Zikir Kavramı ve Türevleri

Tekrar hatırlatalım ki zikir; bir şeyin dilde veya kalpte hazır olması, o şeyin söz ile veya kalpte hatırlanmasıdır . Bu hatırlama iki şekilde olabilir: 



Birincisi, unuttuktan sonra olan bir hatırlamadır ki, bu her insanda her zaman olan bir şeydir.



İkincisi, akılda tutulan, öğrenilen ve zaten kalbe yerleşen şeyin hatırlanmasıdır ki, kişi hiç unutmadığı bu gibi şeyleri dil ile söylediği zaman onu zikretmiş, dile getirmiş olur.



“Andolsun, size, (bütün durumlarınızı kapsayan) zikrinizin içinde olduğu bir Kitap indirdik. Yine de akıllanmayacak mısınız?” (21/Enbiya, 10) âyetinde bu anlamları bulmak mümkündür. 



Kur’an, kendisine ‘zikir’ demektir ki, O, baştan başa bir öğüttür, hatırlatmadır, insanlara ilgili her şeyi açıklayan bir ilâhi bildiridir. O, aynı zamanda  sürekli Allah’ı hatırlatan âyetlerden meydana gelmektedir. 



“Bu, bizim O’na indirdiğimiz mübarek bir ‘Zikir’dir. Şu halde onu inkâr edecek olanlar siz misiniz?” (21/Enbiya, 50)  



“Hiç şüphesiz Zikr’i (Kur’an’ı) biz indirdik biz; onun koruyucuları da gerçekten biziz.” (15/Hıcr, 9)



Sâd Sûresinin ikinci âyetinde geçen ‘zikr’in bir kaç anlamda kullanılma ihtimali bulunmaktadır:



“Sâd. Zikir dolu Kur’an’a andolsun.” (38/Sâd, 1-2) 



Zikir dolu, zikir sahibi Kur’an; şeref ve şan sahibidir. En yüce şeref ona aittir. Nitekim bir başka âyette buna işaret edilmektedir: 



“Gerçekten O Kur’an, hem senin için, hem de kavmin için bir zikirdir (şereftir)” (43/uhruf, 44)



Buradaki zikir ikinci olarak; anmak, hatırlatmak, şeriat ve hükümleri, va’ad (Allah’ın verdiği söz) ve tehditler, geçmiş ümmetlerin kıssalarından alınacak ders ve ibretler anlamında kullanılmaktadır.



Üçüncü olarak, dinde ihtiyaç olan şeyleri hatırlatma, yani şerefli ve değeri yüce dini öğreten, ibret dersi veren Kur’an manasında gelmiş olabilir.   (Doğruyu ancak Allah (cc) bilir)



‘Zikir’ bir âyette Peygamberimizin bir özelliği olarak kullanılmaktadır . Tıpkı Hz.Isa (as) ya ‘Allah’ın Kelimesi’ denilmesi gibi. Hz. Muhammed (sav) Allah’ın elçisidir, ama hatırlatan, uyaran veya şerefi yüce bir elçidir. 



“Allah, onlar için şiddetli bir azap hazırlamıştır; öyleyse ey iman etmekte olan temiz akıl sahipleri! Allah’tan korkup-sakının. Doğrusu Allah, sizin için bir zikir (hatırlatan) indirmiştir.” (65/Talak, 10) Bazı tefsirciler bu âyetteki zikr’in Kur’an olduğunu, bazıları ise kelimenin burada ‘uyarı’ anlamına geldiğini söylemişlerdir (Muh. Ibni Kesir, 3/518; Tefhimu’l Kur’an, 6/384).



Kur’an’ın ‘Zikir ehli’  (ehlu’z zikr) dediği insanların kim olduğu konusunda da farklı görüşler bulunmaktadır. Bu kavramın geçtiği âyet şöyle: 



“Biz senden önce kendilerine vahyettiğimiz erkeklerden başka (resûl) göndermedik. Eğer bilmiyorsanız, zikir ehline sorun.” (16/Nahl, 43)



Bazılarına göre ‘zikir ehli’, Allah’ın daha önceden gönderdiği kitaplardır. Çünkü onlar da peygamberlerden ve onlarla beraber gelen vahy’den bahsediyorlar, onları hatırlatıyorlardı. Kimilerine göre, kitap ehli kimselerdir. Çünkü onlar da peygamberleri ve görevlerini biliyorlar. Kimilerine göre de, kendilerine tebliğ edildiği zaman daha önceden iman etmiş mü’minlerdir. Eğer müşrikler, Kur’an’da ve Peygamberin davetinden şüphe ediyorlarsa, daha önce bu daveti anlamış ve iman etmiş kimselere sorsunlar. Çünkü onlar ‘zikr’i anlayan, ne olduğunu bilen kimselerdir. (el-Keşşâf, 2/584; Muh. Ibni Kesir, 2/332; Fi-Zilali’l Kur’an, 4/2173)



Bir âyette ‘zikr’in, unutmadan sonra hatırlama anlamına geldiğini görüyoruz . Daha önce bilinen bir şey unutulduktan sonra, hatırlanıyor ve bu hatırlama dil ile ifade ediliyor (18/Kehf, 63). 



Kalp ve dil ile zikrin beraber ifade edildiği âyetler de bulunmaktdır. Şu örnekte olduğu gibi:  



“(Hacc) ibadetinizi bitirdiğinizde, artık (cahiliye döneminde) atalarınızı andığınız (zikrettiğiniz) gibi hatta daha kuvvetli bir anma ile Allah’ı anın (zikredin)…” (2/Bakara, 200)



Buradaki zikir, hem kalb ile Allah’ı hatırlamaktır, hem de Hacc esnasında veya hacc bitiminde çeşitli dua ve zikir sözleri okuyup dil ile Allah’ı anmaktır. (Ayrıca bkz. Bakara, 198, 203, 239; Nisa, 103)



Aynın kökten gelen 'mezkûr', zikredilen, anılan şey demektir.



"Gerçek şu ki, insanın üzerinden, daha kendisi anılmaya değer (mezkûr) bir şey değilken, uzun zamanlardan bir süre gelip geçti." (76/İnsan, 1). Yani insan, Allah'ın ilminde var iken, bizzat kendisi henüz mevcut değildi, henüz ortalıkta yoktu.



Bu gerçeğe değinen başka âyetleri de görmekteyiz (19/Meryem, 67; 36/Yâsin, 79; 10/Yunus, 4, 34, vd.).



Yine aynı kökten gelen 'zikrâ', çok zikir, yoğun zikir demektir ki, bu, 'zikir' kavramından daha geniş bir mânâyı kapsamaktadır.



"Korkup sakınanlar üzerinde onların (âyetlerle alay edenlerin) hesabından herhangi bir şey (sorumluluk) yoktur. Ancak (bu) bir yoğun hatırlatmadır (zikrâdır). Umulur ki korkup sakınırlar." (6/En'âm, 69)



"Gündüzün iki tarafında ve gecenin (gündüze) yakın saatlerinde namaz kıl. Şüphesiz iyilikler (hasenât), kötülükleri (seyyiâtı) giderir. Bu, öğüt alanlara yoğun bir hatırlatmadır (zikrâdır)." (11/Hûd, 114. Ayrıca bak. 6/En'âm, 90; 7/A'râf, 2; 21/Enbiyâ, 84; 29/Ankebût, 51, vd.)



'Zikir' kökünden gelen bir başka kelime de 'tezkira'dır. Tezkira; hatırlatma, öğüt, hatırlatılan şey demektir. (Tezkire; belli bir meslek mensuplarının biyografilerinin anlatıldığı kitaplara da denilmektedir. Türkçe'de 'tezkere' şeklindeki söyleyiş; rapor, izin belgesi, askerlik görevinin bittiğini gösteren belge anlamında kullanılmaktadır.)



Kur'an 'tezkira' kelimesini bir hatırlatma, bir uyarma olarak kullanmaktadır.



"Hayır; o (Kur'an) bir tezkira'dır (bir hatırlatma, bir öğüttür). Artık dileyen, onu düşünüp öğüt alsın." (80/Abese, 11-12. Ayrıca bak. 20/Tâhâ, 3; 56/Vâkıa, 73; 69/Haakka, 12, 48; 73/Müzzemmil, 19; 74/Müddessir, 49, 54)



'Zikir' kökünden gelen 'zeker', 'müzekker', 'zükûr' kelimeleri ise, dişinin karşıtı olarak erkekliği ifade ederler.   



Aynı kökten gelen bir başka kelime ise ‘tezekkür’dür. Bu da düşünüp- öğüt almak, ibret almak demektir. Kur’an bazı şeyleri hatırlattıktan sonra ‘düşünmez misiniz, ibret almaz mısınız?’ diye soruyor (6/En’âm, 152 ; 7/A’râf, 3, 57; 11/Hûd, 24, 30;  24/Nûr, 1, 20).



Kur’an, ‘zikir’ kelimesini çeşitli formlarda kullanıyor. Peygamberimize, mü’minlere, ehl-i kitaba, israiloğullarına, sahabelere, kendilerine elçi gönderilmiş topluluklara; ‘hatırlat’, ‘hatırlayın’, ‘aklınıza getirin’, ‘an’ ‘anın’ şeklinde hitap etmektedir.



Bu kullanılışlara ait bir kaç örnek görelim:



“Ahireti arzu edenler ve Allah’ı zikredenler için, Hz. Muhammed’te  en güzel örnek vardır."  (33/Ahzâb, 21)



“Kur’an’da Allah’ın bir olduğunu zikrettiğin (andığın veya hatırlattığın) zaman, kafirlerin gerisin geriye kaçtıklarını görürsün."  (17/İsrâ, 47)



Bazı hayvanların, insanın emrine verilmesinin sebebi; insanların Allah’ı  nimet veren olarak hatırlamalarıdır (zikretmeleridir) (43/Zuhruf, 13). Müşrikler boğazladıkları hayvanların üzerine Allah’ın adını anmazlar (zikretmezler) (6/En’am, 138). Halbuki mü’minler avladıkları ve boğazladıkları hayvanların üzerine Allah’ın adını anarlar (zikrederler) (5/Mâide, 4; 22/Hacc, 28, 34, 36; 6/En’am, 118, 119, 121).



Rabbimiz (cc) peygamberimize, Hz. Meryem'i, İbrâhim'i, Mûsâ'yı, İsmâil'i, İdris'i (a.s.) anmasını veya onları mü'minlere hatırlatmasını söylüyor (19/Meryem, 16, 41, 51, 54, 56).



Yine Peygamberimize 'Hz. Dâvud'u, Eyyûb'u, İshak'ı, Ya'kub'u, Elyesa'yı, Zülkifl'i (38/Sâd, 17, 41, 45, 48) ve Hûd'u da (46/Ahkaf, 31) hatırlat' buyuruyor.



Yine İsrâiloğullarına birçok yerde; "Allah'ın size verdiği nimetleri ve size verdiği makamları hatırlayın" demektedir (2/Bakara, 40, 47, 122; 5/Mâide, 20; 8/Enfâl, 45).



Kur’an, mü’minlere de sürekli bir şekilde Allah’ın nimetlerini hatırlamalarını söylüyor (2/Bakara,  231; 3/Âl-i Imran, 103; 5/Mâide, 7, 11). Kur’an, ayrıca bütün insanlara Allah’ın kendilerine verdiği nimetleri hatırlamalarını haber veriyor (35/Fâtır, 3).