İmanın Niceliği
Kur'ân-ı Kerim'de insanlığa sunulmuş çeşitli bilgiler vardır. Bunların arasında bazıları özet ve globaldir. Melekler, peygamberler ve ilâhî kitaplar gibi... Bunların her birini bizzat adıyla ayrı ayrı tanımak mümkün değildir. Çünkü böyle ayrıntılı olarak bildirilmemişlerdir. [505] Dolayısıyla bunların varlığına toplu olarak inanmak gerekir ki buna icmâlî iman denilmiştir.
Kuşkusuz insanlar eğitim ve kültür bakımından farklı düzeylere sahiptirler. Bazı kimseler kâinâta, eşya ve olaylara çok yönlü açılardan bakabildikleri ve olup biten esrarengiz hadiselerin sebep ve sonuçları üzerinde derin derin düşündükleri halde birçok kimseler, gözlerinin önündeki şeylerin; hemen hergün karşılaştıkları tekdüze hayat meselelerinin üzerinde bile birazcık muhakeme yapamayacak kadar basit kafa yapısına sahiptirler. Çeşitli psikolojik durumlarını ve yetişme tarzlarından ileri gelen değer yargılarını da hesaba katarsak anlayış, duygu ve idrak bakımından insanların ne kadar farklı düşünce yapılarına sahip oldukları tahmin edilebilir. Bu çeşitliliğe rağmen insan, kendisini yaratan gücü keşfedebilecek minimum bir kavrayış potansiyeline sahiptir. İşte bu nedenledir ki her akıllı ve ergin kişi Kur'ân'ın mesajını aldıktan sonra en az, Allah'dan başka bir yaratıcı bulunmadığına ve Hz. Muhammed'in Allah tarafından insanlığa gönderilmiş en son elçi olduğuna inanmak zorundadır. Bazı akademisyenler, bu kadarlık kısa bir inanma şekline de yine icmali iman, yani özet ve toplu iman adını vermişlerdir.
Takdir edilmelidirki İslam Dini ile yeni şereflenecek her insana, ilk önce sadece bu düzeyde bir iman aşılanır. Ayrıntılı bilgiler ise ona daha sonra hazmettirilerek tedricen verilir.
Bundan da anlaşılacağı üzere imanın nicelik açısından, insandan insana değişebileceği, açık bir gerçektir. Kimi insan inanmak durumunda olduğu birçok şeyleri ayrıntılarıyla öğrenebilecek imkanlara sahipken, kimisi de bu bilgilerden yalnızca bir kısmını öğrenebilecek durumda olabilir. Binaenaleyh kısaca Allah Teâlâ'ya, Hz. Peygamber (sav)'e ve Kur'ân-ı Kerim'e -bir bütün olarak- inanmaya icmâlî iman denmiştir ki bu, özet ve toplu bir inanış anlamına gelmektedir.
Kur'ân-ı Kerim'de, global bilgilerin yanında belirgin olanlar da vardır. Örneğin Allah Teâlâ'nın, bizzat kendi yüce sıfatları hakkında bildirdikleri, ayrıca birçok peygamberin ve bazı meleklerin adları, emir ve yasaklar bu bilgilerdendir. İşte bunlara inanmaya da akâidin akademik dilinde tafsili iman denmiştir.
Tafsilî iman da üç derece olarak düşünülmüştür.
Birinci Derecesi: İnsanın,
a) Allah Teâlâ'ya,
b) Hz. Muhammed'in, Allah'ın elçisi olduğuna,
c) Öldükten sonra tekrar dirileceğine inanmasıdır.
İkinci Derecesi:
a) Allah(cc)'a,
b) Meleklerine,
c) Kitaplarına,
d) Gönderdiği bütün elçilerine,
e) Ahiret Gününe,
f) Hayrın da, şerrin de Allah (cc)'ın yaratmasıyla meydana geldiğine inanmaktır.
Üçüncü Derecesi ise: Kitap ve sünnetle kanıtlanmış gerçeklerin her birini ayrı ayrı bilmek ve onların hepsine birden inanmaktır. Bu düzeydeki bilgi farz-ı kifâyedir.[505] Şu varki gerek birinci, gerekse ikinci derecede tafsili bir imana sahip bulunanların, üçüncü derecede tafsili iman kapsamına giren diğer bütün gerçeklerden hiç bir tanesini yalan ve asılsız kabul etmemiş olmaları şarttır. Aksi halde mümin sayılamazlar.
İmanın gerek icmali ve tafsili olarak, gruplandırılması, gerekse tafsili imanın üç mertebede derecelendirilmesi iman kavramının özüyle ilişkili bir konu değildir. Belki akâid âlimlerinin öngördüğü bir açıklama metodudur. Asıl olan, kişinin, inanılması gereken bütün Kur'ânî gerçekleri benimsemesidir. Ancak bu mesele, sanıldığı kadar herkes için kolay değildir. Takdir edilmelidir ki gerek Kur'ân-ı Kerim'in, gerekse Hz. Peygamber (sav)'in tüm yaşamıyla ortaya koyduğu islami uygulamayı olduğu gibi öğrenmek ve kabullenmek her şeyden önce bir zaman ve eğitim meselesidir. Dolayısıyla yeni müslüman olmak isteyen bir kimse şöyle dursun, müslümanca yaşanan bir ortamda gözlerini dünyaya açan insan bile mükemmel bir aile içi eğitimiyle destekli özel akademik bir öğrenim sayesinde ve uzun bir zaman zarfında ancak bu konudaki azami bilgileri elde edebilmektedir. Bu nedenle inanılması gereken gerçeklerin tümünü birden hemen öğrenmek ve bunları hazmetmek kolay değildir. Çözüm olarak başvurulacak yöntem, önem sırasına göre imânî gerçekleri öğrenmeye çalışmak, ve gittikçe ilerleyen bir tempo ile bu bilgileri ve oluşmaya başlayan imanı takviye etmektir.
İşte yukarıdaki gruplandırma, kısaca bunu anlatmaktadır. Bu ise esasen İslam'da mükemmel bir eğitim stratejisinin varlığını kanıtlamaktadır ki bu suretle kişinin, öğrenme düzeyine ve kavrayış gücüne paralel olarak hem inanma duygusu zaman içinde güçlenecek, hem de yüreğinde oluşan imanın kapsamı nicelik bakımından gittikçe gelişecektir.
Akademisyenler, imanı ayrıca: Taklîdî, tahkıykî, makbul, merdûd, masum, matbu ve mevkuf olarak da kısımlara ayırmışlardır. [505]
Kuşkusuz insanlar eğitim ve kültür bakımından farklı düzeylere sahiptirler. Bazı kimseler kâinâta, eşya ve olaylara çok yönlü açılardan bakabildikleri ve olup biten esrarengiz hadiselerin sebep ve sonuçları üzerinde derin derin düşündükleri halde birçok kimseler, gözlerinin önündeki şeylerin; hemen hergün karşılaştıkları tekdüze hayat meselelerinin üzerinde bile birazcık muhakeme yapamayacak kadar basit kafa yapısına sahiptirler. Çeşitli psikolojik durumlarını ve yetişme tarzlarından ileri gelen değer yargılarını da hesaba katarsak anlayış, duygu ve idrak bakımından insanların ne kadar farklı düşünce yapılarına sahip oldukları tahmin edilebilir. Bu çeşitliliğe rağmen insan, kendisini yaratan gücü keşfedebilecek minimum bir kavrayış potansiyeline sahiptir. İşte bu nedenledir ki her akıllı ve ergin kişi Kur'ân'ın mesajını aldıktan sonra en az, Allah'dan başka bir yaratıcı bulunmadığına ve Hz. Muhammed'in Allah tarafından insanlığa gönderilmiş en son elçi olduğuna inanmak zorundadır. Bazı akademisyenler, bu kadarlık kısa bir inanma şekline de yine icmali iman, yani özet ve toplu iman adını vermişlerdir.
Takdir edilmelidirki İslam Dini ile yeni şereflenecek her insana, ilk önce sadece bu düzeyde bir iman aşılanır. Ayrıntılı bilgiler ise ona daha sonra hazmettirilerek tedricen verilir.
Bundan da anlaşılacağı üzere imanın nicelik açısından, insandan insana değişebileceği, açık bir gerçektir. Kimi insan inanmak durumunda olduğu birçok şeyleri ayrıntılarıyla öğrenebilecek imkanlara sahipken, kimisi de bu bilgilerden yalnızca bir kısmını öğrenebilecek durumda olabilir. Binaenaleyh kısaca Allah Teâlâ'ya, Hz. Peygamber (sav)'e ve Kur'ân-ı Kerim'e -bir bütün olarak- inanmaya icmâlî iman denmiştir ki bu, özet ve toplu bir inanış anlamına gelmektedir.
Kur'ân-ı Kerim'de, global bilgilerin yanında belirgin olanlar da vardır. Örneğin Allah Teâlâ'nın, bizzat kendi yüce sıfatları hakkında bildirdikleri, ayrıca birçok peygamberin ve bazı meleklerin adları, emir ve yasaklar bu bilgilerdendir. İşte bunlara inanmaya da akâidin akademik dilinde tafsili iman denmiştir.
Tafsilî iman da üç derece olarak düşünülmüştür.
Birinci Derecesi: İnsanın,
a) Allah Teâlâ'ya,
b) Hz. Muhammed'in, Allah'ın elçisi olduğuna,
c) Öldükten sonra tekrar dirileceğine inanmasıdır.
İkinci Derecesi:
a) Allah(cc)'a,
b) Meleklerine,
c) Kitaplarına,
d) Gönderdiği bütün elçilerine,
e) Ahiret Gününe,
f) Hayrın da, şerrin de Allah (cc)'ın yaratmasıyla meydana geldiğine inanmaktır.
Üçüncü Derecesi ise: Kitap ve sünnetle kanıtlanmış gerçeklerin her birini ayrı ayrı bilmek ve onların hepsine birden inanmaktır. Bu düzeydeki bilgi farz-ı kifâyedir.[505] Şu varki gerek birinci, gerekse ikinci derecede tafsili bir imana sahip bulunanların, üçüncü derecede tafsili iman kapsamına giren diğer bütün gerçeklerden hiç bir tanesini yalan ve asılsız kabul etmemiş olmaları şarttır. Aksi halde mümin sayılamazlar.
İmanın gerek icmali ve tafsili olarak, gruplandırılması, gerekse tafsili imanın üç mertebede derecelendirilmesi iman kavramının özüyle ilişkili bir konu değildir. Belki akâid âlimlerinin öngördüğü bir açıklama metodudur. Asıl olan, kişinin, inanılması gereken bütün Kur'ânî gerçekleri benimsemesidir. Ancak bu mesele, sanıldığı kadar herkes için kolay değildir. Takdir edilmelidir ki gerek Kur'ân-ı Kerim'in, gerekse Hz. Peygamber (sav)'in tüm yaşamıyla ortaya koyduğu islami uygulamayı olduğu gibi öğrenmek ve kabullenmek her şeyden önce bir zaman ve eğitim meselesidir. Dolayısıyla yeni müslüman olmak isteyen bir kimse şöyle dursun, müslümanca yaşanan bir ortamda gözlerini dünyaya açan insan bile mükemmel bir aile içi eğitimiyle destekli özel akademik bir öğrenim sayesinde ve uzun bir zaman zarfında ancak bu konudaki azami bilgileri elde edebilmektedir. Bu nedenle inanılması gereken gerçeklerin tümünü birden hemen öğrenmek ve bunları hazmetmek kolay değildir. Çözüm olarak başvurulacak yöntem, önem sırasına göre imânî gerçekleri öğrenmeye çalışmak, ve gittikçe ilerleyen bir tempo ile bu bilgileri ve oluşmaya başlayan imanı takviye etmektir.
İşte yukarıdaki gruplandırma, kısaca bunu anlatmaktadır. Bu ise esasen İslam'da mükemmel bir eğitim stratejisinin varlığını kanıtlamaktadır ki bu suretle kişinin, öğrenme düzeyine ve kavrayış gücüne paralel olarak hem inanma duygusu zaman içinde güçlenecek, hem de yüreğinde oluşan imanın kapsamı nicelik bakımından gittikçe gelişecektir.
Akademisyenler, imanı ayrıca: Taklîdî, tahkıykî, makbul, merdûd, masum, matbu ve mevkuf olarak da kısımlara ayırmışlardır. [505]
İMAN
- İman;
- Kur'an'da İman
- İmanın Dereceleri
- 1) İcmali İman:
- 2) Tafsili İman:
- Tafsili İmanın Dereceleri ve İman Esasları:
- İman
- İmanın Muhafazası, Kazanılmasından Daha Zordur:
- İmanın Gerektirdikleri
- İman ve İslam
- İman ve Amel
- İman Amelden Bir Cüz müdür?
- İman, Tasdik ve İkrar:
- Tasdikin Derece ve Türleri:
- İslam Istılahında İmanın Manası, Hakîkati ve Rükûnleri:
- İman ve İnkâr Yönünden İnsanlar
- İnsanlar Niçin İman Eder? İmanın Sebep ve Sonuçları
- İmanla İlgili Sünnetullah (Allah'ın Değişmez Yasaları)
- İmanın Sahih (Geçerli) ve Kabule Şayan Olmasının Şartları
- İmanı Bozan Haller
- 1) Cibt ve Tağuta İnanmak:
- 2) Şirk Koşmak:
- 3) Kâfirleri Veli ve Yönetici Tanımak:
- Bâtıla İman
- İman Esasları
- Sosyal Ve Toplumsal Faktör Olarak İman:
- İman Sözcüğünün Terimsel Anlamı ve İman-Vicdan Sorunu
- İmanın Niceliği
- Taklîdî İman: