Cennetin Tasviri

Dinler tarihine dair araştırmalar, hemen her din ve inanç sisteminde ölüm sonrası hesaplaşmanın, ceza veya mükâfatın varlığının kabul edildiğini göstermiştir. Genel olarak İslâm âlimlerinin cennet tasviri hakkında benimsedikleri görüş, onun mahiyetinin bilinemeyeceği şeklindedir. Çünkü mü'min kullar için ahiret hayatında hazırlanmış mutluluk vesilelerinin hiç kimse tarafından tahayyül edilemeyeceğini ifade eden ayetten[85] başka, kudsi hadis olarak rivayet edilen meşhur metin de bu hususu açıkça belirtmektedir:



"Ben, sâlih kullarım için, hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın duymadığı ve hiçbir beşer zihninin tasavvur edemeyeceği mutluluklar hazırladım."[85]



Dünya hayatında beş duyu ve akıl alanlarındaki idrakler, tabiat şartlarıyla kayıtlı olduğuna göre naslarda geçen tasvirleri aynı şartlar çerçevesinde veya hayal gücüyle değiştirerek algılamak gerekir. Nitekim bazı ayetlerde, cennet ve nimetleriyle ilgili dünya ve ahiret idrakleri arasında benzerliklerin bulunduğu ifade edilmiştir.[85] İbn Abbas'tan yaygın olarak rivayet edilen "Cennette isimlerden başka dünyayı andıran hiçbir şey yoktur."[85] ifadesi, ikisi arasındaki mahiyet farklılığını belirten bir söz olsa gerektir.             



Cennetin sekiz kapısının olduğu ilk dönemlerden beri kabul edilegelmiştir. Ancak, cehenneme ait yedi kapının  mevcudiyeti Kur’an-ı Kerim’de açıkça zikredildiği halde[85] cennetin sadece kapılarının (ebvâb) bulunduğu ifade edilmiş ve sayıları hakkında herhangi bir işarette bulunulmamıştır. Ancak, bazı hadis-i şeriflerde cennetin sekiz kapısı olduğu belirtilmektedir. Bu hadis rivayetlerinin kapıların genişliği için verdikleri çok uzun mesafelere bakılırsa, cennet kapıları, aynı zamanda onun bölümlerini de ifade etmiş olmalıdır. Nitekim bazı eserler, sekiz cennet kapısının adlarını kaydederken bazı küçük farklarla cennetin isimlerini zikretmişlerdir. Sahih hadislerin belirttiğine göre, bu mekânlara belli amel sahipleri girebilecektir. Mesela, namazlarını dosdoğru kılanlar namaz kapısından, cihada katılanlar cihad kapısından, Allah yolunda infak yapanlar sadaka kapısından, oruç tutanlar da “reyyân” (suya kandıran) kapısından gireceklerdir. Cennet kapılarının cehenneminkinden daha fazla ve cennetin tasavvur edilemeyecek kadar geniş olması, cennet ehlinin cehennemliklerden çok olacağını gösterir. Nitekim bir hadiste, cennete gireceklerin yerlerini aldıktan sonra orada yine boş yer kalacağı, bunun için Cenab-ı Hakk’ın yeniden bazı nesiller yaratıp cenneti dolduracağı ifade edilmiştir.[85]



Cennet, sadece bağ ve bahçelerden ibaret olmayıp bunların yanında kendilerine has maddelerden oluşan nesneleri ve tesisleri de mevcuttur. İman ve salih amel sahibi kimselerin ebediyet âleminde ravzâtü’l-cennâtta (cennetlerin has bahçelerinde) yaşayacaklarını ifade eden ayette[85] yer alan ve sözlük anlamları bakımından her ikisi de bahçe anlamına gelen ravzât ile cennât kelimelerinden ikincisine “tesis” manasını vermek gerekir. Birçok ayette sâlih mü’minlere vaad edilen cennetin çoğul şekliyle kullanıldığına bakılırsa, birden fazla tesisin bulunduğu ve her mü’mine bir mesken hazırlandığı anlaşılır. Cennetin, göklerin ve yerin “arz”ı/genişliği kadar olduğunu ifade eden ayetlerin[85] tefsiri için şu farklı görüşler ileri sürülmüştür:



1- Cennetin tasavvur edilemeyecek kadar geniş olduğunu ifade  eden  bir  benzetmedir.  Buna  göre  arz;  en,  yani  genişlik  demektir.  Bir  alanın  dar  cephesini genellikle onun genişliği oluşturduğuna göre cennetin uzunluğu bu teşbih çerçevesinde çok daha fazla olacaktır.



2- Cennet, dünya hayatında insanoğlu tarafından kavranabilen kâinat kadar değerlidir.



3- Madde âleminin insan idrakine sunuluşu gibi cennet de onun bilgi ve idrakine sunulmuştur. Bu yorumlar içinde en çok tercih edilen, birinci görüştür.



Kur’an-ı Kerim’de cennet için “güzel meskenler”[85], “üst üste kurulmuş konaklar”[85] ve “ev”[85] kavramları kullanılmak suretiyle onun maddî manada eleman ve tesislerden oluştuğu belirtilmiştir. Cennet hayatıyla ilgili bazı tasvirler de bu gerçeği vurgulamaktadır. Naslardan anlaşıldığına göre cennet ehli için çadırlar da kurulacaktır.[85] Onlar, Cuma günleri güzel kokular saçan rüzgârların estiği bir çarşıyı dolaşacaklar, bu şekilde zarafetlerine zarafet katacaklardır.[85]



Rahman suresinde, “Rabbinin huzuruna suçlu olarak çıkmaktan korkan kimseler için iki cennet (cennetân) vardır.” (Rahman: 55/46) denildikten sonra, bu cennetlerin imkânlarından bahsedilmekte, ardından, o iki cennetten başka (veya onların altında) iki cennet daha bulunduğu[85] belirtilerek bunların da benzer imkânları tasvir edilmektedir. Müfessirler, bu iki (veya dört) cennet hakkında cin ve insan türlerine verilecek cennetler, iyiliklerin yapılması ve kötülüklerin terkedilmesine karşılık verilecek iki cennet, iman ve salih amel için verilecek cennet ile lutf-ı ilahi olarak fazladan ikram edilecek cennet gibi bazı yorumlar yapmışlardır. Hz. Peygamberimiz bir hadisinde, ahiretteki iki cennetten birinin kapkacak ve madenî eşyasının altından; diğerinin de gümüşten olacağını ifade etmiştir.[85] Sonuç olarak bir mü’mine birden fazla cennetin veriliş hikmeti tam açık bir şekilde anlaşılmadığı gibi, bunların kaç tane olacağı da bilinmemektedir.



Dünya hayatında mü’minlerin Allah'a itaat ve bağlılıklarının aynı derecede olmadığı bilinmektedir; bunun  sonucu  olarak  ceza  ve  mükâfat  derecelerinin de aynı olmayacağı haber verilmektedir.[85] Bununla ilgili bir hadiste, Allah yolunda cihad edenlere hazırlanan cennetin “yüz derece” olduğu ve her derecenin gökle yer arasındaki mesafe kadar birbirinden uzak bulunduğu haber verilmiştir.[85] Sahip oldukları nimetler açısından farklı mekânlar olduğu anlaşılan bu derecelerin imanın hasletleri (şubeleri) kadar yetmiş küsür olacağı, bu hasletleri kendisinde toplayanların bütün dereceleri elde edeceği de söylenmiştir.



Cennet tasviriyle ilgili hadislerin içinde Firdevs ile Adn’in özel durumları olduğu görülür. Rahman suresinde ayrı ayrı tasvir edilen iki çift cennete bir açıdan açıklık getiren bir hadise göre Firdevs cennetleri dört âdet olup, ikisinin bütün süsleri ve eşyaları altından, ikisinin de gümüştendir; mü’minlerin cemâl-i ilâhi’yi müşahede edecekleri yer ise Adn’dir. Cennetteki dört nehrin fışkıracağı yerin Firdevs olduğu zikredilir.[85]



Kur’an-ı Kerim’de yer alan cennet tasvirleri içinde, kelimenin çoğul olarak kullanıldığı ayetlerin ekserisinde altlarından nehirlerin aktığı ifade edilmiştir. İbn Kayyim’in de belirttiği gibi bu ayetlerde geçen “taht” (alt) zarfı, cennet toprağının görünmeyen alt tabakası demek olmayıp ağaçların, binaların ve benzeri tesislerin zemini ve eteği anlamına gelir. Hadis olarak da nakledilen bazı rivayetlerden faydalanan âlimler, cennetteki nehirlerin nehir yataklarında değil; yüzeyde aktıkları kanaatine varmışlardır. Cennet nehirlerinin mevcudiyetini belirten ayetler, onların mahiyetleri hakkında bilgi vermezken, Muhammed suresi, 15. ayeti farklı bir tasvir yapar. Buna göre cennette içimi bozulmayan su ırmakları, tadı değişmeyen süt ırmakları ve süzülmüş baldan ırmaklar vardır. Buhari ile Tirmizi’nin birbirini tamamlar mahiyette naklettikleri bir hadis-i şerifte Hz. Peygamberimiz,  Firdevs’in  cennetin  ortasını ve üst kısmını teşkil ettiğini, dört nehrin de oradan çıktığını haber vermektedir.[85] Burada sözü edilen dört nehir, Muhammed suresinde anlatılan nehirler olmalıdır. Öyle anlaşılıyor ki, bu özel nehirler diğer birçok ayette tekrarlanan genel nehirlerden ayrıdır. Kur’an-ı Kerim’in 108. suresine adını veren ve “çok şey” anlamına gelen Kevser’den ne kastedildiği müfessirler arasında tartışmalı olmakla birlikte, Kevser’in cennetteki bir nehrin adı olduğu öne çıkar. Muhtelif rivayetlerle nakledilen hadislerde Hz. Peygamber, cennette Kevser isminde bir nehrin kendisine verileceğini, bu nehrin iki kenarında inciden yapılmış kubbelerin bulunacağını, akan suyunun da halis misk gibi koku salacağını beyan etmiştir.[85] Cenneti tasvir eden bazı ayetler, orada su pınarlarının da bulunduğunu haber verir:



“Kötülüklerden korunanlar bahçelerde, gölgelerde ve pınarların başında bulunacaklardır.” (Hıcr: 15/45; Mürselât: 77/41).



Rahman ve Ğâşiye surelerinde, akan pınarlardan söz edilmekte, diğer bazı ayetlerde de cennet ehlinin bu pınarlardan su içeceği haber verilmektedir.[85]



Sözlük anlamı “bağ, bahçe” olan cennette ağaçların bulunması doğaldır. Çeşitli ayetlerde gölgelerden, dallardan, sarmaş dolaş olmuş koyu yeşilliklerden, meyveleri kolayca toplanabilen ağaçlardan bahsedildiği gibi, özel olarak hurma, nar, reyhan, kiraz, muz gibi ağaç ve bitkilerden de söz edilir.[85] Buhâri ile Müslim’in rivayet ettiği bir hadiste Hz. Peygamber cennette, idmanlı ve hızlı bir binicisinin, gölgesinde yüz yıl koştuğu halde sonuna ulaşamayacağı kadar büyük bir ağacın bulunduğunu ifade etmiştir.[85] Hadisin çeşitli rivayetlerini nakleden ibn Kesir’in Ahmed b. Hanbel’den aktardığı bir rivayette söz konusu ağaç, şeceretü’l-huld olarak adlandırılmıştır. Hadiste zikredilen ağacı, bir ağaç türü olarak anlamak, “yüzyıl”ı da çokluktan kinaye saymak mümkündür. Daha çok halka hitap eden dinî edebî eserlerde söz konusu edilen "tûbâ ağacı"nın mevcudiyeti ise kesin değildir. İman ve güzel amel sahipleri için iyi bir ebediyet hayatının hazırlandığını ifade eden ayet-i kerimedeki "tûbâ" kelimesi[85] sözlükte "iyilik ve güzellik, iyi ve güzel karşılanan her şey" anlamına gelir. Müfessirlerin bu kelimeye verdikleri yedi sekiz kadar manadan biri de tûbâ  ağacıdır.  Fahreddin  Razi'nin  de  belirttiği  gibi  kelimeyi sözlük anlamından çıkarıp dar bir alana tahsis etmek doğru değildir. Bunun yerine "ebedî saadete vesile olan her güzel şey" manası verildiği takdirde bağ, bahçe ve ağaçlar da dahil olmak üzere her imkân  kelimenin kapsamına alınmış olur.[85]



Cennetteki nimetler ve güzellikler sayılamayacak ve insan aklının kavrayamayacağı kadar çoktur. Kur’an-ı Kerim bazı âyetlerde Cennet’in güzelliklerini ve orada insanlara sunulacak şeylerin bir kısmını bizlere anlatıyor.



“İman edip salih amel işleyenleri, altlarından ırmaklar akan, içlerinde ebedí kalacakları cennetlere sokacağız. Orada onlar için tertemiz kılınmış eşler vardır. Ve onları çok sıcak ve çok soğuk olmayan uygun bir gölgelikte barındıracağız.” (Nisa: 4/57)



“Allah, mü’min erkeklere ve mü’min kadınlara içinde ebedí kalmak üzere, altlarından ırmaklar akan cennetler ve Adn cennetlerinde güzel meskenler söz vermiştir. Allah’tan olan hoşnutluk ise daha büyüktür. İşte büyük kurtuluş ve mutluluk budur.” (Tevbe: 9/72)



“Adn cennetleri onlarındır; oraya girerler, orada altından bileziklerle ve incilerle süslenirler. Ve orada onların elbiseleri ipektir. Derler ki: ‘Bizden hüznü gideren Rabbimize hamdolsun: şüphesiz Rabbimiz, gerçekten bağışlayandır, şükrü kabul edendir.” (Fatır: 35/33-34)



Kur’an Cennet’in bazı özelliklerini şu şekilde anlatıyor:



Cennet yalnızca bağ, bahçe, ırmak gibi şeyler değil, her türlü ni’metin, güzelliğin, huzurun, köşklerin, meskenlerin, hizmetçilerin bulunduğu bir yerdir. Genişliği gökler ve yerler kadardır.[85]



Cennette çeşitli ağaçlar, hoş kokulu ve lezzetli, koparılması kolay meyveler vardır.[85]



Gönlün hoşlanacağı her türlü yiyecekler, hoş kokulu ve lezzetli içecekler, bal ve süt ırmakları vardır.[85]



Dünya hayatında insanların ibadet ve itaatları aynı derecede olmadığı gibi, Cennet’te de makamları aynı olmayacak. Orada farklı makamlar ve dereceler vardır.[85]



Cennet hayatı ebedidir, sonsuz ve bitimsizdir.[85]



Cennet’teki mükâfatları saymak, nasıl olduklarını tam olarak anlamak, güzelliklerini ve muhteşem oluşlarını tahmin etmek mümkün değildir. [85]



Kur'an-ı Kerîm ve hadis-i şeriflerde Cennet, çeşitli şekillerde tasvir edilmiştir. Bilhassa Kur'an-ı Kerîm'de ağaçları altından ırmaklar akan Cennetler şeklinde anlatılmaktadır:



"Cennet takva sahiplerine, uzak olmayarak yaklaştırılmıştır. İşte size va'dolunan, gördüğünüz şu Cennet'tir ki, O, Allah'ın taatına dönen onun (hudud ve ahkâmına) riayet eden çok esirgeyici Allah'a bütün samimiyetiyle gıyâben saygı gösteren, hakkın taatına yönelmiş bir kalble gelen kimselere aittir." (Kâf: 50/31-33)



"Tövbe edenler, iyi amel ve harekette bulunanlar öyle değil. Çünkü bunlar hiç bir şeyle haksızlığa uğratılmayarak Cennet'e, çok esirgeyici Allah'ın kullarına gıyâben va'd buyurduğu Adn Cennet'lerine gireceklerdir. Onun vadi şüphesiz yerini bulacaktır. Orada selâmdan başka boş bir söz işitmeyeceklerdir. Orada sabah, akşam rızıkları da ayaklarına gelecektir. O, öyle Cennet'tir ki biz ona kullarımızdan gerçekten müttakî olanları vâris kılacağız." (Meryem: 18/60-63)



Cennet, bu dünyada yapılan iyiliklerin ahirette Allah tarafından verilen karşılığıdır. Kur'an'da Cenâb-ı Allah şöyle buyurmaktadır:



"Adn Cennetleri vardır ki altlarından ırmaklar akar. Onlar orada ebedî kalıcıdırlar. İşte günahlardan temizlenenlerin mükâfatı." (Tâhâ: 20/76)



Kur'an'da Cennet'in niteliklerinden bazılarına şu şekilde değinilir:



1- Altlarından ırmaklar akan, birbiri üzerine bina edilmiş yüksek köşkler[85], güzel meskenler.[85]



2- Türlü ağaç ve meyvalara, akar kaynaklara, görünüş ve kokusu güzel, isteyenlerin yanına kadar sarktığından koparılması kolay, türlü bol meyvelere sahip.[85]



3- Gönlün çekeceği her türlü yemek ve etler, türlü kokulu içecekler, temiz şaraplar ve çeşit çeşit tükenmez nimetleri içeren bir mekân.



"Onlara Cennet'te bir meyve, içlerinin çekeceği bir et verdik (vereceğiz)" (et-Tûr, 52/21)



"Canların isteyeceği ve gözlerin hoşlanacağı ne varsa, hepsi oradadır. Siz de orada devamlı olarak kalacaksınız. İşte bu, sizin çalıştığınız ameller sebebiyle mirasçı kılındığınız Cennet'tir. Sizin için orada çok meyveler vardır, onlardan yiyeceksiniz." (ez-Zuhruf: 43/71-73)



"Cennet şarabından (dünya Şarabı gibi) mide ızdırabı yoktur." (Saffât: 37/47)



4- Cennet'te hayat sonsuzdur, kin yoktur, boş lâf ve günah'a sokacak söz işitilmez.



"Biz o Cennetliklerin kalblerindeki kinleri çıkarır atarız. Hepsi kardeşler olarak tahtlar üzerinde karşı karşıya otururlar. Orada kendilerine hiç bir zahmet dokunmaz ve onlar oradan çıkarılacak da değillerdir." (el-Hicr: 15/47-48).



"Onlar Cennet'te ne bir boş laf işitirler ne de bir hezeyan. Ancak bir söz işitirler: Selâm.. (birbirleriyle selâmlaşır dururlar)." (el-Vâkıa: 56/25-26)



5- Cennet nimetleri insan hayalinin erişemeyeceği güzelliktedir. Cennet'i aslında dünya ölçüleriyle tarif etmek mümkün değildir. Bununla beraber Cennet'teki eşsiz nimet ve saltanatı anlayabilmemiz için Allah Teâlâ onu bize şu şekilde tasvir etmiştir:



"İşte bu yüzden Allah onları o günün fenâlığından esirger. (Yüzlerine) parlaklık, (gönüllerine) sevinç verir. Sabretmelerine karşılık onlara Cennet'i ve oradaki ipekleri lütfeder. Orada koltuklara kurulmuş olarak bulunurlar. Ne yakıcı sıcak görürler orada, ne de dondurucu soğuk. Ağaçlarının gölgeleri üzerlerine sarkar; kolayca koparılabilen meyveleri istifadelerine sunulur. Yanlarında gümüş kaplar ve billür kaselerle, gümüşî beyazlıkta (billûr gibi) şeffâf kupalarla dolaşılır ki (Cennet sakinleri bunlara dolduracakları Cennet şarabını Cennet'teki insanların iştahları) ölçüsünde tayin ve takdir ederler. Onlara orada bir kâseden içirilir ki karışımında zencefil vardır. (Bu şarap) orada bir pınardandır ki adına Selsebil denir. Cennettekilerin etrafında öyle ölümsüz genç nedimler dolaşır ki, onları gördüğünde kendilerini etrafa saçılıp dağılmış inciler sanırsın. Ne yana bakarsan bak, (yığınla) nimet ve ulu bir saltanat görürsün. Üzerlerinde ince yeşil ipekli, parlak atlastan elbiseler vardır. Gümüş bilezikler takınmışlardır. Rableri onlara tertemiz içecekler içirir. Onlara: "İşte bu sizin işlediklerinizin karşılığıdır, çalışmalarınız şükre değer" denir." (el-İnsan: 76/11-22)



Cennet'in tasviri konusunda söylenecek son söz şu kudsî hadisin ifade ettiği durumdur: Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: Cenâb-ı Hak buyuruyor ki: "Salih kullanım için ben, Cennet'te hiç bir gözün görmediği hiç bir kulağın işitmediği ve hiç bir insan gönlünün hatırlamadığı bir takım nimetler hazırladım."[85]



Başka bir hadislerinde de, Rasûlullah (s.a.s.) Cennet'in gümüş ve âltın kerpiçten yapıldığını, harcının misk, taşlarının inci ve yakut olduğunu, oraya girenlerin bolluk ve refâh içinde, üzüntüsüz ve kedersiz yaşayacağını ebedî kalacaklarını, ölmeyeceklerini, elbiselerinin eskimeyeceğini ve gençliklerinin yok olmayacağını ifade eder.[85]