Çağımızdaki Kavga
Şu anda içinde bulunduğumuz duruma gelince, bunu da şöyle özetliyebiliriz: Yönetimler, İslam Ümmetinin arzuladığı yolu izlemek istememektedirler. Ümmet ise yönetimlerin gittikleri yönde gitmek istemektedir. Bu nedenle tüm İslam Ülkelerinde halk ile yönetim arasında sürekli bir kavganın varlığı söz konusudur. İşte bu durum: Günümüzdeki İslamı ortaya koymaktadır. Ümmet, muazzam gayretini ortaya koyup direnmektedir. Diğer taraftan yönetimler ise müslümanları gayr-ı müslimleştirmek amacıyla ellerindeki tüm imkanları değerlendirmekte, bu uğurda her türlü aracı kullanmaktan geri kalmamaktadır. Özellikle de bu uğurda eğitim ve öğretimde alanlarını kullanmaktadır. Öyle programlar ortaya koymaktadırlar ki, bunlarla müslümanların sahip oldukları tüm İslami değerleri ortadan kaldırmak, ahlaklarını ve zevklerini bozmak, miras aldıkları geleneklerinden onları uzaklaştırmak istemektedirler. Aynı zamanda onların tüm ahlaki birikimlerini yok edecek bir kültürü yaymak, İslam etrafında kuşkularını artıracak batı kaynaklı bilgileri teşvik etmek amacına yönelik çalışmalar yapmaktan da geri kalmadılar. Bu durum müslümanların yaşayışları zayıflayıp, gevşeyip çözülünceye ve kişiliklerini yitirmiş bir topluluk haline gelinceye son bulmayacaktır. Bu ise imkansız bir şey değildir. Ancak imkansız olan, müslümanların kendi istekleriyle İslamdan,uzaklaşıp, kendi istekleriyle bir islami olmayan yönetim oluşturmalıdır.
Bu kavganın kötü sonuçlarının İslam Ülkelerine ne derece pahalıya mal olduğunu anlayabilmek için,bu ülkelerin kalkınma alanında göstermiş olduğu oranlara bakmamız yeterlidir. İlerlemenin gerçekleştirdiği her hangi bir alan göstere bilir misiniz? Şimdi karşımızda 1920-30 arası bağımsızlığını elde etmiş halkı müslüman ülkeler vardır. Bunlarda sanayi hangi ölçülere kadar ilerleme kaydetmiştir?Ticarette bunlar hangi aşamadan geçmişlerdir?Diğer taraftan aynı zamanlarda özgürlüğüne kavuşmuş Japonya da vardır. Bu ülkede gerçekleşen maddi ilerlemeler, oldukça çoktur. Bunun nedeni ise başında akıl bulunan kimseler için, görülemeyecek türden değildir. İslam Ülkeleri, doğru yoldan uzaklaşıp iç savaşa yöneldiler:Peşpeşe gelen hükümetler, halklarını İslamdan uzaklaştırmak istediler. Bunlar ise müslüman olmayan bir halk olarak görünmek istemediler, aksine yüzlerini hep İslama doğru çevirmek istediler. Bu durum ise, müslüman halk ile yönetimler arasında sürekli bir kavgaya neden oldu.Tüm bunlardan sonra bu ülkelerde maddi ilerleme alanında herhangi bir başarı elde edilebilir miydi? Zamanla bu çatışma daha da ileri boyutlara ulaştı. Bu çatışma ordu ile yönetim arasında da başgösterdi. Yönetimlerin de ordu içerisinde tasfiyeler yapmak zorunda kaldıkları da oldu.
Kardeşlerim, kesinlikle biliniz ki, halkın vicdanı ile hükümetin politikası arasında çekişme ve hatta boğuşmanın görüldüğü her yerde, donukluk baş gösterir ve halkın ileri doğru bir adım bile atmasına fırsat vermez. Hiç bir yönetim, halkın vicdanı ile hükümetin politikası arasında gerçek bir uyum ve kaynaşma olmadığı sürece güçlü olamaz ve varlığını koruyamaz. Eğer hükümetlerin yaptıkları her şeyi halk duygularıyla tebrik edecek olursa, uygulamaya geçirmek istedikleri her şey için ölesiye çalışır ve bunun başarısı için tüm imkanlarıyla gayret gösterirler. İşte halkı, kalkınan ve kalkınmak isteyen bir halk getirebilmenin tek yolu budur. Fakat durum bunun aksine olursa, halk bir tarafta, yönetim bir tarafta olursa, ebediyyen onların ilerlemesi beklenemez. Yönetimlerin halkın arzularına savaş açmasına rağmen hükümetlerine karşı savaş açmadıklarını varsaysak bile; halkların hükümetlerine yardımcı olmayıp desteklememesi bile, ülkeyi kesin bir yıkılışa götürmek için yeterlidir. Buna göre, halkın hükümete güven duymaması, gerçekte çok tehlikeli ve korkunç bir durumdur.
Bu azınlığın, halkın tam aksine olan bu yöne gitmekte ısrarlı oluşunun kaynağı, onların bencilliklerinden, kendilerini üstün görmelerinden, halklarının ne istediğini bilmelerine rağmen kendi arzularına uymalarından başka bir şey olamaz. Diğer taraftan onların geçmişteki deneyimleri, bu halkın ancak İslam adına silkindiğini, özgürlük savaşlarındaki kahramanlıklarını ancak İslam adına gösterdiğini ortaya koymuş bulunuyor. Yine bu yöneticiler, deneyleriyle biliyor ki,İslamdan kaynaklanan bu silkiniş onlara Özgürlüğün kıyısına ve yönetim koltuğuna getirmiştir. Bu nedenle bunlar, haklarının İslama olan kesin bağlılıklarını çok iyi biliyorlar. Fakat bunlar kendilerin ve çocuklarının geleceğini batıya, batının uygarlığına ve serabına bağladıklarından, batı uygarlığının içine kulaklarına kadar gömüldüklerinden, onların gelenek ve zevklerine göre kendilerini şekillendirdiklerinden, İslam Yoluna uymak istememektedirler. Bu konuda onların mantıkları şudur:Durum ne olursa olsun, fakir ve musibetzede halklarının yönetimlerinin kendi ellerinde olması mukadderdir. Halkın dini olan İslamdan ise hoşlanmamaktadırlar. O halde halkın kaçınamayacağı görevi:Dini olan İslamdan vazgeçmektir.
İşte tüm çalışma ve yönelişlerinde temel aldıkları genel kural budur.
Günümüzde İslam ın durumu iştebundan ibaret. Şimdi de sizlere Gelecekte İslamın olması gereken durum hakkında kısaca söz etmek istiyorum.
Bu kavganın kötü sonuçlarının İslam Ülkelerine ne derece pahalıya mal olduğunu anlayabilmek için,bu ülkelerin kalkınma alanında göstermiş olduğu oranlara bakmamız yeterlidir. İlerlemenin gerçekleştirdiği her hangi bir alan göstere bilir misiniz? Şimdi karşımızda 1920-30 arası bağımsızlığını elde etmiş halkı müslüman ülkeler vardır. Bunlarda sanayi hangi ölçülere kadar ilerleme kaydetmiştir?Ticarette bunlar hangi aşamadan geçmişlerdir?Diğer taraftan aynı zamanlarda özgürlüğüne kavuşmuş Japonya da vardır. Bu ülkede gerçekleşen maddi ilerlemeler, oldukça çoktur. Bunun nedeni ise başında akıl bulunan kimseler için, görülemeyecek türden değildir. İslam Ülkeleri, doğru yoldan uzaklaşıp iç savaşa yöneldiler:Peşpeşe gelen hükümetler, halklarını İslamdan uzaklaştırmak istediler. Bunlar ise müslüman olmayan bir halk olarak görünmek istemediler, aksine yüzlerini hep İslama doğru çevirmek istediler. Bu durum ise, müslüman halk ile yönetimler arasında sürekli bir kavgaya neden oldu.Tüm bunlardan sonra bu ülkelerde maddi ilerleme alanında herhangi bir başarı elde edilebilir miydi? Zamanla bu çatışma daha da ileri boyutlara ulaştı. Bu çatışma ordu ile yönetim arasında da başgösterdi. Yönetimlerin de ordu içerisinde tasfiyeler yapmak zorunda kaldıkları da oldu.
Kardeşlerim, kesinlikle biliniz ki, halkın vicdanı ile hükümetin politikası arasında çekişme ve hatta boğuşmanın görüldüğü her yerde, donukluk baş gösterir ve halkın ileri doğru bir adım bile atmasına fırsat vermez. Hiç bir yönetim, halkın vicdanı ile hükümetin politikası arasında gerçek bir uyum ve kaynaşma olmadığı sürece güçlü olamaz ve varlığını koruyamaz. Eğer hükümetlerin yaptıkları her şeyi halk duygularıyla tebrik edecek olursa, uygulamaya geçirmek istedikleri her şey için ölesiye çalışır ve bunun başarısı için tüm imkanlarıyla gayret gösterirler. İşte halkı, kalkınan ve kalkınmak isteyen bir halk getirebilmenin tek yolu budur. Fakat durum bunun aksine olursa, halk bir tarafta, yönetim bir tarafta olursa, ebediyyen onların ilerlemesi beklenemez. Yönetimlerin halkın arzularına savaş açmasına rağmen hükümetlerine karşı savaş açmadıklarını varsaysak bile; halkların hükümetlerine yardımcı olmayıp desteklememesi bile, ülkeyi kesin bir yıkılışa götürmek için yeterlidir. Buna göre, halkın hükümete güven duymaması, gerçekte çok tehlikeli ve korkunç bir durumdur.
Bu azınlığın, halkın tam aksine olan bu yöne gitmekte ısrarlı oluşunun kaynağı, onların bencilliklerinden, kendilerini üstün görmelerinden, halklarının ne istediğini bilmelerine rağmen kendi arzularına uymalarından başka bir şey olamaz. Diğer taraftan onların geçmişteki deneyimleri, bu halkın ancak İslam adına silkindiğini, özgürlük savaşlarındaki kahramanlıklarını ancak İslam adına gösterdiğini ortaya koymuş bulunuyor. Yine bu yöneticiler, deneyleriyle biliyor ki,İslamdan kaynaklanan bu silkiniş onlara Özgürlüğün kıyısına ve yönetim koltuğuna getirmiştir. Bu nedenle bunlar, haklarının İslama olan kesin bağlılıklarını çok iyi biliyorlar. Fakat bunlar kendilerin ve çocuklarının geleceğini batıya, batının uygarlığına ve serabına bağladıklarından, batı uygarlığının içine kulaklarına kadar gömüldüklerinden, onların gelenek ve zevklerine göre kendilerini şekillendirdiklerinden, İslam Yoluna uymak istememektedirler. Bu konuda onların mantıkları şudur:Durum ne olursa olsun, fakir ve musibetzede halklarının yönetimlerinin kendi ellerinde olması mukadderdir. Halkın dini olan İslamdan ise hoşlanmamaktadırlar. O halde halkın kaçınamayacağı görevi:Dini olan İslamdan vazgeçmektir.
İşte tüm çalışma ve yönelişlerinde temel aldıkları genel kural budur.
Günümüzde İslam ın durumu iştebundan ibaret. Şimdi de sizlere Gelecekte İslamın olması gereken durum hakkında kısaca söz etmek istiyorum.
G harfi
- 4- Musîbetleri Bertaraf Ederken Sabra Yapışmak:
- a- Dünyada Kurtulma Yolları:
- El-GAFFÂR
- f- Çirkin Söz (Sebb):
- GASL, GASL-I MEYYİT
- GAZAB
- GUSLÜN SÜNNETLERİ
- Günah Olayı
- Mükâfat Olarak Sevap:
- Otorite Değişimi
- Peygamberlerin Günahsızlığı; İsmet
- b- Âhirette Kurtulma Yolları:
- el-GANÎ
- GÂŞİYE SÛRESİ
- GAZİ, GAZİLİK
- GUSLÜN FARZ OLDUĞU YERLER
- Günahkârlık; Fısk
- Günahlar ve Günahkârlarla İlgili Sünnetullah/Allah'ın Değişmez Yasaları
- Hıristiyanlıkta ve Diğer Dinlerde Günah Anlayışı
- Kur'ân-ı Kerim'de Günah Kavramı
- Musîbetleri Def Etmek Sabra Aykırı Değildir:
- Özgürlük Hareketleri
- 1- Hıristiyanlık Günah Anlayışı:
- 1- İnançla İlgili Fısk
- a- Kim Günah ve Kötülük Yaparsa Cezâsını Bulur:
- GABN
- GAVS, GAVSU'L-ÂZAM
- GAZZÂLÎ
- GÜMRÜK VERGİSİ
- Günahın Cezâsı ve Günahtan Kurtulma