa'sain, bisa'sain,...ve'l-Baha-i ve'n-Nur'it-Tâmmi, bisehsehûbin, bisehsehûbin, zi'l-Arş'iş-Şâmikhi, bitahtahûbin, bitahtahûbin... vs. [22]
5- Çeşitli Terimler:
Şeyh, mürid, cân, derviş, postnişin, seccâdenişîn, bende, salik, halife, silsile-i sâdât, mürşid-i kâmil, ricâl'ul gayb...
Türbe, tekke, hânegâh, sanduka, atebe, ocak...
Tarikat, el alma, el verme, telkin, râbıta, hatm-i huwâcegân, teveccüh, letâif-i hamse, çile, riyâzet, seyr-u sülûk, uzlet, fakr, halvet, himmet, ruhaniyetten istimdâd, kurbiyet (kurbet değil), ubûdiyet (İbâdet değil), azîmet (azim değil)...
Kışr, lübb, aşk (muhabbet değil), sema, vecd, sekr, sahv, mahv, zevk, şurb, cezbe, bast, kabz, terk-i ihtiyar, murâkabe, müşahede, iskat-i tedbir, sukut-i teklif, fena, baka, vücûd, şühûd, mükâşefe, hulûl ve ittihâd...
Bunlar zendeka literatürünün sadece bir bölümünü oluşturur. Bu terimlerin bazılarında harf değişikliği yapılmıştır. (Doğru şekilleri yukarıda parantezler içinde gösterilmiştir.)
Bu literatürdeki spekülasyonların özeti ise şudur:
Yukarıdaki yabancı terimlerin içerikleri, yaklaşıklık ilgisinden hareket edilerek tamamen İslam'ın malı olan değerlerle yer yer çok ustaca sentezlenmiş ve deyim yerinde ise yabancı inanışlar, islâmî bir örtü içinde sunulmuştur. Müslümanın, esasen işini bunlara karşı zorlaştıran ve onu zaman zaman şaşırtan nokta işte budur.
Şimdi de seçtikleri terimlerimize bir göz atalım ki âdetâ balla zehiri karıştırır gibi bunları İslam'dan alıp kelime yapısında bazen değişiklik de yaparak yukarıdaki sembollerin içeriklerinde dolgu maddesi olarak kullanmışlardır.
Zendeka literatürüne daha çok alınmış olan değerlerimizden bazıları şunlardır:
Veli, evliya, imam (mürşid-i kâmil değil), Kurbet (Kurbiyet değil), kerâmet, (Buna kendilerine göre farklı bir içerik kazandırmışlardır.) Zikir (vird değil), tezekkür, tefekkür, vesile, şefaat, dua, huşu' (ya da haşyet), huzu', tâlim (telkin değil), tazarru' hamd, sabır, şükür, sai, kesb, cihâd (mücâhede değil), azm, ihlas, tevekkül, zühd, takva, vera, sıdk, niyet, istihâre, istişâre, tevbe (şeyh inabesi değil), tevazu, iktida, tâat, kanaat, mahabbet (aşk değil), tecelli, tafvıyz, (kadere) rıza, haya, şeriat ve amel...
Ayrıca şu örnek, zendekanın kendi içindeki çelişkileri yansıtmak bakımından ilginçtir:
Az ye, az uyu ve halktan kaç, arslandan kaçtıkları gibi ... [23] Halbuki Hz. Peygamber'(sav) in, ashâbının ve selef-i salihîn'in hayatına baktığımızda (Evet az yeyip az uyudukları doğrudur, ama) sürekli halkın arasında olduklarını, en muteber kaynaklardan rahatça tesbit edebiliyoruz. Hayatları belgesel olarak ortadadır. Çünkü sorumlulukları bunu gerektiriyordu.[24]
Daha çok ölüye tapma özleminden kaynaklanan bu inanışların, artık yüzyıllara dayanan bir tarihi ve kalabalık bir literatürü de vardır. Bazısı bir âyet-i kerime'nin veya bir hadis-i şerif'in çarpık bir yorumu olan, bazısı başka dinden esinlenme ile alınan, bazısı başlangıçta iyi niyetle fakat cahilce, bazısı ise son derece kötü niyetle ve sinsi amaçlarla düzenlenen yüzlerce terim ve ifade bu literatürü oluşturmaktadır. Asırların akışı içinde çeşitli Kur'ânî değerlerle ve şirk sembolleriyle örüle örüle dokunan ve amaçta İslam'la, Kitap ve Sünnetle hiç bir ilişkisi bulunmayan bu literatür, (birer sentetik din olan) mistik örgütlere ait kavramları içermektedir. Bu kavramlardan her biri görünürde bir âyeti kerimeye veya bir hadis-i şerife tutunarak, (içerdiği şirk ve küfrü) örtülü bir şekilde vicdanlara yerleştirmeyi amaçlar. Onun için zındıklık da yöntem bakımından aynı münafıklık gibi sinsi bir şirk türüdür.
Konunun özüne bir daha dönmek gerekirse mistik kökenli zındıklığın (âyet ve hadislere, çok dolaylı yollardan tutunarak İslam'ın orijinal değerlerini çarpıtmak suretiyle) toplumun imanı üzerinde yaptığı yıkıcı etkilere bir nebze değinmekte yarar vardır. Bu etkileri, ayrıntılarıyla çok geniş boyutlarda ele almak başlı başına ayrı bir inceleme konusudur. Bu nedenle sorunun içyüzünü ortaya koymak bakımından aşağıdaki açıklamaların, yeterli bir fikir vermesi umulur.
Mistik zındıklığın artık kendine özgü bir dili ve lügatı vardır. Bu dil ve lûgat, İslamın iman ve ahlâk terminolojisi kullanılarak oluşturulmuş, geliştirilmiş ve asırların akışı içinde kurumlaştırılmıştır. Dolayısyla bu dil ve lügat içinde bulunan İslam'a ait orijinal terimleri, ifade ve kavramları teker teker ayıklamak, ya da onları, kendilerine yüklenmiş olan küfrî ve şirkî anlamlardan arındırmak çok zordur. Elbette ki bu iş İslam âlimlerine düşmektedir.
Örneğin veli kavramını ele alalım. Bu kelime Kur'ân-ı Kerim'in ve İslam'ın öz malıdır. Çoğulu Evliya'dır. Aynı zamanda mistik çevreler tarafından da okunan ve muteber sayılan Kadı Beyzâvî'nin, Envâr'ut-Tenzîl; el-Khazin'in, Lübâb'ut-Te'vîl; Nesefi'nin Medârik ve Firûzâbâdî'nin İbni Abbas Tefsiri gibi kaynaklarda ve daha birçok tefsir kitaplarında Veli'nin anlamı: Dost, seven, sahip, malik, destekleyen, koruyan; (adına karar verme yetkisine sahip olduğu kimsenin) işlerini yürüten demektir. [17] Ne varki mistik ruhaniler, bütün bunlara ek olarak veli sözcüğüne bazı yabancı anlamlar daha yüklemişlerdir. Yaklaşıklık ilgisini pek ustaca kullanarak yaptıkları bu sinsi yakıştırma Kur'ân-ı Kerim'in gerçeklerine, mesajlarına ve özüne tamamen aykırıdır.
Nedir bu yakıştırma ?
Bunu kavrayabilmek için Kur'ân-ı Kerim'de veli denilen insana, ayrıca hangi nitelikler verildiğine ve nasıl tanıtıldığına bakmak gerekir. Bunun için de mistik saplantıları olmayan tefsir âlimlerinin eserlerine bakmak yeterlidir.
Doğrusu bu konunun ağırlık merkezini Yunus Sûresi'nin, 62, 63 ve 64 üncü âyet-i kerimeleri oluşturmaktadır. Çünkü Kur'ân-ı Kerim'de veli ve evliya sözcükleri birçok yerde geçmesine rağmen, spekülatörler ille de bu üç âyete yapışmış, zihinlerinde hayal ettikleri veli tipini, (yani insan şeklindeki mitolojik tanrıyı) bu âyetlere yakıştırdıkları yorumlarla- yaratmışlardır.
Şimdi bakalım Allah Teâlâ bu âyetlerde ne buyuruyor:
İyi bilin ki Allah'ın velileri için ne korku var, ne de onlar üzülürler.
Onlar ki inandılar ve korunurlar.[18]
Dünya hayatında da âhirette de müjde onlara! Allah'ın sözleri değişmez. İşte büyük başarı budur. (Yunus: 10/62-64)
Demek ki her şeyden önce veli:
1- İnsandır; Doğar, büyür, yaşar, yer, içer, dışkı yapar, hastalanır ve ölür.
2- Ama diğer tüm insanlardan farklı olarak geleceğinden korkmaz. Çünkü gaflet içinde yaşamaz ve hazırlıklıdır.
3- Geçmişinden dolayı üzülmez. Çünkü geçmişi temizdir.
4- Rabbine güçlü bir imanla bağlıdır.
5- Allah'ın emir ve yasaklarına titizlikle uyar ve O'nun koyduğu sınırları çiğnemekten korunur. Bunu yapmak için de her çareye baş vurur.
İşte Kur'ân-ı Kerim'deki veli -yukarıdaki âyetlerin ışığında yapılabilecek en geniş bir yorumla- budur. Ama gelin görün ki mistikçilikte veliyi böyle tanımlamak âdetâ ona hakaret etmek demektir. Veliyi bu kadar basitleştiren ve onu insan derekesine indirgeyen kimse onlara göre: zındıktır, münkirdir, dinsizdir !.. vs. Bu çevrelerin en seviyeli olanlarına göre ise Veli: Hayatını mücadelelerle ve azîmet ve fevkalâde bir zühd ve tâat'a sarfederek kendisinden, Allah (cc)'ın izniyle gaybdan haber vermek ve gaybî ahvâli keşfetmek gibi ilmî ve kevnî harikalar zuhura gelen zât.dır.[19]
Veli için ancak en ılımlı mistikçiler bu portreyi çizmekle yetinmektedirler. Oysa velilik felsefesi aslında zındıklığın eksenini oluşturmaktadır. Nitekim bakınız Zunnun-i Mısrî bu konuda ne diyor:
Velilik ve arınmışlık erbabı yanında ancak abdestli ve pak olarak oturunuz. Çünkü onlar gönüllerin casusudur.[20]
Kökü Animizm'e kadar dayanan mistik zındıklığın bu yorumları, görüldüğü üzere epey zorakidir ve ölüye tapma özleminden kaynaklanmaktadır. Nitekim el-Evliyaiyye (yani evliyacılık) adı altında bir tarikat vardır ki bu tarikatın bağlıları şöyle bir inanca sahiptirler:
Kul, velilik mertebesine ulaşınca artık emir ve yasak hitabı altından çıkar. [21]
Yani, insan veli olunca onun için emir ve yasaklar artık söz konusu değildir. İstediği şekilde davranabilir. (?!)
Zendekanın, zaman içinde oluşmuş birikimleri arasında Kur'ân'a ve İslam'a aykırı o kadar terim, tanım, ifade, menkıbe, hikaye, şiir, yorum, rivâyet, görüş ve açıklamalar vardır ki her biri ciltlerle kitap konusudur. Bunlardan bazı örnekler şöyledir:
1- Evliya Rütbeleri:
Aktâb, ebdâl, evtâd, nücebâ, nukabâ, gavs, üçler, yediler ve kırklar;
2- Tarikat Kuralları:
Hûş der dem, nazar ber kadem, sefer der vatan, halvet der encümen, yâd kerd, bâz geşt, nigâh daşt, yâd daşt, vukuf-i zamanî, vukûfi adedî,vukûf-i kalbî.
3- Şeyh Adlarının Anılması Sırasında Kullanılan Dua Sözleri:
Kaddesellahu sirrehu'l-Aziz, Kuddise sirruhu, Emeddenellahu bi'imdâdatihi, Himmeti hazır olsun, Destûr ya pîr ...vs.
4- Allah'a Yakarış:
Allahümme sahhan, sahhan sahhan; Bisa'sain, bisa'sain,...ve'l-Baha-i ve'n-Nur'it-Tâmmi, bisehsehûbin, bisehsehûbin, zi'l-Arş'iş-Şâmikhi, bitahtahûbin, bitahtahûbin... vs. [22]
5- Çeşitli Terimler:
Şeyh, mürid, cân, derviş, postnişin, seccâdenişîn, bende, salik, halife, silsile-i sâdât, mürşid-i kâmil, ricâl'ul gayb...
Türbe, tekke, hânegâh, sanduka, atebe, ocak...
Tarikat, el alma, el verme, telkin, râbıta, hatm-i huwâcegân, teveccüh, letâif-i hamse, çile, riyâzet, seyr-u sülûk, uzlet, fakr, halvet, himmet, ruhaniyetten istimdâd, kurbiyet (kurbet değil), ubûdiyet (İbâdet değil), azîmet (azim değil)...
Kışr, lübb, aşk (muhabbet değil), sema, vecd, sekr, sahv, mahv, zevk, şurb, cezbe, bast, kabz, terk-i ihtiyar, murâkabe, müşahede, iskat-i tedbir, sukut-i teklif, fena, baka, vücûd, şühûd, mükâşefe, hulûl ve ittihâd...
Bunlar zendeka literatürünün sadece bir bölümünü oluşturur. Bu terimlerin bazılarında harf değişikliği yapılmıştır. (Doğru şekilleri yukarıda parantezler içinde gösterilmiştir.)
Bu literatürdeki spekülasyonların özeti ise şudur:
Yukarıdaki yabancı terimlerin içerikleri, yaklaşıklık ilgisinden hareket edilerek tamamen İslam'ın malı olan değerlerle yer yer çok ustaca sentezlenmiş ve deyim yerinde ise yabancı inanışlar, islâmî bir örtü içinde sunulmuştur. Müslümanın, esasen işini bunlara karşı zorlaştıran ve onu zaman zaman şaşırtan nokta işte budur.
Şimdi de seçtikleri terimlerimize bir göz atalım ki âdetâ balla zehiri karıştırır gibi bunları İslam'dan alıp kelime yapısında bazen değişiklik de yaparak yukarıdaki sembollerin içeriklerinde dolgu maddesi olarak kullanmışlardır.
Zendeka literatürüne daha çok alınmış olan değerlerimizden bazıları şunlardır:
Veli, evliya, imam (mürşid-i kâmil değil), Kurbet (Kurbiyet değil), kerâmet, (Buna kendilerine göre farklı bir içerik kazandırmışlardır.) Zikir (vird değil), tezekkür, tefekkür, vesile, şefaat, dua, huşu' (ya da haşyet), huzu', tâlim (telkin değil), tazarru' hamd, sabır, şükür, sai, kesb, cihâd (mücâhede değil), azm, ihlas, tevekkül, zühd, takva, vera, sıdk, niyet, istihâre, istişâre, tevbe (şeyh inabesi değil), tevazu, iktida, tâat, kanaat, mahabbet (aşk değil), tecelli, tafvıyz, (kadere) rıza, haya, şeriat ve amel...
Ayrıca şu örnek, zendekanın kendi içindeki çelişkileri yansıtmak bakımından ilginçtir:
Az ye, az uyu ve halktan kaç, arslandan kaçtıkları gibi ... [23] Halbuki Hz. Peygamber'(sav) in, ashâbının ve selef-i salihîn'in hayatına baktığımızda (Evet az yeyip az uyudukları doğrudur, ama) sürekli halkın arasında olduklarını, en muteber kaynaklardan rahatça tesbit edebiliyoruz. Hayatları belgesel olarak ortadadır. Çünkü sorumlulukları bunu gerektiriyordu.[24]
Z harfi
- 2- Görevleri:
- b- Menkullerde
- Eş veya Hısımların Nafakasının Zaman Aşımına Uğraması
- İbâdetlerin En Büyüklerinden Biri, Belki Birincisi; Zikir
- Meşru Savunma Halinde Saldırganı Öldürmek
- ZAHİD
- Zevi'l-Erhâmın Mirasçı Olmasında Uyulacak Kurallar
- Zikir ve Namaz
- ZULÜM
- 1-Eşin Nafakasının Düşmesi:
- Kur'an'da Zulmün Mânâları
- Mü'minlere Zikrin Emredilmesi:
- Suîniyetli Zilyedin Mükellefiyetleri
- ZÂHİR
- ZARURÎ KESİM
- ZENDEKA (ZINDIKLIK)
- Zevi'l-Erhâmın Mirasçı Oluşuna Örnekler
- Zikir ve Kur'an
- Zimmîlerle İlgili Bazı Önemli Hükümler
- 2. Hısımların Nafakasında Zaman Aşımı:
- Hadis-i Şeriflerde Zikir Kavramı
- Kavram Olarak Zulüm
- ZAHİRİYE MEZHEBİ
- ZATU'R-RİK'A GAZVESİ
- ZEYDİYE
- Zındık Sözcüğü İslam Tarihinde iİk Defa Ne Zaman Kullanıldı
- Zikir Ibâdetinin Yerine Getirilmesi:
- ZİNA
- Bazı Fazîletli Zikir Sözleri:
- Hz. ZEYNEB (r.a)