İmanın Muhafazası, Kazanılmasından Daha Zordur:
İmanın en büyük düşmanı olan şeytan ve diğer kuvvetler karşısında, imanın ömür boyu korunup muhafaza edilmesi, onu kazanmaktan daha zordur. Çünkü imanı zayi edecek birçok menfi tesirler, pek çok sebepler vardır. Bunlara yukarıda kısaca işaret etmiştik. Şayet bir kimsenin imanına aykırı herhangi bir hata, onunla bağdaşmayan bir hal vaki olursa, derhal imanını yenileyerek tevbe istiğfar etmesi, her zaman Allah Tealanın rahmet ve inayetine sığınması lazımdır. Çünkü mümin ne kadar günahkâr da olsa, Allahın rahmetinden ümidini kesmez; ne kadar zühdü takva sahibi de olsa, Onun şiddetli azabından emin olamaz. Buna Beynel-havfi ver-reca mertebesi denir. Bu sebeple, ebedi saadete ermek için, irade ve ihtiyar ile kazanılıp muhafaza edilen imana, son nefeste de sahip olmak lazımdır. Meselâ; hayatı boyunca iman üzere olan bir kimse, ömrünün sonunda imanını kaybederek ölse, ebedi azaba müstehak olur. Bunun aksine, hayatı küfür ve isyanla geçen bir kimse, ölmeden önce, herhangi bir baskı olmadan kendi hür iradesi ve ihtiyarı ile samimi bir şekilde iman edip şeran mümin vasfını kazanıp bu hal üzere son nefesini verse, İslama göre ebedi saadete mazhar olur. Mazide ömrü boyunca yaptığı küfür ve isyan, affedilmiş olduğundan bu hükme engel teşkil etmez.[505]
İman etmek görüldüğü gibi zor değildir; ancak, mümin kalmak ve mümin olarak ölmek çok kolay değildir. Bu zorluk, özellikle İslamın hâkim olmadığı ve haramların alabildiğini yayıldığı yaşadığımız topraklarda daha da büyüktür. Bir müminin imanını koruması için, yalnız İslam dininin zorunlu kıldığı iman esaslarına inanmak, imanın bütünlüğünü korumak, şirkin tüm uzantılarından sakınmak, imanda sebat etmek ve asla ümitsizliğe kapılmamak gerekir. Mümin, imandan çıkaran bir söz söylemek ve bir davranışta bulunmaktan bütün gücüyle kaçınmak zorundadır.
Zarûrât-ı diniyyeden olan hükümlerden herhangi birini inkâr veya yalanlama, kişiyi imandan çıkarır. Mesela, bir kimse, Allahın varlığına, birliğine, kitaplarına, meleklerine... iman ettiğini söylese, ancak peygamberlere inanmadığını söylese, bu kimsenin imanı sahih değildir. Çünkü iman bir bütündür, cüzlere ayrılmayı, parçalanmayı kabul etmez. Yine Kurana inandığını beyan eden bir kimse, onun herhangi bir ayetini reddetse, mümin olamaz. Çünkü Kurandan olduğu sabit olan herhangi bir ayeti, ayetin hükmünü inkâr etmek küfürdür. Mümin, imanın bütünlüğünü korumak zorundadır. Bu da, Allah'a ve ahiret gününe inanmak, Allahın ve Rasülünün haram kıldığını haram tanımak, hak dinini din edinmek[505] suretiyle gerçekleşir.
Mümin, Allah'a olan ibadet ve itaatında, ümit ile korku arasında ölçülü biçimde hareket etmelidir. Mümin, ne yaptığı işlerden emin olarak azaptan uzaklaştığına emin olur; ne de işlediği günahların çokluğundan korkarak asla affedilmeyeceğine. Allah, rahmetinden, bağışlamasından müminlerin ümit kesmemelerini emrediyor.[505]
İman edip salih iş yapanlar cennet halkıdır; orada ebedi kalacaklardır. (Bakara: 2/82)
Allah Rasülü de şöyle buyuruyor:
Şu üç şey, kendisinde bulunan kimse, imanın tadını bulur: 1- Allah ve Rasülü, kendisine başkalarından daha sevgili olmak, 2- Sevdiğini yalnız Allah için sevmek, 3- Ateşe atılmaktan kaçındığı gibi küfre dönmekten kaçınmak. [505]
İman etmek görüldüğü gibi zor değildir; ancak, mümin kalmak ve mümin olarak ölmek çok kolay değildir. Bu zorluk, özellikle İslamın hâkim olmadığı ve haramların alabildiğini yayıldığı yaşadığımız topraklarda daha da büyüktür. Bir müminin imanını koruması için, yalnız İslam dininin zorunlu kıldığı iman esaslarına inanmak, imanın bütünlüğünü korumak, şirkin tüm uzantılarından sakınmak, imanda sebat etmek ve asla ümitsizliğe kapılmamak gerekir. Mümin, imandan çıkaran bir söz söylemek ve bir davranışta bulunmaktan bütün gücüyle kaçınmak zorundadır.
Zarûrât-ı diniyyeden olan hükümlerden herhangi birini inkâr veya yalanlama, kişiyi imandan çıkarır. Mesela, bir kimse, Allahın varlığına, birliğine, kitaplarına, meleklerine... iman ettiğini söylese, ancak peygamberlere inanmadığını söylese, bu kimsenin imanı sahih değildir. Çünkü iman bir bütündür, cüzlere ayrılmayı, parçalanmayı kabul etmez. Yine Kurana inandığını beyan eden bir kimse, onun herhangi bir ayetini reddetse, mümin olamaz. Çünkü Kurandan olduğu sabit olan herhangi bir ayeti, ayetin hükmünü inkâr etmek küfürdür. Mümin, imanın bütünlüğünü korumak zorundadır. Bu da, Allah'a ve ahiret gününe inanmak, Allahın ve Rasülünün haram kıldığını haram tanımak, hak dinini din edinmek[505] suretiyle gerçekleşir.
Mümin, Allah'a olan ibadet ve itaatında, ümit ile korku arasında ölçülü biçimde hareket etmelidir. Mümin, ne yaptığı işlerden emin olarak azaptan uzaklaştığına emin olur; ne de işlediği günahların çokluğundan korkarak asla affedilmeyeceğine. Allah, rahmetinden, bağışlamasından müminlerin ümit kesmemelerini emrediyor.[505]
İman edip salih iş yapanlar cennet halkıdır; orada ebedi kalacaklardır. (Bakara: 2/82)
Allah Rasülü de şöyle buyuruyor:
Şu üç şey, kendisinde bulunan kimse, imanın tadını bulur: 1- Allah ve Rasülü, kendisine başkalarından daha sevgili olmak, 2- Sevdiğini yalnız Allah için sevmek, 3- Ateşe atılmaktan kaçındığı gibi küfre dönmekten kaçınmak. [505]
İMAN
- İman;
- Kur'an'da İman
- İmanın Dereceleri
- 1) İcmali İman:
- 2) Tafsili İman:
- Tafsili İmanın Dereceleri ve İman Esasları:
- İman
- İmanın Muhafazası, Kazanılmasından Daha Zordur:
- İmanın Gerektirdikleri
- İman ve İslam
- İman ve Amel
- İman Amelden Bir Cüz müdür?
- İman, Tasdik ve İkrar:
- Tasdikin Derece ve Türleri:
- İslam Istılahında İmanın Manası, Hakîkati ve Rükûnleri:
- İman ve İnkâr Yönünden İnsanlar
- İnsanlar Niçin İman Eder? İmanın Sebep ve Sonuçları
- İmanla İlgili Sünnetullah (Allah'ın Değişmez Yasaları)
- İmanın Sahih (Geçerli) ve Kabule Şayan Olmasının Şartları
- İmanı Bozan Haller
- 1) Cibt ve Tağuta İnanmak:
- 2) Şirk Koşmak:
- 3) Kâfirleri Veli ve Yönetici Tanımak:
- Bâtıla İman
- İman Esasları
- Sosyal Ve Toplumsal Faktör Olarak İman:
- İman Sözcüğünün Terimsel Anlamı ve İman-Vicdan Sorunu
- İmanın Niceliği
- Taklîdî İman: