Son Peygamber Olarak Hz. Muhammed Mustafa (sav)'nın Kişiliği ve Misyonu
:
Hz. Muhammed (sav)'in kutlu hayatı siyer denen özel bir tarih biliminin konusudur. Dolayısıyla burada, O'nun dünyaya şeref verdikten sonra uyandırdığı yankılarla, bıraktığı derin izlerle ve kıyamet kopuncaya kadar devam edecek olan yüce davasıyla iman ve akâid bilimine konu oluşturan yönleri bizi ilgilendirmektedir.
Hz. Muhammed (sav)'e, (Allah'ın bir elçisi olarak) iman etmek kadar O'nun sahip bulunduğu özelliklere ve ayrıcalıklara da aynı zamanda iman etmek şarttır. Ancak bu özellikler ve ayrıcalıklar tafsili imanda sözkonusu olur. Bunları öğrenebilmek ise O'nun müstesna kişiliğini etraflıca tanımaya bağlıdır. Kur'ân-ı Kerim'in açıklamaları ve bizzat kendisinin hadis-i şerifleri O'nun yüce kişiliğini bize tanıtacak kadar yeterli bilgiler vermektedir. Allah Teâlâ'nın şu sözü bu konuda söylenebilecek her şeyi özetler gibidir:
Ve sen yüce bir ahlâka sahipsin. (Kalem: 68/4)
Kainatın Yaratıcısı tarafından böylesine övülmek, dünyada hiç bir insana nasip olmamıştır. Esasen Hz. Muhammed (sav)'in parlak meziyetleri, ruh zenginliği, fazilet ve ahlâkı O'nun, Allah'ın en iyi kulu olmasında saklıdır. Öyle ise O'na gerçek anlamda iman edebilmek için Kulluk[36] kavramını, bu yüce kişiliği kapsayan evrensel boyutlarıyla öğrenmek gerekir. Evet Hz. Muhammed (sav)'in kişiliğinde gerçek ifadesini bulan kulluk nedir, ne demektir, O'nu en son elçi olarak seçen ve âlemlere rahmet olarak gönderen Rabb'ine nasıl kulluk etmiştir?..
Önce şurası belirtilmelidir ki kulluk kavramının, zaman içinde yozlaşmasıyla birlikte Hz. Muhammed (sav)'in kişiliği hakkındaki gerçek bilgiler de farklı yorumlarla yaygınlaşmıştır. Dolayısıyla yüzyıllar sonra O'nun hakkında yaratılan imajın gerçeğe uyduğunu söylemek güçtür. Aslında bu sorun, O'nun ölümü üzerinden üçyüzyıl bile geçmeden müslüman toplumun İslam'a bakış açısında oluşmaya başlayan çelişkilerin bir parçasıdır. Çünkü insan yaşamının her saniyesinde söz konusu olan kulluk olgusunun, daha sonraları, insanın yalnızca rûhani yaşamıyla sınırlı bulunduğu görüşü egemen olmuştur. Bunun anlamı şudur:
İlk müslümanlar hayatın her alanında örnek davranışlar sergilemekle insanın, Allah'ı hoşnut edeceğine ve bu suretle de O'na kulluk yapmış olacağına inanırlardı. Halbuki çok sonraları bu görüş değişti. Müslümanlar, insanın ancak namaz, oruç ve dua gibi ruhani yaşamıyla kulluk yapabildiği kanaatine saplandılar; Bunun dışında, örneğin çalışırken, yürürken, alıp satarken, dünya işleriyle uğraşırken kulluk atmosferinin dışında kalındığı yanılgısına düştüler.
Tabiatıyla Hz. Peygamber (sav)'in kişiliğine de bu hatalı anlayışla bakmaya başladılar. Nitekim bu nedenledir ki O'nunla tarikat rûhanileri arasında benzerlikler aranmakta ve bu şahıslar O'nunla özdeşleştirilmektedir. Oysa Hz. Peygamber (sav)'in, kişiliği ve misyonu belgesel olarak ortadadır. Örneğin, kendisine vahiy inmeye başladıktan sonra vefat edinceye kadar geçen 23 yıllık süre içerisinde önce taş ve heykellere tapanları yola getirmeye, onları tevhid doğrultusunda ıslah etmeye çalışmış, her türlü ahlâksızlığa, iffetsizliğe, ilkelliğe ve zorbalığa karşı mücadele etmiş; Ondan sonra da bir devlet kurmayı başarmış, birçok kez savaşa katılmış, orduları sevk ve komuta etmiş, ashâbına cemaatla namaz kıldırmış, cezaların infazında bizzat bulunmuş ve ümmetinin manevi atası olarak hayatının her alanında çarpıcı insanlık örnekleri sergilemiştir; Bütün bunlarla da Allah Teâlâ'ya kulluk etmiştir.
Öyle ise kesinlikle ifade etmek gerekir ki Hz. Peygamber (sav) 'i, (Allah'ın hem kulu hem elçisi olarak) nasıl idiyse öylece tanımadıkça; Aynı zamanda O'nun kişiliğini ve misyonunu, bizzat kendisinin açıkladığı Kulluk ve İman kavramlarının gerçek ölçüleri içinde benimsemedikçe mümin sayılmak mümkün değildir. Hele ruhânileri O'nunla özdeşleştirerek yakışmayan yabancı kimlikleri O'na maletmek küfrün ta kendisidir!
Hz. Peygamber (sav)'in Allah (cc)'a yaptığı kulluk ve elçilikle bu elçiliğin cihanşümûl yönünü şu şekilde özetlemek mümkündür:
1- Davası uğruna, dünya liderlerinden ve tarihin en ünlü cengaverlerinden hiç kimsenin gösteremediği eşsiz bir cesaret, gayret, sabır, direniş ve kahramanlık örnekleri sergilemiştir. Allah (cc)'dan aldığı emirleri, ürpermeden, çekinmeden ve büyük bir soğukkanlılıkla müşriklerin mağrur liderlerine iletmiş, O'nları, batıl inançlarından ve içinde bulundukları çirkin yaşam biçiminden vazgeçip tevhidle şereflenmelerini her fırsatta öğütlemiştir.
2- Hz. Peygamber (sav), Allah Teâlâ'dan almış olduğu kutsal mesajlarla insanlık dünyasına evrensel değerler getirmiştir. Bunlar, insanın ruhunu yücelten, onu üstün ahlâk ve erdemlerle olgunlaştıran; Toplumların birlik ve beraberlik, dirlik ve düzen, adalet ve hoşgörü içinde yaşamasını sağlayan yüce değerlerdir.
Örneğin bunlardan bir tanesi de selamlaşmadır. Hiç bir milletin selam şekli, İslamın Esselamu aleykum ifadesiyle ortaya koyduğu evrensel kapsama sahip değildir. Mesela İngilizce: Good morning , Fransızca: Bonjour Türkçe: Günaydın ve hatta arapça: Sabâh'ül-hayr çok kısır anlamlar vermektedir. Çünkü bu tür ifadelerde:
a- Yalnızca bir günün iyi geçmesi dileği vardır. Halbuki İslamın selam ifadesinde bir zaman sınırı yoktur. Selam veren müslüman, din kardeşine bütün zamanları kapsayan bir barış, Allah'dan rahmet ve bereket dilemiş olur.
b- İslamın selam ifadesi Kur'ân-ı Kerim'de tescil edilmiştir [37] ve Kur'ân-ı Kerim'in diliyle söylenir. Dolayısıyla hangi milletten olursa olsun, hangi dili konuşuyor olursa olsun İslamın koyduğu selam şekli her müslüman için aynıdır. Bu bakımdan milletlerarası bir özelliğe sahiptir. Halbuki diğer dillerde selamlaşma böyle değildir. Her millete ait selam şekli o milletin kültür ve anlayışıyla sınırlıdır. Örneğin Fransızlar, İngilizler, Almanlar, İtalyanlar, İspanyollar ve daha birçok milletler hıristiyan oldukları halde bunların, müslümanlar gibi ortak bir selamlama şekli yoktur. Dolayısıyla başka bir millete ait selam şeklini kullanan, ya da böyle bir selam şekline muhatap olan insan, selamın insancıl ve barışçıl içeriğine rağmen kendisini yabancı hissetmekten kurtaramaz.
Hz. Muhammed (sav)'in getirdiği vahye dayanan namaz, oruç, hac ve zekât gibi ibadetlerle bütün emir ve yasaklar da aynen böyle evrensel birer anlam taşırlar. Özellikle ibadetler, hiç bir sporun, hiç bir âyinin, hiç bir alıştırma, geliştirme ve terapi rehabilitasyon sisteminin insana kazandıramayacağı ruh ve beden sağlığını kazandırır, toplumun sosyal ve ekonomik disiplinini sağlar. Bu nedenledir ki müslüman kişi bu ibadetleri yaptıktan sonra büyük bir rahatlık hisseder ve mutlu olur.
3- Hz. Muhammed (sav)'e inen vahiy, disiplin müeyyideleri dışında şekle pek önem vermemiş, işin ruhunu ve özünü ön planda tutmuştur. Bu nedenle her ne kadar giyim, kuşam ve beden temizliği konusunda ashâbını daima öğütlemiş ise de belli bir kılık ve kıyafet üzerinde asla durmamıştır. O, her zaman insanların ve toplumların düzen ve asayiş içinde yaşamalarına, adaletin dakik bir şekilde uygulanmasına, hiç kimsenin ezilmemesine, saygı ve sevginin, dürüstlük ve karşılıklı güvenin yayılmasına önem vermek gibi tüm insanlığı ilgilendiren büyük ve duyarlı konular üzerinde durmuştur.
O'nun traşla ilgili bazı sözleri, sırf müslüman kişinin müşriklere benzememesi ve değerlerin bu suretle yozlaşmaması amacını gütmektedir. Buna abartılı içerikler kazandıranların hadisdeki gerçek amacı anlayamadıkları açıktır. Bu nedenle gerek kullandıkları özel kılık ve kıyafetler, gerekse İslamın ibadet şekillerine zaman içinde eklenen çeşitli âyinler en azından kanıtlanmak zorundadır.
Ayrıca en büyük cihan peygamberi olarak Hz. Muhammed'in, yaşamına, kişilik ve misyonuna ilişkin şu ayrıntıların bilinmesinde yarar vardır:
1- Peygamberlik mevkiinin gizemli bir özelliği olarak (çok basit rahatsızlıklar ve vefatından önceki son birkaç günlük hastalığı hariç) giriştiği çetin ve yorucu mücadelelere rağmen Hz. Muhammed (sav), yaşamı boyunca hasta yatmamıştır. Uhud Savaşı sırasında isabet alarak hasar gören bir dişinden başka herhangi bir sakatlık geçirmemiştir. Dişindeki bu hasar, O'nun vücut bütünlüğü üzerinde herhangi bir olumsuz etki ve görünüm bırakmamıştır. Bu özellik aynı zamanda bütün peygamberlerde vardır. Nitekim yaralanır, daha önce tertiplenemeyen çok ani süikastlere uğrayarak şehid olurlar. Fakat yaralanarak ya da kaza geçirerek (sürekli şekilde) sakat kalmış hiç bir peygamber yoktur.
Peygamberlerden Hz. Eyyub'un uzun süre hasta yattığı ve (haşa!) vücudunun kurtlandığı yolundaki söylentiler doğru olmasa gerektir. Evet Hz. Eyyub hastalanmış, büyük ihtimalle uzun sürmeyen rahatsızlığını Allah'ın bir takdiri ve sınavı olarak önce sabırla karşılamış, ancak peygamberlik misyonunu yerine getirebilmesi için şifa dilemiştir. Allah Teâlâ da O'nun duasını kabul buyurarak şifasını ihsan etmiştir.[38] Çünkü ilâhi elçilik, sürekli beden ve akıl sağlığı yanında aktivite isteyen önemli bir görevdir. Peygamber seçilmiş olmanın en büyük hikmetlerinden biri de budur.
2- Hz. Peygamber (sav) Hakkın ve gerçeğin düşmanlarına karşı verdiği onca silahlı mücadeleye rağmen hayatında yalnızca Uhud Savaşı sırasında üzerine doğru saldıran Ubey b. Halef [39] adlı bir düşman neferini öldürmüş, ondan başka hiç bir insan kanını kendi eliyle dökmemiştir. Çünkü O, Allah tarafından âlemlere rahmet olarak gönderilmiştir. [40] Vakıa O, bütün peygamberlerin aynasıdır. Çünkü onların cümlesinden üstündür. Bu nedenle elbette ki ne kadar Allah elçisi varsa temelde insanları öldürmek için değil, bilakis O'nun emir ve yasaklarını, vahyettiği değerli bilgileri, hayat ve kâinât gerçeklerini bildirmek, insanları eğitmek ve ıslah etmek üzere gelmişlerdir.
3- Peygamberlerden, insanlık tarihinin en ünlü kahramanlarından, liderlerinden, imparatorlarından, dahilerinden, bilgin, filozof, icatçı, buluşçu ve sanatçılarından hiç bir kişinin ünü, Hz. Muhammed'in şanı, şerefi, ve şöhreti kadar yayılmamıştır; Bir süre yayılmışsa da sonraları unutulmuştur. O'nun ise dünyanın her yerinde şanlı adı her gün milyarlarca kez yükseklerde, mimberlerde ve kürsülerde, ilim meclislerinde, namazlarda, kutsal mekânlarda ve gönüllerde anılmaktadır. Yüzyıllarca böyle anılmıştır, kıyamet kopuncaya kadar da sürekli yâd edilecektir. Bir mucizesi olarak O'nun mübarek adı her saniye, ama her saniye dünyanın her yerinde okunan ezanlarda ve namazlarda saygıyla anılmaktadır.
Hayatınızda şu ilginç olayı hiç düşündünüz mü?
Dünya, -bilindiği üzere- yuvarlak olduğu için bütün ülkelerde sürekli olarak namazlar kılınmakta, bu namazlar için de ezanlar okunmakta ve kâmetler getirilmektedir. Tabiatıyla saat farkından dolayı beş vakit namaz bütün dünyada aynı anda ve süreklilikle kılınmaktadır. Örneğin, dünyanın bir noktasında sabah namazı kılınırken birkaç boylam ötede öğle namazı, biraz daha ileride ikindi namazı, ondan biraz daha ötelerde de akşam ve yatsı namazları, aynı dakikalarda eda edilmektedir. İki rekatlı namazların ikinci, dört rekatlı namazların ise hem ikinci hem de dördüncü rekatlarında, (ka'delerde) Hz. Peygamber (sav), her gün milyarlarca kez saygıyla anılmaktadır. İşte bu gerçek O'nun, kıyamete değin yaşanacak olan canlı bir mucizesidir. [41]
Hz. Muhammed (sav)'in kutlu hayatı siyer denen özel bir tarih biliminin konusudur. Dolayısıyla burada, O'nun dünyaya şeref verdikten sonra uyandırdığı yankılarla, bıraktığı derin izlerle ve kıyamet kopuncaya kadar devam edecek olan yüce davasıyla iman ve akâid bilimine konu oluşturan yönleri bizi ilgilendirmektedir.
Hz. Muhammed (sav)'e, (Allah'ın bir elçisi olarak) iman etmek kadar O'nun sahip bulunduğu özelliklere ve ayrıcalıklara da aynı zamanda iman etmek şarttır. Ancak bu özellikler ve ayrıcalıklar tafsili imanda sözkonusu olur. Bunları öğrenebilmek ise O'nun müstesna kişiliğini etraflıca tanımaya bağlıdır. Kur'ân-ı Kerim'in açıklamaları ve bizzat kendisinin hadis-i şerifleri O'nun yüce kişiliğini bize tanıtacak kadar yeterli bilgiler vermektedir. Allah Teâlâ'nın şu sözü bu konuda söylenebilecek her şeyi özetler gibidir:
Ve sen yüce bir ahlâka sahipsin. (Kalem: 68/4)
Kainatın Yaratıcısı tarafından böylesine övülmek, dünyada hiç bir insana nasip olmamıştır. Esasen Hz. Muhammed (sav)'in parlak meziyetleri, ruh zenginliği, fazilet ve ahlâkı O'nun, Allah'ın en iyi kulu olmasında saklıdır. Öyle ise O'na gerçek anlamda iman edebilmek için Kulluk[36] kavramını, bu yüce kişiliği kapsayan evrensel boyutlarıyla öğrenmek gerekir. Evet Hz. Muhammed (sav)'in kişiliğinde gerçek ifadesini bulan kulluk nedir, ne demektir, O'nu en son elçi olarak seçen ve âlemlere rahmet olarak gönderen Rabb'ine nasıl kulluk etmiştir?..
Önce şurası belirtilmelidir ki kulluk kavramının, zaman içinde yozlaşmasıyla birlikte Hz. Muhammed (sav)'in kişiliği hakkındaki gerçek bilgiler de farklı yorumlarla yaygınlaşmıştır. Dolayısıyla yüzyıllar sonra O'nun hakkında yaratılan imajın gerçeğe uyduğunu söylemek güçtür. Aslında bu sorun, O'nun ölümü üzerinden üçyüzyıl bile geçmeden müslüman toplumun İslam'a bakış açısında oluşmaya başlayan çelişkilerin bir parçasıdır. Çünkü insan yaşamının her saniyesinde söz konusu olan kulluk olgusunun, daha sonraları, insanın yalnızca rûhani yaşamıyla sınırlı bulunduğu görüşü egemen olmuştur. Bunun anlamı şudur:
İlk müslümanlar hayatın her alanında örnek davranışlar sergilemekle insanın, Allah'ı hoşnut edeceğine ve bu suretle de O'na kulluk yapmış olacağına inanırlardı. Halbuki çok sonraları bu görüş değişti. Müslümanlar, insanın ancak namaz, oruç ve dua gibi ruhani yaşamıyla kulluk yapabildiği kanaatine saplandılar; Bunun dışında, örneğin çalışırken, yürürken, alıp satarken, dünya işleriyle uğraşırken kulluk atmosferinin dışında kalındığı yanılgısına düştüler.
Tabiatıyla Hz. Peygamber (sav)'in kişiliğine de bu hatalı anlayışla bakmaya başladılar. Nitekim bu nedenledir ki O'nunla tarikat rûhanileri arasında benzerlikler aranmakta ve bu şahıslar O'nunla özdeşleştirilmektedir. Oysa Hz. Peygamber (sav)'in, kişiliği ve misyonu belgesel olarak ortadadır. Örneğin, kendisine vahiy inmeye başladıktan sonra vefat edinceye kadar geçen 23 yıllık süre içerisinde önce taş ve heykellere tapanları yola getirmeye, onları tevhid doğrultusunda ıslah etmeye çalışmış, her türlü ahlâksızlığa, iffetsizliğe, ilkelliğe ve zorbalığa karşı mücadele etmiş; Ondan sonra da bir devlet kurmayı başarmış, birçok kez savaşa katılmış, orduları sevk ve komuta etmiş, ashâbına cemaatla namaz kıldırmış, cezaların infazında bizzat bulunmuş ve ümmetinin manevi atası olarak hayatının her alanında çarpıcı insanlık örnekleri sergilemiştir; Bütün bunlarla da Allah Teâlâ'ya kulluk etmiştir.
Öyle ise kesinlikle ifade etmek gerekir ki Hz. Peygamber (sav) 'i, (Allah'ın hem kulu hem elçisi olarak) nasıl idiyse öylece tanımadıkça; Aynı zamanda O'nun kişiliğini ve misyonunu, bizzat kendisinin açıkladığı Kulluk ve İman kavramlarının gerçek ölçüleri içinde benimsemedikçe mümin sayılmak mümkün değildir. Hele ruhânileri O'nunla özdeşleştirerek yakışmayan yabancı kimlikleri O'na maletmek küfrün ta kendisidir!
Hz. Peygamber (sav)'in Allah (cc)'a yaptığı kulluk ve elçilikle bu elçiliğin cihanşümûl yönünü şu şekilde özetlemek mümkündür:
1- Davası uğruna, dünya liderlerinden ve tarihin en ünlü cengaverlerinden hiç kimsenin gösteremediği eşsiz bir cesaret, gayret, sabır, direniş ve kahramanlık örnekleri sergilemiştir. Allah (cc)'dan aldığı emirleri, ürpermeden, çekinmeden ve büyük bir soğukkanlılıkla müşriklerin mağrur liderlerine iletmiş, O'nları, batıl inançlarından ve içinde bulundukları çirkin yaşam biçiminden vazgeçip tevhidle şereflenmelerini her fırsatta öğütlemiştir.
2- Hz. Peygamber (sav), Allah Teâlâ'dan almış olduğu kutsal mesajlarla insanlık dünyasına evrensel değerler getirmiştir. Bunlar, insanın ruhunu yücelten, onu üstün ahlâk ve erdemlerle olgunlaştıran; Toplumların birlik ve beraberlik, dirlik ve düzen, adalet ve hoşgörü içinde yaşamasını sağlayan yüce değerlerdir.
Örneğin bunlardan bir tanesi de selamlaşmadır. Hiç bir milletin selam şekli, İslamın Esselamu aleykum ifadesiyle ortaya koyduğu evrensel kapsama sahip değildir. Mesela İngilizce: Good morning , Fransızca: Bonjour Türkçe: Günaydın ve hatta arapça: Sabâh'ül-hayr çok kısır anlamlar vermektedir. Çünkü bu tür ifadelerde:
a- Yalnızca bir günün iyi geçmesi dileği vardır. Halbuki İslamın selam ifadesinde bir zaman sınırı yoktur. Selam veren müslüman, din kardeşine bütün zamanları kapsayan bir barış, Allah'dan rahmet ve bereket dilemiş olur.
b- İslamın selam ifadesi Kur'ân-ı Kerim'de tescil edilmiştir [37] ve Kur'ân-ı Kerim'in diliyle söylenir. Dolayısıyla hangi milletten olursa olsun, hangi dili konuşuyor olursa olsun İslamın koyduğu selam şekli her müslüman için aynıdır. Bu bakımdan milletlerarası bir özelliğe sahiptir. Halbuki diğer dillerde selamlaşma böyle değildir. Her millete ait selam şekli o milletin kültür ve anlayışıyla sınırlıdır. Örneğin Fransızlar, İngilizler, Almanlar, İtalyanlar, İspanyollar ve daha birçok milletler hıristiyan oldukları halde bunların, müslümanlar gibi ortak bir selamlama şekli yoktur. Dolayısıyla başka bir millete ait selam şeklini kullanan, ya da böyle bir selam şekline muhatap olan insan, selamın insancıl ve barışçıl içeriğine rağmen kendisini yabancı hissetmekten kurtaramaz.
Hz. Muhammed (sav)'in getirdiği vahye dayanan namaz, oruç, hac ve zekât gibi ibadetlerle bütün emir ve yasaklar da aynen böyle evrensel birer anlam taşırlar. Özellikle ibadetler, hiç bir sporun, hiç bir âyinin, hiç bir alıştırma, geliştirme ve terapi rehabilitasyon sisteminin insana kazandıramayacağı ruh ve beden sağlığını kazandırır, toplumun sosyal ve ekonomik disiplinini sağlar. Bu nedenledir ki müslüman kişi bu ibadetleri yaptıktan sonra büyük bir rahatlık hisseder ve mutlu olur.
3- Hz. Muhammed (sav)'e inen vahiy, disiplin müeyyideleri dışında şekle pek önem vermemiş, işin ruhunu ve özünü ön planda tutmuştur. Bu nedenle her ne kadar giyim, kuşam ve beden temizliği konusunda ashâbını daima öğütlemiş ise de belli bir kılık ve kıyafet üzerinde asla durmamıştır. O, her zaman insanların ve toplumların düzen ve asayiş içinde yaşamalarına, adaletin dakik bir şekilde uygulanmasına, hiç kimsenin ezilmemesine, saygı ve sevginin, dürüstlük ve karşılıklı güvenin yayılmasına önem vermek gibi tüm insanlığı ilgilendiren büyük ve duyarlı konular üzerinde durmuştur.
O'nun traşla ilgili bazı sözleri, sırf müslüman kişinin müşriklere benzememesi ve değerlerin bu suretle yozlaşmaması amacını gütmektedir. Buna abartılı içerikler kazandıranların hadisdeki gerçek amacı anlayamadıkları açıktır. Bu nedenle gerek kullandıkları özel kılık ve kıyafetler, gerekse İslamın ibadet şekillerine zaman içinde eklenen çeşitli âyinler en azından kanıtlanmak zorundadır.
Ayrıca en büyük cihan peygamberi olarak Hz. Muhammed'in, yaşamına, kişilik ve misyonuna ilişkin şu ayrıntıların bilinmesinde yarar vardır:
1- Peygamberlik mevkiinin gizemli bir özelliği olarak (çok basit rahatsızlıklar ve vefatından önceki son birkaç günlük hastalığı hariç) giriştiği çetin ve yorucu mücadelelere rağmen Hz. Muhammed (sav), yaşamı boyunca hasta yatmamıştır. Uhud Savaşı sırasında isabet alarak hasar gören bir dişinden başka herhangi bir sakatlık geçirmemiştir. Dişindeki bu hasar, O'nun vücut bütünlüğü üzerinde herhangi bir olumsuz etki ve görünüm bırakmamıştır. Bu özellik aynı zamanda bütün peygamberlerde vardır. Nitekim yaralanır, daha önce tertiplenemeyen çok ani süikastlere uğrayarak şehid olurlar. Fakat yaralanarak ya da kaza geçirerek (sürekli şekilde) sakat kalmış hiç bir peygamber yoktur.
Peygamberlerden Hz. Eyyub'un uzun süre hasta yattığı ve (haşa!) vücudunun kurtlandığı yolundaki söylentiler doğru olmasa gerektir. Evet Hz. Eyyub hastalanmış, büyük ihtimalle uzun sürmeyen rahatsızlığını Allah'ın bir takdiri ve sınavı olarak önce sabırla karşılamış, ancak peygamberlik misyonunu yerine getirebilmesi için şifa dilemiştir. Allah Teâlâ da O'nun duasını kabul buyurarak şifasını ihsan etmiştir.[38] Çünkü ilâhi elçilik, sürekli beden ve akıl sağlığı yanında aktivite isteyen önemli bir görevdir. Peygamber seçilmiş olmanın en büyük hikmetlerinden biri de budur.
2- Hz. Peygamber (sav) Hakkın ve gerçeğin düşmanlarına karşı verdiği onca silahlı mücadeleye rağmen hayatında yalnızca Uhud Savaşı sırasında üzerine doğru saldıran Ubey b. Halef [39] adlı bir düşman neferini öldürmüş, ondan başka hiç bir insan kanını kendi eliyle dökmemiştir. Çünkü O, Allah tarafından âlemlere rahmet olarak gönderilmiştir. [40] Vakıa O, bütün peygamberlerin aynasıdır. Çünkü onların cümlesinden üstündür. Bu nedenle elbette ki ne kadar Allah elçisi varsa temelde insanları öldürmek için değil, bilakis O'nun emir ve yasaklarını, vahyettiği değerli bilgileri, hayat ve kâinât gerçeklerini bildirmek, insanları eğitmek ve ıslah etmek üzere gelmişlerdir.
3- Peygamberlerden, insanlık tarihinin en ünlü kahramanlarından, liderlerinden, imparatorlarından, dahilerinden, bilgin, filozof, icatçı, buluşçu ve sanatçılarından hiç bir kişinin ünü, Hz. Muhammed'in şanı, şerefi, ve şöhreti kadar yayılmamıştır; Bir süre yayılmışsa da sonraları unutulmuştur. O'nun ise dünyanın her yerinde şanlı adı her gün milyarlarca kez yükseklerde, mimberlerde ve kürsülerde, ilim meclislerinde, namazlarda, kutsal mekânlarda ve gönüllerde anılmaktadır. Yüzyıllarca böyle anılmıştır, kıyamet kopuncaya kadar da sürekli yâd edilecektir. Bir mucizesi olarak O'nun mübarek adı her saniye, ama her saniye dünyanın her yerinde okunan ezanlarda ve namazlarda saygıyla anılmaktadır.
Hayatınızda şu ilginç olayı hiç düşündünüz mü?
Dünya, -bilindiği üzere- yuvarlak olduğu için bütün ülkelerde sürekli olarak namazlar kılınmakta, bu namazlar için de ezanlar okunmakta ve kâmetler getirilmektedir. Tabiatıyla saat farkından dolayı beş vakit namaz bütün dünyada aynı anda ve süreklilikle kılınmaktadır. Örneğin, dünyanın bir noktasında sabah namazı kılınırken birkaç boylam ötede öğle namazı, biraz daha ileride ikindi namazı, ondan biraz daha ötelerde de akşam ve yatsı namazları, aynı dakikalarda eda edilmektedir. İki rekatlı namazların ikinci, dört rekatlı namazların ise hem ikinci hem de dördüncü rekatlarında, (ka'delerde) Hz. Peygamber (sav), her gün milyarlarca kez saygıyla anılmaktadır. İşte bu gerçek O'nun, kıyamete değin yaşanacak olan canlı bir mucizesidir. [41]
P harfi
- 2- Tevhide Çağrı:
- Duygusallık Ve Maneviyatçılık
- Nebi ve Rasuller Arasında Ayırım Yapmamak Gerekir:
- Nebilerin Görevi
- Önde Gelenlerin Resul'e Attıkları İftiralar:
- PAPA
- Peygamberlere Olan İhtiyaç:
- 1) Resul'ün Çıkar Peşinde Koştuğu İftirası:
- 3- Ücret İstememe:
- Duyuların Kavradığı Ve Kavramadığı
- HÂTEMÜ'L-ENBİYÂ
- Mucize
- PAPAZ
- Peygamberlik Aklen Caiz midir?
- Tevhid
- 2) Delilik İftirası:
- 4- Kavimlerinin Diliyle Gelme:
- Gerçek Ve Hayal
- HÂTEMÜ'L-MÜRSELÎN
- PARA
- Peygamberlerin Özellikleri
- Son Peygamber Olarak Hz. Muhammed Mustafa (sav)'nın Kişiliği ve Misyonu
- Şimdikilerin Şirki Ve Bedevilerin Şirki
- 3) Büyücülük İftirası:
- 5- Hedef ve Gâyenin Açıklığı:
- Allah (C.C.) İçin Dostluk
- Bağlılık Ve Hürriyet
- İsrâ ve Mirâc
- Kâğıt Para Sistemine Geçiş