Zulüm Mantığı

           



Zulüm, yaratılış düzenindeki uyumu, imar ve ıslahı bozmaktır. Öyleyse bu anlamda en büyük zâlim, kötü insandır. Yaratılış düzenini, tabiatı ve toplum bünyesindeki dengeyi hep bu kötü insan tipi bozmaktadır.



Göklerin ve yerin Nûr’u olan Allah (24/Nûr, 34), nûr saçan bir kandil (çerağ) olan Peygamberi aracılığıyla (33/Ahzâb, 46), yine Nûr olan, baştan başa aydınlık olup insanları aydınlığa çağıran bir ilâhî kitap gönderdi (5/Mâide, 15).  Bu ilâhî kitap ve Allah’ın nûr olan elçisi bütün insanları Nûr’a, yani aydınlığa, her şeyin en güzeline, doğrusuna, Hakka ve adâlete, karanlık gibi olmayan iyiliklere dâvet ediyor. Allah böylece insanları karanlıklardan (zulumât’tan) Nûr’a (aydınlığa) çıkarmak istemektedir (2/Bakara, 267).



Bütün bunlara rağmen bu Nûr’u görmek istemeyenler, bu Nûr’un getirdiği düzeni beğenmeyenler, iradelerini ve isteklerini bu Nûr’a bağlamayanlar, kendi hevalarına (aşırı istek ve arzularına) uyarak, kendileri karanlıkta kaldıkları gibi, çevrelerini de karartırlar. İnsanın benliğinde ve yeryüzünde dengeyi kurmak için gönderilmiş olan ilâhî ilkeleri, yaşama düzenini reddederler. Haddi aşarlar, yoldan çıkarlar, ölçüsüz hareket ederler, bozgunculuk yaparlar ve olması gereken dengeyi bozar, kaosa, haksızlığa, zulme ve adaletsizliğe yol açarlar.



İşin garibi, bu gibi insanlar, kendileri –Kur’an’ın deyişi ile- karanlıkta (zulumât’ta) oldukları, üzerinde bulundukları yol ve anlayış zulüm olduğu halde, onlar bu kötü  durumlarını  görmezler,  Allah’ın dinine karanlık, insanları Allah’ın dinine dâvet edenleri de karanlık davetçisi diye suçlarlar. Kimileri de ya kör inadı sebebiyle, ya da aşırı cahil olması yüzünden, Allah’ın insanlar için seçtiği aziz İslâm’ı ortaçağ karanlığı gibi zanneder.  Halbuki  Allah  (c.c.)  kendi   doğru  yoluna, İslâm’a nur/aydınlık; diğer yollara da karanlıklar demektedir.



Böyle insanların yaptıkları zulüm; kendileri de zâlimdir.