Kur'ân-ı Kerim'de Hastalık ve Şifâ Kavramı
Kurân-ı Kerimde meraz/merzâ (hasta ve hastalık) kelimesi ve türevleri 24 yerde geçer. Şifâ kelimesi ve türevleri ise, 8 yerde kullanılır.
Meraz/hastalık kelimesi, Kuranda fiziksel hastalıklar için de kullanılmakla birlikte, çoğunlukla mecaz olarak mânevî hastalık için kullanılır. Haktan, doğruluktan ve güzel ahlâktan ayrılma, nifak (ikiyüzlülük) (2/Bakara, 10; 5/Mâide, 52; 8/Enfâl, 49; 9/Tevbe, 125; 22/Hacc, 53; 24/Nûr, 50; 33/Ahzâb, 12-32), hased (kıskançlık), şehvet (aşırı şehvânî/hayvanî duygular ve meyiller), fücûra (günah ve zinâ arzusu şeklinde ahlâksızlığa) niyetlenme (33/Ahzâb, 32-60; 47Muhammed, 20-29; 74/Müddessir, 31) gibi nefsî hastalıklar için kullanılır
Şâfî olan, şifâ veren sadece Allahtır. O, hastalanan kimseye şifâ verendir (26/Şuarâ, 80). Kuran sûreleri ve âyetleri de, müminler için şifâ ve rahmettir (17/İsrâ, 82). Kuran, doğru yolu gösteren bir kılavuz ve şifâdır (41/Fussılet, 44). O, Rabbimizden bir öğüt, gönüllerde olan (dertlere) bir şifâdır, müminler için bir hidâyet ve rahmettir (10/Yûnus, 57).
Kuran, müminlerin imanlarını kuvvetlendirip (9/Tevbe, 124), onlara devâ olurken, münâfıkların da kalplerindeki hastalıklarını arttırmaktadır (2/Bakara, 10; 9/Tevbe, 125). Kuran, zâlimler için şifâ olmak bir tarafa, onların yalnızca ziyanını arttırır (17/İsrâ, 82). İman etmeyenler için Kuran bir körlüktür (41/Fussılet, 44).
Kurana göre esas önemli olan hastalık, kalplerde olan mânevî hastalıktır, inanç hastalığıdır. Münâfıkların kalplerinde hastalık (nifak ve haset hastalığı) vardır. Allah da onların bu hastalığını çoğaltmıştır (2/Bakara, 10). Kuran açısından hastalığın en önemlisi, mânevî olduğu gibi; şifâ da, esas olarak mânevî alan için sözkonusudur. Onun dışındaki hastalıklar, nice hikmetlerle ilgili olarak peygamberlere de verilmiştir. Bu hastalıkların imtihan, günahlara keffâret, derecelerin arttırılması, sabır ve direnme gücü vererek insanı olgunlaştırması... gibi olumlu yönleri de vardır. Halbuki kalbî hastalıkların hiçbir olumlu yönü yoktur.
Kâfir ve münâfıklarla savaş, onların müminler eliyle rezil edilip Allahın azâbına uğramaları için gerekli olduğu gibi, Allahın müminleri gâlip kılması ve mümin toplumun kalplerine şifâ vermesi için de bir sebeptir (9/Tevbe, 14). Bu sünnetullahtan yola çıkarak, bugünkü toplumun stres gibi çeşitli bunalımlar ve problemler içinde yüzmesinin bir sebebi de Allah yolunda cihadı terketmeleridir diyebiliriz.
Bazı yiyeceklerde şifâ olduğu ve bu şifâ kaynağında Rahmânî vahiy ve ilhâmın, İlâhî rahmetin olduğu da Kurandan anlaşılmaktadır. Vahiy/ilham gereği meyvelerin her birinden yiyip onların içindeki özlerden bal çıkaran arının bu ürününde insanlar için bir şifâ vardır (16/Nahl, 68-69).
Allah her şahsa, ancak gücü yettiği kadar sorumluluk yükler (2/Bakara, 286). Allah insanlara kolaylık ister, zorluk dilemez (2/Bakara, 185). Kim Ramazan ayında hasta veya yolcu olursa tutamadığı günler sayısınca başka günlerde oruç tutar (2/Bakara, 185). İhtiyarlık veya şifa umudu kalmamış hastalık gibi devamlı mâzereti olup da oruç tutmağa güçleri yetmeyenlerden Ramazan orucu istenmez; onun yerine böyle bir hasta veya yaşlı, bir fakir doyumluluğu kadar fidye verir (2/Bakara, 185).
Yine, müminler için önemli farzlardan/görevlerden olan Allah yolunda savaşa katılmamalarından ötürü zayıflara ve hastalara bir günah yoktur; ancak, onların boş durmamaları, dille cihad olan tebliğ ve insanlara öğüt vermeleri gerekmektedir (9/Tevbe, 91).
Yine, görme özürlüye, topala ve hastaya güçlük yoktur (Bunlara yapamayacakları görevler yüklenmez; yapamadıklarından dolayı günahkâr olmazlar) (24/Nûr, 61).
Oruç size sayılı günler olarak yazıldı (farz kılındı). Sizden her kim hasta yahut yolcu olursa, tutamadığı günler kadar diğer günlerde oruç tutar. İhtiyarlık veya şifa umudu kalmamış hastalık gibi devamlı mâzereti olup da oruç tutmağa güçleri yetmeyenlere fidye gerekir. Fidye, bir fakir doyumu miktarıdır. Bunun dışında kim gönüllü bir hayır yaparsa, bu, kendisi için daha hayırlıdır/iyidir. Eğer gerçekleri anlıyorsanız, her güçlüğe rağmen oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır. Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve hidâyeti/doğruyu eğriden ayırmanın (furkanın) açık delilleri olarak kendisinde Kuran indirilen aydır. Sizden her kim hilâli (Ramazan ayının ilk hilâlini) görürse oruç tutsun (oruca başlasın). Kim o anda hasta veya yolcu olursa tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutsun. Allah size kolaylık ister, zorluk dilemez. O, sayıyı tamamlamanızı, size doğru yolu gösterdiği için Allahı tazim etmenizi ister. Umulur ki, şükredersiniz. " (2/Bakara, 184-185)
Haccı ve umreyi Allah için tamamlayın. Eğer (elde olmayan bir sebeple) bunlardan alıkonursanız, kolayınıza gelen kurbanı gönderin. Kurban, yerine varıncaya kadar, başlarınızı tıraş etmeyin. Sizden her kim hasta olursa yahut başından gelen bir rahatsızlığı varsa, oruç veya sadaka ya da kurban olmak üzere fidye vermesi gerekir... (2/Bakara, 196)
Ey iman edenler! Siz sarhoş iken -ne söylediğinizi bilinceye kadar-, cünüp iken de -yolcu olan müstesnâ- gusül edinceye kadar namaza yaklaşmayın. Eğer hasta olur veya bir yolculuk üzerinde bulunursanız, yahut sizden biriniz ayak yolundan gelirse veya kadınlara dokunup da bir su bulamamışsanız o zaman temiz bir toprakla teyemmüm edin; yüzlerinize ve ellerinize sürün. Şüphesiz Allah çok affedici ve bağışlayıcıdır. ( 4/Nisâ, 43)
Ey iman edenler! Namaz kılmaya kalktığınız zaman yüzlerinizi, dirseklerinize kadar ellerinizi ve başlarınızı meshedip, topuklara kadar ayaklarınızı yıkayın. Eğer cünüp oldunuz ise, boy abdesti alın. Hasta, yahut yolculuk halinde bulunursanız, veya biriniz tuvaletten gelirse, ya da kadınlara dokunmuşsanız (cinsî birleşme yapmışsanız) ve bu hallerde su bulamamışsanız temiz toprakla teyemmüm edin de yüzünüzü (ve dirseklere kadar) ellerinizi onunla meshedin. Allah size herhangi bir güçlük çıkarmak istemiyor; fakat sizi tertemiz kılmak ve size (ihsan ettiği) nimetini tamamlamak istiyor; umulur ki şükredersiniz. (5/Mâide, 6)
Kalplerinde hastalık bulunanların: Başımıza bir felâketin gelmesinden korkuyoruz diyerek onların (yahûdi ve hıristiyanların) arasına koşuştuklarını görürsün. Umulur ki Allah bir fetih, yahut katından bir emir getirecek de onlar, içlerinde gizledikleri şeyden dolayı pişman olacaklardır. (5/Mâide, 52
Onlarla savaşın ki Allah, sizin ellerinizle onlara azap etsin, onları rezîl etsin, sizi onlara gâlip kılsın ve mümin toplumun kalplerine şifâ versin. (9/Tevbe, 14)
Allah ve Rasûü için (insanlara) öğüt verdikleri takdirde, zayıflara, hastalara ve (savaşta) harcayacak bir şey bulamayanlara (savaşa katılmamalarından ötürü) bir günah yoktur. Zira iyilik edenlerin aleyhine (kınanmasına) bir yol yoktur. Çünkü Allah çok bağışlayan ve çok merhamet edendir. (9/Tevbe, 91)
Kalplerinde hastalık (kâfirlik ve münâfıklık) olanlara gelince, (bu sûre) onların murdarlığına murdarlık katar. Onlar artık kâfirler olarak ölürler. (9/Tevbe, 125)
Ey insanlar! Size Rabbinizden bir öğüt, gönüllerde olan (dertlere) bir şifâ, müminler için bir hidâyet ve rahmet (olarak Kuran) gelmiştir. (10/Yûnus, 57)
"Eğer Allah sana bir zarar dokundurursa onu yine O'ndan başka giderecek yoktur. Eğer sana bir hayır dilerse O'nun keremini geri çevirecek (hiçbir güç) yoktur. O hayrını kullarından dilediğine eriştirir. Çünkü O bağışlayan ve pek esirgeyendir." (10/Yûnus, 107)
Rabbin bal arısına vahyetti: Dağlardan, ağaçlardan ve insanların yaptıkları çardaklardan kendine evler (kovanlar) edin. Sonra meyvelerin her birinden ye ve Rabbinin sana kolaylaştırdığı yaylım yollarına git. Onların karınlarından renkleri çeşitli bir şerbet (bal) çıkar. Onda insanlar için bir şifâ vardır. Elbette bunda düşünen bir kavim için büyük bir ibret vardır. (16/Nahl, 68-69)
Biz Kurandan öyle bir şey indiriyoruz ki o, müminler için şifâ ve rahmettir; zâlimlerin ise yalnızca ziyanını arttırır. (17/İsrâ, 82)
Amâya güçlük yoktur, topala güçlük yoktur, hastaya da güçlük yoktur (Bunlara yapamayacakları görevler yüklenmez; yapamadıklarından dolayı günahkâr olmazlar)... (24/Nûr, 61)
(O Allah) Hastalandığım zaman bana şifâ verendir. (26/Şuarâ, 80)
Eğer Biz onu, yabancı bir (dilde) okunan bir kitap kılsaydık, diyeceklerdi ki, Âyetleri tafsîlâtlı şekilde açıklanmalı değil miydi? Muhâtapları Arap olduğu halde Arapça olmayan bir kitap mı geldi? De ki: O, iman edenler için hidâyeti/doğru yolu gösteren bir kılavuz ve şifâdır. İman etmeyenlere gelince onların kulaklarında bir ağırlık vardır ve Kuran onlara göre bir körlüktür. Sanki onlar uzak bir yerden çağrılıyorlar. (41/Fussılet, 44)
İman etmiş olanlar Keşke cihad hakkında bir sûre indirilmiş olsaydı! derler. Ama hükmü açık bir sûre indirilip de onda savaştan söz edilince, kalplerinde hastalık olanların, ölüm baygınlığı geçiren kimsenin bakışı gibi sana baktıklarını görürsün. Korktukları başlarına gelsin! (47/Muhammed, 20)
Köre vebâl yoktur, topala da vebâl yoktur, hastaya da vebâl yoktur (Bunlar savaşa katılmak zorunda değildir). Kim Allaha ve Peygamberine itaat ederse, Allah onu altından ırmaklar akan cennetlere sokar. Kim de geri kalırsa, onu acı bir azâba uğratır. (48/Fetih, 17)
(Rasûlüm!) Senin, gecenin üçte ikisine yakın kısmını, (bazen) yarısını, (bazen de) üçte birini yatmadan (ibâdetle) geçirdiğini ve beraberinde bulunanlardan bir topluluğun da (böyle yaptığını) Rabbin elbette biliyor. Gece ve gündüz (içinde olup bitenleri iyiden iyiye) ölçüp biçen ancak Allahtır. O sizin, bunu sayamayacağınızı bildiği için, sizi bağışladı. Artık, Kurandan kolayınıza geleni okuyun. Allah bilmektedir ki, içinizden hasta(lanan)lar olacak, diğer bir kısmınız Allahın lutfundan (rızık) aramak üzere yeryüzünde yol tepecekler, başka bir kısmınız da Allah yolunda çarpışacaklardır. O halde Kurandan kolayınıza geleni okuyun. Namazı kılın, zekâtı verin, Allaha gönül hoşluğuyla ödünç verin. Kendiniz için önden (dünyada iken) ne iyilik hazırlarsanız Allah katında onu bulursunuz; hem de daha üstün ve mükâfatça daha büyük olmak üzere. Allahtan mağfiret dileyin, şüphesiz Allah çok bağışlayıcı, çok merhamet edicidir. (73/Müzzemmil, 20)
Meraz/hastalık kelimesi, Kuranda fiziksel hastalıklar için de kullanılmakla birlikte, çoğunlukla mecaz olarak mânevî hastalık için kullanılır. Haktan, doğruluktan ve güzel ahlâktan ayrılma, nifak (ikiyüzlülük) (2/Bakara, 10; 5/Mâide, 52; 8/Enfâl, 49; 9/Tevbe, 125; 22/Hacc, 53; 24/Nûr, 50; 33/Ahzâb, 12-32), hased (kıskançlık), şehvet (aşırı şehvânî/hayvanî duygular ve meyiller), fücûra (günah ve zinâ arzusu şeklinde ahlâksızlığa) niyetlenme (33/Ahzâb, 32-60; 47Muhammed, 20-29; 74/Müddessir, 31) gibi nefsî hastalıklar için kullanılır
Şâfî olan, şifâ veren sadece Allahtır. O, hastalanan kimseye şifâ verendir (26/Şuarâ, 80). Kuran sûreleri ve âyetleri de, müminler için şifâ ve rahmettir (17/İsrâ, 82). Kuran, doğru yolu gösteren bir kılavuz ve şifâdır (41/Fussılet, 44). O, Rabbimizden bir öğüt, gönüllerde olan (dertlere) bir şifâdır, müminler için bir hidâyet ve rahmettir (10/Yûnus, 57).
Kuran, müminlerin imanlarını kuvvetlendirip (9/Tevbe, 124), onlara devâ olurken, münâfıkların da kalplerindeki hastalıklarını arttırmaktadır (2/Bakara, 10; 9/Tevbe, 125). Kuran, zâlimler için şifâ olmak bir tarafa, onların yalnızca ziyanını arttırır (17/İsrâ, 82). İman etmeyenler için Kuran bir körlüktür (41/Fussılet, 44).
Kurana göre esas önemli olan hastalık, kalplerde olan mânevî hastalıktır, inanç hastalığıdır. Münâfıkların kalplerinde hastalık (nifak ve haset hastalığı) vardır. Allah da onların bu hastalığını çoğaltmıştır (2/Bakara, 10). Kuran açısından hastalığın en önemlisi, mânevî olduğu gibi; şifâ da, esas olarak mânevî alan için sözkonusudur. Onun dışındaki hastalıklar, nice hikmetlerle ilgili olarak peygamberlere de verilmiştir. Bu hastalıkların imtihan, günahlara keffâret, derecelerin arttırılması, sabır ve direnme gücü vererek insanı olgunlaştırması... gibi olumlu yönleri de vardır. Halbuki kalbî hastalıkların hiçbir olumlu yönü yoktur.
Kâfir ve münâfıklarla savaş, onların müminler eliyle rezil edilip Allahın azâbına uğramaları için gerekli olduğu gibi, Allahın müminleri gâlip kılması ve mümin toplumun kalplerine şifâ vermesi için de bir sebeptir (9/Tevbe, 14). Bu sünnetullahtan yola çıkarak, bugünkü toplumun stres gibi çeşitli bunalımlar ve problemler içinde yüzmesinin bir sebebi de Allah yolunda cihadı terketmeleridir diyebiliriz.
Bazı yiyeceklerde şifâ olduğu ve bu şifâ kaynağında Rahmânî vahiy ve ilhâmın, İlâhî rahmetin olduğu da Kurandan anlaşılmaktadır. Vahiy/ilham gereği meyvelerin her birinden yiyip onların içindeki özlerden bal çıkaran arının bu ürününde insanlar için bir şifâ vardır (16/Nahl, 68-69).
Allah her şahsa, ancak gücü yettiği kadar sorumluluk yükler (2/Bakara, 286). Allah insanlara kolaylık ister, zorluk dilemez (2/Bakara, 185). Kim Ramazan ayında hasta veya yolcu olursa tutamadığı günler sayısınca başka günlerde oruç tutar (2/Bakara, 185). İhtiyarlık veya şifa umudu kalmamış hastalık gibi devamlı mâzereti olup da oruç tutmağa güçleri yetmeyenlerden Ramazan orucu istenmez; onun yerine böyle bir hasta veya yaşlı, bir fakir doyumluluğu kadar fidye verir (2/Bakara, 185).
Yine, müminler için önemli farzlardan/görevlerden olan Allah yolunda savaşa katılmamalarından ötürü zayıflara ve hastalara bir günah yoktur; ancak, onların boş durmamaları, dille cihad olan tebliğ ve insanlara öğüt vermeleri gerekmektedir (9/Tevbe, 91).
Yine, görme özürlüye, topala ve hastaya güçlük yoktur (Bunlara yapamayacakları görevler yüklenmez; yapamadıklarından dolayı günahkâr olmazlar) (24/Nûr, 61).
Oruç size sayılı günler olarak yazıldı (farz kılındı). Sizden her kim hasta yahut yolcu olursa, tutamadığı günler kadar diğer günlerde oruç tutar. İhtiyarlık veya şifa umudu kalmamış hastalık gibi devamlı mâzereti olup da oruç tutmağa güçleri yetmeyenlere fidye gerekir. Fidye, bir fakir doyumu miktarıdır. Bunun dışında kim gönüllü bir hayır yaparsa, bu, kendisi için daha hayırlıdır/iyidir. Eğer gerçekleri anlıyorsanız, her güçlüğe rağmen oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır. Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve hidâyeti/doğruyu eğriden ayırmanın (furkanın) açık delilleri olarak kendisinde Kuran indirilen aydır. Sizden her kim hilâli (Ramazan ayının ilk hilâlini) görürse oruç tutsun (oruca başlasın). Kim o anda hasta veya yolcu olursa tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutsun. Allah size kolaylık ister, zorluk dilemez. O, sayıyı tamamlamanızı, size doğru yolu gösterdiği için Allahı tazim etmenizi ister. Umulur ki, şükredersiniz. " (2/Bakara, 184-185)
Haccı ve umreyi Allah için tamamlayın. Eğer (elde olmayan bir sebeple) bunlardan alıkonursanız, kolayınıza gelen kurbanı gönderin. Kurban, yerine varıncaya kadar, başlarınızı tıraş etmeyin. Sizden her kim hasta olursa yahut başından gelen bir rahatsızlığı varsa, oruç veya sadaka ya da kurban olmak üzere fidye vermesi gerekir... (2/Bakara, 196)
Ey iman edenler! Siz sarhoş iken -ne söylediğinizi bilinceye kadar-, cünüp iken de -yolcu olan müstesnâ- gusül edinceye kadar namaza yaklaşmayın. Eğer hasta olur veya bir yolculuk üzerinde bulunursanız, yahut sizden biriniz ayak yolundan gelirse veya kadınlara dokunup da bir su bulamamışsanız o zaman temiz bir toprakla teyemmüm edin; yüzlerinize ve ellerinize sürün. Şüphesiz Allah çok affedici ve bağışlayıcıdır. ( 4/Nisâ, 43)
Ey iman edenler! Namaz kılmaya kalktığınız zaman yüzlerinizi, dirseklerinize kadar ellerinizi ve başlarınızı meshedip, topuklara kadar ayaklarınızı yıkayın. Eğer cünüp oldunuz ise, boy abdesti alın. Hasta, yahut yolculuk halinde bulunursanız, veya biriniz tuvaletten gelirse, ya da kadınlara dokunmuşsanız (cinsî birleşme yapmışsanız) ve bu hallerde su bulamamışsanız temiz toprakla teyemmüm edin de yüzünüzü (ve dirseklere kadar) ellerinizi onunla meshedin. Allah size herhangi bir güçlük çıkarmak istemiyor; fakat sizi tertemiz kılmak ve size (ihsan ettiği) nimetini tamamlamak istiyor; umulur ki şükredersiniz. (5/Mâide, 6)
Kalplerinde hastalık bulunanların: Başımıza bir felâketin gelmesinden korkuyoruz diyerek onların (yahûdi ve hıristiyanların) arasına koşuştuklarını görürsün. Umulur ki Allah bir fetih, yahut katından bir emir getirecek de onlar, içlerinde gizledikleri şeyden dolayı pişman olacaklardır. (5/Mâide, 52
Onlarla savaşın ki Allah, sizin ellerinizle onlara azap etsin, onları rezîl etsin, sizi onlara gâlip kılsın ve mümin toplumun kalplerine şifâ versin. (9/Tevbe, 14)
Allah ve Rasûü için (insanlara) öğüt verdikleri takdirde, zayıflara, hastalara ve (savaşta) harcayacak bir şey bulamayanlara (savaşa katılmamalarından ötürü) bir günah yoktur. Zira iyilik edenlerin aleyhine (kınanmasına) bir yol yoktur. Çünkü Allah çok bağışlayan ve çok merhamet edendir. (9/Tevbe, 91)
Kalplerinde hastalık (kâfirlik ve münâfıklık) olanlara gelince, (bu sûre) onların murdarlığına murdarlık katar. Onlar artık kâfirler olarak ölürler. (9/Tevbe, 125)
Ey insanlar! Size Rabbinizden bir öğüt, gönüllerde olan (dertlere) bir şifâ, müminler için bir hidâyet ve rahmet (olarak Kuran) gelmiştir. (10/Yûnus, 57)
"Eğer Allah sana bir zarar dokundurursa onu yine O'ndan başka giderecek yoktur. Eğer sana bir hayır dilerse O'nun keremini geri çevirecek (hiçbir güç) yoktur. O hayrını kullarından dilediğine eriştirir. Çünkü O bağışlayan ve pek esirgeyendir." (10/Yûnus, 107)
Rabbin bal arısına vahyetti: Dağlardan, ağaçlardan ve insanların yaptıkları çardaklardan kendine evler (kovanlar) edin. Sonra meyvelerin her birinden ye ve Rabbinin sana kolaylaştırdığı yaylım yollarına git. Onların karınlarından renkleri çeşitli bir şerbet (bal) çıkar. Onda insanlar için bir şifâ vardır. Elbette bunda düşünen bir kavim için büyük bir ibret vardır. (16/Nahl, 68-69)
Biz Kurandan öyle bir şey indiriyoruz ki o, müminler için şifâ ve rahmettir; zâlimlerin ise yalnızca ziyanını arttırır. (17/İsrâ, 82)
Amâya güçlük yoktur, topala güçlük yoktur, hastaya da güçlük yoktur (Bunlara yapamayacakları görevler yüklenmez; yapamadıklarından dolayı günahkâr olmazlar)... (24/Nûr, 61)
(O Allah) Hastalandığım zaman bana şifâ verendir. (26/Şuarâ, 80)
Eğer Biz onu, yabancı bir (dilde) okunan bir kitap kılsaydık, diyeceklerdi ki, Âyetleri tafsîlâtlı şekilde açıklanmalı değil miydi? Muhâtapları Arap olduğu halde Arapça olmayan bir kitap mı geldi? De ki: O, iman edenler için hidâyeti/doğru yolu gösteren bir kılavuz ve şifâdır. İman etmeyenlere gelince onların kulaklarında bir ağırlık vardır ve Kuran onlara göre bir körlüktür. Sanki onlar uzak bir yerden çağrılıyorlar. (41/Fussılet, 44)
İman etmiş olanlar Keşke cihad hakkında bir sûre indirilmiş olsaydı! derler. Ama hükmü açık bir sûre indirilip de onda savaştan söz edilince, kalplerinde hastalık olanların, ölüm baygınlığı geçiren kimsenin bakışı gibi sana baktıklarını görürsün. Korktukları başlarına gelsin! (47/Muhammed, 20)
Köre vebâl yoktur, topala da vebâl yoktur, hastaya da vebâl yoktur (Bunlar savaşa katılmak zorunda değildir). Kim Allaha ve Peygamberine itaat ederse, Allah onu altından ırmaklar akan cennetlere sokar. Kim de geri kalırsa, onu acı bir azâba uğratır. (48/Fetih, 17)
(Rasûlüm!) Senin, gecenin üçte ikisine yakın kısmını, (bazen) yarısını, (bazen de) üçte birini yatmadan (ibâdetle) geçirdiğini ve beraberinde bulunanlardan bir topluluğun da (böyle yaptığını) Rabbin elbette biliyor. Gece ve gündüz (içinde olup bitenleri iyiden iyiye) ölçüp biçen ancak Allahtır. O sizin, bunu sayamayacağınızı bildiği için, sizi bağışladı. Artık, Kurandan kolayınıza geleni okuyun. Allah bilmektedir ki, içinizden hasta(lanan)lar olacak, diğer bir kısmınız Allahın lutfundan (rızık) aramak üzere yeryüzünde yol tepecekler, başka bir kısmınız da Allah yolunda çarpışacaklardır. O halde Kurandan kolayınıza geleni okuyun. Namazı kılın, zekâtı verin, Allaha gönül hoşluğuyla ödünç verin. Kendiniz için önden (dünyada iken) ne iyilik hazırlarsanız Allah katında onu bulursunuz; hem de daha üstün ve mükâfatça daha büyük olmak üzere. Allahtan mağfiret dileyin, şüphesiz Allah çok bağışlayıcı, çok merhamet edicidir. (73/Müzzemmil, 20)
H harfi
- el-HÂDÎ
- el-HAKÎM
- el-HİCR SÛRESİ
- HABER
- HABER-İ MEŞHÛR
- HABERLERİN TETKİKİ
- HABEŞİSTAN HİCRETİ
- HÂBİL (VE KÂBİL)
- HABÎS
- HABLULLAH
- HACAMAT (HİCAMAT)
- HACB
- HÂCER
- HACİZ, HACZ
- HAÇ (SALİB)
- HAÇLI SEFERLERİ
- HAD, HADLER
- HADÂNE BÂBI
- HADLER BAHSİ
- Hudud:
- HADÎS
- HÂDİS
- HAFAZA MELEKLERİ
- HAFİ
- HÂFIZ
- HAFSA BİNTİ ÖMER İBN el-HATTAB (r.a)
- HAK, HAKLAR
- HAKEM BABI
- HÂKİMİYET
- HAKK