İbâdetlerin En Büyüklerinden Biri, Belki Birincisi; Zikir
(Rasûlüm!) Sana vahyedilen Kitabı oku ve namazı kıl. Muhakkak ki namaz, fahşâ ve münkerden (hayâsızlıktan ve kötülükten) alıkoyar. Allahı(n) zikir(i), elbette en büyük (ibâdet)tür. Allah yaptıklarınızı bilir. (29/Ankebût, 45)
Anılıp yâd edilmeye en lâyık Allah olduğu için, zikir kelimesi söylenir söylenmez hemen Allahı zikretme mânâsı ruhlarda canlanır. Zikir, sadece tarikatlara has bir âdet, ve halkın hû çekmek diye isim taktığı, sünnetten farklı usûl ile icrâ edilen bir âyin değildir. Zikir, bir iman nişanı, bir ibâdet alâmeti, bir İslâm simgesi...
Zikir, Kuranda bizzat Kuranın bir ismi olarak geçtiği gibi; ibâdetlerin en kapsamlısı olan namaza da zikir deniliyor. Namaz kılan bir mümin Allahı anmakta, zikretmektedir. Bu zikir abdestle başlar. Onun huzuruna çıkacağının şuuru içinde, Onun sevgili rasûlünün öğrettiği biçimde hazırlık yapan insan, Allahı yâd etmekte, Onu zikretmektedir. Kâbeye teveccüh ettiğinde zikirdedir. Niyet ve tekbir zaten zikirdir. Derken Allahı tesbih ile, hamd ile, Ondan başka ilâh olmadığını ifade ile zikir sürdürülür.
Namaz kılan bir mümin, bir taraftan da okuduğu sûrelerin mânâlarını düşünür. Kalbi okuduğu sûreye göre halden hale girer. Lisanen zikir namazdadır, kıraat sûretiyle. Kalben zikir namazdadır; tefekkür, haşyet, ümit, muhabbet sûretiyle. Bedenin organları ile sâlih amel cinsinden eylem olarak zikir de en güzel şekliyle namazdadır; kıyamı, rükûsu, secdesi, oturuşu ile...
İnsan, beden ve ruhtan ibâret olduğu gibi; âlem de şehâdet ve gaybdan ibâret. Yani, görünen ve görünmeyen âlemler var. İnsanın maddesi bu âlemin maddesinden süzüldüğü için, bedenen yaptığı zikir de kâinatın zikrini temsil eder. Gök gürlemesinden şimşek çakmasına, yaprak hışırtısından kuş cıvıltısına kadar bu âlemi dolduran bütün sesler bir nevi kıraattir. Kudretin söylettiğini duyururlar bize. Ve biz namazda Kuran okumak sûretiyle bu cehrî zikirlere hem iştirak eder, hem de hepsinin önüne geçeriz. Tefekkür ise, melekler âleminin zikrini temsil ediyor.
Müminin zikri namazla sınırlı değildir. Zikir kelimesi, tesbih, hamd, tekbir, namaz, Kuran okumak, Allah rızâsı için bir şeyler öğrenmek ve öğretmek gibi mânâların tümünü içine aldığına göre müminin Allahın anması, hatırlayıp yâd etmesi sadece namaza mahsus değildir. Allahı düşündüğünde, Allahın emrine teslim olarak yaptığı meşrû her işinde, kudsî kelimeleri söylediğinde nerede ve ne zaman olursa olsun insan zikirdedir, ibâdet halindedir. Caddede yürürken, haram nazardan sakındığı müddetçe insan zikirdedir. Ticaretinde, ölçüyü sağlam tuttukça ve Allahın hükmünün, koyduğu sınırın dışına taşmadığı müddetçe insan zikirdedir. Kuran, müminin her şeyidir. Gündüzünü de, gecesini de Ona göre tanzim eder; böylece aralıksız zikretmiş olur. Allah Rasûlünü hatırlamak, insanı Allah'ı zikre götürdüğünden, bir mümin, Rasûlullahın hangi sünnetini işlerse işlesin, o an zikirdedir. Bize Allahı hatırlatan, Ona dâvet eden her şahıs, ders, faâliyet, gayret, konuşma, çalışma da zikirdir.
Yedi gök, dünya ve bunlarda bulunan herkes (herşey) Onu tesbih eder. Onu hamd/övgü ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur. Ne var ki siz, onların tesbihini anlamazsınız. (17/İsrâ, 44)
Bu âyette ifade edildiği gibi her mahluk, her şey Allahı zikretmektedir. Zira, hamd ve tesbih, zikrin birer çeşididir. Ölüm, kabir, mahşer, hesap, sırat, Cennet, Cehennem safhalarında bütün insanlar, bir an gâfil olmaksızın, hep Allahı hatırlayacaklar, Onu yâd edeceklerdir. Ama, Cehennemde yanan bir inkârcının, bu geç kalmış zikri, artık ona bir fayda vermeyecektir.[49]
Anılıp yâd edilmeye en lâyık Allah olduğu için, zikir kelimesi söylenir söylenmez hemen Allahı zikretme mânâsı ruhlarda canlanır. Zikir, sadece tarikatlara has bir âdet, ve halkın hû çekmek diye isim taktığı, sünnetten farklı usûl ile icrâ edilen bir âyin değildir. Zikir, bir iman nişanı, bir ibâdet alâmeti, bir İslâm simgesi...
Zikir, Kuranda bizzat Kuranın bir ismi olarak geçtiği gibi; ibâdetlerin en kapsamlısı olan namaza da zikir deniliyor. Namaz kılan bir mümin Allahı anmakta, zikretmektedir. Bu zikir abdestle başlar. Onun huzuruna çıkacağının şuuru içinde, Onun sevgili rasûlünün öğrettiği biçimde hazırlık yapan insan, Allahı yâd etmekte, Onu zikretmektedir. Kâbeye teveccüh ettiğinde zikirdedir. Niyet ve tekbir zaten zikirdir. Derken Allahı tesbih ile, hamd ile, Ondan başka ilâh olmadığını ifade ile zikir sürdürülür.
Namaz kılan bir mümin, bir taraftan da okuduğu sûrelerin mânâlarını düşünür. Kalbi okuduğu sûreye göre halden hale girer. Lisanen zikir namazdadır, kıraat sûretiyle. Kalben zikir namazdadır; tefekkür, haşyet, ümit, muhabbet sûretiyle. Bedenin organları ile sâlih amel cinsinden eylem olarak zikir de en güzel şekliyle namazdadır; kıyamı, rükûsu, secdesi, oturuşu ile...
İnsan, beden ve ruhtan ibâret olduğu gibi; âlem de şehâdet ve gaybdan ibâret. Yani, görünen ve görünmeyen âlemler var. İnsanın maddesi bu âlemin maddesinden süzüldüğü için, bedenen yaptığı zikir de kâinatın zikrini temsil eder. Gök gürlemesinden şimşek çakmasına, yaprak hışırtısından kuş cıvıltısına kadar bu âlemi dolduran bütün sesler bir nevi kıraattir. Kudretin söylettiğini duyururlar bize. Ve biz namazda Kuran okumak sûretiyle bu cehrî zikirlere hem iştirak eder, hem de hepsinin önüne geçeriz. Tefekkür ise, melekler âleminin zikrini temsil ediyor.
Müminin zikri namazla sınırlı değildir. Zikir kelimesi, tesbih, hamd, tekbir, namaz, Kuran okumak, Allah rızâsı için bir şeyler öğrenmek ve öğretmek gibi mânâların tümünü içine aldığına göre müminin Allahın anması, hatırlayıp yâd etmesi sadece namaza mahsus değildir. Allahı düşündüğünde, Allahın emrine teslim olarak yaptığı meşrû her işinde, kudsî kelimeleri söylediğinde nerede ve ne zaman olursa olsun insan zikirdedir, ibâdet halindedir. Caddede yürürken, haram nazardan sakındığı müddetçe insan zikirdedir. Ticaretinde, ölçüyü sağlam tuttukça ve Allahın hükmünün, koyduğu sınırın dışına taşmadığı müddetçe insan zikirdedir. Kuran, müminin her şeyidir. Gündüzünü de, gecesini de Ona göre tanzim eder; böylece aralıksız zikretmiş olur. Allah Rasûlünü hatırlamak, insanı Allah'ı zikre götürdüğünden, bir mümin, Rasûlullahın hangi sünnetini işlerse işlesin, o an zikirdedir. Bize Allahı hatırlatan, Ona dâvet eden her şahıs, ders, faâliyet, gayret, konuşma, çalışma da zikirdir.
Yedi gök, dünya ve bunlarda bulunan herkes (herşey) Onu tesbih eder. Onu hamd/övgü ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur. Ne var ki siz, onların tesbihini anlamazsınız. (17/İsrâ, 44)
Bu âyette ifade edildiği gibi her mahluk, her şey Allahı zikretmektedir. Zira, hamd ve tesbih, zikrin birer çeşididir. Ölüm, kabir, mahşer, hesap, sırat, Cennet, Cehennem safhalarında bütün insanlar, bir an gâfil olmaksızın, hep Allahı hatırlayacaklar, Onu yâd edeceklerdir. Ama, Cehennemde yanan bir inkârcının, bu geç kalmış zikri, artık ona bir fayda vermeyecektir.[49]
Z harfi
- 2- Görevleri:
- b- Menkullerde
- Eş veya Hısımların Nafakasının Zaman Aşımına Uğraması
- İbâdetlerin En Büyüklerinden Biri, Belki Birincisi; Zikir
- Meşru Savunma Halinde Saldırganı Öldürmek
- ZAHİD
- Zevi'l-Erhâmın Mirasçı Olmasında Uyulacak Kurallar
- Zikir ve Namaz
- ZULÜM
- 1-Eşin Nafakasının Düşmesi:
- Kur'an'da Zulmün Mânâları
- Mü'minlere Zikrin Emredilmesi:
- Suîniyetli Zilyedin Mükellefiyetleri
- ZÂHİR
- ZARURÎ KESİM
- ZENDEKA (ZINDIKLIK)
- Zevi'l-Erhâmın Mirasçı Oluşuna Örnekler
- Zikir ve Kur'an
- Zimmîlerle İlgili Bazı Önemli Hükümler
- 2. Hısımların Nafakasında Zaman Aşımı:
- Hadis-i Şeriflerde Zikir Kavramı
- Kavram Olarak Zulüm
- ZAHİRİYE MEZHEBİ
- ZATU'R-RİK'A GAZVESİ
- ZEYDİYE
- Zındık Sözcüğü İslam Tarihinde iİk Defa Ne Zaman Kullanıldı
- Zikir Ibâdetinin Yerine Getirilmesi:
- ZİNA
- Bazı Fazîletli Zikir Sözleri:
- Hz. ZEYNEB (r.a)