Bencillik ve Nefse Tapıcılık
Yine bu dönemde doğmuş bir başka hastalık daha vardır. zamanla gelişip önü alınamaz bir hal oldu. Bu hastalık, müslümanlar arasından tüm bağlılık (vela) şekillerini kaldırmış, geriye yalnızca kişinin kendisine ya da kabilesine bağlılığı kalmıştı. Oysa İslam, ırk, ister cins, ister renk, ister toprak ve isterse dil bağları dolayısıyla ortaya sürülen her türlü bağlılık (vela) çeşidini red etmiş ve bunu ayaklar altına almış bulunuyordu. Geriye yalnızca Allaha, Rasulüne ve Dinine bağlılığını bırakmıştı. Bireysel ya da toplumsal olsun müslümanın yaşayışının döküldüğü kalıp ise yalnız bu bağlılıklar esasına dayalı idi. Meliklik Döneminden sonra ise bu bağlılıklar gittikçe zayıflamaya başladı. Müslümanların maneviyatlarının temeli ve ahlaki üstünlüklerinin direği olan bu bağlılık (vela), zayıflayıp çözülmeye başlayınca bunun yerini -doğal olarak - bencillik ve nefsin hevasına uymak aldı. Eğer en yüce bağlılığın varlığı söz konusu değilse, ne derece büyük olursa olsun, insanoğlunun herhangi bir prensip uğruna canını ve değerli şeylerini feda etmesi, tabiatının bir gereğidir. (Fedakarlık şöyle dursun) bundan sonraki dovranışlarının nedeni, ya kişisel çıkarları ya da ailesinin ve kabilesinin çıkarlarıdır. Bunun bir sonucu, olarak İslam Toplumunda paralı asker, subaylar ve yöneticiler kesimi ortaya çıktı. Bunlar da ahlaki bakımdan o derece aşağılaşmışlardı ki, basit değerler karşılığında vicdanlarını satın alabilenler, istediklerini elde edebiliyorlardı. Onlar, eğitilmiş vahşi hayvanlara benziyorlardı. Onu doyurduğun sürece arkandan gelir, birisini gösterdiğin zaman gider onu yakalar ve parçalar. Bu konuda ülkemizde meydana gelen olayları örnek olarak gösterebiliriz. Müslüman halk, peşpeşe gelen yönetimlere paralı askerler sağlıyordu. Müslümanların en azılı düşmanlarından olan Murihta Yönetiminin elinden Müslümanların malları, canları ve ızlarının büyük zararlar görmüş olduğunu, hepiniz biliyorsunuz. Evet bu yönetimin askerleri arasında bile müslüman kimselerden yer alanlar vardı. Bunların ise, topların kullanılmasında ve bombaların atılmasında büyük-bilgi ve becerileri vardı. Bu topraklara İngilizler ayak basınca, bu sefer onların da bizzat müslümanlar arasından paralı askerleri oldu ve onlar sayesinde tüm bölgeyi ellerine geçirdiler ve dışarıdan başka askeri güç getirmeye hiçbir gerek duymadılar. Çünkü bizzat bu bölge halkı arasından askeri bölgeyi ellerinde tümüyle tutmalarını sağlayacak kimseler bulabildiler ve bunların, güvenliğin sağlanmasında ve düzenin korunmasında büyük yardımlarını gördüler. Bu pahalı askerlerden hiçbir kimse oynadığı rolün çirkinliğini farketmiyor, gücünü ve bilgisini kimin yararına kullandığını düşünmüyor, hangi ülkeyi zaptettiğini hatırına getirmiyor, yönetimi ve düzeni kimin yararına koruduğunu anlamak için aklını kullanmıyordu. Hiç düşündünüz mu tüm bunlar neden oldu diye? Çünkü tüm yüce bağlılık duygularından yoksun kalmışlardı. Onları her türlü alçakça davranşıtan koruyabilecek bağlılık (olan Allaha, peygamberine ve dinine olan vela bağı) ortadan kalkmış, onu da yok etmişlerdi. Geriye yalnızca kötülüğü emredip duran nefs-i emmarelerine bağlılıktan başka birşeyleri kalmamıştı. Aklın kabul etmediği, duygunların red ettiği bu tür alçak işlere kişiyi nefsi bağlılıktan başka ne itebilirdi ki?
Doğuda Filipin Adalarından batıda Fasa kadar tüm İslam Ülkeleri peşpeşe elden çıktı. Batı Emperyalizmi onları ellerine geçirdi. Batı Emperyalizminin müslüman halklara egemen olması, tesadüfen ortaya çıkmış birşey değildir. Bilakis bunun tarihi derin kökleri vardır. Burada bunları enine boyuna inceleyebilmek imkanına sahip değilim. Ancak oldukça özlü bir ifade ile sizlere tarihimizin üçüncü aşamasını hazırlayan etkenlerden söz edeceğim. Yani İslam Toplumlarının istisnasız olarak emperyalizmin kurbanı olduğu üçüncü aşamanın etkenlerinden söz edeceğim. EğerEmperyalizmin kucağına düşmemiş bir iki devlet kalmış idiyse bile bunların da sonucu, diğer ülkelerden farklı olmamıştır. Türkiyenin, İranın ve Afganistanın Emperyalizmin fiili istilalarından uzak kalmış olması, onlara kıskanılacak bir nitelik kazandıramamıştır. Aksine buraları da, emperyalizmin saldırılarına uğrayan bölgelerden daha kötü durumlara düştü.
Doğuda Filipin Adalarından batıda Fasa kadar tüm İslam Ülkeleri peşpeşe elden çıktı. Batı Emperyalizmi onları ellerine geçirdi. Batı Emperyalizminin müslüman halklara egemen olması, tesadüfen ortaya çıkmış birşey değildir. Bilakis bunun tarihi derin kökleri vardır. Burada bunları enine boyuna inceleyebilmek imkanına sahip değilim. Ancak oldukça özlü bir ifade ile sizlere tarihimizin üçüncü aşamasını hazırlayan etkenlerden söz edeceğim. Yani İslam Toplumlarının istisnasız olarak emperyalizmin kurbanı olduğu üçüncü aşamanın etkenlerinden söz edeceğim. EğerEmperyalizmin kucağına düşmemiş bir iki devlet kalmış idiyse bile bunların da sonucu, diğer ülkelerden farklı olmamıştır. Türkiyenin, İranın ve Afganistanın Emperyalizmin fiili istilalarından uzak kalmış olması, onlara kıskanılacak bir nitelik kazandıramamıştır. Aksine buraları da, emperyalizmin saldırılarına uğrayan bölgelerden daha kötü durumlara düştü.
G harfi
- 4- Musîbetleri Bertaraf Ederken Sabra Yapışmak:
- a- Dünyada Kurtulma Yolları:
- El-GAFFÂR
- f- Çirkin Söz (Sebb):
- GASL, GASL-I MEYYİT
- GAZAB
- GUSLÜN SÜNNETLERİ
- Günah Olayı
- Mükâfat Olarak Sevap:
- Otorite Değişimi
- Peygamberlerin Günahsızlığı; İsmet
- b- Âhirette Kurtulma Yolları:
- el-GANÎ
- GÂŞİYE SÛRESİ
- GAZİ, GAZİLİK
- GUSLÜN FARZ OLDUĞU YERLER
- Günahkârlık; Fısk
- Günahlar ve Günahkârlarla İlgili Sünnetullah/Allah'ın Değişmez Yasaları
- Hıristiyanlıkta ve Diğer Dinlerde Günah Anlayışı
- Kur'ân-ı Kerim'de Günah Kavramı
- Musîbetleri Def Etmek Sabra Aykırı Değildir:
- Özgürlük Hareketleri
- 1- Hıristiyanlık Günah Anlayışı:
- 1- İnançla İlgili Fısk
- a- Kim Günah ve Kötülük Yaparsa Cezâsını Bulur:
- GABN
- GAVS, GAVSU'L-ÂZAM
- GAZZÂLÎ
- GÜMRÜK VERGİSİ
- Günahın Cezâsı ve Günahtan Kurtulma